Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 13 TEMMUZ 2010 SALI
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Ben ve Anayasalar!
2
002’den başlayarak büyükelçi
payesiyle AKP’nin dõş politika
danõşmanlõğõna atanan Davu-
toğlu’nun 2009’da Dõşişleri
Bakanlõğõ’na getirilmesiyle uy-
gulanmaya başlayan politikanõn izlerini,
2001’de yayõmladõğõ Stratejik Derinlik-
Türkiye’nin Uluslararası Konumu
(Küre Yayõnlarõ) adlõ kitapta bulmak
mümkündür.
Diğer deyişle, Davutoğlu’nun en üst so-
rumlu sõfatõyla bu göreve yükselmesin-
den başlayarak ülkemizin başõna gelen-
ler, ki hemen hepsi öncesinde tantanalõ
törenlerle zafer gibi sunulan ve fakat fi-
yaskoyla sonuçlanan, anlaşmalar, ara-
buluculuk girişimleri, alõşõlmamõş be-
yanatlar vb.. hiç de şaşõrtõcõ olmamõştõr.
Konu kitabõn özgeçmiş bölümünde
Davutoğlu’nun 1990-1995 arasõ yurtdõ-
şõnda görev yaptõğõ yazõlmakla birlikte,
ülke adõnõn belirtilmemesi dikkat çek-
mektedir. İhmal (!) edilen ülke adõnõn
Malezya olmasõ ve Davutoğlu’nun par-
lak kariyerini Batõ ülkeleri yerine radi-
kal İslamõn egemen olduğu Malezya’da
sürdürmeyi seçmesi, bugünlerdeki mis-
yonunun habercisi olmuştur. Malezya
Uluslararasõ İslam Üniversitesi mühen-
dislik bölümlerinde dahi İslam dininin
öğrenilmesi zorunlu, rektörünün nutuk-
larõnda Atatürk’ü İslam düşmanõ olarak
suçladõğõ bir irtica yuvasõdõr.
Davutoğlu 5 yõl süreyle öğretim üye-
liği ve yöneticilik yaparken, 1993’te
doçentlik unvanõnõ da kazanõr ve burada
yuvalanan Türk-Müslüman biraderle-
riyle Türkiye dönüşü projelerini oluştu-
rur. Nitekim bu grupla önce BİSAV’õ
(Bilim ve Sanat Vakfõ) sonra da AKP’nin
devlet kesesinden bağõşlarõyla Şehir
Üniversitesi’ni kuracaklardõr. Malezya-
lõ Biraderler kamuda (Üniversiteler,
TRT, YÖK, Polis Akademisi ve Ensti-
tüsü vb..) irticayõ geliştirme eylemlerini,
Ahmet Necdet Sezer’in ayrõlmasõyla sa-
vunmasõz kalan laik cumhuriyet üzerin-
de yoğunlaştõrmayõ sürdürmektedirler.
Bu İslam üniversitesindeki eğitimin
Atatürk ve laik cumhuriyetine düşman-
lõğõ Dõşişleri Bakanlõğõ’nca YÖK ve
üniversitelere duyurulduğu ve denkliği
kaldõrõldõğõ halde ÜAK’nin nasõlsa dik-
katinden kaçmõş, Davutoğlu’nun do-
çentliği onaylanmõştõr.
Davutoğlu’nun derin
stratejisi nedir?
Kitapta tekrarlarla vurgulanan bu stra-
tejinin ilk derinlik ayağõ; Osmanlõ vâ-
risliğine dayalõ tarih bilinci imiş.
Ömrünün son 200 yõlõnõ düşmanlarõnõn
aralarõndaki rekabete borçlu Boğaz’õn
‘Hasta Adam’õnõn terekesinde, bir kül-
tür ve uygarlõk birikimi mevcut mu ki,
genç, laik ardõlõna geçebilsin? Kaldõ ki,
tamamen ekonomik, askeri ve kültürel
güce dayalõ bir gerçeklik üzerine kuru-
lu dõş politika alanõnda, miras bõrakan
devletin tarihi etkisi, muhataplarõnca
önemsenseydi, eski Yunan-Roma, Çin
(Mao’ya kadar), Moğolistan, B. Britan-
ya, Fransa vd.’nin ardõllarõnõn şanlõ ta-
rihlerini sürekli diplomasi masasõnda
tutarak avantaj sağlamalarõ gerekirdi.
Buna karşõlõk, Davutoğlu’nun ölçüt-
lerine hiç uygun olmayan ABD’nin dün-
yaya nasõl hükmettiğini anlamak için el-
bette bilici olmak gerekmez. Dõş politi-
kada Türkiye’ye Davutoğlu’unca öneri-
len ikinci ayak ‘din kardeşliği ve da-
yanışması sonucu liderlik(!)’tir.
Bir devletin din birliği esasõna göre be-
lirleyeceği dõş politika stratejisi, ister is-
temez o ülkeyi diğer dinler mensubu ül-
kelerden soyutlayacağõ için çağdaş de-
ğildir. Diğer yandan, hedef din İslamiyet,
1400 yõldõr hiçbir reform geçirmediğin-
den, uhrevi yanõ ile yetinmeyip inanan-
larõnõn sosyal, ekonomik ve kültürel ya-
şamlarõnõ düzenlemeye odaklanmõş ise,
çağdaş dõş politika verisi olma özelliği-
ni esasen kaybetmiştir. Kaldõ ki, bu
önerme, reform geçirsin geçirmesin tüm
dinler ve onlarõ ağõrlõkla benimseyen ül-
keler için de geçerlidir.
Bu strateji barışçı değil
saldırgandır
Davutoğlu’na göre Türkiye gücünü
hesaplarken diğer ülkelerden farklõ dü-
şünmeliymiş. Çünkü tarihi faktörler,
Osmanlõ mirasõnõ devralan Türkiye’nin
savunmasõnõ sadece sahip olduğu sõnõr-
lar içinde planlamasõnõ olanaksõz kõl-
makta imiş. Örneğin Türkiye, hava kuv-
vetlerini sadece Bulgaristan ve Yuna-
nistan açõsõndan planladõğõ için Bosna ve
Kosova bunalõmlarõnda uçaklarõmõzõn
bu ülke semalarõnda birkaç dakika kala-
bilecek kapasitede olduklarõ anlaşõlmõş ve
havada ikmal uçaklarõ alõmõna bu nedenle
yönelinmiş (s.41-42).
Davutoğlu, bu görüntüden yola çõka-
rak Doğu Trakya ve İstanbul’un savun-
masõnõ artõk Adriyatik ve Saraybos-
na’dan başlatarak çözümlemekle kal-
mõyor, Doğu Anadolu ve Erzurum’un sa-
vunmasõnõ da Kuzey Kafkasya ve Groz-
ni’den itibaren planlõyor (s.56). Davu-
toğlu, acaba bu postmodern görüşlerini
bakan sõfatõyla Rus yetkililerine aktara-
bilmiş midir?
Bu cümleden olmak üzere, Türkiye
Balkanlar’da, Kafkasya’da, Arap ülke-
lerinde Osmanlõ kültürünü canlõ tutma-
lõ imiş.
Bu görüşlerin ayrõca komşularla sıfır
sorun safsatasõ ile de çeliştiğini eklemek
gerekir. Hem tüm bu ülkelere karşõ akõl
karõştõrõcõ emeller besleyeceksin, hem de
onlarõ sözde barõşçõ söylemlerle avuta-
caksõn(!).
Bu çelişkinin bizde yarattõğõ kesin ka-
nõ, AKP’nin her söyleminin içtenlikten
uzak ve dõş politikasõnõn tamamen içeriye
dönük propaganda ile yüklü olduğu,
gizli gündemlerinin de tüm çıplaklı-
ğıyla gözler önüne serili bulunduğu-
dur.
Türkiye’nin liderliğine gelince
Türkiye’nin ekonomik, askeri ve politik
gücünün dünya liderlik konumuna elve-
rişli olmadõğõ, zorlamalarõn güldürü dü-
zeyine vardõğõ ortadadõr. Buna karşõn
ABD’de Graham Fuller gibi casus es-
kisi birisinin başõnõ çektiği kesim, yatkõn
bulduklarõ AKP’yi sürekli dolduruşa
getirmiştir. Ayrõca İslamiyet ve laiklik
konularõnda, sinsi ve adice yaklaşõmlar-
la, AKP’yi yüreklendirmektedirler:
“Türk İslamı, bölgesel bir itibara sa-
hip olursa bölgedeki tartışmaları et-
kileyebilir ve kamusal hayatta İslamın
rolü hakkındaki münakaşaları değiş-
tirebilir. Söz konusu model, devletin İs-
lamı bastırdığı o eski LAİKÇİ KE-
MALİST model değildir. Söz konusu
model daha ziyade canlı, gururlu ve
gayrimüslim devletlerle rahatça bir
arada yaşayabilecek ılımlı bir Türk İs-
lamıdır.” (G. Fuller, Yükselen Bölgesel
Aktör, Yeni Türkiye Cumhuriyeti, Timaş
2008, s.320-321)
Bu satõrlar size Türk basõnõndaki bazõ
satõlõk kalemleri anõmsatmõyor mu?..
Eksen Neden ve Nasõl Kaydõ?
Şevket ÇİZMELİ Avukat
Türkiye’nin ekonomik, askeri ve politik gücünün dünya liderlik konumuna
elverişli olmadõğõ, zorlamalarõn güldürü düzeyine vardõğõ ortadadõr. Buna
karşõn ABD’de Graham Fuller gibi casus eskisi birisinin başõnõ çektiği
kesim, yatkõn bulduklarõ AKP’yi sürekli dolduruşa getirmiştir.
Ben 1961 Anayasası’nı istiyorum. Ama o
anayasa 12 Eylül 1980 Evren Paşa darbesiyle
ortadan kaldırılıp yenisi ortaya çıkarıldı.
Şimdi yine 12 Eylül 2010’da bir başka
anayasa halka sunulacak!..
Anayasalar bir kez yapılır. Bir iki kez bir
yerleri değiştirilse de bütünü yerinde kalır...
Ama bizim anayasalar birden fazla, kim iktidara
gelirse, seçimle ya da seçimsiz, önce anayasa
ile oynamaya kalkışır. İstenen, keyfe göre
yenisini halka kabul ettirmektir.
Ben, yazar olarak şu anayasalarla çok
dertleşmiş biriyim! Dediğim gibi 61 Anayasası
kalsın diyenlerdenim.
Savcılıklara mı çağrılmadım. Askeri
mahkemelere mi çıkmadım. Ceza mı almadım,
üç ay hapis mi yatmadım! Yabancı gazeteciler
sorarlardı: “Siz niye hapis yatıyorsunuz,
suçunuz nedir?” Anlatmak güçtü, “Birkaç
yazımda Evren Paşa’nın hazırlattığı anayasa
taslağına ‘hayır’ oyu verilsin dedim de...”
Üstelik benim “hayır” dediğim, yurttaşları da
“hayır” demeye çağırdığım anayasa yüzde 93
oyla kabul edildi! Demek Türk milletinin bütünü
o anayasayı beğenmişti!
Bizim mahalle oldukça okumuş yazmışların
yaşadığı bir yerdi. Sevgili Turgut Kazan’la
gidip “hayır” oylarımızı attıktan sonra, parktaki
çimenlere uzanıp sonucu beklemiştik. Akşam
üstü gidip baktık ki bizim güvendiğimiz kişiler
bile “evet” demişti... “Hayır” diyenler birkaç
kişi, Turgut’la benim yakınlarım, hepsi bu!
Anayasa Mahkemesi tek umudumdu. AKP
anayasasını kökünden reddedecekti, etmeliydi.
Yapamadı, yine siyaset ağır bastı. Bir 12 Eylül
2010 günü halkımız bir kez daha oylayacak.
Evet mi, hayır mı diyecek! Evet dedi mi, iş
biter. Ne mi başlar? AKP’nin, daha doğrusu
‘tek adam’ saydığım Tayyip Bey’in yıllar yılı
sürecek egemenliği! Daha doğrusu Atatürk
Türkiyesi’nin iflas etmesi, yerine İslamcı bir
anlayışa, bir tutuma dayanan yeni bir başka
Cumhuriyetin, adı “demokrasi” denilen bir
geriliklere, ilkelliklere, bilgisizliklere kapıları
açan düzenin ortaya çıkarılması...
Dosyalar dolusu belge, masamda yayılmış
bakıyor... Yeni bir şey yazmaktansa al birini
sun bugünkü okurlara!.. 72’den, 80’den
anayasa savaşımının anıları kanıtları, belgeleri
diye... Belki yeni “evet”çiler vazgeçerler de
“hayır” derler, Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi
“Hayır’da hayır vardır” diye düşünüp...
Genç yaşlardaydım. Orta yaşa geldim.
Derken daha yaşlandım. Bitip tükenmedi
anayasa kavgası!.. Gözlerim kapansa da sürüp
gidecek mi daha diye düşünmeye başladım...
Biraz, sizler de düşünseniz olmaz mı?
Evet, bir kez daha yazayım: Ben 27 Mayıs
Devrimi’nin 1961 Anayasası’nı istiyorum.
G
ömlek, demokrat dü-
şünceden uzak dinci
ve õrkçõ kesimlerin sa-
rõldõklarõ bir kõlõftõr. İnsanõ,
tek tip yapar; güdülmesi ko-
laylaşõr. “Kara Gömlek”, bir
İtalyan markasõdõr, faşizmin
simgesidir. Necmettin Erba-
kan, “Milli Görüş” gömleği-
ni 1970’lerin başõnda yandaş-
larõna giydirdi! Son yõllarda o
gömleğe yeni tonlar kattõlar.
Kayserilinin oğlu eşeği bo-
yar, babasõna satarmõş. Şimdi
o yolla, insanõmõza demirden
deli gömleği giydirilmek iste-
niyor.
Geçende Başbakan Tayyip
Bey bir toplantõda konuşmuş.
Ağõr sözlerini dinleyenlerin
canõnõ sõkmasõ, tepki almasõ
beklenirken, uzun uzun alkõş-
lanmasõ Tayyip Bey’i bile şa-
şõrtmõş!
Önemli bir ruhsal sorunla
karşõ karşõyayõz. Tayyip Bey’i
dinleyenlerin çoğu her söyle-
diğine “evet” demek üzere
koşullanmõş. Koşullanmadan
öte “kurulmuş!” Dört kişiden
biri işsizmiş. Ama Başbakan’a
göre işsizlik “sanal”mõş. Ca-
na kõymanõn sayõsõ katlanmõş.
Beş kişiden biri yatağa aç gi-
riyormuş. Şiddet azalmõyor,
tõrmanõyormuş, hiç önemi yok.
Bu güzel ülkeyi hapishaneye
çevirenler, özgürlük getirdik-
lerini söylüyor. Yeter ki şu
gömlek bir giydirilsin...
Hani bir masalda geçer; de-
li yetiştirmek için deli okulu
açõlõr. Orada, her şeyin tersi öğ-
retilir. Örneğin, kara renk gös-
terilir, ak demeleri istenir. Yi-
nelene yinelene istenilen nok-
taya gelinir. Günümüzde ge-
riliğin övgüsünün, öğretiminin
yapõldõğõ gibi. Bakõnõz, son
örnek Başbakanõ bile hayrete
düşürüyor. Sözü edilen o göm-
lek çoktan giyilmiş.
Kendileri için değil, yoksul
halk çocuklarõna imam oku-
lunun önü niçin açõlõyor? 18.
yy. İngiliz lordunun, “Bindi-
ğim at, benden akıllı olursa
beni düşürür” sözü geçerli kõ-
lõnõyor. Van’da bir zamanlar
168 köy sahibi (!) Kinyas
Kartal, Köy Enstitüleri için ne
demişti: “Bunlar, okuyup
efendi olunca tarlalarımda
kimi çalıştıracağım?”
Cumhuriyetin ilk yõllarõnda
Mustafa Kemal’in devrim-
leriyle insanca yaşama dönü-
şüm başladõ. Mustafa Ke-
mal’in devrimini anlayan med-
rese hocalarõna bile iş verildi,
bir yerlere getirildi. Bazõlarõ ise
Cumhuriyetin õşõğõnõ görme-
mekte direndiler. İçlerinden
kimisi Mustafa Kemal’e gider,
dert yanar: “Paşam, biz ne
olacağız?” Mustafa Kemal
kesin konuşur: “Adam ola-
caksınız, adam!” Onlar adam-
lõğa adõm atmadõ; sindiler,
beklediler, kinlerini bilediler;
“Şimdiye kadar onlar bizi
fişledi. Şimdi biz onları fiş-
liyoruz!” diyecek kadar to-
zuttular.
ABD’ye gitmeyi su yolu
yaptõlar. Onay oradan mõ alõ-
nõyor? Ya o ABD’deki emek-
li vaizimizi merak eden var
mõ? Ufacõk emekli aylõğõyla,
ülkesinden uzakta tek başõna
ne yapar, ne eder? Ülkesinden
neden kaçtõ? Ya o dünyaya ya-
yõlmõş okullarõnõn suyu nere-
den geliyor? Bunda bir kata-
kulli olmasõn?
Atatürk’ün aydõnlõk bilim
yolundan ayrõlanlara giydiri-
lecek bir gömlek her zaman
bulunur. O gömleğin doku-
masõ Arap ve ABD öncülü-
ğündeki tezgâhlarda örülüyor
bizdeki ortaklarõyla...
Nusret ERTÜRK
Gömleğin Markasõ...
PENCERE
Dünya Ahvali Çok Kötü...
Bir de “Kürt Yahudisi” lafı sürüldü piyasaya, “Kürt
Musevisi” daha doğru deyiş..
Olabilir..
Herhangi bir etnik kesimde çeşitli dinlerden
kişilerin oluşması ve yaşaması doğal..
Ama bu haberin arkasında yatan mide bulandırıcı
yorumlar var, Türkiye’de İslamcı iktidar atağı İsrail’in
canını sıkmış, sırası geldiğinde İran’ı da vurmak için
akıl hocası olduğu Bush yönetimiyle birlikte Kuzey
Irak’ta üslenmek gerekliymiş, Kürtleri kafakola almak
için de bu tezgâh kurulmuş...
İyi mi?..
Gazete sayfalarının yalancısıyım ben; ama, şu
garip dünyada gün geçtikçe her şeyin daha çok
karıştığı gün gibi aşikâr...
ABD’nin Asya petrol coğrafyasına yerleşmek için
her şeyi göze aldığı malûm...
Irak kanlı işgal sürecinde..
Afganistan’a el kondu..
İran ne olacak?..
Eskiden dünya Doğu-Batı diye ikiye ayrılmıştı ve
“Soğuk Savaş” yaşanıyordu; Sovyetler çökünce
“Küreselleşme” sürecine girildi; “Yeni Dünya Düzeni
kuruluyor, artık barış dönemi başlıyor” derken
gezegensel bir hırsın geriliminde savaş tohumları
patlayıp sürgünlerini veriverdi...
Bush yönetiminin Afganistan’dan İsrail’e dek Asya
Müslüman coğrafyasına yerleşme kararını
Amerika’da cumhurbaşkanlığı seçimi de
değiştiremez; ‘Küreselleşme’nin özünü ABD’nin
emperyalist stratejisi saptıyor.
Peki, ABD doğal kaynakları elinde tutmak için
Asya’ya el koyduğuna göre Rusya, Çin, Hindistan
geviş getirip olan bitenleri uzaktan mı izleyecekler?..
Mısır’daki Sağır Sultan bile duydu ki Çin
“muazzam” nüfus gücünü tek parti düzeninde
planlayabildiği için çok yakın sürede ekonomik
alanda Amerika’yı sollayacak bir kudret kazanacak...
Ya Müslüman coğrafya?..
Tümü de ABD’nin “Ilımlı İslam Devleti Modeli”ne
girip kuzu kuzu güdülmeye razı mı olacaklar?..
Bush yönetiminin “Büyük Ortadoğu Projesi”ne razı
AKP yönetiminin AB’ye girmek yolunda
güdümlenecek on yıllık bir oyalama sürecinde
yazgısı ne olacak?..
Müslüman coğrafyasında Filistin’den Afganistan’a
dek uzayan haritaya el koyan bir Amerika ile Türkiye
üzerine ilginç yaklaşımları olan bir Avrupa arasında
soğuk ve sıcak çatışmaların odağına oturmuş bir
Anadolu...
Dünyada bütün yarımadalar, kuzeyden güneye
doğru sarkarlar...
Doğudan batıya uzanan tek yarımada “Türkiye
Cumhuriyeti’nin Anadolusu”dur.
Anadolu, Amerikan markalı Küreselleşme
emperyalizminin tam da stratejik göbek
noktasında...
“Büyük Ortadoğu Projesi”nde bizden istenenler
yenilir yutulur şeyler değil...
Ya Avrupa?..
“Hıristiyan Avrupa”nın Anadolu üzerine iştahı “Sevr
Antlaşması”nda kaldı. Ne yazık ki bu mirası güden
Yunanlılar, Rumlar, Ermeniler ve bunların bütün
Avrupa ve Amerika’yı saran diyasporaları yerlerinde
rahat durmuyorlar ve oturmuyorlar.
“Avrupa Birliği” Türkiye’yi ne dışlayabilir, ne de
kısa sürede içleyebilir; ne tutabilir, ne de bırakabilir;
elinin altında bulundurmak ister...
Ne yani koskoca AB, en başta Fransa, Almanya,
vesaire, bizi ABD’ye mi hediye edecek?.. Bu alanda
da mide bulandırıcı gelgitlerin salıncağı kuruldu;
müzakere tarihi verilecekken, Kıbrıs Rum
yönetiminin, Atina’nın neden sesleri yükselmeye,
şartları ortaya çıkmaya başladı? Meşhur rapordan
sonra niçin Türkiye içinde Lozan Antlaşması
tartışılmaya açıldı?.. Azınlıklar, azınlıkların birdenbire
gündeme gelmesi hayra alâmet mi?
Türkiye, rahat bırakılırsa, kendi sorunlarını kendi
içinde çözebilir; ama, dünya çok karışık ve bunun
sorumlusu da biz değiliz...
Peki, Ankara’da bu karışık dünyanın Türkiye’ye
yönelik boyutlarını düşünen, irdeleyen, tartışan, bir
siyaset ve strateji oluşturan bir ulusalcı hükümet var
mı?..
Haydi canım sen de!..
(20 Ekim 2004 tarihli yazısı )