19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 13 TEMMUZ 2010 SALI 18 KÜLTÜR [email protected] KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Sessizlik Bu köşede siyasi konulara girmemeye özen gösteriyorum ama bazen sanattan söz etmenin bana yersiz, boşuna geldiği anlar oluyor. Her şeyin eşitsiz, adaletsiz, vahşi bir biçimde yaşandığı bir ülkede yazar olmak insana sorumluluk dahası suçluluk yüklüyor. Akan kanı, şiddeti, hukuksuzluğu, birbirini azdıran ırkçılık ve ilkel milliyetçiliği görmüyormuş gibi durmak ağırıma gidiyor. Haftada bir yazan için gündem çok yüklü ve hızlı olsa da günceli yazılarıma taşımama dikkatinin baskısı altındayım. Zaten baskı ve korku ortamında yaşıyoruz. Koşulların kendisini askeri darbe dönemlerinden daha sinsi bir kıstırılmışlık içine itmekte olduğunu hisseden, yarın için kaygıları olan yazar her şey yolundaymış genişliğiyle sanattan, edebiyattan dem vurabilir mi? Gelecek günü, ayı, yılı merak ediyorum: Neler olacak? Halk bu anayasaya geçit verecek mi, Kürt sorunu çözülecek mi? Yoksa Türkiye etnik temelde bölünecek mi? Baskın seçim olur mu? ABD İran’ı ne zaman vuracak? Önümüzü göremediğimiz bir kavşaktayız, belirsizlik yakıcı. Yeni çıkan, bana gelen kitaplara bakıyorum, okuyup yazasım gelmiyor. Gazetelerde yaz. Bir yanda vur patlasın çal oynasın kafalar, bir yanda uydurma suçlamalarla Silivri’ye kapatılan, yargısız infaz edilen değerli insanlar. Sindirilmiş basını, ordusu, ürününü yollara döküp çiğneyen çiftçisi, işsizi, cinnet getiren memuru, göçük altında kalanı, teröre kurban giden çocuğuna gözyaşı döken yoksul, sabırlı insanlarıyla hangi karanlığa sürüklenmekteyiz? Uzmanlar, gazeteciler konuşuyor. Sivil darbeden, faşizmden söz ediliyor. Ekranlarda birbirine benzer ya da karşıt görüşler tartışılıyor. Sinirler gergin. Sislere, öfkelere, feryatlara boğulmuşuz. Yoksa yeni belalar, ateşler mi bekliyor bizi? Biliyorum, sanat hayatın kendisidir. İnsanın özündeki vazgeçilmez yaratma güdüsü düşüncenin izinde, kuşkular, sorular, karşı olma ve adalet duygusuyla beslenir. Peki ama bugün içinde yaşadığımız karmaşa sanata, edebiyata neden çok az ya da hiç yansımıyor? Kırklardan seksenlere insanımızın macerası büyük ölçüde edebiyatın belleğine kaydedildi, ama hızlı dönüşümlerin yaşandığı seksen sonrası gerektiğince yansımadı. O dönemden bugüne dağılıp savrulmalarımız önemli eserlere konu olmadı henüz. Susmaya, kabullenmeye, bencilliğe alıştırıldığımız, şundan ya da bundan korktuğumuz için olmalı. “Bu Kalp Seni Unutur mu”, neden yayından kaldırıldı? Gerici bir cuntanın ülkeyi otuz yıl geriye götürdüğü süreci anlatan bu nitelikli dizi bile ilgi görmemişse o günleri yazanları kim okuyacak? Yasak aşklara, mafya savaşlarına bakmayı yeğleyen, düşünmeyi, okumayı, soru sormayı yorucu bulan insanlar gamlı, zor hikâyeler istemiyor artık. Toplumcu yazarın, romanın modası ise çoktan geçti. Kültür endrüstrisinin hedefi, eşyadan sanata, gizemden dine bir örnekliğin kolaylığına sığınan büyük kitle. Kendine yabancılaşmış insanlar için kurgulanmış efkâr dağıtan hayaller para ediyor artık. Cam ekranın yarattığı anındalık ve unutkanlıkla, bunalım ve sürekli korku şoklarıyla toplumcu bilincin fişi çekildi. Kültürel sığlık ve ortak belleğin kaybı ile gelen kayıtsızlık bulaşıcıdır ama kalıcı olması tarihin akışını zorlar. Bu şaşkınlık, perişanlık günlerini tarihin ruhsuz sayfaları yazacaktır kuşkusuz. Ama ben kaybettiğimiz insani değerlerin bir gün edebiyatın ölümsüz belleğine de kaydedileceğini, hayatı yazma eylemiyle ilişkilendirmeyi bilenlerin insanımızın acıyan yerleri ve çaresizliği üzerine her zaman söyleyecek sözleri olacağından eminim. Özellikle kardeş kanının aktığı yerde insanlık bilinci yara alır, çünkü ve yazarlık vicdanı kanar. [email protected] Z amansõz çõkõlan uzun bir yol- culuk geride kalanlar için sarsõcõ oluyor. Sevgili Fü- sun’un çõktõğõ da böyle bir yolculuk işte… Onunla İÜ Tiyatro Eleştir- menliği ve Dramaturji Bölümü’nde ders vermeye başladõğõ 90’lõ yõlla- rõn sonlarõna doğru tanõştõk. Semi- ner tarzõnda yaptõğõ derslerine zevk- le gelirdi, aksatmadan. Amacõ, kendi deyimiyle, “insanı daha da insanlaştırmaktı” kuş- kusuz. Felsefe-tiyatro-eleştiri bu- luşmasõnõn zenginliklerini aşõla- maktõ gençlere… Bir süre sonra, Ye- ditepe Üniversitesi’ne geçti tiyatro bölümünü kurmak üzere. Biz, onun yokluğunu hep hissettik… Yedite- pe serüveni tatsõz noktalandõ. Üz- düler onu. Son yõllarda Doğuş Üni- versitesi’ndeydi ve hayatõndan memnundu. Ne yazõk ki bu zamansõz yolculuğa çõkõverdi apar topar. Bilgi zengini ama bil- gisini satmayan bir in- sandõ. Kõvrak zekâsõ ile gözlemlerdi dün- yayõ. Hayatta en yakõn arkadaşõ sevgili kõzõ Zeynep Altıok’tu. Karşõlõklõ bir sevdaydõ sanki ikisi arasõndaki ilişki. Ne güzel ki bu dostluğu, bu ana-kõz ilişkisini doya doya yaşadõlar. Hassas, hassas ol- duğu kadar da güçlüydü. Olaylar karşõsõnda dik durmasõnõ bilen bir in- sandõ. Hastalõğõnõ bile öylesine ola- ğan karşõladõ ki… Ardõnda hayata dair, insana dair deneme ve eleşti- ri yazõlarõnõ, kitaplarõnõ bõraktõ… Adõnõ bõraktõ… Gülen gözlerini bõ- raktõ… Sevgili Zeynep’i bõraktõ… Methiye düzmek istemiyorum Fü- sun’un arkasõndan. Ve ona “Kültür- süzlüğümüzün Kışı” adlõ kitabõnda yer alan “Tiyatroda Eleştirinin Kı- sılan Sesi” başlõklõ yazõsõndan kõsa alõntõlarla seslenmek istiyorum önem- li bir parçasõ olduğu tiyatro dünya- sõndan… “Eleştiri, insan zihninin en dinamik etkinliklerinden biri. Gün- lük yaşam içinde gerçekleşen ayak- üstü eleştirileri bir yana koyacak olursak; edebiyatta, tiyatroda, ge- nel olarak sanatın bütün dalların- da, bunlardan biraz daha farklı bir yapıda olmakla birlikte bilimde eleştiri, bütün bu alanlarda üreti- lenlerin, ortaya konan yapıtların bugününe ve yarınına ‘teşhis koyan’ bunu da o alanlarla ilgili olarak edi- nilmiş birikim, kazanılmış donanım ve geliştirilmiş beğeni yardımıyla gerçekleştirebilen bir etkinlik. (….) (Eleştiri) kısır çekişmele- rin, dar görüşlülüklerin, burnu- nun ucundan ötesini göremeyen- lerce yaratılan taviz bataklıkla- rının sergilenmesinde; yazının başından beri sözünü ettiğim dü- şünce ve bilgi birikimi, deneyim- lerle pekiştirilmiş donanımlar, değerliyi yozdan, performansı şovdan, sanatı magazinden ayı- ran, seçen eleştirel bilinç, altın de- ğeri taşıyabilirdi. (…) Arz-talep dengelerinin tüm ha- yatımızı yönettiği küçücük, ufuk- suz dünyalarımızdan sanatı kov- duk da, şimdi daha mı rahat ne- fes alıyoruz? Hepimiz manevi fu- karalıkta eşitlenince, maddiyat zenginlerinin tek eksikleri, yok- sunlukları da ortadan kalkacak ve başları göğe erecek. … Ama Türkiye, Cumhuriyetin ilk kırk yılı içinde katettiği yolu geri koşuyormuş, taş taş üzerine konarak nice zahmetle, emekle in- şa edilen kültür-sanat kaleleri dinamitleniyormuş, ne gam! Bu karanlık tablonun neresinde, eleş- tirmene hangi rol, nasıl bir görev düşüyor? Artık bu soruya cevap bulmak eskisinden de güç…” Güle güle Sevgili Füsun… Bilgi zengini ama bilgisini satmayan bir insandõ. Kõvrak zekâsõ ile gözlemlerdi dünyayõ. Hassas, hassas olduğu kadar da güçlüydü. Olaylar karşõsõnda dik durmasõnõ bilen bir insandõ. Ardõnda hayata dair, insana dair deneme ve eleştiri yazõlarõnõ, kitaplarõnõ bõraktõ… Adõnõ bõraktõ… Gülen gözlerini bõraktõ… Sevgili Zeynep’i bõraktõ… F Ü S U N A K A T L I ’ N I N A R D I N D A N Kültür Servisi - TRT, Alex Tataryan’õn yeni albümünde bulunan ve Ermeni Çocuk Korosu’nun da eşlik ettiği Ermenice şarkõnõn Denetleme Kurulu tarafõndan yasaklandõğõ haberlerine dair bir açõklama yaptõ.. TRT, bazõ basõn yayõn organlarõnda yer alan “TRT kurumu, Ermenice seslendirilmiş bir şarkıyı yasakladı” haberlerinin yanlõş olduğunu belirterek şarkõnõn yasaklanmadõğõnõ, yabancõ sözler içermesi ve Türkçe noter tasdikli tercümesi olmamasõ nedeniyle değerlendirme dõşõ bõrakõldõğõnõ bildirdi. Yapõlan yazõlõ açõklamada, “Ermenice radyo yayını yapan bir kurumun, bir şarkıyı sadece Ermenice olduğu için yasaklaması olası değildir” denildi. Alex Tataryan’ya ait şarkõnõn yasaklanmadõğõ vurgulanarak, şarkõnõn kurum kabulünde teknik eksiklikler tespit edildiği ve değerlendirmenin sonraya bõrakõldõğõ, “Buruk Acı adlı parça yabancı sözler içermesi ve Türkçe noter tasdikli tercümesi olmaması nedeniyle değerlendirme dışı bırakılmıştır. Tamamıyla bu nedenden dolayı değerlendirilemeyen eserin yer aldığı CD’deki diğer 9 eser söz ve müzikten yayınlanır nitelikte bulunmuştur” şeklinde ifade edildi. Yõllar önce Türkan Şoray’õn “Buruk Acı” olarak sözlerini yazdõğõ, 1980’li yõllarda Alex’in babasõ Hayko tarafõndan Ermenice yazõlan şarkõ daha önce de herhangi bir sebep gösterilmeden yasaklanmõş ve orijinal haline sadõk kalõnarak Hayko tarafõndan yeniden yazõlmõştõ. ‘Yan yana enstrüman çalanlar savaşamazlar’ AYKUN ÖZGEN Türkiye-Ermenistan Gençlik Sen- foni Orkestrasõ’nõn provasõnõ izlemek üzere Boğaziçi Üniversitesi Uçaksa- var Kampusu’nda yer alan Garanti Kültür Merkezi’nden içeri girdiğim- de, Ermenice, Türkçe ve İngilizceyi birbirlerine karõşmõş halde buluyo- rum... Ünlü modacõ Karl Lager- feld’in dediği gibi: Tek kültürlü ol- mak sõkõcõ olmalõ... Orkestra, şefler Nvart Andreas- sian ve Cem Mansur yönetiminde 16 Temmuz’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda bir konser vermek için İstanbul’da. Solistliğini Hande Küden ve Tigran Harutyunyan’õn yapacağõ, İKSV, Anadolu Kültür ve Boğaziçi Üniversitesi’nin de des- tekleriyle düzenlenecek konserde, Ulvi Cemal Erkin, Aram Haça- turyan ve Bedrich Smetana’nõn yapõtlarõ yanõnda Beethoven ve Bi- zet’nin eserleri de seslendirilecek. Böyle bir orkestra oluşturma fik- ri Nvart Andreassian’dan çõkmõş. Türkiye-Ermenistan arasõndaki iliş- kiler ve protokol krizi gündeme hâ- kim olunca, onu tanõyan ve “Bana ne!” diyemediğini bilen dostlarõ An- dreassian’a “Bir şey yapsana!” de- mişler. Bu ortak projede Andreassian, Cem Mansur’la işbirliğinde Erme- nistan’da ve Türkiye’de gerçekleşen seçmeler sonucunda, yaşlarõ 18-23 arasõnda değişen konservatuvar kö- kenli 65 müzisyeni seçmiş, provalarsa 5 Temmuz’dan bu yana İstanbul’da devam ediyor. Nvart Andreassian İstanbul’da doğmuş, 15 yaşõnda Türkiye’den ay- rõlmõş. Fransõz müziğinde uzmanla- şan sanatçõ, 40 yõlõ aşkõn süredir de- vam eden profesyonel hayatõnda, Fransa, Çin, Ermenistan ve Rus- ya’nõn da aralarõnda olduğu birçok ül- kede çalõşmõş. Bu konserse, Andre- assian’õn ülkemizde yönettiği ilk konser olacak. Projelerinin ana fik- rini sorduğumda Andreassian’õn ya- nõtõ hazõr: “Yan yana oturup ens- trüman çalanlar savaşamazlar.” Farklõ dil ve kültürlerin “kavga” anlamõna gelmediğine dikkat çeken sanatçõ, Mansur’un, gençlik orkest- ralarõyla olan tecrübesinin altõnõ çizip aralarõndaki işbirliği ve uyumu özel- likle vurguluyor. Cem Mansur da bu uyuma deği- niyor ve bu tür orkestralarõn, birlikte yaşam alanõ yaratmada toplumlarõn ilerisinde olduğunu belirtiyor. Man- sur’a göre paylaştõklarõ müzik tü- rünün Avrupa’da doğmasõ da bir te- sadüf değil, demokratik değerlerin de en başarõlõ biçimde yine Avru- pa coğrafyasõnda gerçekleştiğine dikkat çekiyor. Canlõ müzik dinleme konusuna da değinen sanatçõ, sadece kayõt tek- nolojisine teslim olmuş izleyicinin, müziğin kendisini değil, suretini ya- şadõğõnõ belirtiyor. Mansur’a göre, “Bu kadar iyi çalan Berlin Filar- moni Orkestrası’nın CD’sini din- lemek varken neden Türkiye-Er- menistan Orkestrası’nı izleyeyim ki” sorusu “yersiz”, çünkü müzik, yaratõldõğõ anda deneyimlenen, mal- zemesi olan “zaman”õ yakalamamõza olanak tanõyan ve “bilinçli” bir şe- kilde dinlendiğinde yaşamlarõmõzõ da bilinçli bir şekilde sürdürmemizi sağlayan başlõca öğe. ‘Güzel kokulu yerde’ müzik Kültür Servisi - En eski adõyla “Moshos” yani “güzel kokulu yer” olan Cunda Adasõ üç gün sü- recek olan “Cun- da Müzik Günle- ri”nde ünlü müzisyenleri ağõrla- yacak. Ayvalõk Belediyesi’nin düzenlediği etkinliğin koordina- törü Ayşe Öktener. Kendi alanlarõnda üne sahip müzisyenlerin üç gün boyunca Cunda’daki pazaryeri meydanõn- da verecekleri konserlerin başla- ma saati 21.30. Halk müziği yo- rumculuğunun yanõ sõra eğitimci de olan Melda Duygulu konseri 15 Temmuz’da. 16 Temmuz gü- nü ise son yõllarda adõnõ sõkça duy- duğumuz klarnet sanatçõsõ Serkan Çağrı ve Rumeli Band sahnede olacak. 7 yaşõnda klarnetle tanõşan Çağrõ, kendi albümlerinin dõşõnda sayõsõz çalõşmalarda da yer aldõ. 17 Temmuz’da konser verecek olan Ece Göksu Quintet’e ise sahne- de trompet sanatçõsõ İmer Demi- rer eşlik edecek. ‘Bir Acıya Kiracı’ olan şair Kültür Servisi - Metin Altõok’un bütün şiirleri Kõrmõzõ Yayõnlarõ tarafõndan “Bir Acõya Kiracõ” adõyla bir araya getirildi. Şairin daha önce yayõmlanmõş 11 şiir kitabõnõn toplamõndan oluşan kitapta, sanatçõnõn lise yõllarõnda başlayan şiir serüvenini ilk defa günyüzüne çõkaran “Gezgin” adlõ kitabõyla, bu kitabõ dõşõnda “Yerleşik Yabancõ”, “Kendinin Avcõsõ”, “Küçük Tragedyalar”, “İpek ve Kõlabtan”, “Gerçeğin Öteyakasõ”, “Dörtlükler ve Desenler”, “Süveyda”, “Alaturka Şiirler”, “Hesap-İşi Şiirler” ve “Soneler” adlõ kitaplarõ da yer alõyor. 1941 doğumlu Altõok, Pir Sultan Abdal Kültür Şenliği için gittiği Sivas’ta, 2 Temmuz 1993 günü şeriatçõlarõn saldõrõsõna uğrayan Madõmak Oteli’ndeki yangõndan ağõr yaralõ olarak kurtulmuş ancak 9 Temmuz 1993 günü, yangõnda yaşamõnõ yitiren otuz altõ arkadaşõnõn kaderini paylaşmõştõ. ‘Kara Köpekler Havlarken’e Afrika daveti Kültür Servisi - Mehmet Bahadõr ve Maryna Gorbach’õn İstanbul’un varoşlarõnda Selim ve Çaça isminde iki mahalle delikanlõsõnõn yaşam mücadelesini anlatan filmi “Kara Köpekler Havlarken”, yurtdõşõ serüvenini Afrika’da sürdürmeye devam ediyor. Kenya’nõn başkenti Nairobi’de düzenlenen “Lola Screen Film Festivali”nin “Dünya Panoramasõ” bölümünde ağustosun ilk haftasõnda gösterilecek film, şimdiye kadar katõldõğõ birçok etkinlikten de ödülle dönmeyi başardõ. Kültür Servisi - ABD’de 32 yõl önce 13 yaşõndaki bir kõz çocuğuna tecavüzden ara- nõrken 2009 yõlõnõn Eylül ayõnda İsviçre’de yakalanarak tutuklanan ve aralõk ayõndan bu yana İsviçre’de ev hapsinde olan ünlü yönet- men Roman Polanski özgürlüğüne kavuştu. İsviçre Adalet Bakanlõğõ tarafõndan dün ya- põlan açõklamada, ABD’nin iadesini istediği Polanski’nin, bu ülkeye gönderilmesinin redde- dildiği ve bu kararõn ulusal çõkarlar gö- zetilerek alõndõğõ belirtildi. Polanski’nin artõk özgür bir adam olduğu söylenen açõklamada, bu kararõn ün- lü yönetmenin suçlu ya da suçsuz olmasõyla bir bağlantõsõ olmadõğõ da vurgulandõ. Polanski, Zürih Film Festivali’nin hayat boyu başarõ ödülünü almak için geldiği İs- viçre’de, ABD’de 1978’de çõkarõlan tutuk- lama kararõ nedeniyle Zürih polisi tarafõn- dan tutuklanarak cezaevine konulmuştu. 4.5 milyon dolar kefaletle koşullu serbest bõrakõlan 75 yaşõndaki Oscar’lõ yönetmen, aralõk ayõndan bu yana İsviçre’nin orta ke- siminde bulunan Gstaad’da ev hapsinde bulunuyordu. Türkiye-Ermenistan Gençlik Senfoni Orkestrası, 16 Temmuz’da CRR’de. Şef Cem Mansur ve Nvart Andreassian yönetiminde 16 Temmuz’daki büyük konser öncesinde orkestra, bugün Boğaziçi Üniversitesi’nde ve 15 Temmuz’da Büyükada Meydanõ’nda da ücretsiz konserler verecek.  Bilgi zengini bir insan... Polanski için ‘mutlu son’ C U N D A A D A S I ’ N D A M Ü Z İ K L İ G Ü N L E R ‘Yasak değil, teknik sorun var’ TRT’DEN AÇIKLAMA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle