19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 28 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 15 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK İlhan Selçuk İçin… Hafta sonunda yapılan G8 ve G20 zirvelerinden dünyaya bakanlar hiç de iyi bir görüntü ile karşılaşmadılar. En zengin ülkelerin örgütü G8 toplantısından çıkan bildiri, “ekonomik toparlanmanın çok kırılgan olduğunu, korumacılık eğilimlerine direnmek gerektiğini” vurguluyordu. Bu yazı yazılırken henüz yapılmamış olan G20 toplantısı öncesinde, geçen hafta boyunca yoğunlaşan tartışmalar ise, krizin hâlâ devam ettiğini, krizi yönetmeye ya da aşmaya yönelik politikalar üzerinde mutabakat oluşamadığını gösteriyor, G8 bildirisindeki “kırılgan toparlanma” saptamasının bile oldukça iyimser bir beklenti olduğunu düşündürüyordu. Financial Times’ın bir başyazısında dile getirilen, krizin yönetilmesine ilişkin görüş ayrılıklarının G20 zirvesinde aşılamaması halinde “küresel siyaset, basit tartışmaların ötesinde kötü biçimler alabilir” uyarısıysa, gelinen aşamanın niteliği ile uyumluydu. Kredi krizi aşılamıyor 2007’de patlak veren kredi krizi tüm şiddetiyle devam ediyor. Bu krizin oluşma sürecinin son aşamasında, varlığa dayalı çıkarılan borç enstrümanlarında (CDOs) görülmemiş bir patlama yaşanıyordu. Financial Times’ın mali sayfalar editörü Gilan Tett’in aktardığına göre Anglosakson ekonomilerinde, 2006 yılında satışları 560 milyar dolara ulaşan bu piyasada, 2007 yılındaki çöküşten sonra, satış hacmi 2009 yılında 4 milyar dolara kadar düştü. Avro piyasalarında da 2007’de 500 milyar dolar olan satışlar, 2009’da 30 milyar dolara geriledi. Bu madalyonun öbür yüzündeki görüntü daha da korkutucu. Çöküşten önce, Avro piyasalarında bu enstrümanların yüzde 95’i özel sektöre satılırken, şimdi yüzde 95’i Avrupa Merkez Bankası’nca alınıyormuş. Tett, “Şimdi bu kâğıtlara ne olacak” diye soruyor ve ekliyor: “Ya hükümetler satın almaya devam edecekler. Ya da kredi daha da kıtlaşacak ve maliyetleri artacak.” Geçen haftalarda yaşanan tartışmalar, Alman ve İngiliz hükümetlerinin, kemer sıkma konusundaki kararlı tavrı, birinci seçeneğin artık tükendiğini gösteriyor. İkinci seçenek ise iflasların, durgunluğun derinleşerek depresyonun uzayabileceğini düşündürüyor. Euroentelligence’ın direktörü, Almanya Financial Times’ın editörlerinden Wolfgang Münchau’nun, bu köşede daha önce vurguladıklarımızı da destekleyen saptamaları, banka krizinden devletin mali krizine dönüşen sürecin kısa sürede yeniden banka krizine dönüşeceğini gösteriyor. Münchau, “Bu aslında her zaman bir banka kriziydi, devletlerin mali krizi değil” dedikten sonra ekliyor: “Piyasalar şimdi bunun ayırdına vardıkları için, Avrupa Birliği’nin açıkladığı 440 milyar Avro’luk koruma aracına rağmen yatışmıyorlar”... “AB’de ne yapılsa bir sonuç alınamıyor.” Münchau’nun “bir kriz sonuna kadar gidecek” kanaatinin arkasında çok korkutucu bir tablo var. Alman bankalarının İspanya, İrlanda, Portekiz ve Yunanistan’dan alacakları sırasıyla ve milyar dolar olarak, 200, 175, 50, 50. Fransız bankalarınınkiler ise aynı sırayla, 250, 80, 100, 50. Bu alacaklar Almanya ve Fransa’da GSMH’nin yüzde 25’ine ulaşıyor. İspanya ve İrlanda’nın yabancı bankalara toplam borçları, sırasıyla, 1100 milyar dolar, 800 milyar dolar olmak üzere toplam 2 trilyon dolar. Bunun ne kadarının batık borç olduğunuysa hâlâ kimse kesin olarak bilmiyor. The Economist’in tepetaklak dünyası The Economist bu hafta borç krizinin nedenleri ve aşılmasına ilişkin önlemleri tartışan bir özel ek yayımladı. Bu ek, ekonomik çözümlerin tartışıldığı yerlerde kafaların ne kadar karışık, niyetlerin de ne kadar kötü olduğu konusunda önemli ipuçlarını içeriyordu. The Economist’e göre borç krizinin nedeni, düşüncesizce, hesapsız kitapsız borçlanan tüketiciler ve girişimciler. Diğer bir deyişle, rekabet süreci içinde sürekli kapasite fazlası üreten, bu kapasitenin ürettiği malları satmak için, insanları, her türlü reklam aracıyla, ‘estetik yöneticilikle’ hazlarına odaklanmış tüketim, marka manyağına çeviren sermayenin hiçbir sorumluluğu yok. Bu yeni tüketici türünün geliri ‘tüketim manyaklığını’ desteklemeye yetmeyince, her türlü kredi enstrümanının yayılmasına göz yuman, hatta kolaylaştıran hükümetler, merkez bankaları masum. Bu hızla büyüyen kredi piyasasına, türev araçlarıyla yapışarak sonunda patlatan asalakların multi-milyonluk ikramiyeleri, hükümetler tarafından kurtarılmaları ve yükün halkın sırtına yıkılması olağan... Diğer bir deyişle, krizin nedeni, her şeyi kendine tabi kılarak genişleyen bir “kâr makinesi” olarak sermaye değil. Krizin nedeni, onun genişleme (etrafındaki her şeyi tüketme) sürecine, ‘tüketim manyağına’ çevrilerek yem yapılan (tüketilen) insanlar. Sermaye şimdi kurtarılmayı beklerken, ikincisine, tutumluluğun, fedakârlığın erdemleri üzerine vaaz dinlemek, acılara katlanmayı öğrenmek kalıyor. Mustafa Balbay’ın deyişiyle, bizlere bir şeyleri “feda” etmek, sermayeye de “kâr” oranlarını restore etmek düşüyor… Ama nasıl? Tarihsel çelişki... Çözüm olarak iki seçenek dayatılmış durumda: “Hemen şimdi büyüme”, “hemen şimdi kemer sıkma”. Birincisi, bankalara verilen desteklere, kredi piyasasını şişirmeye, “tüketim manyaklığına” (geçen 25 yılda dünya ekonomisinin, gezegenin kaynakları, insanların ruhsal durumlarında oluşan tahribata aldırmadan) devam diyor. İkincisi, bütçe açıklarını, borç yükünü tasfiye etmek için toplumsal harcamaları (getireceği yoksullaşmaya, maddi ve ruhsal yıkıma aldırmadan) hemen ve en derin biçimde kesmek gerektiğini savunuyor. Economist’in tepetaklak dünyasında, her ikisini de ama “büyümeye öncelik vererek” gerçekleştirmek gerekiyor: Hem kırk katır, hem kırk satır… Bu işleri (özellikle siyasi riskleri) daha iyi bilenlerden birine, örneğin dünyanın en büyük bono yönetim fonu Pimco’nun CEO’su El-Erian’a göre, Batı ülkelerinin, büyüme ve kemer sıkma ikileminin ötesine geçmeleri, sürece, hem uzun hem kısa dönemli önlemler açısından bakmaları gerekiyor. El-Erian’a göre, insan sermayesinin geliştirilmesi, emek gücünün yeniden eğitilmesi, emek hareketliliğinin arttırılması, altyapı ve teknolojik yatırımlara öncelik verilmesi, en önemlisi de siyasi risklerin azaltılması için, acilen toplumsal güvenlik ağlarının güçlendirilmesi gerekiyor. El-Erian, dünya derin yapısal dönüşümler beklerken, liderlerin, kısa dönemli bir kafa yapısına kilitlenmiş olmalarından yakınıyor... El-Erian haklı, ama yanılıyor. Çünkü kendi denetlediği sermayeyle, genel olarak sermayeyi birbirine karıştırıyor, genel olarak sermayenin, akılcı bir biçimde yönetilebileceğini, görüş ayrılıklarının, bireylerin yetersizliğinden kaynaklandığını düşünüyor. Evet, dünya ekonomisinin ulaştığı karmaşıklık, bütünleşmişlik düzeyi, uzun dönemli düşünmeyi, aktörler arasında eşgüdümü gerektiriyor. Diğer bir deyişle planlamayı, merkezi bir iradeyi... Ancak sermayenin çok katmanlı, çok karmaşık, çoğu uzlaşmaz iç çelişkilerinin etkisinin harekete geçirdiği insani ve teknolojik etkenler her ikisine de olanak vermiyor. Krizden çıkmanın tek yolu, krizin, “fazlalıkları” temizleyerek sonuna kadar gitmesinden geçiyor. Bu ise üretici güçler, insan kaynakları, birikmiş servet, üretim kapasitesi, gezegenin çevre koşulları açısından büyük bir yıkım anlamına geliyor. Zirvelerden Bakınca... [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.comDÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA Türk-İş, TEKEL direnişini ‘Mücadeleyle Geçen 78 Gün-TEKEL Eylem Günlüğü’ ile kitaplaştõrdõ TEKEL’dekaybedenAKP Ekonomi Servisi - Türk-İş, TEKEL işçilerinin 78 gün süren eylemiyle ilgili özel bir çalõşma hazõrladõ. ‘Mücadeleyle Geçen 78 Gün-TEKEL Eylem Günlüğü’ isimli 104 say- falõk çalõşmanõn girişinde Türk-İş Genel Başkanõ Mus- tafa Kumlu’nun, ‘Dünyaya Örnek Bir Mücadele’ baş- lõklõ yazõsõna yer verildi. Kumlu, yazõda, TEKEL işçileri hak arama mücadelesi için yollara düştüğünde, bu mücade- lenin 78 gün süre- ceğinin ve Türk-İş Genel Merkezi önünün onbinlerce insan tarafõndan ziyaret edi- lecek bir ‘Çadırkent’e dö- nüşeceğinin hiç kimsenin aklõna gelmediğini belirtti. TEKEL işçilerinin talebi- nin, Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir coş- ku ve katõlõmla desteklendi- ğine işaret eden Kumlu, ya- põlan her türlü eyleme rağ- men TEKEL işçilerine hak ettikleri kadronun verilme- diğini dile getirdi. Kumlu şunlarõ kaydetti: “Talep edilenin alına- mamış olması, verilen mü- cadelenin başarısını göl- geleyemedi. Türkiye’deki güvencesiz çalışma koşul- larına dikkat çeken bu ey- lemin en büyük başarısın- dan biri insan onuruna ya- kışır iş kavramının bir da- ha hiç çıkmamak üzere Türkiye gündemine gir- mesi oluşturdu. Hüküme- tin, emek karşıtı politika- larının iyice açığa çıktığı bu süreçte, TEKEL işçileri toplumsal vicdanda ka- zandı, kaybeden ise hükü- met oldu. TEKEL işçileri- nin eylemi, hem emek ve meslek örgütleri hem de hükümetler için önemli dersler içerdi. Bu eylem, hükümetlere halkın gön- lünde taht kurmanın yol- larını da gösterdi.” Mustafa Kumlu: Talep edilenin alõnamamõş olmasõ, verilen mücadelenin başarõsõnõ gölgeleyemedi. TEKEL işçileri toplumsal vicdanda kazandõ, kaybeden ise hükümet oldu. THY’de check-in yerleri değişiyor Romanya’da KDV yüzde 24’e çıkacak Ekonomi Servisi - Romanya, bütçe açõğõnõ azaltmak için yüz- de 19 olan katma değer vergisi- ni (KDV) yüzde 24’e çõkarma- yõ planlõyor. Romanya Başbakanõ Emil Boc, yaptõğõ açõklamada, KDV’de yapõlacak yüzde 5’lik artõşõn Uluslararasõ Para Fo- nu’ndan gelecek 20 milyar dolarlõk krediyi garanti altõna almak için planlandõğõnõ be- lirterek, enflasyonist etkilerden kaçõnmak için Romanya Mer- kez Bankasõ ile yakõn işbirliği içinde olunduğunu söyledi. Boc, Romanya’ya yardõm pa- ketinin gündeme geleceği IMF toplantõsõnõn 30 Haziran’da yapõlacağõnõ ifade etti. Ekonomi Servisi - Atatürk Havalimanõ Dõş Hatlar Termi- nali’ndeki THY’ye ait check-in kontuarlarõnõn yerleri, yolculara daha hõzlõ hizmet verilmesi ama- cõyla değiştiriliyor. Yeni düzenlemeye göre, THY’den ekonomi sõnõfõ bilet alan yolcular, Atatürk Havali- manõ Dõş Hatlar Terminali’nde- ki check-in hizmetlerini, 29 Ha- ziran 2010’dan itibaren A, B ve C adalarõnda yer alan kontuar- lardan yapacak. Yapõlacak değişiklikle ayrõ- ca, THY’nin first ve business sõ- nõfõ yolcularõ ile elit plus ve elit statüdeki Miles&Smiles kartõ sahibi yolcularõ ise şu anda hiz- met verilen E adasõndaki 17-32 numaralõ kontuarlardan check-in işlemlerini gerçekleştirebilecek. Toplumları aydınlatan yıldızlar vardır. İlhan Selçuk bu toplumun aydınlanma yıldızıdır. Dile kolay, aydınlanmanın değerlerini yarım yüzyıl boyunca, ödün vermeden, hiç eğilip bükülmeden düşünceden yazıya dökmek ve kalıcılaştırmak kuşkusuz hiç de kolay bir iş değildir. Eğilip bükülmeme, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kurumsaldır; ülke ekonomisinin bunalımdan bunalıma yuvarlandığı, sermayenin görülmedik ölçüde el değiştirdiği; faiz gelirlerinin kimi kez yüzde 100’lere vurduğu bir ortamda, Cumhuriyet gazetesinin parasal açıdan da bağımsızlığının korunmasıyla somutlaşır. Basın-yayın, aynı yıllarda ekonominin hızla büyüyen sektörlerinden biridir. Sermayenin saldırganlığı ve 12 Eylül’ün yıkıcılığı sendikacılığı zayıflatır; basın - yayın alanında sendikalaşma yok olma noktasına gelir. Bugün yazılı ve görsel yayıncılık sektörü çalışanları, bir ya da iki ajans dışında, yalnızca Cumhuriyet gazetesinde sendikalıdır. İlhan Selçuk, Cumhuriyet’i toplumsallaştırır, çalışanlarının ve okurlarının yapar. İlhan Selçuk’un yarım yüzyılı, idamları, öldürmeleri, işkenceleri ve işten çıkarmaları ile iç siyasette aşırı çalkantılı bir dönemdir. İlhan Selçuk’un yarım yüzyılı, ülkemizde dinin siyaset tarafından kullanılmasına tanıklık eder; sağcı siyaset, dönemin tamamına yakın bir süre ülkeyi yönetir; suyun başındadır ve din sömürüsünden semirerek elde ettiği oy desteğini, Cumhuriyet değerlerini ortadan kaldırmak amacıyla kullanır. Dış dünyada olan ve Türkiye’yi birebir etkileyen gelişmeler de daha az önemli değildir. Sovyetler Birliği’nin dağılması ve kapitalizmin tüm yerküreye egemen olması, İlhan Selçuk’un iki gözünden biri olan sol düşüncenin yeniden biçimlenişini gündeme getirir. İlhan Selçuk için sol gözün tüm gücüyle görmeyi sürdürmesi her zaman büyük önem taşır. İlhan Selçuk’un Ziverbey’de gördüğü bedensel işkencelerin acısı kendisi gibi düşünen Cumhuriyet yazarlarının acımasızca öldürülmeleriyle katlanarak artar. En sonunda da bu acı, kendisinin işkence benzeri bir biçimde gözaltına alınmasıyla doruğa çıkar. Tüm bu öznel ve nesnel olumsuzluklara karşın, Cumhuriyet değerlerinden hiç ödün vermemesi ve bunları solun evrensel özellikleriyle özdeşleştirerek Cumhuriyet gazetesinde somutlaştırması İlhan Selçuk’u olağan dışı kılar. Cumhuriyet değerlerinin başında, insanlığın aydınlanma sürecini doğuran aklın egemenliği gelir. Bu çerçevede, insanın düşünsel ve fiziksel olarak özgürleşmesinin önündeki ekonomik, töresel ve toplumsal tüm engellerin kaldırılması; temel insan hak ve özgürlükleri; düşünce özgürlüğü, eşitlik ve bütün bunların altyapısı olarak laiklik, döneme özgü nedenlerle de, büyük önem kazanır. İnsanlar arası ilişkilerde her türlü sömürünün azaltılacağı ve giderek sona erdirileceği bir süreç ilke edinilir. İlhan Selçuk bu değerleri, içinde bulunduğu koşulları ve kişisel çıkarını hiçe sayarak sonuna kadar yaşatmaya uğraşır. Çünkü bu değerler yaşatılmaya değer! O kadar ki, İlhan Selçuk sonsuzluğa uzandığında da ağabeyi Turhan Selçuk ile Hacı Bektaş’ın, üstelik adına uygun ve çok anlamlı “Çilehane” toprağında buluşur. Bilinçli yer seçimi, çektikleri, yazdıkları ve yaptıklarıyla Cumhuriyet değerlerine adanan bir yaşamın gelecek kuşaklarla anlamlı kucaklaşmasını sağlar; kalıcılaştırır. Işıklar içinde yatsın. Aydınlattıklarının, sevenlerinin, Cumhuriyetçilerin başı sağ olsun. Bu değerleri İlhan Selçuk’tan öğrenen milyonların yolu açık olsun. İlhan Selçuk ile benim de güzel anılarım var; onları yazmayı geleceğe bırakıyorum. Ancak, bir ipucu vereyim, 20 yıl boyunca Cumhuriyet’te yazarken sahip olduğum, kaynağını İlhan Selçuk’tan alan düşünce özgürlüğü güvencesini, öğretim üyeliğimde ve siyasette bulamadım. İlhan Abi’yi yitirdiğimizde Kıbrıs’taydım; uçuşların iki gün aksaması nedeniyle uğurlama törenlerinin birine bile katılamadım ve buna çok üzüldüm. İlk fırsatta bir dal karanfille ziyaretine gideceğim. [email protected] Şiddetle hiçbir şey çözülmez Ekonomi Sevrisi - Sabancõ Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanõ Güler Sabancı, şiddetin hiçbir şeyin çözümü olmadõğõnõ belirterek, “Türkiye’nin geleceği için birlik beraberlik içinde, akılla ve sağduyuyla çözüm üretmeye çok ihtiyaç var” dedi. Sabancõ Üniversitesi’nden 2009-2010 akademik yõlõnda mezun olan 599 lisans, 211 yüksek lisans ve 24 doktora öğrencisi törenle diplomalarõnõ aldõ. Sabancõ törende yaptõğõ konuşmada, son günlerde Türkiye’de yaşanan çok üzücü olaylarõ düşününce, herkesin umuda ne kadar ihtiyacõ olduğunu daha iyi anladõklarõnõ söyledi. Sabancõ Üniversitesi’ni daha fazla ‘uluslararasılaştırmak’ istediklerini belirten Sabancõ, uzun vadedeki vizyonlarõnõ ‘bir dünya üniversitesi olmak’ şeklinde belirlediklerini ifade etti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle