19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 28 HAZİRAN 2010 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN [email protected] DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ ‘Japon Gülü’ Generali görevden alan ABD Başkanõ Obama ve yardõmcõlarõ savaşõ yönetmede daha iyi bir iş çõkarmalõ McChrystal’dan sonra Afganistan Başkan Obama Afganistan’daki en üst düzey komutanõ General Stanley McChrystal’õ kovduğunu duyururken bir dargõnlõk ya da üzüntü göstermedi. Başkan, kararõnõ güven ve askeri düzene dayanarak aldõ. Haklõ olarak sivil kontrole saygõ ve sõkõ askeri kurallarõn “yeni erlerin yanı sıra onları yöneten komutanlara” da uygulanmasõ gerektiğini söyledi. Bay Obama, ayrõca Afganistan politikasõnõn değişmeyeceğinde õsrar etti. Ancak söylemediği şey savaşõn kötü gittiği idi. Eğer Taliban ve El Kaide’yi yenmek istiyorsa, güvenebileceği bir komutana ihtiyacõ var. McChrystal’õn üstündeki dört yõldõzlõ General David Petraeus’u seçmesi, müttefiklere ve Amerikalõlara belli bir rahatlama verebilir. Ancak onlarõn kaygõlarõ son bulmayacak. McChrystal ve yardõmcõlarõ, Rolling Stone dergisine Başkan Yardõmcõsõ Joseph Biden ve diğerleri ile ilgili alaycõ açõklamalar yapmadan önce de savaş kötü gidiyordu. Bu saçma olayõn Bay Obama’yõ yönetim içindeki yõkõcõ kavgaya son vermesi konusunda ikna edeceğini umuyoruz. 30 bin askeri göndermeye karar verdikten altõ ay sonra Başkan’õn yardõmcõlarõ ve başkan yardõmcõsõ hâlâ savaşa ne kadar derin yatõrõm yapõlmasõ konusunda çatõşõyor. Obama kendi üst düzey danõşmanlarõ arasõndaki tartõşmalarõ memnuniyetle karşõladõğõnõ ancak “bölünmeye izin vermeyeceğini” söyledi. Umuyoruz özelde çok daha serttir. Çok ciddi bir biçimde geniş bir ev temizliği yapmayõ düşünmesi gerekiyor. Küstah Holbrooke... Kâbil’deki büyükelçisi emekli General Karl Eikenberry kontrgerilla stratejisine yönelik isteksiz olduğunu açõkça belli etti ve Afganistan Devlet Başkanõ Hamid Karzai ile neredeyse zorla selamlaşõyor. Başkan ayrõca Afganistan’õn yeniden yapõlanmasõnda sivil ve siyasi meselelere bakõyor olmasõ gereken Richard Holbrooke’a da sert bir bakõş atmalõ. Görev başõnda pek çok danõşman var, ancak halk desteğini kazanmak için kamu hizmetlerini geliştirmek ve daha güçlü hükümet kurumlarõnõ kurmak gibi planlar savaşmak kadar öncelikli ve tutarlõ olamadõ. Genellikle küstah olan Bay Holbrooke, Karzai ve Pakistan liderleriyle anlaşamõyor. Bay Holbrooke’un işine son verileceği yönündeki haberler sürdükçe bu ilişkilerin düzelme şansõ da yok. Başkan’õn iki seçeneği var: Ya özel temsilcisinin yerine başkasõnõ getirecek ya da ona açõk bir destek ve daha fazla yetki vererek sonuçlardan sorumlu tutacak. Savunma Bakanõ Robert Gates ve Genaral Petraeus ağustosa kadar ek askerler yerinde olmayacağõ için sabõrlõ olunmasõnõ istiyor. Başkan Obama aralõkta savaşa yönelik tam bir değerlendirme yapõlacağõ yönünde söz vermişti. Ancak giderek kötüleşen durum askeri ve sivil stratejilerin ciddi bir değerlendirmeden hemen geçmesini gerektiriyor. Taliban’la anlaşmayı savunan raporlar General McChrystal’õn ilk büyük harekâtõ olan Amerikan askerlerinin Marja’nõn merkezinden savaşçõlarõ kovmasõndan dört ay sonra işleyen bir hükümet yok, uluslararasõ yardõm programlarõ geride ve Taliban geri dönüyor. Amerikalõlarõn hangi derslerin çõkarõldõğõnõ ve General Petraeus’un çok daha önemli bir hedef olan Kandahar’da bu dersleri nasõl uygulayacağõnõ duymaya ihtiyaçlarõ var. Obama ve danõşmanlarõ, zamanõn çoğunu Amerikalõlara zarar vermek ve Taliban ile kendi anlaşmalarõnõ yapmakla geçiren Devlet Başkanõ Karzai ile ilgili çok daha iyi bir planla gelmeli. İsyancõlar gerçekten kanla kaplanmadan kendi baskõcõ iktidarlarõnõn yenilenmesi konusunda õsrar edecekler. Bazõ Dõşişleri Bakanlõğõ yetkililerinin Taliban ile hõzlõ bir anlaşmayõ savunan raporlarõ kaygõ verici. Amerikalõlar bu 9 yõllõk savaştan usandõ. Obama neden bunun Amerikan güvenliği için merkezi olduğunu daha iyi açõklamalõ. Daha da önemlisi o ve yardõmcõlarõ savaşõ yönetmede daha iyi bir iş çõkarmalõ. İngilizceden çeviren: Elçin Poyrazlar (New York Times gazetesinin 23 Haziran 2010 tarihli başyazısı) Obama, Afganistan politikasõnõn değişmeyeceğinde õsrar etti. Ancak söylemediği şey savaşõn kötü gittiği idi. Eğer Taliban ve El Kaide’yi yenmek istiyorsa, güvenebileceği bir komutana ihtiyacõ var... Üst düzey danõşmanlarõ arasõndaki tartõşmalarõ memnuniyetle karşõladõğõnõ söyleyen Obama ancak “bölünmeye izin vermeyeceğini” belirtti. Umuyoruz özelde çok daha serttir. Çok ciddi biçimde geniş bir ev temizliği yapmayõ düşünmesi gerekiyor. Türkiye demokrasisinin ölümü DANI RODRIK * Büyüdüğüm ve Amerika’daki hocalõğõmdan arta kalan bütün zamanõmõ geçirdiğim ülkeyi, Türkiye’yi artõk tanõyamõyorum. Ülkenin demokrasi ve insan haklarõnda dev adõmlarla ilerliyor gibi görünmesinin üzerinden çok fazla zaman geçmedi. Hükümetin 2002 ile 2007 yõllarõ arasõndaki ilk döneminde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’õn Adalet ve Kalkõnma Partisi (AKP) ülkeyi AB’ye götürebilmek ve Kürtler üzerindeki kõsõtlamalarõ gevşetebilmek için çok çalõşmõştõ. Ama son zamanlarda aynõ hükümet kendi demokrasi söylemi karşõsõnda bundan daha keskin bir zõtlõk sergileyemeyeceği ölçüdeki kirli oyunlarõn, korku ve sindirme politikalarõnõn sorumlusu haline geldi. Eleştirel görüşlerini açõkça ifade etmiş olan yurtdõşõndaki birçok Türk entelektüeli bana Türkiye’ye dönmekten korktuklarõnõ söylüyorlar. Gizli dinlemeler öyle boyutlara ulaşmõş ki ev kadõnlarõ bile telefonda “hassas” konularda sohbet etmeye çekinir olmuşlar. AKP hükümeti muhaliflerine karşõ çok sayõda, siyasi motivasyonlu dava başlattõ. En çok göze batan davalõlar “Ergenekon” adõ verilen ve ülkeyi karõştõrarak AKP hükümetinin düşmesini sağlamak amacõyla kurulmuş silahlõ bir terör örgütünün üyesi olduklarõ iddiasõ ile suçlanan yüzlerce emekli ve muvazzaf subay, avukat, akademisyen ve gazeteci oldu. Özel olarak atanmõş bir grup savcõ tarafõndan yürütülen ve AKP dostu, AKP tarafõndan kontrol edilen bir medyanõn sevinç çõğlõklarõ ile desteklenen bu Ergenekon davalarõ asõl süreçle alay etmektedir. Bu davalar genellikle tutarsõzlõklarla dolu ithamlara dayanmakta, güvenilirlikleri tartõşmalõ adõ meçhul ihbarcõlara inanõldõğõnõ ve sistematik savcõlõk suiistimallerinin varlõğõnõ ortaya çõkarmaktadõr. Suçlamalarõn dayandõrõldõğõ kanõtlar, hayali olanõndan kabaca kurgulanõlanõna kadar gider. Savcõlõğõn asõl amacõ sanki itham edilenlerin itibarõnõ düşürmek ve onlarõ mümkün olduğu kadar uzunca bir süre gözaltõnda tutabilmektir. Çetin Doğan hakkındaki suçlamalar Beni kişisel olarak uyandõran alarm, şubat ayõnda kayõnpederim, emekli Orgeneral Çetin Doğan, paralel bir dava için tutuklandõğõnda çaldõ. AKP’ye karşõ sesi gür çõkan bir muhalif olan Doğan, 2002-2003 yõlõnda yeni seçilmiş hükümeti devirmek için özenle hazõrlanmõş bir darbe planõnõn lideri olmakla suçlanõyordu. Suçlamalara temel olan belgeler, her zaman olduğu gibi adõ meçhul bir ihbarcõ tarafõndan üretilmiş, orijinalliğine ilişkin ciddi kuşkular uyandõran zamanlama hatalarõ, çelişkiler ve yanlõşlarla doluydu. Bunlarõn hiçbiri hükümeti yolundan çevirmedi. Savcõlar sahteciliğin tüm belirtilerini görmezden geldiler, hükümetin kontrolündeki bilimsel bir kuruluş suçlamalara destek veren açõkça yanõltõcõ bir rapor üretti. Ve AKP yanlõsõ medya, Doğan’a karşõ çirkin bir karalama kampanyasõ başlattõ. Erdoğan ve çevresi bir yandan sanõklarõn lehine karar almaya cesaret edebilen hâkimlere iftiralar atarken bir yandan da saldõrõlar korosuna katõldõ. Doğan, mahkemeyi beklerken onlarca muvazzaf ve emekli askerle birlikte, güvenilir deliller olmamasõna ve sahteciliğin açõk işaretlerine rağmen aylarca hapishane de tutuldu. Anlaşõlmaz bir biçimde bu mesele birçok sözde Türk demokratõ ve liberalinin ortak davasõ haline geldi ve bu insanlar bu davalarõn amigoluğunu yapar oldular. Herhalde Ergenekon davalarõnõn derin devlete, yani ordu ve sivil müttefiklerinin kurduğu gizli ağlara hesap soracağõ ümidini taşõyorlardõ. Türkiye’nin AKP öncesi laik düzeninin güçlü antidemokratik eğilimlerin işaretlerine sahip olduğuna dair pek kuşku yoktur. Ama AKP hükümeti asõl suçlarõn ortaya çõkarõlmasõ ve gerçek suçlularõn adaletin önüne getirilmesi konusuna pek fazla ilgi göstermedi. Bazõ Ergenekon zanlõlarõ ihlallerden dolayõ suçlu da olabilirler. Ama bu kişilerin somut, kanõtlanabilir suçlar yerine, bulanõk, kurmaca suçlarla itham edilmeleri adil bir mahkeme sonucuna ulaşma olasõlõğõnõ yok etmektedir. Dahasõ hükümetin kendisi bu ve diğer davalarda, liberallerin lanetlediği ve yargõnõn önüne getirmek istediği türden faaliyetlerin tõpatõp aynõsõna girişmiştir. Başka örneklere bakalõm. Yüksek rütbeli polislerin Ermeni gazeteci Hrant Dink’in Ocak 2007’de öldürülmesi olayõnda en azõndan, büyük ölçüde ihmallerinin olduğuna dair hatõrõ sayõlõr miktarda kanõt bulunmasõna rağmen bu polislerin hiçbiri yargõlanmadõ. Aynõ polislerin bazõlarõnõn Ergenekon soruşturmasõnõ da yürütmüş olmalarõ bir tesadüf değildir. Saygõn bir cumhuriyet savcõsõ, uydurma suçlamalara dayanõlarak Ergenekon ağõ üyesi olduğu iddiasõyla tutuklandõ. Bu savcõ 1998-1999 arasõnda derin devletin kalesi sayõlan jandarma haberalma dairesinin üstüne gitmeye cesaret gösterebilen çok az sayõda savcõdan biriydi. Gerçek suçu, AKP ile bağlantõsõ olan tarikatlarõ soruşturmaktõ. Polis ve savcõlarõn Ergenekon sanõklarõ aleyhine kanõtlarla oynanmasõna karõştõklarõnõ gösteren somut işaretler olduğu halde görevini kötüye kullanõlmasõna ilişkin, bõrakõn bir soruşturma yapõlmasõnõ, herhangi bir açõklama bile gelmedi. Geride bõraktõğõ haksõzlõklarõn izlerine bakõlarak gelecek yaz yapõlacak seçimlerde AKP’nin gücünü kaybetmemek için elinden geleni ardõna bõrakmayacağõ söylenilebilir. Ne yazõk ki Erdoğan’õn eğilimi hem iç hem de dõş siyasette harareti birkaç derece arttõrmak yönünde olacaktõr. (Son günlerde İran’la yakõnlaşmasõ veya eski dostu İsrail’e karşõ gerilim politikasõ.) Şu açõktõr ki Türkiye artõk daha birkaç yõl önce AKP yönetiminde liberalleşen, gelişen demokrasi değil. Artõk ABD’nin de Avrupa’nõn da ona sanki öyleymiş gibi davranmaktan vazgeçmesinin zamanõ geldi. Hem kendi hem de Türk halkõnõn selameti adõna... * Harvard Üniversitesi Uluslararasõ Siyasi Ekonomi Bölümü Profesörü. İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp (The Wall Street Journal, 23 Haziran 2010) Stanley McChrystal Latince adı hibuskos olan, bizde Japon gülü olarak bilinen bu muhteşem çiçek, kırmızıların en kırmızısı rengiyle gün boyu ışık saçan bir küçük güneşti adeta. Camla kapatarak küçük bir seraya dönüştürdüğümüz balkonumuzdaki yoğun yeşillikler içinde apayrı bir yere sahipti. Japon gülleri, özellikle ilkbaharla birlikte küçük tomurcuklarından fışkırarak gün ışığıyla birlikte yeşilliklerin arasında boy gösterirdi. İlkbahardan sonbahara, kışın içlerine kadar açan bu muhteşem çiçek gizemli bir yaşam sevincinin habercisi sayılırdı hep. Aydınlanmanın, çağdaş yaşamın, laisizmin seçkin ve bilge savaşçısı İlhan Selçuk’un, Japon Gülü adlı kitabının giriş yazısı da, bilindiği gibi Japon gülleriyle ilgili. “Unutmuştum onu” diye başlıyor bu küçük ama olağanüstü duyarlı olduğu kadar şiirsel ve simgesel yazı, “Mutfağın penceresinden gördüm” diyor, “Japon gülü çiçek açmış.” “Duvarın dibinde, arsız sarmaşığın nefti kuytuluğunda, mavi çamın dibinde, incecik, yapraksız dallarında, tanımsız güzelliğiyle bana gülümsüyordu Japon gülü. Bir kuş pencerenin pervazına kondu, bir kibritin alevi parladı, bir bulutun gölgesi yere vurdu. O an anımsadım. Annemin bahçesinden on iki yıl önce alıp getirmiştik. Kar, kış, fırtına, don, yaz, güz, sıcak, kurak demeden yeni toprağına tutunmuştu. Kimsecikler ilgilenmese de kendi kendine yeterdi. Unutuldu bütün yıl; aralık ayında, yıl sonuna doğru tomurcuklanıverdi, insanı şaşırtarak... Gül edebiyatın baş çiçeğidir. Aşkı simgeler. (...) Divan edebiyatının gözdesi gülün dostları da belli değil mi: Bülbül, aşk, diken, ahu, bade, şarap, kadeh, gonca sözcükleri çağrışım zincirinin halkalarıyla kolayca eklemlenir güle; kamerli güller, kokulu güller, gonca güller, dikenli güller baharda açılıverirler. Japon gülü bunlardan uzakta yaşar. Çoğu baharda doğa aldanır, ağaçlar çiçeklenir, ortalık donansa da insanın yüreğine kuşku düşer; çünkü kış, kar, don, soğuk geri dönerse vurgununu yiyen sapır sapır dökülecek, renkli cümbüş düşkırıklığı yaratacaktır. Japon gülünün böyle bir aldanışı yok; çünkü kış kıyamete gülümsüyor. Kimi çiçek zorda açar. Kayalık dağ yamacında, kızgın çöl kuraklığında, pis kokulu bataklıklarda, ulu bir ormanın güneş görmeyen kuytuluğunda, hiç umulmadık bir yerde rastladığım çiçek, zindanın dibinde bembeyaz dişleriyle gülümseyen bir umut gibidir. Japon gülünün açması için ne ağaçların dallarına su yürümesine, ne toprağın buram buram bahar kokmasına, ne doğanın içten içe kıpırdanmasına gerek var. Zor günlerin çiçeği Japon gülü. Belki de bunun için onu çok seviyorum, yeni yıla girerken yine açtığını görünce bir sevindim, bir sevindim; elimi salladım pencereden: Merhaba Japon gülü! Kimi insan Japon gülü gibidir En zor günleri bekler açmak için; karanlık, soğuk, fırtına, tipi vızgelir. O kişiyi ne kışın geri dönmesi korkutur, ne kırağı çalması, ne don tutması... Heeeey!.. Yurdumun Japon gülleri... Hepinize merhaba!” Japon gülünün bir başka şaşırtıcı özelliği ise ömrünün sadece bir gün olmasıdır. Ama kimse yanılmasın. Gün ışığıyla açan, gün batımında doğanın yasalarına uygun biçimde solup kapanarak düşmesi salt görüntüden ibarettir. Zira ertesi sabah küllerinden yeniden doğan ateş kuşu gibi, tomurcuklarından yeniden doğarak, yaşamını sürdürecektir. Aydınlanmayla, laisizme, düşüncenin özgürlüğüne, çağdaş yaşama ulaşma kolay olmadı. Eski Yunan’da filizlenen, devamında yüzyıllar boyu karanlığa karşı aklın, bilimin egemenliği için savaşan ve bu uğurda ağır bedeller ödeyen sayısız bilim adamı ve düşünürün savaşımıyla karanlık çağ geriletilmiş, bağnazlığa, körlüğe karşı aklın ve bilimin egemenliği sağlanmıştır. Ne var ki çağ dışı yaşam özlemi ne yazık ki, ülkemiz de dahil çok sayıda ülkede bugün de varlığını sürdürmektedir. İlhan Selçuk, seçkin olduğu kadar alçakgönüllü bir bilge, katıksız bir Atatürkçü, tavizsiz bir yurtsever olarak çağdaş yaşamın, aklın ve bilimin egemenliği için akla gelebilecek en ağır bedelleri ödeyerek, savaşan soylu savaşçılar kuşağının ön sıralarında yer alan müstesna bir devrimcidir. Ölümüyle de yaşayacak, eserleri, oluşturduğu örnek ve sevgili Cumhuriyet gazetesiyle yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir. Tıpkı her gün açan, ölümsüz güneş çiçekleri, o çok sevdiği Japon gülleri gibi.. Aklım, yüreğim sende, sevgili kardeşim. VEFAT KAVEG Başkanı Prof. Dr. Güler Yalçın’ın babası, Kepirtepe Köy Enstitüsü çıkışlı HÜSEYİN YALÇIN’ı 26 Haziran 2010 Cumartesi günü kaybettik. Acımız büyük. Cenazesi 28 Haziran 2010 Pazartesi günü (Bugün) İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camisi’nden, ikindi namazı sonrası defnedilecek. KÖY ENSTİTÜLERİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle