19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 19 HAZİRAN 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 19 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Dünyanın Geleceği Usta gazeteci Thomas L. Friedman, 15 Haziran’daki konferansında, Dünyanın ve Türkiye’nin geleceği konusunda kaygılı görüşler söyledi; oldukça kötümserdi. “Sıcak, Düz ve Kalabalık” (Hot, Flat and Crowded) adını taşıyan yeni kitabında özetlenmiş görüşlerine göre, dünya ülkeleri, en kısa zamanda radikal bir “Yeşil Devrim”i gerçekleştirmek ve temiz enerji kaynakları bulmak zorunda idiler; geleceğimizin güven altına alınması, bu tür projelerin başarısına bağlı bulunmaktaydı. Konferansı sırasında konuşmacı, dünya ülkelerinin atlatmaya çalıştıkları bunalımın temel özelliklerini de şöyle özetledi: “Düşük fiyatlanan riskler, özelleştirilmiş kazançlar ve sosyalleştirilmiş zararlar.” (underpriced risks; privatized gains and socialized losses). Bunalımın böylece sloganlaştırılmış özellikleri, yatırımcılara, yatırımlarının karşılaşacağı riskleri olduğundan küçük göstererek sağlanan yüksek kazançların, şirket sahip ve yöneticileri tarafından paylaşıldığını, ancak zararlar ortaya çıkınca da bu zararların devletlere yüklendiğinin kestirme bir ifadesiydi. Konuşmacı, bunalım içinde devlet yardımlarıyla büyük özel şirketlerin kurtarılmış olmalarını, “sosyalleştirilmiş zararlar” biçiminde tanımlamaktaydı. Buradaki geçen haftanın yazısı (Bunalımı Aşmak, 12.06.2010) da, dünya ekonomileri için çözümü güç ekonomik ve sosyal sorunlar yaratmış olsa da bu bunalımın, bilinçli bilimsel çalışmalarla kontrol edilebileceğini öne sürmekteydi. Ünlü konuşmacının ilgi çekici değerlendirmelerini dinledikten sonra, ülkemizde alınması düşünülen bunalım sonrası önlemleri tanımlamak kolaylaşacaktır. Bunlardan önemli bir grubu, devlet işletmelerimizin yönetimiyle ilgilidir. Buradaki birçok yazıda da belirtildiği gibi, bunalım içinde ve sonrasında yapılan araştırmalara göre, bunalımdan önceki şişkinlik döneminde gerçekleşen zararları, varlık değerleri içinde gizleyerek gelecek dönemlere taşımış olan büyük özel şirketlerin sayısı oldukça fazladır. Bunlar arasında dünyanın en büyük yatırım bankalarını içine alan 600’ü aşkın finansal kuruluş ile dünyanın büyük sanayi şirketleri de vardır. ABD ve bunalımdan etkilenen birçok gelişmiş ülkede ödeme güçlüğüne düştükleri için devlet yardımlarıyla kurtarılmış özel şirketlerden çoğu, devlet mülkiyetine geçmiştir. Devletleştirilmiş bu önemli kuruluşlara yatırılmış devlet sermayelerinin, devlete geri dönüşlerinin kısa sürelerde gerçekleşmeyeceği, şirketlerin özelleştirilmelerinin de uzayacağı belli olmuştur. Bunalım içinde devlet yardımları ile kurtarılmış özel şirketlerin, Hazine yardımlarını geri vermeleri için, kâr etmeleri ve nakit fazlaları yaratmaları gerekmektedir. Bu şirketlerin bilançolarında gösterilmiş varlık değerlerinin içinde büyük zarar tutarları gizlenmiş olduğu ve faaliyetlerin de zarar biriktirmeye devam etmesi yüzünden devlet yardımlarıyla kurtarılan şirketlerin, devlet yardımlarını geri verecek güce kavuşmalarının uzun zaman alacağı anlaşılmıştır. Üstelik devletlerin bu işletmeleri, kârlı ve verimli çalıştırmalarının kolay olmadığı da bilinmektedir. Geçmiş yıllarda, devlet bürokrasilerinin devlet işletmelerini siyasal etkileşimler nedeniyle verimli çalıştıramadıkları deneyimlerimiz arasındadır. Bunalım içinde anlaşılmıştır ki, devlet işletmelerinin devletlerce yönetilmelerinde görülen verimsizlikler, geçmiş yılların hızlı özelleştirmelerinin temel gerekçelerindendir. Bunalım içinde yeniden devletleştirilmiş olan şirketlerden birçoğunun da eski devlet işletmeleri olduğu bellidir. Birçok örnekte görüldüğü gibi, kurumsal yönetim düzenleri kurulmadan özelleştirilen devlet işletmelerinden birçoğu, bunalım içinde artan zararlarla devletlere geri dönmüşlerdir. Bunalım içinde devletleştirilen işletmelerin yeniden özelleştirmelerinde bu örneklerden yararlanılarak, devlet yardımları sonucunda devlet mülkiyetine geçen şirketlerin yeniden özelleştirmelerinden önce kurumsal yönetim modellerine kavuşturulmaları gerekecektir. Özel İlgi Bu köşede dile getirmiştik. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın oğlu Ahmet Şirvan Kılıç’ın düğün töreninde TRT Ankara Radyosu’nun kadrolu halk ve sanat müziği sanatçıları sahne almıştı. Haşim Kılıç’ın TRT’ye gösterdiği özel ilgiye ilişkin bir başka haberi odatv.com sitesinde okuduk geçen hafta: “Tarih: 13 Haziran 2010. Saat: 13.00. Yer: TRT Genel Müdürlüğü. Genel müdür ve yardımcılarının giriş yaptığı A-Blok kapısının önünde kırmızı plakalı bir makam aracı duruyor. Makam aracının plakası 003. Yani Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın makam aracı. Anayasa Mahkemesi ile TRT’nin ne alakası var diyenler olabilir. Hafızaları tazelemek için kısaca hatırlatalım: AKP TRT’de kadrolaşmanın önündeki engelleri kaldırmak için TRT Yasası’nda değişiklik yaptı. CHP bu yasa değişikliğinin bazı maddelerinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı. Mahkeme yaklaşık iki yıldır yasayı görüşmüyor. Çünkü, Anayasa Mahkemesi İç Tüzüğü’nün 28. maddesine göre, toplantıların gününü belli etmek ve gündemini düzenlemek başkanlığa ait. Anayasa Mahkemesi’nde görüşülmeyi bekleyen dava, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin tarafından hayati öneme sahip. Mahkeme iptal kararı verdiğinde, İbrahim Şahin’in eli kolu bağlanacak. Mahkemenin iptal kararı vermekten başka çaresi de yok. Çünkü, TRT ile ilgili olarak daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından verilen üç karar var. Bu üç karar varken Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı vermemesi mümkün değil.” Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmamasını öneren raportörünü bile görevden almayan Haşim Kılıç, davalı TRT ile sıcak bağlar kurmuş, çok mu? Güzel Proje Projeleri ile ünlü Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, bu kez istihdam paketi üstünde çalışıyormuş. Dinçer, işsizliği azaltmak için “acı reçete” gerektiğini, işçi ve sendikaların da kimi konularda ödün vermesi gerektiğini söylemiş. Projeci çalışma bakanına göre, istihdamı engelleyen konuların başında “kıdem tazminatı, fazla mesai” varmış. Acı reçete belli olmuş yani: Kıdem tazminatından ve fazla mesaiden ödün! Bakanın dediği gibi, nasıl işçiler Zonguldak’ta “güzel güzel ölüyorlar”, öyle güzel güzel çalışacaklar. Ömer Dinçer de işsizlik sorununa güzel güzel çözüm bulmuş olacak. Ne proje ama... Seçenek Kemal Kılıçdaroğlu’nun dolaştığı illerde birinden CHP’li gözlemi: “Kılıçdaroğlu’nun açık hava toplantısında, halkın arasında ilin üst düzey bürokratlarını da gördük. Yıllardır böyle bir olaya tanık olmamıştık hiç.” Bu tanıklık ne anlama mı gelir? En azından, bürokrasinin de CHP’yi seçenek olarak görmeye başladığını... İtalya ile Farkımız Ankara Temsilcimiz Utku Çakırözer anlattı. Yedi yıl görev yaptığı Türkiye’den geçen hafta ayrılan İtalya Büyükelçisi Carlo Marsili’ye sormuş: “AKP iktidarının ‘üç çocuk yapın’ teşvikini nasıl değerlendiriyorsunuz?” Büyükelçi, hafifçe gülümsemiş: “Eğer üç çocuğunuz varsa, ayakta duracak noktaya gelene kadar eğitimlerini nasıl karşılayacağınızı hesap etmeniz lazım. Hem çok çaba, hem de iyi bir ekonomik durum gerektirir. Dar ya da orta gelirli bir aile için üç çocuk yetiştirmek çok mümkün gözükmüyor. Belki ancak zengin ailelerin buna gücü yeter ama istatistikler gösteriyor ki onlar da fazla çocuk yapmıyor. İtalya’da çok çocuklu aile anlayışı çoktan bırakıldı. Kişisel olarak ben de karşılayamam.” Oysa, bizde üç çocuk rahat rahat karşılanabiliyor. Bir kere, çok hayırsever işadamlarımız var. Çocuklara burs veriyorlar. Sonra, eli açık babalarımız var, oğullarına oynasınlar diye gemicik bile alıyorlar... Meslektaşımız Tevfik Kızgınkaya’nın çağrısına kulak verelim: “Gazeteci Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın iki yıla yaklaşan tutuklulukları, cezalandırmaya dönüşmüştür. Söz konusu davaya verilen ara ile duruşmanın 10 Ağustos tarihine atılması, davanın sıradanlaşarak, gündemden düşmesi olasılığını da arttırmaktadır. Her fırsatta ‘gazetecilik mesleğinin yargılandığını’ vurgulayan arkadaşlarımızın bu durumları insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti adına utanç vericidir. Demokrasinin temel kurumlarından olan gazeteciliği meslek edinmiş gazetecilerin, meslektaşlarının yaşadığı bu anti demokratik ve hukuk dışı uygulamalar karşısında daha fazla sessiz kalmaya hakları yoktur. Söz konusu davanın hâkimini bile isyan ettirecek hale getiren bu davada yaşanılanların hukukla hiçbir ilgisi olmadığı açıktır. Kaldı ki, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan, sürekli olarak ‘hukuka olan bağlılıkları ile gerçeklerin açığa çıkması gerekliliğini’ vurgulayarak ‘tutuksuz yargılanmak’ isteklerini dile getirmişlerdir. Gazetecilik mesleğini, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti temelinde yapan tüm gazeteciler ve köşe yazarları mesleklerini özgür ve bağımsız bir şekilde yapabilmeleri adına mesleklerine sahip çıkmalıdırlar.” Meslek Dayanışması Gece Yarısı Düzenlemeleriyle... SADIK ÇELİK Sabahtan akşama değişen, karmaşık, fırtınalı gündemin içinde kaybolup giden, gece yarısı yangından mal kaçırırcasına yapılan yasal düzenlemeler, basınımızın ilgisi, Mavi Marmara Gemisi, İsrail’in kınanıp kınanmaması, terör saldırıları, CHP Gürsel Tekin sorunuyla meşgulken, AKP Meclis çoğunluğunca teker teker Meclis’ten geçmektedir. CHP Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuloğlu, geçen hafta bir basın toplantısı yaparak maden yağmasını açıklarken verdiği bilgiye göre; “1923-2004 yılları arası verilmiş yaklaşık 1500 ruhsat varken bu ruhsat sayısı, Mayıs 2004’ten itibaren yeni maden yasasıyla, çoğunluğu yandaşlara ve yabancı ortaklarına verilmek üzere 43.500’ü bulmuştur. Türkiye’nin üçte biri verilen ruhsatlarla kapatılmış…” Kulkuloğlu’nun açıklamalarına göre, yabancılara 30.000 km²’lik alan beş yıllığına sadece on milyon dolar karşılığı devredilmiş. Türkiye’de kurulu, yabancılara ait ya da yabancılarla ortak yaklaşık 350 maden şirketi mevcut. TBMM’den 17 Ocak 2007’de geçen petrol yasasıyla, ülkemizin neredeyse tüm petrolünü yabancılara peşkeş çekmenin önü açılmıştı. Bu yasa, Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilerek yerin altındaki petrolün ve doğal kaynakların tamamının yabancılara teslimi önlenmişti. O dönemki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, petrol yasasını TBMM’ye iade ederek AKP hükümetine adeta “Milli Güvenlik dersi” vermişti. Ne yazık ki Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edilen ormanları, sit alanlarını ve tarım arazilerini “Maden Ocakları”na açan yasa, 10 Haziran 2010 tarihinde bu sefer Meclis’ten geçerek kanunlaştı. Yine 3 Haziran 2010 tarihinde TBMM tarafından kabul edilen, 13 Haziran 2010’da Cumhurbaşkanı tarafından onaylanan değişikliklerle kooperatifçiliğimiz 65 yıl geriye götürülmüş ve dünyada eşi benzeri olmayan bir kooperatifçiliğe dönüştürülmüştür. ORKOOP Genel Başkanı Cafer Yüksel’in kendisiyle yaptığımız görüşmedeki açıklamaları; “1988 yılında yürürlüğe giren ve 1163 sayılı kooperatifler kanununun bazı maddelerini değiştiren ve bu kanuna iki ek madde ilave eden 3476 sayılı yasa ile getirilen ihtisas birlikleri düzenlemesi, kooperatif örgütlenmelerinin güçsüz ve kendini idare edemez duruma düşmesine sebep olmuştu. Şimdi 90’ıncı maddede yapılan değişiklik de, seçimle gelen kooperatif ve üst kurul yöneticilerinin, mahkeme kararı olmadan memurlar tarafından suçlu addedilip görevden alınmasına olanak sağlamaktadır” şeklindedir. Bu ne demek: “Ben sana suçlusun diyorum, sen mahkemeye git suçlu olmadığını kanıtla!” Böyle bir anlayış, peşin hüküm, yargısız infaz olur mu? Kooperatifler ülkemizde demokrasinin en güzel ve en doğru yaşandığı demokratik örgütlerdir. İyi çalışmayan ve usulsüzlük yapan yöneticilerin ortaklar tarafından azledilmesi ve yerlerine yenilerinin seçilmesi mümkündür. Bu yetki varken ve kooperatif ortaklarına ait iken, ilgili bakanlığın herhangi bir personelinin bu yetkilerle donatılması hukuki açıdan da doğru değildir. Çünkü bir kişinin suçlu olup olmadığına ancak mahkemeler karar verebilir. “Suçun cezası da mahkemelerce takdir edilmelidir” derken ayrıca, ortakların haklı gerekçelerle ve yeterli sayıda olmak kaydıyla, genel kurulu her zaman toplantıya çağırma hakkı mevcut iken, yine kooperatif denetçilerinin, kooperatif üst kuruluşlarının bunu sağlaması mümkün iken, genel kurul toplanması için ilgili bakanlığın süre belirleme gibi bir hakkının olmasına da ORKOOP Genel Başkanı Cafer Yüksel, haklı olarak itiraz etmektedir. AB’ye girme iddiasını sık sık yineleyerek “eksen kaymasını” reddeden AKP iktidarının bu süreçte gözden kaçırdığı bir gerçek de kooperatiflerin Avrupa (Tarım) ekonomisindeki payının yüzde 50, bazı ülkelerde yüzde 90 olduğudur. Bizde bu oran yalnızca yüzde 2 olarak ifade edilmektedir. Bir başka kamuoyunu çok yakından ilgilendirmesi gereken yasal düzenleme, “Kentsel rant”ların pazarlanmasını planlayan “Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanları”nı düzenleyen tasarı, genel kurulda 17 Haziran 2010 tarihinde kabul edildi. Düzenlemenin projelere “dava açılması” halinde, mahkemelerin karar almalarına “koşul” getirecek olmasının bir ilk olacağı, muhalefet partileri ve hukukçular tarafından ileri sürülmektedir. Görüldüğü üzere, maalesef gece yarısı yapılan düzenlemelerle ülke, “Ben yaptım oldu” anlayışıyla yönetilmekte, diğer yandan gerçekler, yaratılan sanal gündemin gerisine itilmektedir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Ege Bölge- si’nde bir kör- fez ve bu kör- fezin kõyõsõnda yer alan turistik belde. 2/ Pi- yangoda en kü- çük ikramiye... Kenar süsü. 3/ Sivas ilinde bir göl... Nazi par- tisinin askeri polis örgütü. 4/ Şarkõ, türkü... Bodrum ile Datça arasõndaki kör- fez. 5/ Kumaş ya da ince deriden yapõlan ve ayağõ bütünüyle saran ayakkabõ... Kokmuş hayvan ölü- sü. 6/ Sõcak ve kuru bir rüzgâr... Islandõğõ zaman kolayca bi- çimlendirilebilen yumuşak ve yağlõ toprak. 7/ Bir kö- mür cinsi... Büyük bakraç. 8/ Aşõrõ şişmanlõk. 9/ Muğ- la’nõn bir ilçesi... Satrançta özel bir hareket. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Fethiye ilçesinde, “caretta caretta” türü kap- lumbağalarõn üreme alanlarõndan biri olan kum- sal... Küçük yayla evi. 2/ Âşõk olmaktan duyulan korku. 3/ Kõsa yazõ... Sakat kimse. 4/ Yelkenli bir yarõş teknesi... Güney Afrika Cumhuriyeti’nin pla- ka imi. 5/ Satrançta bir taş... Bir şeyin esas tutu- lan yüzü... Tevfik Fikret’in, İstanbul’a lanetler yağdõrdõğõ ünlü şiiri. 6/ Zarara uğrama tehlikesi... Kõsõk sesli küçük keman. 7/ Tek başõna oynanan bir kâğõt oyunu. 8/ Sahip... Bir çocuğun her türlü davranõşõndan sorumlu olan kimse. 9/ Alanya il- çesinin tanõnmõş bir plajõ... Bir tür erkek deve. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P L A S E B O İ T Ö R T U R A Ç İ V E D İ İ T İ Y E N İ A J U R A A N E M İ İ L İ A V A N A K İ B E R N A Ş N İ L P O L E N K A S İ S Y O 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] [email protected] [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle