13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR DOĞAN KUBAN Politika Yozlaşmazsa Kemal Kılıçdaroğlu politik yaşamımızda bir doğru yöntemin altını çizdi: "Birpartinin işi ötekipartilerle kavga ya da parti içinde kavga olmamalı. Halkın ve ülkenin geleceği ol- ma//"dedi. Parti içinde ne olduğunu partililer merak etsin. Partiler arasında da tartışı- lan da ülkenin geleceğine ilişkin programlar olsun. Ne kadar doğru. Oysa Türkiye'de po- litik tartışmalar ülkenin geleceği ile değil, politikacıların geleceği ile ilgili oluyor. Yeni başkanın umut verici tutumunun diğer politikacı- lar tarafından da benimsenmesi olastlığı az. Ciddi bir tartışma düzeyine çıkamayan bir kalıve söylemi başla- yacak. Boş sözler havada uçuşup duruyor. Fakir olmazsan fa- kirlikten söz etmeyeceksin. İnsanlar her şey eski tninval üze- rine devam edecek, diye korkuyorlar. Umalım Kılıçdaroğlu par- tisini bu aptal tarnsmalardan kurtarsın. Ülkeye büyük bir hiz- met yapmış olur, toplum da bir ncfes alır. Politik söylemin basın, televizyon ve politikacılar elinde söz dalaşına dönüşmcsi her olayın çözümlenmeden, olduğu yer- Kemal Kılıçdaroğlu'nun me- sajı giincel, doğru ve çağdaş. Türkiye'de I. Dünya Savaşı komünistleri, 1960 sonrasının sosyalistleri ve kısa bir Ecevit dönemi dışında hiçbir parti fakirin partisi olamadı. Ve 1980'den bu yana hiçbir par- ti başkanı 'biz fakirin partisi- yiz' diyemedi. Oysa halk fa- kirse her parti fakirin partisi de çüriimesinc neden oluyor. Metaforik olarak anlatırsak, tra- fık kazasında ölen, yolda lcahyor, Grizu patlamasında ölen, kade- riyle ocakta kalıyor. Açhktan ölen, susuz kalmış bitki gibi ol- duğu yerde kuruyor. Tarım, öğ- retim, sağlık, enerji, durdukları yerde yosun bağlıyorlar. Buna bizim dilimizde 'Eski hamam, Eski tas' denir. Sadece şehitler öl- dükleri yerlerden mezara kadar bayrağa sarılı şanlı ve gözyaşlı bir yolculuk yapıyorlar. olmak zorundadır SÖZÜNÜTUTMALI Geıçeği dile getirmeyen par- tizan sözleri okumak ve dinlemek gereksiz. Hnlk Partisi, iizerin- deki ölü toprağını silkeledikten sonra, fakir milyonların, halkın sözcüsü olacaksa vaadini tut- malı. Bu yeni bir söz dcğil. Her parti iktidara fakir olan top- lum çoğunluğundan yana gö:ükerek gelmck zorundadır. Fakat Başbakan'm 'fakir edebiyatı' yapmak sö:ü hâlâ düşündürü- cü bir kavr.ım (bu makaleyi yazarken Mümtaz Soysal'ın 24 Mayıs tarihli Cumhuriyet'te aynı konuya değinen yazısmı oku- dunı). Türkiye fakir bir ülke. Ama büyük bir ülke. Dünya ge- lir skalasmda 16. sırada. Bu büyük bir potansiyel ve umut ve- rici bir durunı. Çin bizden iki kat fakir bir ülke. Ama dün- yada ikinci. Hindistan ondan da fakir. Fakat dünyada üçüncü. Bu ülkelerin bizden farkı bilim ve teknolojideki öncü ni- telikleri. 9 tnilyon emekli, 15 milyon düşük gelirli köylü, milyon- larca memur ve ijçi, 5.5 milyon issiz Türkiye'nin temel zen- ginliğinden haklannı alamıyorlarsa bu ülkenin 50-60 milyon insanın fakir olduğunu ifade eder (bu sorun Çin'de ya da Amerika'da da aynı niteliktedir). Ciddi ve sorumlu bir par- tinin söylemi 'fakir edebiyatı' olmak zorundadır. Halk parti- lerin, hükümetlerin kendi yanında olduğunu nasıl anlayacak? Kanımca bütün fakir ülkelerin hükümetleri gece gündüz fa- kir edebiyatı yapmalı. Bunun îçerlgi basit: açlık ve işsizlikten kurtulmak için prog- ram ve çaba. Bu bir insanlık sorunu, vatandaşlık sorunu, dü- rüstlük sorunu ve insan sevgisi sorunudur. Gerçi dünyaya ba- kıp halimize sükredelim diyen de olabilir. Ne var ki fakirler hallerine şükür edemeyecek kadar fakirler. Dünyanın halin- den pek haberdar olmasalar da, kimlerin zengin olduğundan haberdarlar. Doğrusu istenirse paraya tapan bir dünyada insanlar komşjularının açlığı ile pek ilgilenmiyorlar. Kendilerine 'Ben neyimle insanım? 1 diye sormuyorlar. Bir vurdum duymaz si- ze bunu sorarsa 'Sen eşek, ya da domuz'a benzemiyorsun' di- yebilirsiniz. Bu yanıt onu tatmin edebilir. Mensup olanlarının kendilerinden başka kimseyle ilgi- lenmediklcri bu sistemin adı 'liberal kapitalizm'dir. Bu kay- gısız zengin aptallar, bizinı dervis, ozanmuz Kaygusuz Abdal gi- bi insan sevgisi dolu değiller. Bunlar varlıklannın üzerine otu- rup 'Dünya var imiş, ya ki yok imiş, ne umurum' diyenlerdir. Dünyanın her köjesinde güçlü devlet, parti, işletme ya da kulüp olarak örgütlüler. Fakir sözünü bile duymak istemiyor- lar. Dünyanın eski egemenlerden, yavaş da olsa, kurtulduğu- nun farkmda olmakta zorlanıyor, daha doğrusu farkına var- dıkları halde yüzyıllardır kurulmus, koca sömürü düzeni ve ona paralcl geliftirilmiş yalan söyleminden uzaklaşmakta zorluk çe- kiyorlar. EGEMENLİK FAKÎRLERÎNE ELÎNE Çin'in, Hindistan'm genelde Asya'nın yüksclişi, ege- menliğin birkaçon yıl sonra fakir ülkelerin eline geçeceğini gösteriyor. Asya üreterek dünyanın büyük ekonomilerini ge- çiyor. Ve Avrupalı ya da Amerikalı beğenmese de, eylemle fakir edebiyatı yapıyor. Çin ve Hint iki mesaj veriyorlar: 1. Biz fakiriz; 2. Biz bilim ve teknolojide başa oynuyoruz. Fakirliklerinden utanmıyorlar, yani fakir edebiyatı diye bir ön yargıları yok. AdnanMenderes'in küçük Amerika'sının mottosu her ma- halleye bir milyonerdi. Bir kilo domatesin bir milyon oldu- ğu dönemde Türkiye'de herkes milyoner oldu. Bugün zaval- lı halk, hala alışkanlıkla milyonlardan söz ediyor. Aradan alt' mış yıl gcytikten sonra Türkiyc (nazar değmesin) tıpkı Amerikaoldu (!?). Kemal Kılıçdaroğlu'nun mesajı güncel, doğru ve çağdaş,. Türkiye'de I. Dünya Savaşı komünistleri, 1960 sonrasının sos- yalistleri ve kısa bir Ecevit dönemi dışında hiçbir parti faki- rin partisi olamadı. Ve 1980'den bu yana hiçbir parti başka- nı 'biz fakirin partisiyiz' diyemedi. Oysa halk fakirse her par- ti fakirin partisi olmak zorundadır. Meydanları dolduran on binlerce fakire hiçkimse havuzlu villalardan söz edemez. Onun için fakir halkın sözcüsü ol' mayanlar hep yalan söylemek zorundalar. Doğrusunu isterseniz Türkiye'deki politik söylemin temel konusu fakirlik ve zen- ginlik de olmamalıdır. Biz Türkiye'nin ağlanacak kadar fakir olduğunu iki yüz yılı aşkın bir süredir biliyoruz. Osmanlı or- duları Eflak Buğdan'da yenilirken, açhktan ve silahsızlıktan yeniliyorlardı, vc 3. Selim de sarayında ağlayacak kadar va- tanperverdi. Şimdi o duyguların pabucunu dama atmış köktenci poli- tikacılar devrini yaşıyoruz. Bu ortamda Kılıçdaroğlu aç ve ij>- sizlerden söz ederek başa geldi. Sorun temelde karmaşık de- ğil. Kilit sözcük üretim; sanayi üretimi, tarım üretimi. Bu iki- sinin arkasmda teknoloji örgütlenme, alternatif enerji; onların arkasmda da bilim var. Her partinin temel programı ve söy- lemi bundan ibarettir. Fakir ülkelerde Avrupa geçmişinin solcular ve kapitalistler, aristokrat, burjuva ve proletar ayrımları kanımca anlamsızdır. Çin Komünist Partisi de, Hindistan'm egemen partileri de, fa- kir ülkelerin bütün partileri de halkçı olmak zorundadır. Bilimsel bir programla genç kuşakları yetiştirmekten başlamayan bir gelccek söylemi sahteciliktir. Üretimi arttır- mayan bir ülkenin fakirlikten kurtulması söz konusu değildir. Bunun sağlanması da bilimsel düşünceye dayalı teknolojidir. Teknoloji saün alarak kalkınan bir ülke yoktur. Onun için sah- te parti (yani yağma partisiyle) gerçek parti arasındaki fark par- tinin temel söyleminin gcleceğe ve üretime dönük olmasıdır. Teknoloji, enerji, üretim ve bilgiden söz etmeyip öteki par- tilerle ağız dalaşı yapmak, geçıııişi kötülemek, olmayan öz- gürlükten, olmayan demokrasi ve olmayan hukuktan söz eden söylemler i(,i boş kılıflardır. Gününıüz gerçekleriyle politik söy- lem arasında ilijki neredeyse matematikseldir. Bilimsel - tek- nolojik - üretimsel geri kalmışlığı ajmadan özgürlükten söz et- mek de sahtekarlıktır. HaletAbla Destanı Yazan Isa Küçük Arkeoloji ve Sanat Yayınları Ryatı20TL Bu coğrafyada destanlar genellikle er- kekler üzerine yazıldı ya da "Destan Yazmak" erkeklere mahsustu. Şimdi bir kadın (Prof.Dr.Halet Çambel); Torosların içinde kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ ba- şında Karatepe'ye gönül, Aslantaş'a ömür vermiş yol kesip köy basmamış bir kadın, ya- şayıp yaptıklarını taşa toprağa suya ateşe yazmış bir kadın, bir arkeolog. Halet Abla Destanı, Çukurova'nın doğusunda, Torosların içinde İki bin Sekiz Yüz yıllık insan haya- tının yalnızlığı, hüznü, acısı mutluluğu ve umudunu bugün de sürdüren bir ömrün öyküsüdür. Bir kadın, çevresindeki olaylar ve ona inanmış in- sanların öyküsü... Bu öyküde, son yüzyıl boyunca Türk Siyasal hayatı içinde yaşanan gelişmeler arasında, tatlı, acı, ekşi ve kekremsi tadıy- la yaşanmış mutluluğu ve yüreklerdeki in- san sevgisini bulacaksınız. Tayfun Akgül
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle