18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 16 ŞUBAT 2010 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bir Gün Balbay’lar! PENCERE Zalim ve Mazlum Oktay Akbal köşesinde soruyor: “Piyanist filmini gördünüz mü?” Ve anlatıyor: “Piyanist yalnız bir film değil... Bugüne yarına bir ders! Ünlü bir sanatçının savaş yıllarında çektikleri, hem kendi adına, hem ülkesi adına... Nazi İmparatorluğu yüzbinlerce Yahudiyi, geri kalmış ırktan saydığı insanları yok etmek için kurulan, yaratılan korkunç makine!.. Hem de bilim, kültür, teknoloji adına yok etmek, yakıp yıkmak! Bush’un Amerika İmparatorluğu bugün yarın Bağdat’ı, tüm Irak’ı bir anda, belki bir gecede yıkıp yok edecek! Etmeye kalkacak...” (Cumhuriyet, 6 Mart 2003) Akbal’ın vurguladığı piyanist Vladislav Szpilman!.. Hitler’in ordusu Polonya’ya girince Szpilman zulmün soluğunu duyumsar, Yahudi soykırımının içinde yaşar, gaz odalarında yok edilen soydaşlarının dramı benliğini sarar, yine de işbirlikçilere piyano çalarak yaşamını sürdürmeye çabalar... ‘Piyanist’ filminin yönetmeni Roman Polanski çocukken Nazi canavarlığını tanımış, annesi gaz odasında gözlerini yaşama kapamış bir Yahudi... Nazi subaylarıyla klasik müzik arasında ilginç bir ilişki var... Yakup Kadri ‘Panorama’ adlı romanında, kentleri bombalayıp insanları öldürürken Beethoven’i, Wagner’i dinleyen bir Nazi pilotundan söz açar... Bu yolda çok oyun yazıldı, film çevrildi; Arthur Miller’in Orkestra’sı bunlardan biri... ‘Orkestra’ ünlü Auschwitz kampında kurulmuş; 13 Yahudi kadından oluşan grup başta canavar Doktor Mengele olmak üzere Nazilere konserler verecek, kurbanlar kasapları için çalacaklar... Ama öte yandan da çalgıcılar orkestranın yapısında itişip kakışacaklar, birbirleriyle uğraşacaklar, yaşama savaşımında üstte kalmak için ellerinden geleni yapacaklar, gaz odasını boylamamak yolunda gözleri kararacak; çünkü zalimin mazlumlaşmasıyla mazlumun zalimleşmesi değişen koşullara bağlıdır. Orkestra, Bursa Devlet Tiyatrosu’nda sahneye konuyor; Fania Fenelon’un anı kitabından uyarlanmış, çarpıcı bir oyun... Şu sırada tam zamanı, çünkü Filistin’de yaşanan bir dramın sıcaklığını soluyoruz... Mazlumlar nasıl oldu da zalimleştiler?.. Peki, hep böyle mi olacak?.. İnsan denen yaratık, mazlumla zalimi benliğinde birleştirmek zorunda mı kalacak?.. 12 Mart faşizminin gençleri bir bir kurban ettiği 1972 yılında, Nadir Nadi’nin unutulmaz bir yazısı yayımlandı. Sevgili Nadir Nadi diyor ki: “Peter Weis’ın ‘Soruşturma’ adlı belgesel yapıtını okudum; savaş yılları boyunca Nazilerin Auschwitz toplama kampında işledikleri suçları gözler önüne seriyor. Müthiş bir şey bu kitap... Yazar kendinden bir sözcük bile uydurmamış, sadece 1965’te Frankfurt’ta görülen dava dosyasını ele almış, incelemiş, 11 tabloluk bir piyes çıkarmış ortaya... Çünkü Avrupa’nın ve Amerika’nın birçok tiyatrolarında sahneye konan, radyolarında yayımlanan bu eser, bir sanatçının yaratma gücüne değil, doğrudan doğruya yaşam gerçeklerine dayanmaktadır.” Peki yaşamın gerçekleri nedir?.. Kurbanlar özel odaya doldurulduktan sonra gaz yukardan tavandaki deliklerden veriliyor, ilk alta yayılıyor, sonra derece derece tavana kadar yükselerek tüm odayı kaplıyor ve her canlıyı boğuyor. Ancak daha sonra kapıyı açanların gördükleri manzara dehşet verici... Ölenler nasıl istifleniyorlar?.. En altta bebekler, çocuklar ve hastalar, onların üstünde kadınlar, en üstte de güçlü erkekler... Nadir Nadi soruyor: “Hayal gücümüzü zorlayarak bugünkü dünyamızı kocaman bir gaz odasına benzetemez miyiz?..” (21 Temmuz 1972) Ve yazıyı ikinci bir soruyla bitiriyor: “Birbirine kenetlenmiş cesetler arasında altta kalanların hepsi bebek, çocuk, hasta ve kadınlardan mı ibaretti?.. İçlerinde bir tane olsun onları ezmeyi gereksiz bulan güçlü erkek yok muydu ve tanıklar onu görmemiş olamazlar mıydı?.. Neden olmasın?..” (9 Mart 2003 tarihli yazısı) A vrupa Birliği normlarõnda önemli değişiklikler getiren Lizbon (reform) Anlaşma- sõ’nõn yürürlüğe girişi ko- nusuna Türk medyasõnõn faz- laca ilgi göstermemesi, iç sorunlara ağõr- lõk verilmesi, Avrupa Birliği’ne karşõ Türk halkõnda oluşan düş kõrõklõğõ nede- niyle -ya da her ikisi- bir küskünlük dö- nemi yaşandõğõ şeklinde yorumlanabilir. Yine de anlaşmalara dayalõ hak ve yet- kilerimizin bulunduğu, halen aday ülke olarak müzakerelere devam ettiğimiz ve tam üyelik halinde tüm mevzuatõna uyum sağlamamõz gereken Avrupa Birliği’nin kurucu anlaşmalarõnda uzun çabalardan sonra gerçekleştirilebilen köklü değişik- liklerin bilinmesinde yarar bulunduğu düşünülmektedir. Halkoylamasında reddedildi “Avrupa İçin Bir Anayasa Oluşturan Anlaşma”nõn 2005 yõlõnda Fransa’da ve Hollanda’da yapõlan halkoylamasõnda reddinden sonra uğranõlan hayal kõrõklõğõ, küreselleşme ve 21. yüzyõlõn gereksinim- lerine uygun bir değişimi öngören Avru- pa Birliği’ni yeni çözüm arayõşlarõna yö- neltmiş, Haziran 2007 zirvesinde bir re- form anlaşmasõnõn hazõrlanmasõ konu- sunda mutabakata varõlmõştõr. Anlaşmanõn son metni 13 Aralõk 2007 tarihinde Liz- bon’da imzalanmõş ve anlaşma bu şehrin adõnõ almõştõr. Anlaşmanõn 6. maddesine göre tüm üye devletlerde onaylanmasõ bek- lenirken bu defa İrlanda’da 12 Haziran 2008 tarihinde yapõlan halkoylamasõnda reddedilmiş ve yürürlüğe girememiştir. Ekim 2009’da İrlanda’da yeniden halka su- nulan anlaşma bu kez kabul edilerek 1 Ara- lõk 2009 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böy- lece 27 Avrupa ülkesinin üye olduğu Bir- lik, eski “Avrupa Topluluğu’nu Kuran Anlaşma”nõn revizyonu sonucu “Avru- pa Birliği’nin İşleyişine Dair Anlaş- ma” ile “Avrupa Birliği Anlaşması”nõ değiştiren “yeni bir Avrupa Birliği An- laşması”na kavuşmuştur. Kurucu anlaşmalarda değişiklikler ge- tiren ve Avrupa Birliği (AB) ile Avrupa Topluluğu’nu (AT) birleştiren bu tadil an- laşmasõnda bayrak, marş, anayasa, kanun gibi federalizmi çağrõştõran terimlerden özellikle kaçõnõlmõştõr. Anlaşmanõn getir- diği değişiklikler ise şunlardõr: Avrupa Parlamentosu’nun yetkileri art- mõştõr. Avrupa Konseyi ile yasama yetki- si konusunda eşit hale gelmiştir. AP’nin Komisyon Başkanõ’nõn seçimindeki rolü de güçlenmiştir. Ortak karar usulüyle mevzuat çõkarõlacak alanlar artmõştõr. İlk defa Avrupa Konseyi Başkanlõğõ ihdas edilmiş ve süresi 2.5 yõl olarak belirlen- miştir. Avrupa Konseyi’nce seçilen ilk baş- kan Belçika Başbakanõ Herman van Rompuy olmuştur. Bakanlar Konseyi ikiye ayrõlmõş, genel işler konseyi yanõn- da, dõşilişkiler konseyinin birlik yüksek temsilcisi tarafõndan temsili sağlanmõştõr. Komisyon 2014 yõlõna değin her üye ül- keden bir komiserle oluşacak, 2014’ten sonra ise rotasyon sistemiyle komiserler belirlenecektir. Komisyonun bir başkan yardõmcõsõ, güvenlik politikasõ ve dõşiliş- kiler için yüksek temsilci olarak belirle- necektir. Temsilci, komisyon başkanõnõn onayõ ile Avrupa Konseyi tarafõndan ni- telikli çoğunlukla belirlenecektir. Birleşik Krallõk vatandaşõ ve komisyonun ticari iş- lerden sorumlu komiseri Catherine Ash- ton yüksek temsilci olarak seçilmiştir. Çifte çoğunluk aranacak Lizbon Anlaşmasõ ile ulusal parlamen- tolara Avrupa’nõn oluşumunda önemli roller verilmiştir. Hazõrlanan mevzuat 8 hafta içinde ulusal parlamentolara sunu- larak görüşleri alõnacaktõr. Böylece üye devletlerin meclisleri yasama sürecine katõlacaktõr. Paylaşõlan ve yarõşan yetkinin olduğu alanlarda, ikincillik ve oranlõlõk il- kesi gereği yetkiyi, AB kurumlarõ ve üye devletler birlikte kullanmaktadõrlar. Ancak ulusa, parlamentolara komisyona ikin- cillik ilkesine uyulmadõğõ yönünde bir iti- razda bulunma yetkisi bu anlaşmayla ta- nõnmõştõr. Ulusal parlamentolarõn üyele- rinin salt çoğunluğunun görüşü olumsuz ise tasarõ yeniden incelenmelidir. 1 Kasõm 2014’ten sonra yasama yetkisi için çifte ço- ğunluk aranacaktõr. Kararlar üye devlet- lerin en az yüzde 55’inin ve AB nüfusu- nun en az yüzde 65’inin kabulüyle alõna- bilecektir. Büyük birkaç devletin bloke et- mesini önlemek için en az ülke sayõlarõ be- lirlenerek önlem alõnmõştõr (15 devlet gi- bi). Ayrõca mevzuat, yasama niteliğinde- ki işlemler ve bunlarõ tamamlayan iş- lemler olarak ikiye ayrõlmõştõr. Anayasa taslağõndakinin aksine, yasa yerine eski mevzuat türleri tüzük, direktif, karar adõ altõnda sayõlmõştõr. Yetkisi sınırlı Özgürlük, güvenlik ve adalet alanõnda ilerlemeler sağlanmõştõr. İngiltere ve İr- landa dõşõndaki ülkeler için geçerli olan Schengen Protokolü ile dõş sõnõrlardan ge- çiş, Danimarka’nõn dõşõnda kaldõğõ göç ve sõğõnma politikalarõ belirlenmiştir. Adõ Av- rupa Birliği Adalet Divanõ olarak değişen divanõn bu konularda yetkisi sõnõrlõdõr. Ay- rõca savunma konusunda dayanõşma ve ilk olarak Avrupa-Atlantik dayanõşmasõ dõ- şõnda üye devletler için askeri dayanõşma öngörülmüştür (AB.31/1.f). AB anlaş- masõ 42. madde ve bu maddeye ilişkin pro- tokol sürekli bir Avrupa savunma sistemini Lizbon Anlaşmasõ Yürürlüğe Girdi... Prof. Dr. Işıl ÖZKAN 2014 yõlõ Türkiye için neler getirir bilinmez, ancak hemen her yasa değişikliğinin ‘AB’ye uyum’ adõ altõnda yapõldõğõ ülkemizde, AB normlarõndaki temel değişiklikler konusunda bilgi sahibi olmanõn, halkõmõzõn hakkõ olduğunu düşünmekteyiz.Mustafa Balbay bir yıldır hapiste... Neden? Bir suç mu işlemiş, birini mi öldürmüş! Büyük bir soy- gun mu yapmış! Bir yıllık bir kapatılmayı kim ona uygu- lamış? Hangi mahkeme onu mahkûm etmiş? Şu kadar ay, şu kadar yıl cezanı çe- keceksin, demiş. Yok, hiçbiri! Nedeni, niçini bilinmeyen bir suçlama... Ne yapmış peki? Yazı yazmış! Cumhuriyet gibi bir gazetenin Ankara temsilcisi olarak gazetecilik kurallarına uyarak çalışmış... Notlar tutmuş, onunla bu- nunla görüşmüş, sorunları anlamak, çözmek istemiş... Bir darbe hezeyanına kur- ban olmuş! Yalnız kendisi de değil, daha birçok kişi, bir- çok aydın, birçok ulussever, birçok hukuk, bilim, basın in- sanı... İçlerinde askerler, emekli albaylar, generaller de var... Bir darbe hazırlıyorlarmış! 12 Mart’taki gibi, 12 Ey- lül’deki gibi? Bu insanlar da o darbeyi hazırlayan, kışkırtan, destekleyen kişi- lermiş? Kim söylüyor bunu, kim kanıtlıyor? Binlerce say- falık iddianameler! Ama içi boş... Kanıtsız, delilsiz, ta- nıksız, belgesiz?.. “Darbe, darbe, darbe?” Oysa ortada bir şey yok! Görünürde de yok! Mustafa Balbay neden darbe istesin; darbeciler her kimse, onların yanında ol- sun? O bir gazeteci. Anka- ra gibi politika kaynağının içinde çalışıyor... Cep telefonundan, bilgi- sayarından notlar çıkarmış- lar suç diye. Oysa Balbay’ın yığınla kitabı var. Onları ta- rasalar daha çok şey öğre- nirlerdi. Bir yazarın tuttuğu notların kişisel bir çalışma ol- duğunu, yazılacak bir kita- bın malzemesi olduğunu!.. Bir olay, bir duruşma, bir mahkeme, bir adalet soru- nu, aylar yıllar sürüp gider mi? Hele bütün savcı so- ruşturmaları, yargıç konuş- maları uzayıp giden bir an- lamsız zincirlemeye dönüş- müşse? Bunca çabadan sonra ortaya çıkan ne? Bir hiç... Olanlar yakasından tutu- lup içeri atılanlara oluyor? Yahu ben ne yaptım diye soruyor kendine de, onu sorguya çekenlere de? Ne yapmışım, söyleyin. İşte içe- rideyim, elinizdeyim, söy- leyin ne yapmışım? Mustafa Balbay, karde- şim, daha doğrusu oğlum... Ülkemizin en başarılı, en sağlam, en dürüst, en kişi- likli gazetecilerinden, ya- zarlarından. Böyle bir insa- nı, hiç yoktan bir yıl hapis- te tut! Olacak şey midir? Ama oluyor! AKP denen bir hükümetin iktidarında olu- yor! Recep Bey’in başba- kanlığında oluyor. Hem de “Ben Ergenekonun savcı- sıyım” diyen bir politikacının döneminde oluyor? Balbay’dan hesap sor- mak isteyenler bilsinler ki, Balbay’lar bir gün onlardan hesap soracak... öngörmekte, 3. fõkrada Avrupa savunma ajansõ- nõn operasyonel gereksi- nimleri karşõlamak üzere askeri kapasitede geliş- meler sağlayacağõndan söz edilmektedir. En önemli değişiklikler ise Avrupa Birliği Anlaş- masõ ile Birliğin tüzelki- şiliğinin kabulü (47. md.) ve AİHS’ye taraf olabilmeyi (6/2.f) öngör- mesidir. Ayrõca 7 Aralõk 2000 tarihinde imzalanan, 12 Aralõk 2007’de kabul edilen, ancak bağlayõcõlõ- ğõ olmayan, anayasa tas- lağõnda metnin içine yer- leştirilen, Lizbon Anlaş- masõ’yla ayrõ bir proto- kolle kabul edilen “Temel Haklar Şartı”nõn, anlaş- ma ile aynõ hukuki değe- re sahip olduğu belirtilerek (6/1.f), AB vatandaşlarõnõn temel haklarõ güvence al- tõna alõnmõştõr. Daha önce öngörülmeyen üye dev- letlerin Birlik’ten çekil- mesi olanağõ tanõnmõştõr (50. md). Fransõz yazar Sauron’a göre, bugüne kadar Av- rupa’nõn sorunlarõ içseldi. Lizbon Anlaşmasõ Avru- pa politikasõnõn belirlen- mesi için bir şans ver- mektedir. Bu şekilde üye devletlerin Avrupa politi- kasõnõn belirlenmesinde- ki kaçõnõlmaz katkõlarõ bir devrim niteliğinde ola- caktõr.”Geleneksel Av- rupa” yerini “Devletler- Milletler Avrupası”na bõrakacaktõr. Yeni küresel Avrupa ile yeni ulusal Avrupa devletleri, farklõ işlevleri daha iyiye ulaş- mak için paylaşacaklardõr. Bu kurumsal devrim, Av- rupa normlarõnõn gücü- nün, dünyanõn diğer ül- kelerindeki gereksinim- leri karşõlamasõ açõsõndan önemlidir. Kuşkusuz bu gelişmeler, 20. yüzyõlda- ki savaşlarõn sona erdiril- mesi ve ekonomik geliş- me için gösterilen çabalar olmadan gerçekleşemez- di. 21. yüzyõlda bir kõtasal güç olarak Avrupa, insan haklarõnõn korunmasõ ve refahõn arttõrõlmasõ için küresel rolünü oynamayõ sürdürecektir. 2014 yõlõ Türkiye için neler getirir bilinmez, ancak hemen her yasa değişikliğinin ‘AB’ya uyum’ adõ altõnda yapõl- dõğõ ülkemizde, AB normlarõndaki temel de- ğişiklikler konusunda bilgi sahibi olmanõn, hal- kõmõzõn hakkõ olduğunu düşünmekteyiz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle