19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN KaramehmetKazancı’dan elektriğe 8 milyar dolar MMEKA, Boğaziçi Elektrik’i 2 milyar 990 milyon dolarla kazanmış, daha sonra Gediz’i de almıştı. Firmanın son dört elektrik dağıtım ihalesinde teklif tutarı 7 milyar 934 milyon dolar. Boğaziçi ve Gediz Elektrik’te İşKaya İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.MMEKA, üç ortaklı. İşKaya’nın sahibi olan Yusuf Kaya Ankaralı bir inşaatçı. MMEKA ise yüzde 50 payla Mehmet Emin Karamehmet ve Mehmet Kazancı ortaklığından oluşuyor. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İstanbul Avrupa yakasının elektrik dağıtımcısı Boğaziçi Elektrik için 2 milyar 990 milyon dolar sayan ve İzmir ve Manisa illerini kapsayan Gediz Elektrik Dağıtım’a 1 milyar 920 milyon dolar veren İşKaya İnşaat ve MMEKA ortaklığı, 1.8 milyar dolarla İstanbul Anadolu yakasına da en yüksek teklifi verdi. Şirket, son dört ayda girdiği dört ihalede 8 milyar dolara yakın taahhüdün altına girdi. TEDAŞ’a bağlı İstanbul Ana Cancun – İklim Değişikliği Konferansı Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi 29 Kasım10 Aralık 2010 tarihleri arasında Meksika’nın Cancun kentinde toplanıyor. Toplantı, 21 Mart 1994’te ilk olarak toplanmış bulunan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi katılımcılarının onaltıncı buluşması. Konferansın ana gündem maddesini “küresel ısınmaya yol açan sera gazı emisyonlarının sınırlandırılması için alınacak tedbirlerin taraf ülkeler arasında nasıl paylaştırılacağı” sorusu oluşturuyor. Soru elbette yeni değil. 1994’ten bu yana Çerçeve Sözleşmesi’ne katılan ve sayısı 194’e ulaşmış olan “taraf” ülkelerin onaltıncı kez, yeniden, aynı amaçla bir araya gelmiş olması, bunca senedir katedilmiş yolun ne kadar az ve anlaşmazlıkların ne kadar şiddetli olduğunu belgeliyor. “İklim değişikliği” tehdidi 1990’larda elde edilen bilimsel bulgularla artık kanıtlanmış bir sorun. Örneğin 1995’te Çerçeve Sözleşmesi’ne sunulan raporlar, gezegenimizin atmosferinde biriken sera gazları yoğunluğunun sanayi devriminden bu yana neredeyse iki misli artış gösterdiğini vurgulamaktaydı. Birikimli sera gazları etkisi neticesinde yerkürenin ortalama ısısının da 1.50 ila 2.80 derece arttığı hesaplanmaktaydı. Bu veriler ışığında, Cancun zirvesi 2050’ye kadar sera gazları emisyonlarının yarı yarıya azaltılmasını öngörüyor. Sorun ise burada düğümlenmekte: Söz konusu hedeflere ulaşmak için gerekli azaltım maliyetlerini kim, nasıl karşılayacak? Devlet Planlama Teşkilatı uzmanları Türkiye’nin sera gazları emisyonlarının 2010 yılında yaklaşık 433 milyon ton CO2 eşdeğeri düzeyinde olduğunu ve 2050 yılına değin bu toplamın 2.824 milyon ton CO2 eşdeğerine ulaşacağını hesaplıyor. ODTÜ’den değerli çalışma arkadaşım Doç. Dr. Ebru Voyvoda ile yürüttüğümüz çalışmalar, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını azaltmak için uygulayacağı politikaların maliyetlerinin oldukça yüksek olabileceğini gösteriyor. Örneğin “Enerji Strateji Belgesi”ndeki yaklaşım altında emisyon kazanımlarının 2050 yılında 121.5 milyon ton CO2 eşdeğeri; “AB hedeflerine uyum” yaklaşımı altında ise kazanımların 561.1 milyon ton CO2 eşdeğeri düzeyinde olabileceği öngörülmekte. (Kazanım oranı olarak, sırasıyla, yüzde 4.3 ve yüzde 19.8). Ancak, bu tür kazançların “maliyetli yatırımları” da içermekte olduğunu ve fonlama biçimine bağlı olarak, azaltım yatırım maliyetlerinin yol açtığı milli gelir kayıplarının, “Enerji Strateji Belgesi”ndeki yaklaşım altında yüzde 2.2 yüzde 2.5; “AB hedeflerine uyum” yaklaşımı altında ise yüzde 27 yüzde 35.3 aralığında gerçekleştiğini hesaplamaktayız. Türkiye, çerçeve sözleşmesine taraf olan ülkeler arasında “gelişmiş” veya “gelişmekte olan” ülkeler grubu arasında nerede sayılması gerektiğine bir türlü karar verememiş durumda. Bir yandan “gelişmiş ülkeler” grubu arasında sayılmanın getirdiği prestij beklentisi; diğer yanda ise gelişmiş ülkeler grubunun iklim değişikliği karşısındaki sorumluluklarının yüksek maliyetleri, Türkiye’nin sera gazları ile mücadele konusundaki tavrının netleşmesini geciktiriyor. Türkiye’nin mevcut çevre politikaları, ekonominin “özel koşullarını” öne sürerek bir süre daha çerçeve sözleşmesi yükümlülüklerini ertelemeye çalışacağını gösteriyor. Türkiye bu noktada yalnız da değil üstelik. Gezegenimiz atmosferini en fazla kirleten ülkeler topluluğunun 15 toplantı boyunca küresel ısınma sorununun çözümünde bir arpa boyu yol alamamış olması ve küresel ısınmaya karşı mücadeleyi “karbon ticaretine dayalı piyasa araçlarıyla” sürdürme telaşı, zaten söz konusu tarafların çözüm konusunda pek de istekli olmadığını belgeliyor. 11 şirket yarıştı Özelleştirme İdaresi Başkanı Ahmet Aksu’nun yönetiminde gerçekleşen ihalede, Palmet Enerji AŞ, Alsim Alarko, IC İçtaş İnşaat Sanayi, Eren Holding Ortak Girişim Grubu, Türkerler İnşaat Turizm Madencilik AŞ, Emkat Ortak Girişim Grubu, Yıldızlar SSS Holding, Enerjisa Elektrik Dağıtım, Park Holding ve Cengiz Kolin Limgaz Ortak Girişim Grubu ve MMEKA Makine İthalat Pazarlama yarıştı. 4 BÖLGEYİ ALDILAR MMEKA daha önceki ihalelerde toplam 7 milyar 934 milyon dolarlık teklif vermişti. İhaleler şöyle: Boğaziçi Elektrik Dağıtım AŞ 2 milyar 990 milyon dolar, Başkent Doğalgaz Dağıtım 1 milyar 211 milyon dolar, Gediz Elektrik Dağıtım 1 milyar 920 milyon dolar, İstanbul Anadolu yakası 1 milyar 813 milyon dolar. dolu yakası Elektrik Dağıtım AŞ’nin yüzde 100 oranındaki hissesinin özelleştirmesi ihalesi Swissotel’de yapıldı. MMEKA’nın en yakın rakibine 1 milyon dolar farkla kazandığı İstanbul Anadolu yakasının abone sayısı 2 milyon 242 bin 189 kişi. Tüketim miktarı 8 milyon 582 bin 325 megavat saat, kayıp kaçak yüzde 7.5. Türkiye dağıtım payı ise yüzde 6.3. MMEKA Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kazancı dünkü ihale sonrası yaptığı açıklamada, “Aramızda 1 milyon dolar gibi bir fark var, verdiğimiz fiyatı normal. Biraz zorlandık, eğer bir tur daha dönseydik farklı olacaktı. Şirketlerin EPDK’ye vermiş olduğu tablolar var. Yatırımları yapmakla biz mükellefiz. Bir finans kuruluşundan finansmanı bulacağız” dedi. İstanbul’un tamamının kendilerinde olduğunun anımsatılması üzerine “İstanbul optimizasyon açısından önemliydi. Her iki yakayı da işletmek daha kolay olacak” diye konuştu. Bu arada Toroslar Elektrik Dağıtım’ın nihai pazarlık görüşmesinde en yüksek teklifi, 2 milyar 75 milyon dolar ile Yıldızlar SSS Holding verirken Akdeniz Elektrik Dağıtım’a en yüksek teklif 1.1 milyar dolarla Park Holding’den geldi. Akdeniz bölgesinin 1 milyon 550 bin 49, elektrik tüketim miktarı 5 milyon 927 bin 658 MWh, kayıp kaçak oranı ise yüzde 9.2 civarında bulunuyor. Boyner: Kur değiştirerek refah yaratılmaz Ekonomi Servisi Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, ülke yönetimlerinin veya merkez bankalarının ülkelerin para birimlerinin reel değerini kalıcı değiştiremeyeceğini söyledi. Boyner, TÜSİAD tarafından yayımlanan kur savaşlarının masaya yatırıldığı Görüş dergisinin aralık sayısında yer alan makalesinde dış ticaret dengelerinde ortaya çıkan önemli dalgalanmaların, maliye politikasındaki başarısızlıklar, para politikasındaki zayıflıklar ve mikro verimlilik problemlerinin sanki bir kur politikası tercihinin sonucuymuş gibi değerlendirildiğini ifade etti. Boyner, “Bir birim yerli paranız ile daha fazla yabancı ürün almanızı Merkez Bankası başkanınız sağlayamaz. Keza hükümetiniz kur politikasını değiştirerek, sabit kur politikasına geçerek, alım gücü yüksek bir ülke yaratamaz veya cari açığı kapatamaz” dedi. Boyner, ‘kur savaşları’ olarak tabir edilen sürecin maalesef akıldışı bir yarışa doğru gittiğini ve iki önemli ekonominin kendi ülke menfaatlarını korumak isterken bütün küreyi tehlikeye atan bir tutum içine girdiğini vurguladı. Kapsam daha da genişleyecek EBRD Türkiye Direktör Yardımcısı Şevki Acuner enerji yoğunluğunun azaltılmasında ve küçük ve orta boy şirketlerin yatırımlarının desteklenmesinde kullanılan programın, ileride daha da yüksek boyuttaki projeler için değişik kapsamlarda sunulacağını belirtti. Vakıfbank Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Bilgiç de, TURSEFF kapsamında toplam 200 milyon dolar olan kredinin 60 milyon dolar tutarındaki dilimini Vakıfbank olarak aldıklarını hatırlatarak, kredi paketinin faydalı ve etkin kullanımı için özen gösterdiklerini söyledi. Anel’e güneş enerjisi için 1 milyon dolar ‘Güneş’e yatırım için EBRD’den kredi kullanan ilk şirket olan Anel, 15 megavatlık güneş paneli üretim kapasitesini 75 megavata yükseltecek. Ekonomi Servisi Anel Grup şirketlerinden Anel Enerji, Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası’ndan (EBRD) güneş enerjisi yatırımında kullanılmak üzere 1 milyon dolarlık kredi sağladı. Anel, Türkiye Sürdürülebilir Enerji Finansman Programı kapsamında aldığı krediyle, güneş enerjisi alanında Türkiye’de kredi almaya hak kazanan ‘ilk’ şirket oldu. Anel, Vakıfbank aracılığıyla aldığı bu kaynakla 15 megavatlık güneş paneli üretim kapasitesini 2011’de 75 megavata çıkarmayı planlıyor. Anel Enerji Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ender Çolak, düzenlenen toplantıda, “2014’te Türkiye’de enerji açığı yaşanacak. Yenilenebilir enerji potansiyeli harekete geçirilmeli. Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyeli, 45 gigavatlık toplam kurulu gücün 11 katından fazla. Elektrik üretiminde güneşe talep artacak” dedi. ABD’de vergi indirimleri sürecek Ekonomi Servisi ABD’de politika yapıcılar George W. Bush dönemi vergi indirimlerinin tüm vergi mükellefleri için uzatılması ve acil durum işsizlik yardımının sürmesinde uzlaştı. Obama ve diğer demokrat liderler vergi indirimlerini sadece düşük ve orta gelirli ABD’liler için uzatmak istiyor ve varlıklı vatandaşlar için yapılan indirimlerin gelecek 10 yılda bütçe açığını 700 milyar dolar arttıracağını ifade ediyordu. Cumhuriyetçiler ise indirimlerin tüm vergi mükellefleri Sabancı enerji ve çimentoda yatırımlarını büyütecek Ekonomi Servisi Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Financial Times’a verdiği röportajda Türk ekonomisinin gelecek yıl yüzde 5 büyümesini öngördüklerini bildirdi. Sabancı, özellikle perakende ve çimento alanlarında ciddi iyileşme beklediklerini, enerji sektöründe ise hem büyüme hem de yatırım öngördüklerini vurguladı. Enerjisa’nın 2015’e kadar topluluğun değerinin yüzde 35’ini oluşturmasını beklediklerini belirten Sabancı, halihazırda bu oranın yüzde 15 olduğunu açıkladı. Sabancı, Teknosa’nın halka arz edilmesinin de gelecekteki seçenekler arasında olduğunu söyledi. Obama, yüksek gelirlilere uygulanan vergi indirimlerinin devam etmesi konusunda Cumhuriyetçiler ile Demokratların uzlaştığını açıkladı. Vergi indirimlerinin 120 milyar dolar açık yaratması bekleniyor. için geçerli kalmasını istiyordu. ABD Başkanı Obama “Uzlaşma olmasaydı, orta gelirli aileler Washington’daki siyasi anlaşmazlığın sıkıntısını çekecekti” dedi ve vergi indirimlerinin maliyetini kaldırabilecek güçte olduğuna dikkat çekti. Temettüler ve sermaye kazançlarından alınan vergilerden de uygulanması beklenen indirim planı aynı zamanda işverenlerin ödediği bordro vergisine de yüzde 2’lik bir kesinti getiriyor. Sosyal güvenlik ve sağlık sigortasını fonlayan bordro vergisinde yüzde 2’lik indirime gidilmesinin nedeninin işe alımları arttırmak amacıyla olduğu belirtildi. Bununla birlikte, ABD’de işsizlik maaşının süresi 13 aya çıkarıldı. Bordro vergisi kapsamına bütün ücretli çalışanlar girecek ve yıllık geliri 40 bin dolar seviyesinde olan insanların 800 dolar tasarruf etmesini sağlayacak. Vergi indirimlerinin devam ettirmenin ABD yönetiminin bilançosunda 120 milyar dolar zarar yazmasına neden olacağı belirtildi. [email protected] B HSBC’ye 9 milyar dolarlık dava Ekonomi Servisi Son yılların en büyük dolandırıcılık vakalarından birine imza atan Bernard Madoff’un dolandırdığı mağdurların vekili, HSBC ve bir grup destekleyici fona en az 9 milyar dolarlık dava açtı. HSBC, Karayipler ve Orta Amerika’da birçok destekçi fon oluşturarak Madoff’a yardımcı olmakla suçlanıyor. Mahkeme tarafından atanan avukat Irving Picard, destekçi fonların Madoff’un Ponzi oyununa 8.9 milyar dolar aktardıklarını belirtti. Picard, HSBC ve diğer fonların bir dolandırıcılık vakasına dahil olduklarını gösteren işaretleri görmezden geldiklerini savundu. İLGİ TOPLUMUNA DOĞRU / ÖZLEM YÜZAK Tam da Başbakan Erdoğan Dolmabahçe Sarayı’na topladığı rektörlere söylev çekerken Kabataş’ta toplanıp saraya doğru yürüyüşe geçen üniversiteli gençlere göz yaşartıcı bombalarla, coplarla saldırdı polisler… “Vurmayın hamileyim” diye bağıran 19 yaşındaki öğrencinin sözlerine aldırış etmeden… Sonuçta ana rahmine düşen bir canlı yaşama merhaba diyemeden polis tekmeleri yüzünden can verdi. Toplantının amacı 79 üniversite rektörüne hükümetin demokratik açılım projesini anlatmaktı. Tam da bu sırada Başbakan demokratik açılımın türban kısmını bitirmiş, yumurta kısmına geçmişti. Gümbür gümbür bağırarak “Herhalde paraları var, bol bol yumurta alıp bu yumurtaları buraya doğru sallamışlar, atmışlar. Bu, bir özgürlük arayışı değildir, yol kesmek bir özgürlük arayışı değildir...” diyordu. Büyük çoğunluğu Cumhurbaşkanı Gül tarafından atanan rektörler başlarını sallayarak Erdoğan’ı dinliyordu. Buluşmanın ardından gazeteleri taradım. Yandaş gazeteler ağız birliği ile “Rektörler buluşmadan memnun ayrıldı, Başbakan’ın samimiyetinden etkilendiler” diye yazdı. Yalanların Anatomisi… Azınlıkta kalan bir avuç rektör sessiz kalmayı tercih etti… Tam da VikiLeaks’in Amerikan yönetiminin gizli kriptolarını dünya kamuoyuna açıkladığı günlerdi. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın iç yazışmalarında Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy için “çıplak imparator”; Almanya Başbakanı Angela Merkel için “teflon”, Afganistan Cumhurbaşkanı Hamid Karzai için “paranoyak”, Rusya Başbakanı Vladimir Putin için “Alfa erkeği” ve Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev için ise “korkak ve çekingen” ifadeleri yer alıyordu. Bakanlık yalanlayamadı. Fırından yeni çıkmış haberler henüz soğumadan liderler Kazakistan’da AGİT zirvesinde bir araya gelmek zorunda kaldılar. Sahte gülümseme ve samimiyetten uzak sözler yazıldı diplomasinin 2 Aralık 2010 tarihine… 20. yüzyılın politik yalanlarına karşı en büyük fikir mücadelesini vermiş düşünürlerden Hannah Arendt’e göre modern politikada yalan “tam, kesin ve mutlak” hale gelmiş, bir bakıma tarih mutlak yalana dönüşmüş durumda. Arendt “Yalanın bu mutlaklığı, olguların modern kitlesel propaganda teknikleriyle tahrif edilmesinden kaynaklanır” der. Saldırganlığın bir ahlak doktrini gibi sunulduğu Vietnam ve Irak savaşları, ilaç şirketlerinin aşı satmak için abarttığı domuz gribi, Türkiye’ye gelirsek ne olduğu belirsiz belgelere dayanarak yıllarca hapiste tutulan aydınlar, gazeteciler… Hepsi de artık mutlak hale gelmiş yalanların sonucu, topluma mal edilenler değil mi? Ege Cansen küresel krizleri değerlendirdiği bir yazısında “Mademki; modern iktisadi krizler hep varlık fiyatları balonunun patlaması sonucu bankaların ve diğer finansman şirketlerinin çökmesinden çıkıyor, niçin ekonominin ‘hisse senedi ve emlak fiyatları’ balonu oluşturmasına engel olunmuyor?” diye soruyor ve yanıtını kendi veriyor: “Benim aklıma birbirini tamamlayan iki açıklama geliyor: 1. Serbest piyasa sistemi, diğer adıyla kapitalizm, bireysel özgürlükler üzerine kuruludur. Risk almadan fırsat yakalanamaz, zararı göze almadan kâr edilemez. Krizlere engel olmak için yürürlüğe konacak, ‘yasaklayıcı mevzuat’ ekonomi aktörlerinin girişimci ruhunu öldürür, hareket kabiliyetini sınırlar. Sistem topyekun verimsizleşir. 2. Kapitalist sistemin düşünürleri, krizleri engellemenin uzun vadeli maliyeti ile çıkacak krizleri onarmanın maliyetini kıyaslamışlar ve ikincisini daha düşük bulmuşlar. Onun için krizlere engel olmuyor.” Sonuçta; ister ekonomik olsun ister siyasi, kurulan sistemin ve düzenin sürebilmesi için gerçek gibi gösterilen büyük yalanlara ihtiyaç var. Arendt, “Modern politikada yalan, tarihi yaşamış olanların gözünün içine bakarak tarihi yeniden yazmaktır” diyor. Peki, neden kimse bu sözleri masaya yatırıp tartışmaya açmıyor. ‘Yalanlar sofrası’ daima kurulu. Kimi zaman eski yalanlar ısıtılıp sofraya konuluyor, kimi zaman yenileri devreye sokuluyor. Türkiye’den başlayarak tüm dünyaya bu gözle baktığında gerçeği görüyor insan. Üniversitelere, aydınlara ve yargıya düşen görev ise politik yalanın yeni sınırlarını tanımlamak… Doğuş Port Göcek’i devraldı Ekonomi Servisi Doğuş Grubu, geçen yıl anlaşması imzalanan Port Göcek Marina’nın yönetimini Turkon Holding ile gerçekleşen imza töreni ile resmen devraldı. Açıklamada, Doğuş Grubu’nun, 40 milyon dolarlık bir bedelle devraldığı Port Göcek Marina’nın, mevcut tesislerinin geliştirilmesi, yenilenmesi ve işletmesini gerçekleştireceği kaydedildi. Port Göcek Marina ile birlikte, DMarin Marinalar Grubu’nun Türkiye ve Hırvatistan’daki toplam tekne kapasitesinin denizde 1.860, karada 950 olmak üzere toplam 2.810’a ulaşacağı bildirildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle