22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 ARALIK 2010 CUMA 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Diyanet’ten Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Çelik, ‘kurumda eksen kayıyor’ iddialarına yanıt verdi Etnik Politikalar Bölünme Getirir 2010 yılını, olmayan Kürt sorunuyla ilgili tartışmalarla geçirdik. Demek ki 2010 yılını havanda su döverek geçirdik. Çünkü konuştuğumuz konuların hiçbirinde bir milim bile yol alamadık. Nedeni basitti, çünkü, her iki konuda da yanlış noktalardan hareket ettik. Herkes Kürt sorununda bir şey konuşuyor, ama çoğunluk ne dediğini bilmiyor. Geçen gece çok değerli bir siyaset adamı, yazar ve araştırmacı ile birlikteydik. “Kürt sorunu”nun ona göre ne anlama geldiğini anlatmasını rica ettim. Anlatıklarının hepsine katıldım, taleplerinin ilerisine bile geçilebileceğini düşündüm. Değerli yazar, tanımlamasında haklı olmasına karşın yanılgı içindeydi. Çünkü o, kişisel özgürlükler bazında, tam demokrasi ve eşitlikle sorununun çözülebileceğini düşünmekteydi. Oysa BDP’nin önde gelenleri ekranlar önünde, açıkça söylüyorlardı: Geçti artık o günler!.. Evet artık eşitlik talepleri rafa kalkmış, demokratik deyimi etnik politik formüllerin önlerine takılmıştı. Zaman zaman geçmişe ve yitirdiklerimize bakarım. Bunlar içinde en çok Tito’nun eseri olan ve kimileri gibi benim de yüzyılın en büyük başarılarından biri olduğunu sandığım, Yugoslav modelinin çökmesine yanarım. Değişik etnik kökenlerden, dinsel inanıştan insanların, hepsinin değişik etnik kökenlerine ve inançlarına saygı göstererek, farklılıkları ortadan kaldırmak yerine, onları zenginlik olarak kabul edip korumaya gayret ederek, farklılık için birlikte gelişmeyi hedefleyerek, ortak bir amaca doğru kardeşçe yürümeyi amaçlayan bu modelin başarısı yalnız Yugoslavların değil, tüm insanlığın yüz akı olacaktı. Böylelikle farklılıkların toplumların zenginliği olduğu sloganı da doğrulanacaktı. Olmadı, olamadı, değişikliklerin zenginlik olduğu savı boş slogan olarak kaldı. Nedeni çok basitti. Karşılıklı saygıyı ve eşitliği şiar edinen birlikte yaşamın politikaları, salt etnik temel üzerine oturtulmuştu. Her alanda etnik kontenjanlar vardı, herkes etnik kimlik ve taleplerini siyaset sahnesinde öne çıkarıyor, bunun ötesindeki bir ortak paydayı geliştirecek adımları atamıyorlardı. İnsanlığın yüz akı olması beklenen model, insanlığın yüz karası oldu; trajedilere kadar varan bir iç savaşla çöktü. Bir kez daha etnik temele dayalı politikaların yol açtığı çıkmaza tanık oluyorduk. Olay Yugoslavya ile sınırlı değil, bilir bilmez ileri sürülen öbür örnekler de aynı gerçeği kanıtlıyor. “Bilir bilmez” diyorum, çünkü çoğu kişi işkembei kübradan atıyor, “şu model bu model” benzetmelerini. Katalan modelini ileri sürüyorlar. Oysa her türlü etnik hak, özerk bölge ve çift dillilik uygulamalarına karşın, Katalan modeli Katalanlar adına konuşanları kesmiyor, onlar bağımsızlık istediklerini gizlemiyorlar. İspanya’nın diğer bölgeleri gibi Bask ülkesine verilen özerklik de Bask ayrılıkçılarını kesmiyor. Bütün dünyadaki uygulamalar, etnik temele dayalı politikaların ancak bağımsızlıkla tatmin olacağını gösteriyor. Etnik temele dayalı uygulamalar her alanda ayrılık taleplerini güçlendiriyor. Belçika’da 20. yüzyılın ikinci yarısında resmileşen iki dillilik, ayrılık talebini azaltmadı, tam tersine azdırdı. Brüksel bölgesini paylaşacak formülü buldukları zaman Belçikalılar ayrılacaklar. Kürt sorununda her şeyi sakin tartışalım, ama işkembeden atarak ve çarpıtarak değil. ‘Eksen şimdi oturuyor’ FIRAT KOZOK Diyanet’ten Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Çelik, kurumda Prof. Dr. Bardakoğlu’nun görevden alınmasıyla başlayan yeniden yapılanma süreciyle “Diyanet’in ekseninin kaydığı” eleştirilerine “Diyanet’te eksen şimdi oturuyor” yanıtını verdi. Çelik, Diyanet Vakfı Kadın Merkezi Başkanlığı’ndan alınan Ayşe Sucu’nun tepkisini “Sayın Bardakoğlu değişiyor da, bir sivil inisiyatifin başındaki insanın değişmemesi gibi birşey olur mu?” sözleriyle eleştirdi. Çelik, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu olmasına gerekçe olarak da Güner Ümit, Mehmet Ali Erbil gibi şovmenlerin yanlış bilgiden kaynaklanan çıkışlarını gösterdi. ANKARA Diyanet’ten Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Çelik, kurumda Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun görevden alınmasıyla başlayan yeniden yapılanma süreciyle “Diyanet’in ekseninin kaydığı” eleştirilerine “Diyanet’te eksen şimdi oturuyor” yanıtını verdi. Çelik, önce Bardakoğlu ardından, Ayşe Sucu’nun görevden alınmasıyla gündeme oturan Diyanet İşleri Başkanlığı’nda yaşanan değişim, zorunlu din dersiyle ilgili tartışmalar ve Alevi açılımında gelinen nokta başta olmak üzere öne çıkan bazı konularda Cumhuriyet’e çarpıcı açıklamalarda bulundu. Çelik’in açıklamalarından satır başları şöyle: Başörtüsünün dini boyutu Diyanet’in işi: Konu eğer inanç boyutunu ilgilendiriyorsa soracağımız kurum Diyanet İşleri Başkanlığı’dır tabii ki. Diyanet’e soracaksınız, o da kendi bünyesindeki Din İşleri Yüksek Kurulu’na soracak. Bu konu bu boyutuyla tartışılıyorsa yapılması gereken bu. Yoksa diğer boyutlarıyla sosyal açıdan, özgürlük açısından da konu ele alınıyor. Bu konular da siyasetin alanına giriyor. Sayın Başbakan da bunu söylüyor. Birçok kesim bunu ayırt edemedi ve zannettiler ki, Başbakan “Gidin bu konularla ilgili ne varsa Diyanet fetvasını versin, onu da uygulayın” dedi. Böyle bir şey yok. Set çekilmesinden yana değilim ama ölçüsü olmalı: Tartışma bunun sınırlarının çizilmesi boyutunda yapılmalı. Genelde ben Türkiye’de bu anlamda özgürlüklerin önüne bir setin çekilmesinden yana değilim. Ama, hukuk devletinde bunun mutlaka bir ölçüsü olacaktır. Diyanet’in kendi imamını yetiştirmesine doğru bakmam: Bu konuya mevcut sistem açısından doğru bakmam. Neden? Eğitim Birliği Yasası ortada. Tüm bu eğiticileri bile eğitecek olan kurum Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Bugün bunu ortaya atan Diyanet’in bir uzmanı. Yoksa Diyanet’in gündeminde olan bir hadise değildir. Eksen kayması yok, eksen oturdu: (Yaşanan süreçte Diyanet’in ekseninin kaydığı eleştirilerine ilişkin) Eksen kayması yok, eksen oturuyor Diyanet’te. Neden oturuyor? Çünkü en temel ihtiyacı olan temel yasadan da yoksun Diyanet bu yasaya kavuştu. Bu yasaya kavuşan Diyanet, bu teşkilat yasasının hükümleri çerçevesinde yeni bir yapılanmaya gidecek. Bu yeni yapılanmanın yansımaları olacak, bu da yeni vizyonu, görüntüsü, yapısı, eksene oturması demektir. Bardakoğlu’nun Diyanet’in protokoldeki yerine ilişkin şikâyeti: Sayın Bardakoğlu bu ko Kürt açılımında Diyanet’e tabii ki iş düşecek: Diyanet 73 milyonun inançla ilgili taleplerine cevap vermekle sorumlu. Problem nerede çoksa, görev de orada çoktur. Sorun nerede çoksa orada çok daha aktif, verimli çalışmalar yapmak gerekiyor. Kürtçe Kuran olmalı: Bugünün tartışmalarıyla Kuranıkerim ve Kürtçe paralel hale getirmemek kaydıyla bunu söylüyorum. Kürt, Arap, İngiliz bir insan Kuranıkerim okumak istiyorsa, bizim onun anladığı dilden göndermemiz gerekirken bizim ülkemizde bir insan anlamıyorum diyorsa tercüme edilmelidir. Bu günlük politik tartışmaların üstünde bir değerlendirmedir. 14 asırlık sorun: Alevi taleple ni din kültürü ve ahlak bilgisi dersi bu coğrafyada gereklidir. Neden? Örnekleri var, Güner Ümit, Mehmet Ali Erbil gibi olayları yaşadık ve bunun gibi toplumda çok. Kafa bu, yıllarca böyle gelmiş. Bir araya gelmemenin olumsuzlukları. Çalıştaylardaki raporlarda dendi ki, din dersleri öğretim olarak kalsın, eğitim olmasın. Yani sen benim çocuğuma ibadetlerin nasıl yapıldığını öğretme kardeşim ama genelde İslamı öğret. AİHM’nin dediği de bu. İkinci konu ise din eğitimi. Zaten bu konu çözülseydi Türkiye’de din kültürü ve ahlak bilgisi tartışması olmazdı. Geldiğimiz noktada din kültürü ve ahlak bilgisi dersi zorunlu ama öğretim olarak. Ama ‘İçimizde hırsız varsa atarız’ F aruk Çelik, “Kayseri iddialarında ciddi bir sonuç çıkarsa ne yapacaksınız?” sorusu üzerine şunları söyledi: Çıkarsa çıksın diyoruz, çıkın yapıştırın. Biz kimseyi savunacak durumda değiliz. Devlette AKP yönetiminde biz yüzde 50’lere varan oy almışız, bizde yanlış adam yoktur anlayışında olamayız. Konu anlaşılsın diye söylüyorum, mesela bizden önceki dönemlerde yüzde 3 hırsız vardı memlekette. Nereye gitti bunlar? İsterler ki nerede imkân varsa oraya gideyim diye düşünürler. Onun için burada yanlış olmaz diye bir iddiamız yok. Varsa, ortaya çıkartırsınız, yanlış yapan da bedelini öder. nuda haklıdır. Kısa süre içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığı boyutunun çözülmesi gerekiyor. Cumhuriyetin temel kurumunun başkanının 51. sırada olması ve toplantılara katılmaması hoş bir görüntü değil. Bence ilk 10 içerisinde olması lazım. Genelkurmay başkanının bakanların önünde yer alması: Bu istisnai bir durum. Şunu derseniz, buna katılırım; milletvekilleri 21. sırada ya da daha geride ama orgenerallerin daha altındaki birimler belki milletvekillerinin çok çok önünde. Bu doğru değildir. Doğru değil ama tepe noktasındaki Diyanet, Genelkurmay gibi birimlerin bizim Cumhuriyet tarihinde, hafızamızdaki yerleri farklıdır. ri konusu bir bütün ve tarihsel boyutu olan talepler. Sanki 4 gün önce, 14 ay önce çıkmış bir sorun gibi yaklaşılıyor. 14 asır, 1371 yıl geçmiş ve bu konu bu boyutuyla hiçbir dönem ele alınmamış. Sorun bu boyutuyla devlet tarafından ilk kez masaya yatırılmış. Bunun teoloji boyutu var, hukuki boyutları var. Cemevleri sorunu çözülmesin diye bir yaklaşımımız olabilir mi? Çözülmeli. Ama önümüzde sıkıntılar var. Siz camiyle cemevini ayrıştıran bir çözüm önerisi getirirseniz, bu çok büyük bir sorumluluğun altına girmek demektir. Güner Ümit’leri, Mehmet Ali Erbil’leri yaşadık: ‘Din dersleri kaldırılsın!’ Niye? Din dersleri ya din eğitimi isteğe bağlı olmalı. Sucu neden değişmesin: Ben Ayşe Sucu Hanım’la belki bir kez görüşmüş olabilirim. Bu yönüyle kendisiyle tartışmamız değil, konuşmamız bile olmadı. Konunun hiçbir siyasi boyutu yok. Olsaydı zaten 8 yıl beklemeye gerek yoktu. Kaç yıldır hanımefendi orada görevli? 16 yıldır da Diyanet’te görevli. Sayın Bardakoğlu değişiyor da, bir sivil inisiyatifin başındaki insanın değişmemesi gibi bir şey olur mu? Bu işin politikasını yapmaya gerek yok. Ali Bardakoğlu, “8 yıl görev yaptım, neden 18 yıl görev yapmıyorum” diyebilirdi, politik bir duruş sergileyebilirdi ama yapmadı. Ne oldu? Kendisini büyüttü. MHP, tek anakent belediyesini kaybetti ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Adana Anakent Belediye Başkanı Aytaç Durak’ın görevden uzaklaştırılmasının ardından Belediye Meclisi’nde yapılan seçimde başkanvekilliğine seçilen Zihni Aldırmaz, MHP’den istifa etti. İstifayla MHP elindeki tek anakent belediyesini de kaybetmiş oldu. AKP’ye geçeceği konuşulan Aldırmaz’ın istifasında, geçen günlerde belediyeye yapılan ve ülkücülerle ilişkilendirilen saldırının etkili olduğu öğrenildi. Bu arada Danıştay, görevden uzaklaştırılan Durak’ın göreve iade talebini reddeden mahkeme kararını onadı. asirmen@cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle