19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İletişim ve teknoloji Genişbant İnternet ile Müzik Endüstrisinde Yeni Ufuklar İnternette içeriğin tüketimi son 15 yılda dramatik değişimler göstermeye başladı. Önce eser sahiplerinin kendilerini tanıtmak için bir alan olarak gördüğü internet mecrası, artık eser sahipleri ve yorumcuların hayranlarına ulaşmak, onlara bağlı kalmak için vazgeçilmez bir kanal halini aldı. Burak Evren – TTNET Web Pazarlama Direktörü Hediye ve Rüşvet S T üm bu yaşanan süreçte hayranlara ulaşmanın ve ünlü olmanın yöntemleri değişirken içerik sahipliği ve yönetimi geçmişte kalan yöntemlerle yürütülmeye çalışıldığı için hem endüstri içinden çıkılmaz bir problemle baş başa kaldı hem de pek çok tüketici birçok mağduriyet yaşadı. Müzik dinleme deneyimi genişbant internetin yayılmasıyla beraber tek taraflı bir performans eylemi olmaktan çıkıp, kalabalıkların paylaşım ve ifade aracı haline geldi. Eski günlerde sadece büyük konser salonlarında veya festivallerde yaşayabileceğiniz toplumsal heyecanı, sosyal mecralar ve paylaşma araçları sayesinde günlük hayatımızda neredeyse anlık olarak yaşamaya başladık. Bunun yarattığı sonuç, müziği klasik tüketim formatlarından çıkarıp, taşınabilir, paylaşılabilir, paylaştıkça değerlenen ve hızla değişen bir medya haline getirdi. Bugün artık 6070’li veya 80’li yıllarda görebileceğiniz büyük yıldızlardan daha çok, değişik zevk ve beğeni gruplarına dağılmış yüzlerce yeni şöhret var. Her gün büyüyen bu alanda günlük olarak ortaya çıkan ünlüleri tanımak ve takip etmek bile zor bir hale geldi. CBT 1241/ 13 31 Aralık 2010 İKİ BÜYÜK DEĞİŞİM Bu süreçte iki büyük değişim yaşandı. Büyük müzik marketleri, yerlerini online müzik tüketimine terk ederken, ünlülerin hayatları Twiter, Facebook ve Myspace sayesinde anlık olarak hayranların hayatına taşınmaya başladı. Artık büyük bir kitleye hitap etmek için online olarak tanınmak ve bu tanınırlığı sürekli canlı tutmak zorundasınız. Eski sabit içerik gelirlerinizin yerini, canlı performans ve konser gelirleri aldı. Bir sanatçının ünlü olmak için ihtiyaç duyacağı milyonlarca dolarlık tanıtım harcamalarının yerini, iyi konumlanmış Youtube videoları ve sosyal medya aksiyonları almayı başardı. Sanatçıların pek çoğu güncel olabilmek adına bu değişimi yakalamaya çalışırken, maalesef endüstrinin büyük aktörü olan eser sahipleri hâlâ eserlerin kullanıcılar arasında hızla yayılmasına izin verecek online modelleri ve ülke sınırları arasında yaşanan sert duvar uygulamalarını devam ettiriyor. Yasal içeriğin daha yaygın hale gelebilmesi ve eser sahiplerinin yatırımlarının daha hızlı geri dönebilmesi için online perakende fırsatlarında daha esnek ve doğru fiyatlama modelleri oluşturulması zorunluluğu ortaya çıktı. Artık bir albümde yer alan 34 iyi ve geriye kalan sıradan şarkıları tek bir albümde satmanız kolay değil. Bunun yerine pek çok ve ardı ardına gelen single çalışmaları daha verimli olacaktır. Bu çalışmalar online tanıtım ve araçlarla desteklendiği sürece, sanatçıya ve esere olan talep artacak ve sanatçıya farklı sponsorluk ve performans imkânları sıklıkla doğacaktır. Sanatçılar ve eser sahipleri bu yapıyı doğru kullanarak çok iyi sonuçlar elde edebilmekteler. İşin, eser sahipliği ve performans boyutu dışında bir gelişme de, dinleme alışkanlıkları konusunda ortaya çıktı. Eski klasik arşivci müzik tutkunları, yeni türler ve sanatçılarla zevklerini geliştirirken bu deneyimi; arkadaşlarının tavsiyeleri, benzeri müzikler konusunda öneriler geliştiren yarı akıllı sistemler sayesinde daha önce hayal edemedikleri zenginlikte bir müzik dinleme imkânına kavuştu. Online radyo olarak tanımlayabileceğimiz bu yapılar, biraz önce belirtilen müziğin geleneksel satış yapıları sebebiyle hızla yayılmak veya sınırsız bir müzik dinleme deneyimi sunmak konusunda sert sınırlandırmalarla karşılaşıyor. Bu tip yapıların ayakta durabilmesi, eser sahiplerinin yeni gelişen dünya ve yapılara ayak uydurması ile mümkün olacak. Sonuç olarak, yeni müzik kullanıcısı genişbant internet sayesinde yüksek kalite müzik tüketimini online olarak yapmaya başladı. Bu içeriği arkadaşlarıyla paylaşarak çoğaltmakta, beğendiği sanatçı ile neredeyse 24 saat bağlantı halinde kalarak onu sosyal yaşamının bir parçası haline getirmekte. Bu durum her sanatçı için yepyeni iş fırsatları ve gelir olanakları yaratırken eser sahipliği ve dolayısıyla online içerik hakları gibi konular hızla değişime uğramakta. Henüz müzik endüstrisinin yeni iş fırsatları adına bu hızlı büyümenin önüne geçtiğini söylemek gerçekten zor. Dünyanın en başarılı online müzik mağazası iTunes’un bile yapısına bir sosyal tool olan Ping’i ekleme çabası müzik tüketiminin şekil değişimini en net şekilde ortaya koyuyor. Paylaşılmayan, ortak olarak beğenilmeyen ve bağlı olmadığınız bir müzik, artık tüketim radarınızın içerisinde yer almayacak. Mobil internet olanaklarının genişlemesi ve küçük cihazların artan yetenekleri, bu tüketim modelini daha da ilginç yerlere taşıyacak. Bu fırsatları değerlendirmek için yeni sosyal müziğe açık olmak, endüstri açısından da çok ilginç iş fırsatları doğuracak. Konunun dinleme alışkanlıkları boyutu ise, incelenmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir konudur.. on zamanlarda dile getirilen ulusal ve uluslararası boyutlardaki rüşvet olayları değil değineceklerim; onlar iddia sahipleriyle suçlananlar arasında duran savcı, avukat ve yargıç üçgeninde çalışan yargının sonuçlandıracağı şeyler; inanılması güç, üzüntü verici, şaşkınlık yaratan iddialar. Ben, mesleğim gereği, geçmişe bakacağım; “hediye ve rüşvet” olaylarını derleyen iki güzel tarih çalışmasını anımsatırken bu olguların cesaret bulduğu, en azından yinelenip geldiği ortamlardan söz edeceğim. Dile getirmek istediğim kitaplardan biri, 2000 yılında Oxford Üniversitesi’nce neşredilen ve tarihçi Natalie Zemon Davis’in imzasını taşıyan The Gift (Armağan) adlı inceleme; diğeri de 1969 yılında Ankara Üniversitesi tarafından yayımlanmış ve Ahmet Mumcu’ya ait Osmanlı Devletinde Rüşvet başlıklı kitap. Bizleri götürdükleri yüzyıllar özellikle de Osmanlı’nın görkemli on altıncı yüzyılı imgelendiğinde “hediye” ile “rüşvet”i ayıran ince çizginin silinip gittiği zamanlar. ları dile getirebilirim: Rüşvet doğal karşılanmış, görkemli sayılan Kanuni Sultan Süleyman döneminde, “devlet mekanizmasının hemen her koluna hâkim olmuş”. Sadece bir sadrazamın (yakıştırma yerindeyse, o dönemin “başbakanının) “devlette memurluk satışı yolunu açtığı ve rüşvetçi yöneticinin ilk önemli temsilcisi olduğu pek çok yazarca iddia edilmiş, belgeler de bu devlet adamının türlü yolsuzluklarını, bu arada rüşvet alarak pek çok makama tayinler yaptığını, zimmetine para geçirdiğini” göstermiş. On yedinci yüzyılın genel niteliği ise “rüşvet iktisadı” tanımlamasıyla dile getirilmiştir Osmanlı İmparatorluğu’nda; sonunda devleti çöküşe sürükleyen nedenlerden birisi olarak değerlendirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde varsayılan rüşvetçiliği hukuki ve sosyal cephelerden incelemek için Osmanlı geçmişine bakmanın gereğine vurgu yapmış Mumcu; bir bakıma geleneğin köklerine gitmeyi anımsatmış bizlere, kırk yıl önce. HEDİYE: HEP VARDI, VAR OLACAK “Günümüzde bolluk özlemini ve tüm dünyada veren ve kabul edenler olarak kendimizde var olan sonsuz cömertlik sezgisini görmek olası” diye yazmış Natalie Zemon Davis; Rabelais’den esinlenerek umutların şarap fıçısının dibinde durduğunu hatırlatmış, Pandora’nın kutusunda olduğu üzere. Böylece de “kötü”nün “iyi” ile birlikte geldiğini dikkatlere sunmuş. Sonuçta üzerinde yaşamaya göz diktiğimiz “güzelleştirilmiş, yeniden düzenlenmiş, hatta cömertlik içinde geliştirilmiş bir dünyaya dönüşün” rüyasıyla tamamlamış kitabını, ölülerin gömüldüğünü unutturmadan, hayat ziyafeti içine yeni doğanları anımsatarak. On altıncı yüzyıl merkezli konusunu işlerken hediyenin arkadaşlar, komşular, toplumun çeşitli kesimlerindekiler arasındaki bağı güçlendirmedeki işlevini belirtmiş, çimento rolünü ortaya koymuş; ticari ilişkilerdeki yapıcı tarafına, politika gündemindeki uzlaştırıcı yanına değinmiş. Öte yandan da “hediye”nin yarattığı rahatsızlıkları, kaprisleri ve mecburiyet yükünü dile getirmiş; ailelerde, politikalarda ve dinde yarattığı iktidarın ve devletler arası anlaşmalardaki etkisinin altını çizmiş. On altıncı yüzyılda halkın dilinden düşmeyen hediye algılamalarından yüzyıllar sonra, günümüzde, sadece “gönül rızası”yla veren ve kâr amacı gütmeyen sektörler bir yana, ulusal ve uluslararası ekonomilerdeki ilişkilerde “bağış”ın söz konusu olduğunu ve alıcı durumundakilerin bu tür fonlara gereksinim duyduklarını dile getirmiş. Ancak böyle bir bağışın pek çok koşulla birlikte yapıldığını yansıtan satırlarını eklemiş sayfalarına: Hediye emperyalizmin buyruğuna girmiştir; ince çizgi aşılmıştır, rüşvet değişik kılıklar içinde saklıdır artık. Güncel tartışmayı, “rüşvet” kavramında Osmanlı’daki biçimlerine getirip Mumcu’dan yansımalarla anımsatacak olursam, kısaca şun HEDİYENİN TADI, RÜŞVETİN SIRRI Gündelik çıkarları için yakınlarını sevindirme yoluna gidenlerin, cennet vaat edenlerin, stratejik üstünlük ve dünya egemenliği için kredi ya da demokrasi önerenlerin, meşruiyet için bazı çağdaş değerleri peşkeş çeken hediye sahiplerinin konumları ve beklentileri unutuluveriyor nedense. Beklenti oldukça hediye sürecek; sosyal yaşamdaki cömertlik ve iyilikseverlikle sınırlı kalmayacak, rüşvet devreye girip zehrini akıtacak; Ortaçağların savaş ve hediye sarmalındaki günlerini, fetihlerin getirisi olan ganimetlerin paylaşımını anımsatacak: Kim, kime, ne kadar, ne zaman, niçin hediye/rüşvet verdi, vermekte, verecek? Tarihsel değerlendirmeler önemli; geçmişin olayları, olguları zevk veya merak için izlenebilir ancak kıyaslamalar yapıldığında zevk aşılır, merak giderilir, anlam taşımaya başlar, güncel sorunların açıklanmasında önem kazanır. Hediyerüşvet karmaşasına köksüz bir sosyal olay ya da bağlantısız bir politik hadise olarak bakılırsa anlamsızlaşır, umursanmayabilir; fakat tarihsel derinlik içinde benzerleriyle kıyaslandığında, geleneğin köklerine inildiğinde önem kazanır, ürpertir. Osmanlı’nın mirasına sahip çıkmak isteyenlerin hediye/rüşvet olgusunda neleri devralmış olabileceklerini akla getirir. Davis’in “armağan”ıyla Mumcu’nun “rüşvet”inin nerelerde kesişebileceğini tahmin edemeyenler tehlikeli işler yapabilir, yapmayı sürdürebilir. 17.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu durumu yansıtan “güzel kitap” anlamına gelen hoş ve eleştirel bir eser olan Kitabı Müstetab’ın anımsattığı tehlikeyi çağrıştırır: “Hedâyâ (hediyeler) deyü aşikâre kapudan kapuya virilür ve alınur olmuştur”. Osmanlı İmparatorluğu’nun en görkemli sayılan çağında ve bir sadrazamda simgeleşmiş rüşvet batağı, dilerim, “Devleti Aliyye”yi özleyenlerin çoğaldığı şu “çağdaş Türkiye”de çok leke bırakmadan kuruyup gider.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle