19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 16 CUMHURİYET 31 ARALIK 2010 CUMA CERN’de görevli Bilge Demirköz, Bilfenli öğrencilerle bir araya geldi ‘Bilime yatırım yapılmalı’ İlköğretim öğrencileri yarıştı STEK Kemal Atatürk İlköğretim Okulu’nun İstanbul’daki ilköğretim okulları arasında düzenlediği Münazara Yarışması’na katılan öğrenciler, “Ödev kaldırılmalıdır Sınav kaldırılmalıdır”, “Şiddet içeren sporlar yasaklanmalıdır Şiddet içeren televizyon dizileri yasaklanmalıdır”, “Hayvanların kullanıldığı eğlence etkinlikleri yasaklanmalıdır Hayvanlar üzerinde tıbbi deneyler yapılmamalıdır” gibi konularını tartıştılar. Yarışma sonunda, İSTEK Kaşgarlı Mahmut İlköğretim Okulu ve İSTEK Acıbadem İlköğretim Okulu birinci, İSTEK Uluğbey İlköğretim Okulu ve İSTEK Barış İlköğretim Okulu ikinci olurken, TED İstanbul Vakfı İlköğretim Okulu’ndan Naz Akyüzel ve İSTEK Acıbadem İlköğretim Okulu’ndan Alara Kutlu en iyi konuşmacı seçildiler. GÖRÜŞ AHMET TAN ‘Hayatınızı Venedik’leyin.. “Bir kenti tanımak demek, onu yaşamak demek değildir” demek, elbette beylik bir ukalalığın bile gerisine düşmektir. Venedik, ukalalığa, akıldaneliğe dünyada en az müsaade edebilecek belki de tek kenttir. Çünkü Venedik geçmiş zamanların, şimdiyi de kucaklayıp geleceğe kollarını uzattığı emsalsiz bir mucizedir. Eşi bulunmaz bir tarih rüyası, bitmez tükenmez bir yaşam ve mekân macerasıdır. Venedik ilk izlenim için de, ön veya son yargı için de inanılmaz ölçüde kök söktürücüdür. Çünkü Venedik, karadan gelene başka görünür, havadan gelene başka ve denizden gelene ise bambaşka bir “kimlik” sunar. Gezginler gezgini Marco Polo Venediklidir. Ama onun bile Venedik’e hakkını verebildiği kuşkuludur. ‘Görünmez Kentler’de Kubilay Han’ın kendisine verdiği öğüt bunun kanıtıdır: “Meltem sana çamur dolu bir nehir ağzının kokusunu da getirse sen, hep kendi durduğun yerden göreceksin onu...” Ve o yüzden de “çift kemerli pencere önlerindeki ipek püsküllü sedirleriyle telkâri saraylardan söz etmek; bir avlunun kafesli kapısı ardında uzanan, üzerinde beyaz bir tavuskuşunun kuyruğunu açtığı çimenliği, döner su fıskiyelerinin suladığını” söylemek Venedik’in ihtişamını anlatmaya yetmeyecektir. Marco Polo biraz bizim Mimar Sinan gibidir. Venedik onun için tek tek taşlarıyla anlatılabilecek bir köprüler ormanıdır. Marco Polo’ya sorarlar: Peki o köprüyü taşıyan taş hangisidir? Cevap verir: “Köprüyü taşıyan su veya bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavisidir!..” Bu yanıtı onları kızdırır: “Neden taşları anlatıp duruyorsun! Bizi sadece bu kemerler ilgilendiriyor!” Bu kez Marco Polo kestirip atar: Taşlar yoksa kemer de yoktur. Kentin mucizesi de bu yanıtta gizlidir. Aşk yoksa Venedik de yoktur! Doğum tarihi Hz. İsa’dan öncedir. 400 yıl önce basılmış haritalarla gezilebilen dünyanın tek kentidir. Nüfusun 10 yıl içinde 50 bine düşeceği hesaplanıyor. İstihdam sınırlılığı ve kiraların yüksekliği yüzünden genç nüfus kenti terk ediyor. Azalan nüfusun boşluğunu Japon turistler doldurabilecek belki! 1850’lerden bu yana kentin sulara gömüleceği söylenip duruyor. Tahminlerin doğru çıkmama ihtimaline karşı 1. Dünya Savaşı’nda Avusturyalılar kente binin üzerinde bomba attılar. Venedik’in ne zaman batmış olacağının hesapları hâlâ sürüyor. Venedik’i de rüyalar gibi arzular ve korkular kurmuştur. Çeşitli ulusların erkekleri bir gece aynı rüyayı görmüşler. Rüyalarında bilmedikleri bir kentte, bir kadın sırtı dönük koşuyormuş. Erkekler önleri sıra koşan bu upuzun saçlı, upuzun boylu çıplak kadını kovalıyormuş. Ama hepsi de bir süre kaybetmişler onu. Uyandıklarında kenti aramaya çıkmışlar. Kenti bulamamışlar ama birbirlerini bulmuşlar. Ve düştekine benzer bir kent kurmaya karar vermişler. Yolları düzenlerken de, kadını kovalarken her birinin izlediği yol esas alınmış. Bütün köprüler, meydanlar, kanallar ve duvarlar kadının bir daha ortadan kaybolamayacağı biçimde kurulmuş. Bu nedenle, bu kentte kaybolmaktan kurtulmanın bir tek yolu vardır: Sevgili kovalamak. Bir de şu: İki sevgili (ya da iki hayat hedefi) arasında bocalıyorsanız… Bir üçüncüsüyle muhakkak burada karşılaşırsınız! Hayatınıza sağlık ve afiyet katacak bireysel (ve elbette toplumsal) sürprizlerle dolu bir yeni yıl dileğiyle... İ vrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN’de görevli Türk bilim insanı Bilge Demirköz, yakın gelecekte dünyanın enerji sorunu yaşayacağını, ülkelerin bilime yatırım yapmasıyla bu sorunun çözülebileceğini söyledi. Bilge Demirköz, Bilfen Esenşehir İlköğretim Okulu’nda, sekizinci sınıflar ve bir grup lise öğrencisi ile “Evrenin Sırrının Peşinde” temasıyla bir araya geldi. CERN ve burada yapılan deneyler hakkında bilgi veren Demirköz, öğrencilere, dünyanın en büyük parçacık fiziği labor a t u v a r ı CERN’de, yerin 100 metre altında ve 27 km’lik bir çemberin içinde gerçekleşen deneyleri anlattı. CERN’ye üye olan 20 ülkenin yanı sıra gözlemci ülkeler arasındaki Türkiye’nin de üye ülke statüsüne yükseldiğini belirten Demirköz, 1954’te 12 Avrupa ülkesi tarafından kurulan CERN’nin kuruluş amacını ise şöyle sı A raladı “Evren hakkında sorulara yanıt bulmak, teknolojiyi geliştirmek, yarının bilim insanlarını ve mühendislerini yetiştirmek, bilim üzerine uluslararası işbirliği sağlamak ve dünya barışına katkı sağlamak.” Tatilde kayak kampı Gençlik Dünya Hizmetleri, Kamp yarıyıl tatilinde Kartepe’de kayak ve snowbord kampı düzenliyor. 31 Ocak04 Şubat 2011 ve 7 Şubat11 Şubat 2011 tarihlerinde iki devre olarak düzenlenecek kampta, her gün 4 saat kayağa çıkılacak, kayak dersleri verilecek ve ayrıca akşam aktiviteleri yapılacak. Helyum Rusya ve Katar’dan Seminerin ardından öğrencilerin sorularını yanıtlayan Demirköz, “Ne kadar helyum kullanıyorsunuz ve nereden buluyorsunuz?” sorusu üzerine, “Helyum hafif bir gaz. Dünyanın oluşumunda oluşmuş olması imkânsız. Ama helyumun oluşuyor olması gerekir. Radyo aktivite yüzünden helyum var. Helyum yukarı doğru kaçıyor, sıkışıyor ve Helyum doğalgazla beraber çıkıyor. Bazı ülkeler doğalgazdan helyumu ayrıştırmıyor. Rusya ve Katar iki gazı birbirinden ayrıştırıyor. Biz de oralardan helyumu alıyoruz” dedi. Engelliler sanatla buluştu adıköy’deki okullarda öğrenim gören engelli ve engelsiz 80 öğrenci, “Kadıköy” konulu beş proje gerçekleştirdi. Öğrenciler, ilçe kaymakamlığı ve milli eğitim müdürlüğünün işbirliği, 2010 İstanbul Kültür Başkenti Ajansı’nın da desteğiyle yaptıkları rölyef, gravür, ahşap yakma, mumlu batik tekniklerinde dev boyutlu plastik sanat eserleriyle müzik çalışmalarını sergiliyorlar. Projelerin koordinatörleri, plastik sanatlar alanında Gülcan Başar Akkaya, Zeynep Betül Demirel, müzik alanında ise Mustafa Akyüzler. Bilim İlaç’tan Teknoloji Sınıfı ilim İlaç’ın çalışanları için düzenlediği “Kat Kat Değer Kat” Proje Yarışması’nda finale kalan 4 projenin ödülü, Ardahan, İzmir, Balıkesir ve Şırnaklı öğrencilere bilgi teknolojisi sınıfı olarak tasarlandı. Proje sahiplerinin istekleri doğrultusunda, Ardahan Göle 30 Eylül YİBO İlköğretim Okulu’nda, İzmir Ödemiş, Konaklı Şehit Er Kamil Alkan İlköğretim Okulu’nda, Balıkesir Bandırma Atatürk İlköğretim Okulu’nda ve Şırnak İdil Bener Cordan İlköğretim Okulu’nda teknoloji sınıfları açıldı. K B ‘İslam Zamanı’ MERİÇ VELİDEDEOĞLU Yılın son günü, 31 Aralık “pazar”a denk düştüğünde, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu yazısında hep “zaman” kavramını ele alırdı. Sanırım haklıydı; doğum günlerinde, ama genel olarak yılbaşlarında “zaman”ı belki daha yoğun düşünüyoruz; belki de iyice duyumsuyoruz. Konuşmalarımızda “zaman”dan söz ederken, çoğu kez dile getirdiğimiz, “zaman”ın “akıp” geçtiğidir. Ve bu söylemin yaklaşık “üç bin” yıldan bu yana insanların dilinden düşmediği de bilinir. Gerçekten “üç bin” yıl öncesinin insanları için de “zaman”, bir “akış”mış “sonsuzdan gelip sonsuza akıp giden”; dolaysiyle “yaratılmamış”tır, hep vardır. Hıristiyanlık kurtarır “zaman”ı bu “başlangıç”ı olmamaktan; “evren” gibi “zaman”ı da “Tanrı yaratmıştır!” diyerek. Ne var ki bu belirleme, Hıristiyan düşünür din adamlarını, ilk yüzyıllarda oldukça güç durumda bırakır. Henüz Hıristiyan olmamış halkın onları: “Tanrı evreni ve zamanı yaratmadan önce ne yapıyordu?”; “Neden beklemişti?” gibi sorularla sınadıklarından söz edilir. İslamda da zaman üzerine görüşler erken başlamış; “zaman”ı konu edinen “düşün” akımları oluşmuş; örneğin “Dehriyyun” (Zamancılar) bunların en ünlülerindendir. Bunlara göre de zaman “yaratılmamış” olup, “ezelden ebede akar” durur. İslamın üçüncü yılında (10. yy) “Dehri”ler bu görüşü özgürce tartışıp savunurlarmış “cami”lerde, medreselerde. “1000” yıl sonra bugün, böyle bir tartışmayı, savunmayı, bırakın camilerde, “bilim” merkezleri olan “üniversite”lerde, bunların “felsefe” bölümlerinde bile yapma olanağı yoktur. Öte yanda “zaman”ın sorgulanması, onunla birlikte yürüyen “değişim”i de açıkça ortaya koyar. Nitekim bunun ayrımına varılınca, dinin gereklerine uygun bir “İslami Zaman” yaratılarak bu konudaki “çoksesli”liğin önüne geçilir. Bu kavram, “Afaki” ve “Enfüsi” zaman denilen iki zaman kavramından oluşur; “Afaki” olan “dünya” zamanıdır, dolaysiyle gerçek bir zaman değildir, “gelip geçici”dir. İnsanlar bu zamanı, ibadetlerini eksiksiz yaparak, dinin ilkelerini bu sürece yayarak uygulayıp korumakla geçirirlerse, “Enfüsi” zamana yani “cennet zamanı”na ulaşabilirler, bu da ancak “cennet”te yaşanır. Cennet yaşamını bilmem anlatmama gerek var mı? Çünkü bu yaşamı en ince ayrıntılarına dek anlatan “sure”lerin olduğu bilinir, bu surelerin “ceylan gözlü huriler”den söz eden “ayet”leri de... Öte yanda, “Afaki zaman”ın “dünya yaşamı”nı yürütmek için gerekenler “de” bir bir ortaya konmuştur. “Ululemr”e (yöneten) “itaat” baş koşuldur. “Emek”leri, istenildiği gibi kullanılacak “köle”ler (emekçiler) “ibadullah”tır, sayısızdır. Bu “emeğin” kullanılacağı “üretim” alanını sağlayacak koşullardan biri olan “faiz” de anaların ak sütü gibi “helâl”dir. Ne var ki, bunlar Kuran’da betimlenen o “cennet yaşamı”nın kimilerince “dünya”ya “aktarılma”sı, yani dünyada yeniden “oluşturulma”sı için yeter, artar bile... Ayrıca “dünya zaman”ı ileriye doğru yol aldıkça, beliren gelişmeler (buluşlar) dünyaya aktarılan “cennet yaşamı”nı, “din”in ballandırarak anlatımının çok ötesine götürmüş, “süper”leştirmiştir. 21. yy’da ise ülkemizin başındaki, namazında, orucunda, dini bütün(!) “Ululemr”i R.T. Erdoğan’ın yaşamı, “cennet yaşamı”nın doruktaki örneklerinden biridir. Ne ki, “altın” kaplamalı muslukları kullanmak, Erdoğan’ı pek de mutlu etmişe benzemiyor. Neden bu denli saygısız, tedirgin, kızgın, saldırgan? Neden bu denli çığlık çığlığa? Neden bu denli “hiddet” içinde? Neden bu denli soluk soluğa “tehdit”ler savuruyor? Neden bu denli “kin”, nefret dolu? Ve neden, zaman zaman bakışlarına da yansıyan “korku”dan kendini kurtaramıyor? Acaba, yine “yolsuzluk” suçuyla dava açılmasından mı korkuyor? Remzi Gür’den yeni bir isteminin yine duyulmasından mı korkuyor? Ürünü olan, Ergenekon ve Balyoz Davaları’nın, Menderes’in ünlü “Tahkikat Komisyonu’na benzerliklerinden mi korkuyor? Yoksa yeni bir “deliğe süpürülme” tehlikesinden mi korkuyor? Acaba “gençler”in, Atatürk’ün seslenişini: “Yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık, sapkınlık ve üstelik hainlik içinde bulunabilirler” uyarısını, birleşerek dirençle “dikkat”e almalarından da mı korkuyor? Kuşkusuz sorular uzatılabilir, şimdilik burada noktalayalım. Yaratılan “korku ortamı”ndan silkinip kendimizi kurtarabilirsek, kendinden korkan “korkuluk”lara dönüşenlerden ülkemizi “temizleyebiliriz”. İşte o zaman “2011” bizim için mutlu bir yıl olur... 6 Ocak’ta Silivri’de buluşalım! HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] BULMACA ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] [email protected] Düzeltme: Dünkü bulmacada soldan sağa birinci sütunun siyah karesi 8’inci, ikinci sütunun siyah karesi 4’üncü sırada olacaktır. Okurlardan özür dileriz. C MY B C MY B SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “İzmir tavlası” da denilen ve daha 1 çok Ege yöresinde 2 oynanan bir tavla oyunu. 2/ Memeli 3 lerde protein meta 4 bolizmasının son 5 ürünü olan ve idrarla dışarı atılan 6 bileşik... Elazığ’ın 7 bir ilçesi. 3/ Arka 8 lıksız iskemle... “Hastalık, dert” an 9 lamında eski sözcük. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Karşı koyan, başkaldıran. 1B A Z L AMA İ 5/ Bir işin yapılması için Ç A L A P harcanan beden ve kafa 2 E Ğ E gücü... İstanbul’un bir 3 Z I R T A P O Z D A R A A L semti. 6/ Faruk Nafiz 4 D Çamlıbel’in bir oyunu. 5 İ D E A A Z A 7/ İlkel benlik... Bir boru 6 R A V İ Y O L İ dan bir saniyede geçen 7 M İ A T V E L İ suyun ya da iletken telden 8 E R İ R İ N Y bir saniyede geçen elek 9 E L MA S İ Y E triğin miktarı. 8/ Osmanlı ordusunda askerlik görevini bitirdikten sonra yedeğe ayrılan er... Kayınbirader. 9/ “Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın değil” (Yunus Emre)... Vilayet. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir yeri kiralayan kimse. 2/ Tarımda kullanılan azotlu gübre... Yavuz Özkan’ın bir filmi. 3/ Basamak... Rusçada “evet”. 4/ Dayanıklı, güçlü, dirençli. 5/ Emile Zola’nın bir romanı... Sevgi bağlılığı. 6/ Korkunç bir masal yaratığı. 7/ Eski dilde bayram... Operalarıyla ünlü İtalyan besteci. 8/ Şiirde bir uyaktan sonra yinelenen aynı anlamdaki sözcük ve eklere verilen ad... Küçük erkek kardeş. 9/ “Abdest alsan aldın demez / kılsan kıldın demez / Kadı gibi haram yemez / Şeytan bunun neresinde” (Dertli)... İsrail’in plaka imi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle