29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 ARALIK 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 19 ‘Türk Beşleri’ne hakaret edenlere gençlerden tepki: ODAK NOKTASI AHMET CEMAL ‘Ülkemizin geleceği bizleriz!!!’ Sevgili Okurlar, Dün okuduğunuz “Bu Ne Utanmazlık” başlıklı yazım, ne zamandır “Türk Beşleri” ve başarılı sanatçılarımız aleyhine kampanya sürdürenlere karşı benim tepkimdi. Bu tepkide yalnız değilim. Değerli sanatçılar, solistler, dinleyiciler ve sıradan vatandaşlar yapılan hakarete tepki yağdırıyor. Tepkiler arasında bir mektup var ki defalarca okuyup gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. İyilikle kötülüğü, güzellikle çirkinliği karşı karşıya getirdiği için… Yüreğimi avuçlar arasına alıp okşadığı; vicdanımı kucakladığı, yaralarımı sardığı için… Daha güzel bir gelecek umudunu yeşerttiği için… Gençlerden gelen bu mektubu sizlerle paylaşıyorum. Tek değişiklik yaptım: Mektup, o karalamayı yapan gazeteciye hitaben yazılmıştı. O hitabı, o ismi kaldırdım. “Konuya girmeden önce ‘BİZ’ler kimiz önce bunu paylaşmak istiyoruz sizinle. Bizler Türkiye’den uzakta yaşayan, dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış 200’den fazla öğrenciyiz. Bazılarımız teorisyen, bazılarımız besteci, piyanist, kemancı, çelist, klarnetçi, tromboncu, trompetçi, obuacı, viyolacı, orkestra şefi, çembalist bazılarımız da müzikolog. Aslında ne ararsanız var, biz bile bu kadar büyük, bu kadar kalabalık olduğumuzu bilmiyorduk, ama siz bilin!!! Okuduğumuz okullara öyle kolay girmedik. Çok aşamalı özel yetenek sınavlarıyla kabul edildik, kendi ülkelerinde oldukça kıymet gören, profesyonel ve donanımlı rakiplerimizle yarıştık, kazandık!!! Bunlar için sandığınızdan çok çalıştık, emek verdik, başardık! Bazılarımız bulunduğumuz ülkelerin devlet burslarını aldı, Türkiye’ye, ailelerine yük olmamaya gayret etti. Bu bursları almak da kolay olmadı, YABANCI’lığımıza rağmen yine yarıştık, yine kazandık! Bazılarımız ise o kadar şanslı olmadı, hem çalıştı, hem okulunu okudu ve iyi derecelerle bitirip ülkesini de en güzel şekilde temsil etti. Aramızda çok başarılı, kariyer yapan değerli arkadaşlarımız, ustalarımız da var, okullarına devam eden öğrenciler de. KimiSoldan sağa, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses, Ahmed Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferid Alnar. lerimiz bulunduğu ülkelerde konservatuvar dengi müzik yüksek okullarında öğretim görevlisi bile oldu, yani ‘tereciye tere satıyor’ ne garip değil mi??? Uluslararası yarışmalarda çok ciddi dereceler ve hatta dünya birincilikleri, CD’ler, övgü dolu kritikler, hatırı sayılır operalarda başroller, muazzam konserler... daha neler neler!!! Bunlar da çok garip değil mi? KALMASIN DİYE Bazılarımız dünyanın önemli sanat platformlarında, bazılarımız ise henüz okul koridorlarında temsil ediyoruz ülkemizi. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana süregelen bu bilgi alışverişi ‘KIVILCIM’ olarak gönderilen, ‘ALEVLER’ olarak ülkelerine geri dönen büyüklerimiz sayesinde bugüne kadar yaşayabildi. Bizler gibi bu yollardan geçmiş yüzlerce müzisyen arkadaşımız, büyüğümüz aldıkları eğitimi yurtdışı deneyimiyle de derinleştirip iyi işler yapmak üzere ülkemize dönmüşken Türkiye’de bir yandan sizin gibilerle savaşıyorlar, bir yandan da sanatlarını icra edip, öğrenciler yetiştiriyorlar ülke ‘sizin gibilere’ kalmasın diye. Çok zor iş çok!!! Ama hepimizin ortak bir noktası var: Her birimiz ‘Türk beşleri’ yerine cüret ettiğiniz cahilce bir yakıştırmayla andığınız değerli hocalarımızın kurduğu okullarda yetiştik, onların ve değerli öğrencilerinin öğrencileri olduk. Bundan da her zaman onur duyduk. Bizler, bugün bulunduğumuz yere onlar sayesinde geldik ve bunu hiç unutmadık. Bir süredir devam eden ‘Türk Beşleri’ polemiğini üzüntüyle takip ediyoruz. Türkiye’de bulunan kıymetli sanatçılarımızdan aldığınız cevaplar bilgisizliğinize ilaç olur diye ümit ettik, özür diler, susarsınız diye düşündük ama maalesef siz bu hoyratlığı devam ettirdiniz, hem de alçakça!!! Bizler şunu anladık; sizler kötü insanlarsınız! Bizler ise iyi insanlarız! Çünkü bizler emek emek güzel işlere imza atarken, sizler, ‘Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olduğunuz’ yetmiyormuş gibi oturduğunuz yerden en başta bizim kıymetlilerimize, sonra da başarılarımıza, inandıklarımıza ve bizlere dil uzatıyorsunuz. Konuşmaktan, sataşmaktan asla çekinmeyin, çünkü bu haliniz bizim başarı azmimizi daha da körükler. Bizler dünyanın her yerinde ülkemizin adını başarılarımızla duyurmaya devam edeceğiz. Asla unutmayın, ülkemizin geleceği bizleriz!!! Yıpratma politikalarına malzeme etmeye cüret ettiğiniz önemli büyüklerimizin gönüllü savunucuları olarak TV programınızda ve köşenizde özür dileyene kadar bu işin takipçisi olacağız.” Mektup burada bitiyor . “Türk Beşleri”nden Ulvi Cemal Erkin’in kızı İçten Erkin, “Bir anlamda dizlerinde büyüdüğüm, çalışma koşullarını, eğitimci tutkularını çok iyi anımsadığım besteci büyüklerimin şu anda omuzlarımın arkasından gençlerin iletisini okudukları ve huzurlu oldukları duygusunu yaşıyorum” diyordu. Ben de buna inanıyorum. Ve Sayın İçten Erkin gibi ben de, hepimizi çok yaralayan bir konuda “bu çok duyarlı, her şeyi anlatan mektup” aracılığıyla tüm tepki gösterenlere teşekkür ediyor, iyi ki varsınız diyorum. Hepinize mutlu, sağlıklı, her tür şiddetten arınmış bir yeni yıl diliyorum. [email protected] Korku Zamanlarında Yaşamak… Ansızın fark ettim: Bu haftaki yazım, okurlarla yılın son gününde karşılaşacak. Başları ya da sonları önemsediğimden değil. Sonuçta kendi icadımız olan birtakım kesitlerden, dönüm noktalarından geçip gidiyoruz. Bir şeyleri tüketiyoruz ya da değerlendiriyoruz. İşimize geldiğinde de ki, işimize böyle geldiği çok sık oluyor!, “Zaman geçti” ya da örneğin: “Artık çok geç!” deyip, bir şeyleri savuşturuyoruz. Hayır. Hiçbir şeyi savuşturamıyoruz. Sadece doğamızdaki o inanılmaz üşengeçliklere, umursamazlıklara, birbirimizin ve çoğunlukla da bütün bir hayatın yanından eli boş geçip gitmelere yanılsamalardan örülü kılıflar hazırlıyoruz. İnsan. Aklı sayesinde, doğada kendini aldatma becerisine sahip tek canlı türü. Her neyse, bu yazımın bir zaman kesitinin son gününe rastlaması, aklıma bazı sorular getirdi. Yanıt ararken ve aslında çok başka bir amaçla, geçmişte yazdığım deneme kitaplarını karıştırırken, kimi soruları geçmişte de sormuş, üstelik bunlara şimdi okuduğumda bile arkasında rahatça durabildiğim yanıtlar vermiş olduğumu gördüm. Aklıma ‘yeni’ geldiğini sandığım sorulardan ilki – ve belki de en önemlisi , yaşadığımız coğrafyada son zamanlarda üniversitelerde, yani ‘bilim yuvaları’nda olup bitenlere ilişkindi. Bu soruya, “Korku Çağında Faust Ruhu” başlıklı eski bir denememde, Brecht’in “Galilei’nin Yaşamı”ndan bilim adamlarına ilişkin bir alıntıyla şöyle karşılık vermişim: “Sizler ne için çalışmaktasınız? Bana göre bilimin tek amacı, insan yaşamının güçlüğünü hafifletmektir. Eğer kendilerinden başkasını düşünmeyen iktidar sahiplerince sindirilen bilim adamları, bilgiyi yalnız bilgi uğruna toplamakla yetinirlerse, o zaman bilim kötürüm olabilir ve yeni buluşlarınız, yeni boyunduruklar anlamına gelebilir. Zamanla bulunabilecek her şeyi bulabilirsiniz, ama ilerleyişiniz, sizi insanlıktan uzaklaştırmaktan başka bir sonuç vermeyecektir. Sizinle insanlık arasındaki uçurum günün birinde öylesine büyüyebilir ki, herhangi bir buluş nedeniyle attığınız sevinç çığlığı, evrensel bir dehşet çığlığı ile yanıtlanabilir…” Aynı denemede, birkaç paragraf sonra, benim şöyle bir saptamam var: “Bugünün Faust’u, her şeyden önce kendine giden yolları yitirdiği için çıkışsız, yani trajik bir insandır. O, artık soylu yalnızlıklarını taşıyabilen biri değil, fakat insanca ilişkiler kurabilme becerisini yitirmiş biridir.” Bu saptamayı, Albert Camus’nün sanki Galileli’nin uyarılarını 20. yüzyıla getiren düşüncelerine bir bağlantı noktası olarak kullanmışım. Camus, “Ne Kurban, ne de Cellat” başlıklı denemesinin bir yerinde, bilim ve korku çağı bağlamında şöyle diyor: “17. yüzyıl matematiğin, 18. yüzyıl doğa bilimlerinin, 19. yüzyıl biyolojinin çağıydı. Bizimkisi, yani 20. yüzyıl ise korkunun çağıdır. Şimdi bana, korkunun bir bilim olmadığı söylenecek. Ama bilimin şimdilik yine de bir ilgisi var, çünkü son kuramsal ilerlemeleri, bilimi kendi kendini yadsımaya sürükledi ve uygulamada eriştiği yetkinlik, bütün dünyayı yıkıma sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya bıraktı. Ve ayrıca korku kendi başına ele alındığında bir bilim sayılamaz ise de, onun bir teknik olduğundan kuşku duyulamaz … Son yıllarda yaşadıklarımızdan ötürü içimizde bir şey yıkıldı. Bu şey, bir başka insanla insanların diliyle konuştuğumuz takdirde, onda insanca tepkiler uyandırabileceğimize ilişkin o sonsuz güven duygusu. Nasıl yalan söylendiğine, insanların nasıl aşağılandığına, öldürüldüğüne, işkence gördüğüne tanık olduk …İnsanlar arasındaki uzun diyalog artık kesildi. Ve ikna edilemeyen bir insanın korku aşılaması çok doğadır …” Savaşmamız gereken, korku duygusu mu? Ama korkmazsak eğer, yürekliliğimiz nereden kaynaklanacak? [email protected] ‘BİZ’ KİMİZ? ÜLKE ‘SİZİN GİBİLERE’ CSO yeni yıl konseri Kültür Servisi Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO), Şef Rengim Gökmen yönetiminde yeni yıl konserini verdi. Ankara Spor Salonu’ndaki konseri Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, eski bakanlardan Hasan Celal Güzel ve İmren Aykut, eski ve yeni kuvvet komutanları, milletvekilleri ve çok sayıda sanatsever izledi.Limak Şirketler Grubu’nun desteğiyle gerçekleştirilen konserin ilk bölümünde Strauss, Budashkin, Paganini Jakovlev, Loewe, Kalman, Çaykovski, Bizet ve Verdi’nin eserleri icra edildi. İkinci bölümde ise Ivanoviç, Osipova, Cocciante’nin eserleri ve anonim Rus halk şarkılarına yer verildi. Konseri 12 bin kişi izlerken, birçok kişi de kalabalıktan dolayı geri dönmek ya da konseri ayakta izlemek zorunda kaldı. Spor salonunda gerçekleştirilen konserde ses sorun yaratırken, izleyiciler organizasyondaki eksikliklerden yakındı. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın yeni yıldaki ilk konseri ise 6 ve 7 Ocak’ta gerçekleştirilecek. Keman sanatçısı Vanya Milanova’nın eşlik edeceği konserin şefliğini Raoul Gruneis üstlenecek. Konserde Ludwig Van Beethoven’ın “Keman Konçertosu Re Major Op.61” ile “6. Senfoni ‘Pastoral’ Fa Majör Op. 68” adlı eserleri yorumlanacak. BOMBALI SALDIRI SONUCU YAŞAMLARINI YİTİRMİŞLERDİ Kutlar ve Cebenoyan anıldı Toplumsal Bellek Platformu üyeleri 16 yıl önce Taksim Opera Pastanesi’ndeki patlamada ağır yaralanan ve 12 gün sonra yaşam savaşını kaybeden yazar Onat Kutlar ve patlamada yaşamını yitiren arkeolog rehber Cebenoyan’ı andı. İstanbul Haber Servisi Taksim’de 1994 yılında Opera Pastanesi’ne düzenlenen bombalı saldırıda yaşamını yitiren gazetemiz yazarlarından Onat Kutlar ve arkeolog Yasemin Cebenoyan dün törenle anıldı. Toplumsal Bellek Platformu üyeleri 16 yıl önce Taksim Opera Pastanesi’ndeki patlamada ağır yaralanan ve 12 gün sonra yaşam savaşını kaybeden yazar Onat Kutlar ve patlamada yaşamını yitiren arkeolog rehber Cebenoyan’ı andı. Ellerinde karanfillerle kafenin önüne gelen, aralarında Onat Kutlar’ın eşi Filiz ve oğlu Gazel Kutlar’ın da bulunduğu platform üyeleri gazetecilere de karanfil dağıttı. Grup adına basın açıklamasını okuyan 1993 yılında bombalı saldırıda yaşamını yitiren gazetemiz yazarlarından Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu, yapılan eylemin insanlığa karşı yapıldığını, Onat Kutlar verdiği mesajın ise insanların kendisini güvende hissetmemesini sağlamak olduğunu söyledi. Mumcu, Radikal İslamcı örgüt İBDAC’nin yılbaşı yaklaşırken Beyoğlu’nda eylem yapacağını duyurmasına karşın polisin yeteri kadar güvenlik önlemi almadığını anımsattı. ZÜR BEKLİYORUZ’ Onat Kutlar’ın eşi Filiz Kutlar ise hükümetten özür ve daha somut bir şeylerin yapılmasını beklediğini belirterek “Gelen hükümetin araştırma yapmasını istiyoruz. Birçok faili meçhul cinayet var. Hiçbiri araştırılmadı. Olayın olduğu gün de deliller süpürüldü. Kimin neden yaptığı ise belli değil. En azından özür dileriz biz hiçbir şey yapamadık desinler” dedi. Anma törenine Hrant Dink’in oğlu Arat Dink de katıldı. Grup daha sonra Onat Kutlar’ın ve Yasemin Cebenoyan’ın fotoğrafları ile karanfilleri kafedeki temsili bir masaya bıraktı. Boney M’in solisti Bobby Farrell öldü Haber Merkezi Bir zamanların efsane grubu Boney M’in solisti Bobby Farrell, konser vermek için gittiği Rusya’nın St. Petersburg kentindeki otel odasında ölü bulundu. 61 yaşındaki sanatçının ölüm nedeni henüz belli değil. Ancak Farrell’ın konser öncesinde solunum problemi yaşadığı öğrenildi. Farrell, danslarıyla da bir dönemin simge ismiydi. 1986’da resmi olarak grup müzik yapmayı bıraksa da dönem dönem bir araya gelip eski hitlerini seslendiriyordu. Avrupa ve dünya listelerini sallayan Rasputin, Daddy Cool ve By the Rivers Of Babylon gibi şarkıları unutulmayacaklar arasında. ‘Ö Yılın en iyisi ‘Panorama’ Kültür Servisi Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği, Panorama 1453 Tarih Müzesi’ni, “Yılın En İyi Müzesi” seçti. Yapılan açıklamada, İstanbul’un fethini görsel bir şölenle canlandıran müzenin, dünyanın “tek tam panoramik müzesi” olma unvanını taşıdığı, modern müzecilik uygulamaları ve ziyaretçi memnuniyetinden dolayı ödüle layık bulunduğu kaydedildi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle