28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Y K Y Y Y B B Y Y Y Y Y B 8 2 6 6 11 9 8 8 9 10 14 11 6 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B Y K Y Y Y Y Y Y Y K K K 4 8 3 14 15 15 9 10 6 9 2 4 0 HABERLERİN DEVAMI Oslo PB Helsinki PB Stockholm PB Londra B AmsterdamK Brüksel K Paris B Bonn B Münih K Berlin K Budapeşte K Madrid B Viyana K 5 8 6 4 2 0 0 0 3 2 3 5 2 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam B B B Y K K B B PB PB PB PB PB 1 7 7 10 3 9 11 14 14 12 15 21 16 Yurt geneli parçalı ve çok bulutlu Marmara, Kıyı Ege, Akdeniz, İç Anadolu’nun güney ve doğusu, Orta ve Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Zonguldak, Düzce ve Sinop çevreleri yağışlı geçecek. Yağışlar kıyı bölgelerde yağmur ve sağanak, iç kesimlerde ise karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak. Hava sıcaklığı Trakya’da 2 ila 4 derece azalacak, Güneydoğu Anadolu’da 3 ila 5 derece olmak üzere tüm yurtta 1 ila 3 derece artacak. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 15 Aralık GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK başkanı; SBF’de Anayasa Komisyonu Başkanı, “hocam” dediği Kuzu Burhan’ın kafasında çift sarılı yumurtanın patlamasından sonra... öğrencilere sert biçimde saldıran konuşmalar yaptı. Yumurta atıyorlar, demek ki paraları var diyen mantığını önceki gece Meclis’teki bütçe görüşmelerinde daha da genişletti. Öğrenci dediğin bir araya gelir, uslu uslu sorunları tartışır; ben molotof bombalı, taşlı sopalı ve yumurtalı gençlik istemiyorum, dedi. Savcılık zaten Başbakan gibi düşünüyor. O gün yumurta atan gençlerle ilgili soruşturma açıyor; ama “Yumurta atan gençlerin arkasında Ergenekon var” diyen Kuzu Burhan’ın bu sözünü ihbar kabul edip savcılığa davet etmiyor. RTE ise Meclis’te protestoyu gerçekleştiren gençlerin illegal örgütlerle ilişkili olduğunu iddia ediyor; elde belgeler var, diyor. Lakin belgeleri açıklayamıyor. Nedeni bilinmez. Belki ileri demokrasi gereğidir. Bir Allah’ın kulu da kürsüye fırlayıp: “...Başbakan; durmadan üniversiteli gençleri ağır biçimde suçluyor, eleştiriyorsun. Kaldır da başını Batı’ya bak. İngiltere’de Londra’da yirmi bin öğrenci parlamento çevresinde eylem yapıyor. Camlar kırılıyor. Kimi dükkânlar, işyerleri tahrip ediliyor. Polis birkaçını gözaltına alıyor. Ama üniversiteli gençlere savcılık soruşturma açmıyor. Başbakan Cameron kendisine yumurta atan genci suçlamıyor. Genç, ceza almıyor. Hiçbir siyasetçi İngiltere parlamentosunda kürsüye çıkıp, Kuzu Burhan gibi bu öğrencileri ‘12 Mart ve 12 Eylül darbesini de yaratarak ülkenin başına bela olan’ 1968 kuşağı... diye suçlamıyor.” Yunanistan’da da benzeri öğrenci eylemleri Atina’yı karıştırıyor. Orada da üniversiteli gençleri suçlayan Kuzu Burhan’lar yok! Polis ve SBF Dekanı, Kuzu’ya olası eylemleri haber vermiş. Kuzu direnmiş ve yumurtayı yemiş. Şimdi: “Babam da dedem de böyle dekanlık yapar” diye bas bas bağırıyor. YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan bile Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Celal Göle’yi “kusurlu bulmadığını” söylüyor. Kuzu Burhan, hâlâ öğrencileri ve SBF’yi suçlamaya devam ediyor. AKP milletvekili Kuzu’nun ilginç ve renkli bir akademik yaşamı var. Rektörlük görevinde Kemal Alemdaroğlu’nun bulunduğu İstanbul Üniversitesi doçentlerinden Kuzu Burhan; anayasa profesörü olmak için başvuruyor. Anayasa profesörü beş kişiden kurulu jüride; rahmetli Bülent Tanör, bir süre YÖK başkanlığı yapan Erdoğan Teziç, AKP’ye anayasa taslağı hazırlayan Ergun Özbudun, Tuncer Karamustafaoğlu gibi ünlü isimler bulunuyor. Beş komisyon üyesi ayrı ayrı raporlarını yazıyor. Jüri toplanıyor ve... ...beş üyenin ittifakı ile Kuzu Burhan’ın anayasa profesörlüğünü reddediyor. Fakat jürinin kararı resmiyet kazanamıyor. Kazanmıyor; zira rektörlükten ‘leaks’ler fısıltılar jüri kararını Kuzu Burhan’a ulaştırmış olacak ki... profesörlük başvurusunu geri çekiyor. Bir süre sonra ikinci bir jüri oluşacak. Fakat araya bir başka olay giriyor. Kuzu Burhan’ın kitaplarında Prof. Semih Gemalmaz’ın hukuksal belgeler kitabından intihal saptanıyor. Bir ufak hata. Hukuksal belgeler kitabına aktardığı bölümleri Gemalmaz’ın aynı konudaki kitabından aldığını bir dipnotta belirtmiş olsa... mesele yok. İntihal suçlaması olmayacak! Talihsizlik işte! İkinci jüri: Kuzu’nun anayasa profesörlüğüne karar verecek beş üyenin dördü idari hukukçu. Tek üye, anayasa profesörü Erdoğan Teziç. Sonuç: 1’e karşı 4 oyla Kuzu anayasa profesörü sıfatını kazanıyor. Tabii tek karşı oy Teziç’ten! Bugün hâlâ kimi anlatımlarda Kuzu Burhan’ın anayasa derslerinde örneğin 1876 Anayasası’nı anlatırken Abdülhamid’i öven açıklamalarla irdelediğinden... öğrencileri İslama yönlendiren davranışlarından... ve bu türden şikâyetlerin İstanbul Üniversitesi bünyesindeki Anayasa Hukuku Bölüm Başkanlığı’na yansıdığından söz ediliyor. Yine kimi anlatımlara göre; Bölüm Başkanlığı bu şikâyetler üzerine Kuzu Burhan’a “seçim sistemlerini” ders konusu olarak veriyor. Kuzu, YÖK’e şikâyet ediyor. Denetçiler geliyor ama “Akademik kürsüye nasıl müdahale edersiniz?” diye karşılık görünce soruşturma sonuçsuz kalıyor. Kuzu; İstanbul Üniversitesi’nde sadece hoca olarak ders vermekle yetinmiyor. Jüriler aşamasında üniversite rektörlüğünün kimi sorunlarını iktidardaki dostluklar aracılığıyla çözümlenmesinde yararlı yardımlarda bulunuyor. Diyeceğim o ki, Kuzu Burhan’ın akademik yaşamı gerçekten siyasal yaşamı kadar renkli ve ilginç aşamalar içeriyor. Karmel Dağları’ndaki ölümle sonuçlanan üzücü orman yangını, dokuz Türk vatandaşının öldürüldüğü Mavi Marmara saldırısından bu yana Türkiye ile İsrail arasında yaşanan diplomatik krizin aşılması için de sürpriz bir fırsat penceresi yarattı. Türkiye’nin gönderdiği yangın söndürme uçaklarını ziyaret ederek minnetini ifade etmekle yetinmeyen İsrail Başbakanı Netanyahu, Başbakan Erdoğan’ı da arayarak teşekkür etti. Türkiye ile İsrail başbakanları arasında belki bir yılı aşan bir süredir yapılan bu ilk telefon görüşmesi, Mavi Marmara krizinin aşılması için geçen hafta Cenevre’de yapılan görüşmelerin de önünü açtı. Görüşmelerde Türkiye’yi Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Dışişleri eski müsteşarlarından Özdem Sanberk, İsrail’i ise Netanyahu’nun özel danışmanı Yosef Ciechanover temsil etti. Görüşmelerde krizin aşılması için yapılacak açıklama metninin içermesi gereken unsurlar masaya yatırıldı ve iki başbakana sunulacak öneriler dizisi hazırlandı. Sanberk, dün Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada Ankara’nın taleplerini “Bizim metinde olmasını istediğimiz üç parametre belli: Özür, tazminat ve ilişkilerin normalleştirilmesi” ANALİZ UTKU ÇAKIRÖZER ‘Özür Pazarlığı’nın Koşulları diyerek sıraladı. İsrail tarafının beklentileri ise daha farklı. Onların temel kaygısı, Türkiye’den dilenecek özrün Mavi Marmara benzeri girişimleri motive etmesi olasılığı. İsrail basını ve diplomatik kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Türkiye ile ilişkileri düzeltme konusunda “kararlı” tavır sergileyen Netanyahu’nun varılacak uzlaşıdan en temel beklentileri şunlar: Varılacak uzlaşının ve kullanılacak ‘özür’ ifadesinin İsrail’in güvenliğini etkilememesi İsrail askerlerinin uluslararası mahkemelerde yargılanmasının yolunu açmaması. İlişkilerin hızla normalleştirilmesi ve Türk büyükelçisinin Tel Aviv’e gönderilmesi Türk hükümetinin İsrail’i hedef alan uluslararası girişimlere destek vermemesi İki başbakanın önüne giden metin taslakları, özür beyanının yanısıra İsrail’in bu taleplerini karşılayacak şekilde hazırlanmış. Yani saldırının sorumluluğunu hukuki olarak İsrail’e yüklemeyen ama içinde mutlaka ‘özür’ ifadesi barındıran taslaklar olduğu ileri sürülüyor. Örneğin “Olaylar sonucunda yaşanan hayat kayıpları için özür dilenmesi” gibi bazı önerilerden bahsediliyor. Tazminat konusundaki rakamları iki taraf da doğrulamıyor. Ama benzer geçmiş olaylardan (Lockerbie saldırısında Libya’nın sorumluluğu gibi) çıkardığımız sonuç şu: Diplomatik pazarlıklarla varılan uzlaşılarda, öldüren tarafın sorumluluğu ne ölçüde azalır ve belirsizleşirse ödenen tazminat da o kadar artıyor. Yani, İsrail, beklentileri karşılandığı oranda ailelere ödeyeceği tazminat miktarını arttırabilir. Şu anda iki başbakandan, hazırlanan bu taslak metinlere nihai onayları bekleniyor. Türkiye’de tek parti hükümeti işbaşında olduğundan, içinde ‘özür’ ifadesi geçen bir metnin hükümet içinde sorun yaratması beklenmiyor. Özür olduğu müddetçe, metnin İsrail’i tatmin edecek diğer bölümlerine muhalefetin olası tepkisini Erdoğan hükümeti göğüslemeye hazır. İsrail’de ise sadece hükümeti oluşturan partiler arasında değil, koalisyonun büyük ortağı durumundaki Netanyahu’nun kendi partisi Likud içinde de ‘özür dilenmesi ve tazminat ödenmesi’ konularında çatlak var. İsrail hükümetinin bugün parlamentoda yapacağı açıklamalar sürecin bundan sonraki yönü konusunda belirleyici olacak. Büyükelçi Sanberk gelinen noktayı şöyle değerlendiriyor: “İsrail’in içinden geçtiği güçlüklere rağmen ben süreci tıkanmış görmüyorum. Müzakere süreci devam ediyor. Önemli olan iki hükümetin, iki başbakanın sorunu çözme konusunda ciddi irade taşımasıdır.” Türkiye’nin, komşuları ve bölge ülkeleriyle ilişkileri doğal felaketler sonrasında düzeliyor. 1999 depremi Yunanistan ile bugün de sürmekte olan yakınlaşmayı tetiklemişti. Bakalım Karmel Dağları’ndaki üzücü yangın AnkaraTel Aviv ilişkisini nasıl etkileyecek? [email protected] GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘68’ Korkusu Öğrenciler başlarını biraz kaldırdılar ya, sopalar, tekmeler, biber gazı filan… Böyle bir nefretin kaçınılmaz sonucu olarak şimdi ortada bir de cinayet var. Treblinka’da annelerin gözleri önünde bir “spezialkommando”nun, elleriyle parçaladığı bebeyi anımsatan bir cinayet… Peki, dün demokrasi, hoşgörü, özgürlük söylemlerini kimseye bırakmayanlarda, ekranlara çıkıp askeri darbenin katlettiği gençlere gözyaşı dökenlerde bir kızgınlık var mı? Adalet istiyorlar mı? Hayır, “O kız orada ne arıyormuş!”, “Bunlar akıl hastası” gibi saçmalıklara, ağır bir “68” korkusu eşlik ediyor. Bu korku da, bu ikiyüzlülüğü çok güzel açıklıyor. Bu öyle bir korku ki, 39 yıl sonra, Fransız Devlet Başkanı Sarkozy’ye, seçildiğinde “68’den artık kesinlikle kurtulacağız” dedirtiyordu. Şimdi de birileri, Türkiye’de “Bunlar memleketin baş belasıydı” diyor. Kimileri, dün tarih yanlarından geçip giderken seyretmiş olmanın ezikliğiyle, öğrencilik dönemlerinin, boykotlarını, protestolarını, şimdi nefretle anımsıyorlar. Daha akıllı olanları, “Son günlerde patlayan öğrenci olaylarını ‘lümpen, öfkeli, siyasallaşmış, şiddet yanlısı’ bir grup gencin ‘patlaması’ olarak görürseniz, vahim bir hata yapmış olursunuz” diyerek uyarıyor. Evet korkmakta haklılar. Çünkü “68”, aslında bir “öğrenci olayı” değildi. “68” aynı zamanda, tarihin hem Avrupa’da hem de Türkiye’de gördüğü en geniş katılımlı grev, fabrika işgalleri dalgasıydı da. Önce öğrenciler başladı, ardından işçiler geldi; tüm kapitalist, erkek egemen, emperyalist düzenin, “resmi sosyalizmin” üzerinde kocaman bir soru işareti oluştu. Bu soru işareti, ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya olağanüstü bir özgürlük havası yaratarak dolaştı. Sonra bu devrimci dalga geri çekildi. Dahası, bu özgürlük havası sermaye tarafından, “68” yılgını postmodernliberal sol tiplerin de yardımıyla, Fordist sermaye birikim rejiminin, refah devletinin, giderek sendikal yapıların, sosyal demokrat partilerin parçalanarak dönüştürülmesinin, neoliberalizmin, serbest piyasanın yerleştirilmesinin ideolojik balyozu olarak kullanıldı. Ama uçurumun kenarına kadar gelmiş olmanın travması asla kaybolmadı. Şimdi “olayı” yeniden yaşama olasılığının şekillenmeye başlamasıyla paniğe kapılıyorlar. Üstelik bu kez durum biraz farklı! ‘Örgütlenme özgürlüğü ihlal edildi’ STRASBOURG (ANKA) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), HADEP’in kapatılmasının ihlal olduğuna hükmetti. Mahkeme, parti üyeleri ve liderleri için eski Genel Sekreter Turan Demir’e 24 bin Avro manevi tazminat ödenmesine karar verdi. AİHM, HADEP’in, PKK’ye yardım ve yataklık etmek dahil yasadışı faaliyetlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’nce 2003 yılında kapatılmasının ardından parti ve parti genel sekreteri Demir tarafından yapılan başvuru üzerine açılan davayı sonuçlandırırken Türkiye’yi haksız buldu. AİHM, HADEP’in, “bazı üyelerinin faaliyetleri ve açıklamaları temelinde” kapatıldığına dikkat çekerken güvenlik güçlerinin Güneydoğu’daki teröre müdahalesinin, “kirli savaş” gibi nitelenmesinin, hükümetin politikasının sert bir eleştirisi olmakla birlikte nefret ve silahlı direnişi kışkırtma oluşturmadığına dikkat çekti. Mahkeme, HADEP üyelerinin ifadelerinin de, “şiddet, ayaklanma ya da silahlı direnişi cesaretlendirmediği, bu nedenle partinin şiddet eylemlerini gerçekleştiren silahlı gruplarla eş tutulması için yeterli kanıt oluşturmadığını” vurguladı. “HADEP’in, Kürtlerin kendi kaderini belirleme hakkını savunması halinde bile bunun demokratik ilkelere aykırı olmayacağı ve terör eylemlerine destekle eş tutulmayacağı” da belirtilen kararda bunun sonucunda “Başvuru sahibinin örgütlenme hakkına müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı” gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin 11. maddesinin ihlal edildiğine hükmetti. asıyla AİHM, HADEP’in kapatılm ız buldu ilgili davada Türkiye’yi haks Dün ve bugün “68”de bir genç kuşak, bir önceki kuşağa bakıyor, Fordist tüketim toplumunun sürüleştirdiği anne ve babal’nı, yolundan çıkmış bir özgürlük projesini (SSCB), uzlaşmak için sırada bekleyen “Avrupa Komünist Partilerini”, fosilleşmiş sendika bürokratlarını görüyor, hepsine birden baş kaldırıyordu. Bugün, yine bir tüketim hummasıyla başı dönmüş, aldıkları kredilere tutsak olmuş bir kuşağın çocukları sokağa çıkıyor. Bu kuşak, Afganistan’a, Irak’a, terorizme karşı savaşa, küresel ısınmaya, demokrasinin bir politikacı pazarına dönüşmesine bakıyor. Mali krizle birlikte yönetimdekiler de bir taraftan bu çözümsüzlüğü itiraf ediyorlar, diğer taraftan, dönüp bu krizin maliyetini siz üstleneceksiniz diyorlar. “68” yapısal krizin başındaydı, kapitalizmin bir kriz yönetme modeli geliştirme olasılığı vardı. Bu olasılık neoliberalizm olarak gerçekleşti. Bugün, bu modelin tükendiği noktadayız. Bu kuşak, “yükselen güçlerin” de yeni bir model yerine, eskinin tehlikeli eğilimlerini canlandırdıklarını görüyor, geçmişin felaketlerini, yeniden, daha büyük çaplı yaşamak istemiyor. Dünün disiplin toplumunun araçları, emekçileri disiplin altında tutan, sermaye ile pazarlık yaparak uzlaşabilen güçlü sendikalar, sosyal demokrat partiler, yeni kuşakları iyi kötü eğiten şekillendiren, okullar, üniversiteler, işçi sınıfının tüketim düzeyini koruyan refah devletinin sağlık, konut, sistemi, emeklilik fonları, bugün derin bir kriz içindeler. Dün, dev merkezibürokratik korporasyonlar tüm yaratıcı bireyleri, kendine bağlayarak denetim altında tutuyordu. Bugün, öz denetime ağırlık veren yatay örgütlenmeler, ağa bağlı sistemler var. Kısacası, “disiplin toplumunun” kurumları hızla çözülüyor. Boşuna mı dine bu kadar umut bağlanıyor? Dün yalnızca, gazete, TV vardı, bugün sokaklara çıkanlar, bir taraftan mücadele ediyor, bir taraftan blogunu yazıyor, resim, film çekip internet’te yayımlıyor, Twitter’de mesaj atıyor, yaşadıklarını dünyanın başka yerlerindeki benzerlerine ulaştırıyor… Bugün bu kuşağı, frenleyecek, fosilleşmiş sözde sol kurumlar yok, satın alacak para yok. Bu yüzden devlet şiddeti çok çabuk devreye giriyor. Doğru, bu da her kuşak gibi, kendi siyasi derslerini, kendi mücadelesinden çıkaracak. Ancak bir önceki kuşağın geçmişin deneylerini bu kuşağa aktarmak gibi bir tarihsel sorumluluğu da var. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com ‘AKP’nin amacı biat kültürü’ KESK İstanbul Şubeler Platformu üyeleri TBMM gündeminde görüşülen torba yasa tasarısını, Bakırköy Özgürlük Meydanı’ndan AKP ilçe binası önüne yürüyerek protesto etti. AKP İlçe binası önünde yapılan açıklamada, AKP’nin tüm yasa ve anayasa değişikliklerinde kurnazca davranarak toplumun yararına ve karşısında olan yasaları bir pakette ele aldığı belirtilerek “AKP bu yasa ile kamuya bürokratlar atayarak siyasallaşmanın önünü açıyor. Getirilmek istenen kapı kulluğu ve AKP’ye biat kültürüdür” denildi. (Fotoğraf: ALİ AÇAR) Güniz Sokak’ta üçlü zirve ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Güniz Sokak’taki evinde ilginç bir buluşma gerçekleşti. Demirel, DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk ve eski başbakanlardan Mesut Yılmaz ile bir araya geldi. DP Genel Başkanı Cindoruk görüşmeye girişinde kendisine yöneltilen sorulara, “Seçim öncesi böyle görüşmeler olur” yanıtını verdi. Cindoruk toplantı sonrası da, DP kongresini görüştüklerini, kendisinin ve Yılmaz’ın adaylık konusunda limiti doldurduklarını söyledi. Cindoruk, “Tansu Çiller aday olabilir mi” sorusuna da “Benim için yakın ihtimal” yanıtını verdi. Hezil Çayı ve kum ocakları, 1926 tarihli TürkiyeIrak sınırını değiştirdi Sınır yeniden çizilecek BAHADIR SELİM DİLEK ANKARA 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Anlaşması’na göre Habur bölgesinde TürkiyeIrak sınırını belirleyen Hezil Çayı’nın, 74 yıl içinde iki ülke sınırını Türkiye aleyhine değiştirmesi üzerine, sınırın yeniden çizilmesi için çalışma başlatıldığı ortaya çıktı. Buna göre Türkiye ve Irak’ın ortaklaşa yürütecekleri çalışmayla iki ülke sınırı yeniden işaretlenecek. Hezil Çayı, Habur bölgesinde iki ülke sınırını belirliyordu. Ancak zaman içinde gerek tamamen doğal nedenlerle gerekse Hezil Çayı’nın Irak tarafındaki kum ocaklarının geniş çukurlar açması nedeniyle, çayın yatağında önemli ölçüde değişiklikler oldu. Bunun farkına varan Dışişleri Bakanlığı, Irak Dışişleri Bakanlığı ve bölgesel Kürt yönetimi yetkilileri temasa geçti. Taraflar geçen ay Duhok’ta düzenlenen bir toplantıda bir araya geldi. Toplantıya Irak Dışişleri Bakanlığı’ndan Erşed Tofik, Bölgesel Kürt Yönetimi Tarım Bakanlığı’ndan su kaynakları sorumlusu Muhammed Emin Faris ve Türkiye Dışişleri ‘nden bir yetkili katıldı. Görüşmede Hezil Çayı’nın yatağındaki değişim nedeniyle ortaya çıkan sınırın durumu ve iki ülke sınırının yeniden işaretlenmesi için yapılması gerekenler masaya yatırıldı. Olumlu havada geçen toplantıdan bunun için uzman ve ortak bir komitenin kurulması kararı çıktı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle