19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 çok bilmişler, Eyyaşamışlar! içiney çok Çok yaşadığı çok bildiğini sanan ve sandığına inananlar, ey! Hanginiz yaşamın bir kumar olmadığını söyleyebilir? Eğer bir kumarsa yaşam... Zarların atılmamış halidir, gençlik. Kâğıtlar karılmamış, eller dağıtılmamıştır. Kazanmak hırsıyla kararmamıştır henüz, genç yüzler. Yitirmek acısıyla burulmamıştır henüz, genç yürekler. “Poker face”ler takılmamış, hesaplarda hileler yapılmamış, tuzaklar kurulmamış, ne blöfler çekilmiştir henüz, ne restler. Ne zar tutulmuştur henüz elde, ne de yende kare as. Başka bir deyişle, gençlik için kumar değildir yaşam. Tam tersine, gençlik bitince başlar kumar. Hesaplar, taktikler, blöfler, restler, rölanslar, zar tutmalar, üçkâğıtlar, madik atmalar, mandepsiye basmalar, sahtekârlıklar, hileler, tuzaklar, hırslar, öfkeler... Hepsi, hepsi, kazanmak ve yitirmek arasında bir seçim yapmak zorunda kalan “erişkin” talihidir! Oysa gençlik, daha seçimini yapmamıştır. Onlar için oyun başlamamış, kapılar kapanmamıştır. Umudu arkalarında bırakmamıştır, henüz onlar. Ardından koşmaktadırlar. Onlar bir zamanlar değil, şimdi kartaldırlar. Dünya yeniden keşfedilmeye değer, henüz geçmişin yazılmadığı, yitirmişliğin bakışlarına kazınmadığı gözlerinde. O pırıl pırıl gözlerde, RÖVEŞATA Yaşanmamış Gençliklerin Tortusu hayaller sınırsız ve ufuk sonsuzdur. Henüz yaşamın kumar masasına oturmadıkları, hiçbir şey kaybetmedikleri ve kazanmadıkları, kimseye eyvallah zorunda olmadıkları için cömert ve yüreklidir, gençler. Elbette ki günahla, yasakla, haramla sindirilmeyen, cehennemle korkutulmayan, edeple ayıpla kafası içten ve dıştanperdelenmeyen, körü körüne itaate eğitilmeyenler. Ancak özgür düşünebilen ya da her şeye rağmen özgürlük düşleyebilen gençlik, dünyayı ve düzeni değiştirmeyi hayal eder. Düzmece tabulara, yersiz korkulara, nafile sevaplar ve sahte cennetlere tutsak alınamayandır, gençlik bilinci. Heyecanı öldürülemeyen, hevesi söndürülemeyendir. Kader yoktur, çare vardır, gençler için. Her şey mümkündür, hiçbir şey imkânsız. Eskimemiştir vicdanları, kirlenmemiştir elleri, tükenmemiştir solukları. Duvarların arasına sıkışmamışlardır, daha. Patronla müdür, başbakanla bakan, üstle ast, aşkla iş, çıkmakla inmek arasında bocalamazlar. Düzenin adamı, sistemin parçası değildirler henüz. Kimseye borçlu ve boyun eğmek zorunda MİNE G. KIRIKKANAT olmadıklarından, özgürdürler. Başka insanların iyiliğini isteyecek, dünyayı ve düzeni yeniden kurmaya kalkacak kadar insancıl, idealist. Ve özgürlük, isyandır. Haksız düzene, sömürüye, böyle gelmiş böyle gidene, durağanlığa, alışılmışa, boyun eğilmişe, zirvedekine yarayıp tabanı yaralayan statükoya isyan... Zaten insanlığa dair güzel ne varsa, ne zaman bir gıdım ileriye gidebilmişse uygarlık, statükoya isyandan doğmamış mıdır? Heyecanlarını yitirmedikleri, yorgun gözlerin kanıksadığı her şeye yeni gözlerle bakabildikleri ve yeni öneriler, çareler üretebildikleri için umudumuz, geleceğimiz değil midir, gençler? Gençliğin heyecanı öldürülürse, umutları söndürülürse, geleceğe dair ne kalır? Babaları tarafından dövülürken, anaları tarafından savunulamadıkları, hatta “sus”a, “sesini çıkarma”ya, boyun eğmeye, itaate, kadere, kısmete koşullananlar mıdır genç? Ayıp diye, yasak diye, günah diye yaşayamadıkları heyecanı, isyan etmek için gösteremedikleri cesareti, yaşayan ve gösteren yaşıtına copla, dipçikle, tekmeyle ödeten polisler midir, gençlik? Onların yaşayamadıkları aşkı yaşayan, aşamadığı yasakları aşan, tadamadıkları sevgiyi meyveye durduran hamile bir genç kızı; hemen aynı yaştaki polislerin tekmeleyerek, hakaret ederek cezalandırması, vahşi bir hasetten başka hangi öç duygusunun, kimden ve neden intikamın ifadesidir? Gençliğin bugün attığı yumurtalardan bilinçaltında hak ettiğine inandığı “yarın taş” anlamını çıkaran, itaatsizlikten isyanı, muhalefetten düşmanlığı anlayan emir odakları, aynı vahşi hasetin kurbanları mıdır, yoksa cellatları mı? İsyandan bunca korkmak, özgürlükten bunca çekinmek, gençlikten heyecan, umut ve utku taşıdığı için bunca nefret, nasıl bir suçluluk duygusunu ele vermektedir? Hangi kirliliğin, hangi çürümüşlüğün, nasıl bir geçmişin korkusudur bu? [email protected] www.minekirikkanat.com Dünyayı normal ısıda tutan, gençliğin ateşid ir. Gençlik soğursa, geriy e kalanların dişleri takırda r. GEORGES BERNANOS PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU CHP Kurultayı 18 Aralık’ta gerçekleşecek olan CHP Kurultayı partinin tarihinde belirleyici bir köşe taşı olmaya adaydır. Eğer genel merkez ve delegeler kendilerini bekleyen görevin öneminin bilincinde olurlarsa bu kurultaydan güçlenerek çıkacak parti, toplumumuzun geleceğe ilişkin yok olmaya yüz tutan umutlarını yeniden yeşertecektir. Kurultay, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na kendi ekibini kurma yolunda bir şans verip parti içi seçimlerde son kez olmak üzere “blok liste” seçeneğini benimsemelidir. Kendi çalışma arkadaşlarını seçme istencinden yoksun bir liderin işlevi eski çağlardaki savaş gemilerinin burunlarını süsleyen “kalyon figürü”nden pek bir farkı olamaz. CHP, sosyal demokrat olduğu savında bir siyasal örgütlenmedir. Dünyadaki birçok benzerinden farklı olarak “sosyalist” gelenekten değil, “burjuvademokratik aydınlanmacı” gelenekten gelmektedir. Bu nedenle klasik sosyal demokrat partilerde görülen “solmerkezsağ” dağılımı alışkanlığı/uygulaması CHP’de yoktur. Oysa sosyal demokrat partiler ülkelerin siyasal yaşamlarında toplumun emekçi kesimlerini temsil ettikleri kadar, emekçilerin hak ve istemlerini anlayışla karşılayan “paylaşımcı/ilerici” kesimleri de temsil ederler. Bu temsil işlevi kendisini parti içindeki kanatların oluşumunda da gösterir. Merkez ise bu kanatlar arasında dengeyi sağlar. CHP’de ise ideolojik/siyasal zeminleri itibarıyla kanatlaşan gruplar yerine ezelden beri görülen kişilere bağlı hizipler, klikleşmelerdir. Klasik sosyal demokrat partilerde kanatlar arasındaki tartışmalar, partinin güçlenmesi, atılım yapması yolunda motor işlevi görürken CHP’deki hizip/klik çatışmaları sürekli kan kayıplarına yol açmıştır. Bu durum, CHP’nin mutlaka ve bir an önce müdahale edilerek tedaviye başlanması gereken hastalığıdır. 18 Aralık Kurultayı bu kronik hastalığın tedavisine başlanması için bir olanaktır, değerlendirilmelidir. Blok liste oluşturulurken yukarıda değinilen hususlara dikkat edilmelidir. Parti meclisinde emekten yana aydınlara, bilim insanlarına, işçilere, sendikacılara yer verilirken özgürlükçüdemokrat iş çevrelerinin, esnafın, meslek odalarının sözcülüğünü yapacak konumdaki partililere de yer verilmelidir. Parti meclisinde Kürt kökenli üyeler, Aleviler yer almalıdır. Kadınlar ve gençler parti meclisinde mutlaka söz sahibi olmalıdır. Türkiye, ülkesi ve insanlarıyla hızlı bir değişim sürecindedir. CHP, bu sürecin dışında kalmamalıdır. CHP, toplumun tümünü kucaklaması gereken bir kitle partisidir. Dolayısıyla toplumun “sosyal demokrasiyi benimsemiş” tüm kesim, katman ve renkleri parti meclisinde olabildiğince temsil edilmelidir. İnsanlar sekiz yıllık AKP iktidarından bezmiştir. Gidişatın iyiye doğru olmadığı görülmektedir. Türkiye’nin Cumhuriyet Halk Partisi’ne ihtiyacı vardır. Kurultay, topluma değişim inancı, “olabilir” coşkusu vermelidir. Bu ülkenin insanları daha fazla özgürlüğe, daha fazla demokrasiye, hakça gelir dağılımına, daha iyi, daha mutlu, daha güvenli yaşamaya layıktır. CHP için gün, bu yolda seferberlik günüdür. Yoksa 18 Aralık Kurultayı kim için ne ifade eder ki? [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com sorduğum soruya iki hafta İBB Basın Danışmanlığı, sonra yanıt verdi: Kadir Topbaş’ın başkan seçildiğini tüm İstanbul’a astığı “gurur” pankartlarıyla ilan ettiği UCLG’ye, İstanbul Büyükşehir Belediyesi yıllık üyelik aidatı olarak 187 bin 500 Avro ödüyormuş. 2.5 milyon nüfuslu Paris Belediyesi aynı üyelik için yılda 1 milyon Avro’ya yakın ödeme yaparken, 12 milyonluk İstanbul’a niçin çok daha ucuz bir aidat ödetildiğini, UCLG’nin kurucu merkezi Barcelona kaynaklarından araştırdım. İstanbul, “üçüncü dünya ülkesi kentlerine” uygulanan indirimli tarifeden yararlandırılmış! Deprem bekleyen 12 milyonluk bir kentte, yangın söndürme helikopteri almayıp UCLG üyesi olmak mı Türkiye’yi “üçüncü dünya ülkeleri” arasına yazdırıyor... Yoksa elektriği kesilen kentte elektrik kontağıyla Haydarpaşa Garı’nı yakmak mı, karar veremedim! Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ İDO’yu Satamazsınız... İmar düzeninde ve planlı kentleşmede sınıfta kalan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) belki de yegâne başarısı “İstanbul Deniz Otobüsleri Sanayi ve Ticaret AŞ”; yani İDO’dur. 1987’de bir “belediye iştiraki” olarak kurulan İDO, Şubat 2005’te Özelleştirme Yüksek Kurulu’ndan Şehir Hatları İşletmesi’ni de devraldı. İstanbul iskeleleri ile birlikte Marmara’da 90’a yakın yerleşmeye hizmet götüren; 30’dan fazla hatta 25 deniz otobüsü, 10 hızlı feribot, 17 araba vapuru ve 34 şehir hatları vapurunun yılda 100 milyonu aşkın yolcu ile yaklaşık 500 bin otomobil taşıdığı İDO, 400 milyonluk cirosu ve 70 milyon kârıyla “satılma”ya hazırlanıyor. Bu niteliğiyle alanında “dünya lideri” olan İDO’nun 2011’de “özelleştirileceği”ni söyleyen Kadir Topbaş diyor İDO’nun “yabancılaşma”sı halinde gemileri de “yabancı gemi” olacağından, bugünkü hizmetlerini sürdürme güvencesi kalmayacak. Kabotaj yasası bu duruma karşı önlem getirmiş durumda.. İkinci “engel” ise imar ve koruma yasalarından kaynaklanıyor. Başta Yenikapı ana terminali olmak üzere, İDO’nun İstanbul dışındaki birçok iskelesi de imar planlarına ve yasalara aykırı inşa edildikleri için “ruhsatsız”lar... Vermiş olduğu kamusal hizmetin toplumsal yararı nedeniyle pek üzerinde durulmayan; açıkçası yıllardır “göz yumulan” bu iskelelerin satışı için ruhsata bağlanmaları ise mümkün görünmüyor… Örneğin Yenikapı terminali, Tarihi Yarımada’nın “otomobilden arındırılması”nı öngören koruma planlarına ve temel kararlara aykırı. İki kıta arasında geçiş yapmak isteyen tüm otomobillerin tarihi dokuyu kullanmalarına neden olan bu iskelenin aslında “Surdışı”nda olması gerekiyordu… Üstelik binyılların kent merkezine kurulmasına “hayır” diyen Koruma Kurulu kararına da aykırı olması, yasadışılığını katmerliyor. Benzer şekilde Bandırma İskelesi kentin denizle buluşmasını tamamen kestiği için “imarsız ve izinsiz”. Hele MudanyaGüzelyalı İskelesi de kentin topluma açık tutulması gereken kıyısını işgal ettiğinden, kıyı yasasına aykırı ve yine ruhsatsız... Marmara Denizi yerleşmelerindeki İDO iskelelerinin bu durumları, “kamusal hizmet”leri nedeniyle deyim yerindeyse “idare edilirken”; bu “ruhsatsız ayrıcalık” nasıl satılabilir ki? Ne var ki buna da bir çare bulsalar bile, belediyeciliğimizin genel ilkeleri ve “kamusal etik” açısından, varlığını ve büyümesini “toplumsal sahiplenme”ye borçlu olan İDO satılamaz!.. İDO gemilerinde “İktidar yanlısı TV tekeli” yaratılmasına; denizin ortasında ‘en pahalı büfe’ satışlarına; bilet iadelerindeki “acımasız” cezalara ve zorluklara… “geneldeki kamusal hizmet” adına sessiz kalan toplumun, bu satışa da tepkisiz kalacağı sanılıyorsa aldanıyorlar.. Kadir Topbaş böylesi bir yanlışta ısrar etmemeli; en başarılı hizmetini daha da geliştirmek yerine “el âleme veren” bir belediye başkanı olarak tarihe geçmemeli. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN ki; “Bu satıştan elde edilecek gelirle yeni ulaşım yatırımlarına kaynak sağlayacağız.” Oysa İDO, hem kentin hem de Marmara kıyılarındaki çok sayıda yerleşimin ulaşım sorunlarını giderdiği gibi, bölge insanıyla İstanbul’un buluşmasını da sağlıyor. Bu nedenle İDO’yu satmak demek, böylesi toplumsal bir hizmetin varlığını ve geleceğini kamusal sorumluluklara değil, “özel sektörün kâr beklentileri”ne teslim etmek oluyor; ki Başkan Topbaş bunu nasıl düşünebiliyor, aklım almıyor... HARBİ SEMİH POROY Satışın engelleri Kaldı ki İDO’nun satışında “belediyecilik etiği” dışında iki önemli engel daha var. Birincisi, eğer “yabancı müşteri” aranıyorsa, “Kabotaj” hukukumuz gereğince bu mümkün değil; ikincisi ise İDO iskelelerinin en önemlileri ve hatta çoğunluğu, imar planları ve yasalarımıza göre “uygunsuz” yerlerde “kaçak”!!! olduklarından, ruhsatsız yapıların satışı zaten olanaksız. Önce birinci “engel”i özetleyelim; 815 Sayılı Kabotaj Kanunu, karasularımızdaki deniz taşımacılığının yabancı şirketlere satışını yasaklıyor… Kimi hukukçulara göre HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Yehova’ya 1 hamd olsun” anlamına gelen ve 2 ayinlerde kulla 3 nılan İbranice 4 sözcük. 2/ Işık akısı birimi... 5 Bir renk. 3/ Ku 6 ran’da bir sure... Bir tür çörek. 4/ 7 Şamatacı, edep 8 siz. 5/ Kıbrıs’ın 9 Yunanistan ile 1 2 3 4 5 6 7 8 9 birleşmesi dileğini belirtmekte kullanılan si 1 S A D A R E T K yasal deyim. 6/ Özel 2 A G O R A U Ş İ gezinti gemisi... Lo 3 H E L İ K O N B kantalarda garsonların 4 A L A A T A Ş E yemeği veren arkada 5 N K AMA İ L şına “kalsın, vazgeçil6 L A V R Ö L E di, verme” anlamında söyledikleri söz. 7/ Bir 7 I L G A R İ N İ E N E zaman birimi... İlgi 8 K A R N E F İ S T Ü L Ş eki... Jokeylerin giy 9 diği kenarsız başlık. 8/ Boğa güreşi yapılan alan... Fas’ın plaka imi. 9/ 1805’te İngiliz donanmasının Fransızİspanyol birleşik donanmasını yenilgiye uğrattığı deniz savaşı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kıbrıs Adası’nın eski adı. 2/ Su akan musluksuz boru... Değerli madenlerin saflık derecesi. 3/ Emirlik, beylik... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 4/ Kara batmamak için ayağa takılan bir çeşit örgülü ayaklık... Van Gölü’nün kuzeybatı kıyısında, Urartu döneminden kalan ünlü kale. 5/ Öğütülmüş tahıl... Karaciğerinden balıkyağı elde edilen balık. 6/ Ormanlara büyük zarar veren bir böcek... Bir renk. 7/ Süs taşı olarak kullanılan mor renkte bir tür kuvars. 8/ Argoda esrar... Bitkilerde gaz alışverişine yarayan aralıklar. 9/ Muğla’nın Milas ilçesine bağlı turistik bir belde... Başında ok biçiminde bir tel demeti bulunan balıkçıl kuşu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle