19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CUMHURİYET 15 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA AÇI MÜMTAZ SOYSAL Sosyal Demokrasinin Ekonomi Politikası Türkiye’nin en büyük sorunu bölgeler arasındaki uçurumlardır. Marmara Bölgesi’nde kişi başına 18 bin dolar olan ulusal gelirin düştüğünü, buna karşılık Güneydoğu Anadolu’da bunun 700 dolar civarında seyrettiğini görürüz. Bu açıdan sosyal demokrat parti Türkiye’de özellikle kendisinden uzaklaşan ve her geçen gün daha da fakirleşen Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu ve İç Anadolu’ya yönelik yeni bölgesel kalkınma projeleri gerçekleştirmelidir. kişinin ulusal gelirin yüzde 51’ine paylaşması konumunda Türkiye’nin önünde ancak Mısır, Hindistan gibi ülkeler yer almaktadır. Bu adaletsiz paylaşımı vergi politikasının yanında akılcı yeni paylaşım projeleri gerçekleştirerek sorunlar çözülebilir. Bu dengesizliğin giderilmesi Türkiye’de yalnız 7.5 milyon kişinin vergi mükellefi olması, devletin gelirlerinin çok büyük bölümünün haksız bir şekilde dolaylı vergilerden sağlanması ülkenin bir ayıbıdır. 3. Vergi politikası Türkiye’nin ciddi bir vergi politikası olduğunu söylememiz oldukça güçtür. Özellikle 1950’lerde başlayan her mahallede bir milyoner yaratma projesi bu mahalledeki diğer kişilerin ellerindeki paraları alarak mahallede birinin eline verilmesi konumunu ortaya çıkarmıştır. 49 milyon seçmenin bulunduğu bir ülkede 7.5 milyon kişinin vergi vermesi Türkiye için bir ayıptır. Avrupa Birliği’nin birçok ülkesi bu sorunu çözerken Türkiye’nin vergi politikası oluşturmakta bu kadar başarısız olması sosyal devletin bir ayıbı olmasının yanında sosyal adaletin de önüne geçen bir konumdur. En büyük atılımın da bu alanda yapılmasında yarar vardır. Bu ülkede serbest meslek sahipleri neredeyse hiç vergi vermemektedirler. 2012’den itibaren adaletli bir vergi sistemi oluşturmak sosyal demokrasinin önemli bir görevi olmalıdır. 4. İstihdam Türkiye’deki işsizlik raporlarına baktığımız zaman aralık ayında işsizliğin yüzde 11.5 civarında olduğu görülmektedir. Bunun gerçek olması oldukça güçtür. Tarımdaki gizli işsizliğin yanında iş arayan statüsüne girmeyen ve istihdam dışında kalan kadınları da buna katarsak Türkiye’de işsizliğin yüzde 20’lerde seyrettiğini görürüz. Türkiye’de sosyal adaletin ve çarpık paylaşımın gerçekleşmesinde istihdamdaki gelişmenin olumsuz etkisi vardır. Aktif nüfus olarak yılda 900 bin kişinin iş piyasasına girdiği fakat en iyi şartlarda 170 bin kişiye istihdam sağladığımızdan hareket edersek sosyal demokrasinin el atacağı konuların başında istihdam gelir. İstihdamda sorunlarınının çözülmesi gereken 4 önemli grup yer almaktadır. İlk olarak 1829 yaşları arasında iş piyasasına hiç katılamamış kişiler, ikinci olarak 50 yaşının üstünde işini kaybettikten sonra bir daha iş bulamayan eski işçiler, üçüncü olarak herhangi becerisi olmayan ‘Ne iş olsa yaparım’ diyen kişilerin oluşturduğu grubun yanında Türkiye’de istihdam dışı kalan kadın istihdam gücünün oranı oldukça büyüktür. Bu 4 gruba yönelik sorun çözme olanakları bulmak sosyal demokrasinin en önemli görevidir. Avrupa’da bu konularda sosyal demokrat partiler güçlü sendikalarla birlikte işveren üzerinde belirli yaptırımlar gerçekleştirmiş ve bu sorunu oldukça başarılı bir şekilde çözmüştür. Bugünlerde istihdam konusunda sorunlu olan Avrupalı ülkelerde de sendikaların güçsüzleşmesi ve sosyal demokrasi politikalarının oluşturulmaması bu ülkelerde de bu sorunu zora sokmaktadır. Türkiye bu konuda ciddi bir atılım yaparak 10 yıllık bir plan çerçevesinde istihdam sorununun belirli ölçüde çözülmesini sağlamalıdır. 5. Bölgesel destekler Türkiye’nin en büyük sorunu bölgeler arasındaki uçurumlardır. Marmara Bölgesi’nde kişi başına 18 bin dolar olan ulusal gelirin düştüğünü, buna karşılık Güneydoğu Anadolu’da bunun 700 dolar civarında seyrettiğini görürüz. Bu açıdan sosyal demokrat parti Türkiye’de özellikle kendisinden uzaklaşan ve her geçen gün daha da fakirleşen Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu ve İç Anadolu’ya yönelik yeni bölgesel kalkınma projeleri gerçekleştirmelidir. Güneydoğu Anadolu Türkiye’nin bir sütlü ve etli ürünler ambarı olabilir, Doğu Anadolu’da da önümüzdeki yıllarda sınırın açılmasını beklediğimiz Ermenistan ve İran’a her türlü mal alıp satan sektörlere ağırlık verilebilir. İç Anadolu’da tarıma dayalı sanayi ele alınacak konulara ulaştırabilir. 6. AB’nin ekonomi politikalarına yönelik planlar Türkiye’de sosyal demokrat olarak nitelendirilen CHP Avrupa Birliği’nden geçen yıllarda büyük ölçüde uzaklaşmış bir açıdan ‘Çanakkale geçilmez, Kıbrıs verilmez, AB’ye girilmez.’ politikaları üretmeye başlamıştır. Çanakkale’nin geçilemeyeceğini hepimiz biliyoruz. Kıbrıs’ı da vermemize hiçbir neden yok. Buna karşılık AB’ye girilmesinde veya girilemese bile AB yerine BRIIC ülkelerinde yani Brezilya, Endonezya, Hindistan ve Çin ekseninde gelişen ve TBRIIC’i oluşturacak bir ülke konumuna gelmemiz için AB’nin bölgesel ve sosyal altyapı fonlarına yönelik programlar ve tarımsal garanti fonu bir sosyal demokrat partinin ülke kalkınması için ele alacağı ve kendisine örnek olarak göreceği politikalardır. Bunları gerçekleştirme konusunda iyi bir ekiple somut adımlar atacak olan sosyal demokrat parti Türkiye’de bir ümit olacaktır. Tam istihdama yönelik, akılcı, uzun vadeli politikaların yanında sosyal devletin bütün olanakları içinde toplayan sosyal adaleti gerçekleştirmek için iyi bir vergi politikası uygulayan ‘İnsanca ve hakça bir düzeni’ tekrar canlandıracak bir parti ekonomisini güçlendirir, insanlarını mutlu kılar, geleceğe ümitle bakar. AB olmasa da BRIIC ülkeleri kapsamında yeni devler statüsüne girebilir. Türkiye’de bu konuda un da var şeker de var, helva yapmak için reçete yazacak ve bunu uygulamaya sokacak uzmanlara ve başarılı aşçı politikacılara ihtiyacı var. ONUNCU KÖY BEKİR COŞKUN Sistemin İnce Şiddeti HAFTA başında UNICEF’le Avrupa Birliği’nin birlikte düzenledikleri Ankara toplantısı “çocuklara şiddet” üzerineydi, İspanya’dan gelen Josefa Goicoechea konuşurken sorunu bütün boyutlarıyla ele alarak “sivil toplum örgütü” denen kuruluşların bir büyük yanlışını deşmiş oldu: Tek ağaçla uğraşıp ormanı görememek. Gerçekten, başka birçok konuda olduğu gibi bunda da çocuğa şiddet uygulamanın toplumsal, ekonomik hatta siyasal öylesine çok boyutu vardı ki, bunları göz önünde tutmadan “çocuklar dövülmesin” gibi basit sloganlarla ayak altında dolaşanlar, sorunu çözmek şöyle dursun, büsbütün çapraşıklaştırmaktan başka bir işe yaramaz duruma düşebiliyor kolayca. Örneğin, elindeki cetveli kürsüye vurarak ders anlatarak çocukları korkutan öğretmenden yakınan bir bayan milletvekili iyi öğretmen yetiştiremeyişin çeşitli güçlüklerine pek aldırış etmediği gibi, başka nedenlerle öğretmenlere karşı duyduğu tepkiyi belli etmeden duramıyor ve çözüm için öğretmen kesimiyle işbirliği yapabilme olanaklarını da sınırlamış olabiliyor. sıl güçlük, şiddeti fizik anlamıyla alıp ekonomik ve sosyal düzenin gözle görülmez şiddeti üzerinde hiç düşünülmemiş olmasıdır. Sivil toplum örgütleri sorunların o boyutunu siyasilere bırakarak hem gereksiz havanlarda su döverek vakit kaybetmekteler, hem de çareyi entipüften alanlara kaydırarak çözümü engellemiş olabiliyorlar... Hatta bazı sivil toplum örgütlerinin bilinçsiz ve çoğu zaman temelsiz tepkileri yüzünden sorunların temelli çözümüne yol açabilecek planlı ve dengeli bir ekonomik ve sosyal gelişmenin geciktirilmesi de bu ülkenin gereksiz dertlerinden biri değil mi? Bu bakımdan en sık ve en tipik çelişki “çevreci” kuruluşlar ile enerji üretimi için akarsuları değerlendirmek isteyen “kalkınmacı” plancılar arasında yaşanmakta. İki kesim arasında eşgüdüm ve birlikte çalışma sağlanmadığı için yaşananları sıralamaya gerek var mı? ürkiye’yi enerji konusunda muhtaç bırakarak dize getirmek isteyen büyük bir çıkar sisteminin bilinçsiz çevreciliğin tepkilerini kullanmasına yol açıp aleyhimize kullanılan gücü kendi elimizle yaratmış oluyoruz. Şiddetin böylesini anlatmak kolay mı? Peki ‘Ey Türk Gençliği’ Kim?.. Belki de Atatürk “Ey Türk Gençliği...” derken Burhan Kuzu’yu kastetti... Ya da Bülent Arınç, Beşir Atalay, vs... Bunlara “Birinci vazifen...” demiş olabilir mi?.. Ki gençler gözükünce “Siz de nereden çıktınız?” diye kızdılar... O 1927’nin bir temmuz gecesi... Atatürk çok heyecanlıydı o gece… Herkesin masaya oturmasını istedi ve o günlerde yazıp bitirdiği 600 sayfalık Nutuk’un son sayfasını ilk kez orada bulunanlara okudu. Şöyle başlıyordu o sayfa: “Ey Türk Gençliği...” Gençliğe Hitabesini, Nutuk’un sonuna koymuştu. Profesör Dr. Afet İnan, o anı dolu gözlerle anlattı bizim kuşaklara: “Gazi Gençliğe Hitabe’sini okuyup bitirdiğinde bir sessizlik çöktü... Herkesin boğazı düğümlenmişti… Kimse konuşamadı… Ve Mustafa Kemal iki damla gözyaşını bizden gizlemedi...” Atatürk’ü ağlatan o gece Dolmabahçe’de yaşandı... Seslerini duyurmak isteyen gençliğin, coplarla dövülüp tekmelendiği, gözlerine biber gazlarının sıkıldığı, kızların saçlarından tutulup yerlerde sürüklendiği Dolmabahçe... “Ey Türk Gençliği”nin yazıldığı yer... Her şey bu kadar değişti mi?.. Sesini duyurmak isteyen gençliği “eşkıya”, “terörist”, “sabıkalı” olarak nitelendiren Dolmabahçe’nin yeni sakinlerine ve onların yalaka takımına sormamalı mı?.. Peki, Atatürk “Ey Türk Gençliği” diyerek kime seslendi: “...Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler (.........) İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen...” Kime bu sesleniş?.. Ve altını iki damla gözyaşı ile imzalayarak... [email protected] Prof. Dr. Faruk ŞEN S A T [email protected] osyal demokrasi Avrupa Birliği’nde büyük ölçüde bir toprak kaymasıyla karşı karşıya bulunuyor. İsveç’te Olaf Palme’nin zamanında yüzde 45’lerde dolaşan Sosyal Demokrat Parti bugün yüzde 20’lerin altında seyretmektedir. Aynı gelişmeyi Almanya’da da görmek mümkün. 80’li yıllarda yüzde 42 yüzde 43’lerde seyreden Alman Sosyal Demokratları 2010’un Aralık ayında yapılan son kamuoyu araştırmasında yüzde 21’lere düşmüş bulunuyorlar. Sosyal demokrasideki bu örneği Avrupa Birliği’nin birçok ülkesinde de görebiliriz. Haziran 2011’de gerçekleşecek genel seçimlerden önce Türkiye’de sosyal demokrasinin yeni bazı ekonomik politika oluşturmasını gerekli kılmaktadır. Bunları gerçekleştiremeyen bir CHP yine yüzde 21’ler TAVAK Vakfı Başkanı ve REMA Yöneticisi le yüzde 28’ler arasında ki devlerin çöküşe geçseyreden bir parti ola tiğini, buna karşılık caktır. Bu konuda sosyal Çin’in yanında Hindisdemokrat görüşü savu tan, Güney Kore, Ennan ekonomi ve iş dün donezya ve gelecekte yasındaki bireylere Vietnam ve Tayland giönemli görevler düş bi ülkelerin büyük atılım mektedir. Bu konuda yaptığını tespit edecek Sosyal Demokrasinin ve üretim alanlarını cidağırlık vereceği konu di bir şekilde araştıracak lar neler olmalıdır? Bun kişiler, Türkiye’nin geları kısaca 5 ana başlık leceğine de yön verebilirler. ta toplayabiliriz. 1. Üretim Türkiye endüstri sektörlerinde hangi branşlarda geleceğe yönelik daha fazla üretim yapması gerektiğini tespit etmek zorundadır. Ayrıca hangi branşlarda hangi ülkelerle rekabet edecek? Bu branşların Türk ekonomisine getirisi, işgücüne sağlayacağı yararlar ve bunun önümüzdeki 15 yıl için ciddi planlanması sosyal demokrat ekonomistlere düşen büyük bir görevdir. Dünyada Almanya, İngiltere, Fransa gibi es 2. Paylaşım Türkiye 20022007 yılları arasında yüzde 42’lik bir büyüme hızını gerçekleştirerek Çin ve Hindistan’dan sonra en fazla büyüme hızını gerçekleştiren ülke konumunda olarak dünya liginde ön sıralarda yer alırken, paylaşım açısından da Türkiye’nin konumu yürekler acısı bir durumdadır. Ülkedeki insanların yüzde 1’i yani 72 milyonluk Türkiye’nin 720 binlik bir kitlesi ulusal gelirin yüzde 49’unu alırken diğer 71 milyon 380 bin C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle