19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
TURİZM C 15 ARALIK 2010 ÇARŞAMBA 3 Çakıl taşlarının hikâyesi... NİLHAN AYDIN Öğleden sonra bir saatte, gemiye girmeye hazırlanan kamyonları geçip geminin en önüne yerleşiyorum. Arabamdan inmeden Gelibolu’yu seyrediyorum. Sisler arasında Piri Reis heykelini zar zor buluyorum. Adı güzel şehir anlamına gelen Gelibolu hâlâ güzel şehir ama Gelibolu’da da beton yapılaşma olduğunu görüyorum. Kuvvetli vapur düdüğü çalmaya başlıyor, peş peşe de sürüyor. Geminin hareketiyle Piri Reis’in silueti de tamamen siliniyor. Ben nereye gidiyorum, bilemiyorum ama Karagöz adlı bindiğim gemi Çardak’a, karşı kıyıya gidiyor. Bende adını Yeşil Gözlü koyduğum arabamdan inip, yukarıya, kaptan köşküne çıkıyorum. Gemi, Boğaz’ı geçmeye hazırlanırken sürekli düdük çalmaya başlamalarının nedeni; eski liman çevresinde toplanmış olan ufak balıkçı motorları imiş. Soğuk kış gecelerinde, ufacık motorlarıyla nafakalarını kurtarmaya çalışan balıkçılar... Gecede ne kadar balık tutarlar, nerelerde otururlar... Dün gece kasaları doldu mu? Yuvalarına dönerken bereketli bir seferin mutluluğu var mıydı? Yanından geçtiğimiz ufak balıkçı teknesine “rastgele” deyip el sallıyorum. Ne kadar sisli puslu görünseler de; ufuklara doğru şöyle değişik bir düşünce oltası*... Şimdilerde Piri Reis sağ olsaydı, memleketi Gelibolu’ya dönse ne hissederdi, betonlaşmayı görse bir daha memleketine geri döner mi? Galiba ben yine yolumu değiştireceğim. Çok değil son 10 yılda ne olduysa oldu. Varmak için yola koyulduğum Biga’da da çarpık beton binalar hızla arttı. Bir öğleden sonra sisli puslu ufuklara atılan değişik oltalar*... Ben, bir sıcak sahlep içeyim bari... Sis Boğaz’ı kapayacak galiba, diyorum. Namık Karagöz, “Yok sis değil ama neredeyse Kızıl Deli Sultan, Çanakkale Boğazı’nı kapayacaktı”, diyor. Sözü Namık Karagöz’den mavi gözlü kuzen Karagöz alıyor. Kum Kale’nin hikâyesini anlatmaya başlıyor. yürümeye her geçtiği yer kum olur. Bunu gören saldakiler ‘Durdurun salları bu ermiş Boğaz’ı kapatacak!’ derler. Ve ermişi sala aldıkları zaman o da eteğindeki tüm kumu serper ve bu ada belirir. Kızıl Deli Sultan’ı da sallarına alarak Gelibolu Çimpe Kalesi’ni fethederler.” Sisli puslu ufuklara, bir düşünce oltası daha fırlatalım mı?* Ben Kum Kale’nin hikâyesini farklı biliyorum. Çardak’a gelin verdiğimiz Merdiye yengemizin kız kardeşini sık sık ziyarete gelirdik, Çok hoşumuza giderdi, meyve bahçelerinin arasından geçmek, geçerken de koca yarma şeftali koparıp afiyetle yiyerek denize ulaşmak... O zamanlar ailenin tamatesi (büyüğü) anlatmıştı. Aşkına ulaşmak isteyen genç kızın, gece uykusunda uyanmadan yani uyurgezer bir şekilde sevgilisinin adını sayıklayıp denizde yürümesini... Namık Karagöz’e anlattığımda Kulağıma çalındı böyle bir bir hikâye, ama bence kan kırmızı toprağı olan Çanakkale için askerin hikâyesi doğrudur, diyor. Gür, siyah saçlı genç kaptan da söze giriyor, o da kendisine babaannesinin anlattığı yaramaz çocuğun hikâyesini anlatmaya başlıyor. “Çocuk o kadar yaramazmış ki, ailesi bir gece sabaha karşı bunu uykuda bırakıp sala atlamışlar, Gelibolu’ya geçiyorlarken, yaramaz uyanmış ve bunların gidişini görmüş. Arkalarından koşmuş, bakmış olmuyor, eteğine kum doldurmuş ve suya serperek, oluşan karacığın üstüne adım atarak ilerlemeye başlamış. Ailesi bakmış ki, bu karacık böyle devam ederse Boğaz’ı kapatacak, vazgeçip geri dönmüşler.” Kaptanın sözünü ben kesiyorum, “Sanırım kaptan sen yaramaz bir çocukmuşsun ki babaannen böyle bir hikâye anlatmış” diyorum. Kıyı gölü oluşumuna bir hikâye daha ekliyorum. Bu hikâyede çakıl taşlarının hikâyesi... Deniz dalgalarının sürüklediği kum ve çakıl, kıyıda bir set oluşturur. Bunun arkasında da sular birikerek bir göl meydana gelir. Böylece denizden ayrılmış bir kıyı gölü meydana gelir. İşte bu göle lagün ya da deniz kulağı denir. Derken... bir hikâye, bir başka hikâye… Hangisi gerçek? Eski Latinler de, “in vino veritas hakikat şaraptadır”, demişler.* Yazları bu kuma gömülüp bel sırt ağrılarına şifa arayanlar, şifa bulanlar da oluyor. Bu kumun tedavi özelliği var mı? Kim bilir, deniyor işte.. Kum, Boğazı kapamadı ama benim yolumu koca devasa bir kamyon kapadı. *Çetin Altan [email protected] m.tr YAŞLI KENT: MİDYAT... HAYRİ ARSLAN Mimarisi, taş konakları, kemerli geçitleri, gölgelerin dans ettiği labirent sokakları ile insanların, dinlerin ve dillerin en güzel biçimde harmanlandığı mistik kent olan ve MÖ 13. yüzyılda başlayan ve hiç değişmeyen tarihi ve mimari dokusu ile zamanın içinde bir yerlerde takılıp kalmış sanki sarı kent Midyat. Kentin taş duvarları ılık ve yumuşak bir dokunuştur insanın yüreğine. Dar sokaklarda yürürken elinizin parmaklarından birini dokundurduğunuz bir avlunun taş duvarında ya da bir evin cumbasında, bu yaşlı kentin kalp atışlarını hissedersiniz. Yukarı Mezopotamya’nın en eski şehirlerinden biri olma özelliğini taşıyan Midyat, Mardin’e bir buçuk saat uzaklıkta. Kentte çıkarılan kalker taşı yıllardır Mardin de dahil bütün yapıların temelini oluşturan taş ihtiyacını karşılamış. Açık renkli, sarımsı yapıdaki kalker taşının en önemli özelliği yumuşak olması. Böylece taş ustaları kolayca işleyip kentin mimarisinde kapı, pencere kenarlarından sütun ve kemerlere kadar birçok taş yapıda, en küçük bir ayrıntıda dahi görülebilen zengin süslemeleri yaratabiliyorlar. Midyat çarşısının gözdesi, Süryani ustaların işledikleri altın ve gümüş takılar. Bu eski kent, taş konakları ve Süryani Kadim cemaatinin önemli merkezlerinden. Kentte kapsamlı bir onarım faaliyeti sürdüğü gözlerden kaçmıyor. Midyat kısa süre sonra bölgenin önemli bir çekim alanı. Kentin konaklarını, kiliselerini gezip hanlarında dinlendikten sonra, dönüş yolunda Deyrül Umur’ya doğru yola çıkıyoruz. Süryanilerin kutsal bölgesi Turabdin’in önemli manastırlarından biri. Mardin’e benzer evlerin, taş konakların, kemerli geçitlerin, minare gibi yükselen çan kuleleriyle Süryani kiliselerinin bulunduğu Midyat, bir ortaçağ kenti sanki. Bölgeyi Süryanilerin yavaş yavaş terk etmesi ve göç almasıyla şehir merkezi 2 km. ötedeki Estel’e kaymış. ları sıcaktan koruduğu söyleniyor. Bu evlerde kullanılan taşlar sıcak ve soğukta daha fazla sertleşir. Taşlar özelliklerinden dolayı yazları serin, kışları sıcak olur. Kat tavanının meydana getirilişinde çapraz tonozlar kullanılır. Tavanlar iki veya dört tonozludur. Evler genellikle iki katlıdır. Alt kat günümüzde kullanılmamakla beraber, genellikle ahır, at barınağı, kiler vb. amaçlarla kullanılmış. Midyat evleri kapı ve pencerelerinin etrafında ,oya gibi işlenen ve büyük bir ihtişamla taşın dili ile insanların duyguları ortaya çıkarılmış. Yeri geldiğinde pekmezini yaptığı üzüm salkımlarını, yeri geldiğinde etrafını süsleyen karanfil ve laleleriyle şanı belli beyaz güvercini taşa işlemişler. Midyat’taki evlerin başka bir özelliği de, mimari yapılarda HıristiyanSüryani imzası olmasıdır. Bunun en canlı örneği olarak, Mardin merkezdeki evlerin hepsinin güneye bakacak şekilde inşa edilmiş olması, gözlerden kaçmıyor. TELKÂRİ... Telkâri diye bilinen taş işçiliğinin en güzel örnekleri Midyat’ta bulunuyor. Birkaç telkâri ustası Midyat çarşısında mesleklerini sürdürmekte direniyorlar. Mutlaka izlemelisiniz. Mardin’in bu çok önemli ilçesi gümüş işçiliğiyle de ünlü. El sanatları açısından önemli bir yöre olan ilçe, turistik açıdan cazibe merkezi konumunda. Sevginin taşlara işlendiği evler... Yaşam mekânları, diğer deyişle konutlar, insanların günlük yaşamlarını sürdürdüğü yerler. Konutlar insanların sosyokültürel değerlerini bir anlamda dışa vuran bir özelliğe sahip. Kendisine has özellikleri bulunan Midyat evlerinin en büyük özelliklerinden bir tanesi, sevginin, barışın, duyguların taşlara işlendiği özgün evler. Burada evlerin mimarisi, sosyal yaşam tarzlarına özgü yapılmış; mekânların kullanılış biçimleri, figürlerin anlamlarıyla Midyat’a has olan ceviz ağacından yapılan divan takımları ve özellikleri verilmiş. Hiçbir evin gölgesi birbirinin üzerine düşmüyor. Güneş ışınlarının aksine düzenlenen daracık sokakların, iklim şartlarına göre yazın kavurucu sıcağında gölgede kalıp insan Kum Kale “Karşı kıyıda Çardak’ta, bugün Salbaş (Baş Sal) diye adlandırılan mevkii o zamanlar gür ormanlarla kaplı bir arazidir. Osmanlılar büyük bir gizlilik içinde burada sal yapımına girişirler. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra bugün Kum Adası’nın ucundan sallarını denize atarak Avrupa uygarlığına doğru yola koyulurlar (1358). Sala almadıkları Kızıl Deli Sultan denilen gözü kara bir evliya sallar hareket ettikten sonra eteğine kum alarak başlar Gelibolu’ya doğru [email protected] turizme açılıyor Turizm Eki İstanbul’un turizm gelirini arttırabilmek için yeni destinasyonlara ihtiyaç olduğunu düşünen TURAD (Turizm Araştırmaları Derneği), çalışmalarına İstanbul’un en eski semti Samatya ile başladı. 8 Aralık 2010 Çarşamba günü Samatya’daki meydan kahvesinde (Cafe Emirgan) yapılan basın toplantısına, TURAD (Turizm Araştırmaları Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı ve eski Turizm Bakanı Bahattin Yücel, desteklerinden dolayı Fatih Belediyesi Başkan Yardımcısı Hasan Suver’e teşekkür ederek başladı, TURAD’ın Samatya’yı yeni bir kentsel çekim merkezi haline getirme sebeplerini ve bu yolda yapılan çalışmaları anlatan Yücel, “Biz, bir örnek oluşturarak ışık yakmak istiyoruz. Bu bir gönüllü hareketi. Destinasyon iletişimi, kamu ve yerel yönetimlerin bir arada yaptığı bir hareket. Kent içerisinde bu tip dokuların doğru pazarlandığında öne çıkabileceğine inanıyoruz. Kültürel bir projeye imza atma nedenimiz, turizmin yalnız ‘deniz, kum ve güneş’ üçlüsüne bağlı olarak yürütülmesinin yetersizliğini görmekten kaynaklanıyor. Samatya’yı İstanbul’dan da eski tarihi ve yıllardır farklı kültürleri bir arada yaşatması nedeniyle özel bir örnek olduğu için seçtik, bu çalışmayla İstanbul’un en eski semtlerinden biri olan Samatya’nın kaybolmaya yüz tutmuş kültürel mozaiğini yeniden canlandırmayı ve böylece semti hem yerli hem yabancı turistler için ilgi odağı haline getirmeyi amaçladık” diye konuştu. TURİZM İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Hayri Arslan Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74, Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam, Genel Müdür: Özlem Ayden, Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal, Reklam Koordinatörü: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Onur Çeliköz Tel: 0 212 251 98 7475 Ege Reklam Sorumlusu: Zuhal Altungüneş Tel: 0 232 441 12 20 Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri. C TURAD (Turizm Araştırmaları Derneği), çalışmalarına İstanbul’un en eski semti Samatya ile başladı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle