29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 6 HABERLER CUMHURİYET 14 ARALIK 2010 SALI Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi bilgilendirme toplantısında katılımcılara taslak müfredat verilmedi Başlığı var içeriği yok Devlet Bakanı Faruk Çelik, “Alevi sorununun çözümüne hiçbir zaman bu kadar yakın olunmamıştır” derken, ellerinde taslak metin olmayan katılımcılar görüşlerini mevcut müfredat üzerinden ifade etti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri Müfredat Bilgilendirme Toplantısı” dün başladı. Toplantıda katılımcılara hazırlanan müfredatın içeriği yerine sadece ünitelerin konu başlıklarının verilmesi nedeniyle katılımcılar sunumlarını konu başlıkları üzerinden yapmak zorunda kaldı. Toplantının açılış konuşmasını yapan Devlet Bakanı Faruk Çelik, yeni müfredatın yeni eğitim ve öğretim dönemine yetiştirilmesini amaçladıklarını belirterek, “Alevi sorununun çözümüne hiçbir zaman bu kadar yakın olunmamıştır” dedi. Bilkent Oteli’nde yapılan toplantıda Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürü İrfan Aycan, yeni Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin müfredatına ilişkin katılımcılara bilgi verdi. Alevi inanç ve kanaat önderinin katımıyla basına kapalı yapılan toplantıda katılımcılar görüş ve eleştirilerini dile getirdi. Toplantıda ilk söz alan Prof. Binnaz Toprak, “Mezhep farklılıklarının ve dinlerin medeniyete katkısının anlatılmadığı, ezbere dayanan son derece sıkıcı bir müfredat” dedi. Cem Vakfı adına toplantıya katılan Doğan Bermek, İslama emeği geçenler arasında 12 imamın eksik bırakıldığını, İslamda musiki konusu ele alınırken semahlardan söz edilmediğini ve mezhebilik ve Bektaşiliğin ayrı bir kolmuş gibi anlatılmasını eleştirdi. Prof. Hüseyin Hatemi, iyi niyetle hazırlandığına inandığını söylediği müfredatın öncelikle hukuka uygun olması gerektiğini belirtti. Her mezhebe kendini anlatma hakkı verilmesini isteyen Hatemi, “Türkiye’de bunu bir kamu tüzelkişiliği vermeli. Ancak bu tüzelkişilik de sadece Sünnilerin örgütlendiği Diyanet İşleri’nde var. Alevilerin ve diğer inançların böyle bir tüzelkişiliği yok. Ahlak kültürü din kültüründen ayrılmalıdır. Din dersiyle müşterek olamaz. Ayrıca inanç ve mezheplere göre de ayrı din dersleri verilmelidir” dedi. Hüseyin Hatemi, “Sünni çocuklar için aileler istiyorsa ayrıca bir din kültürü verilebilir. O da zorunlu olmamalıdır” dedi. Yazar Oral Çalışlar dersin dinler tarihi şeklinde verilmesi gerektiğini belirterek “12 Eylül’ün getirdiği yanlışa burada yama yapılıyor” diye konuştu. BİLİM ve SİYASET ORHAN BURSALI İnsan Öldürmek Ekonomik Bir Etkinliktir! Ülkemizde kişisel, çetesel, töresel, terörist amaçlı silahlanmayı hızla arttıracak bir AKP tasarısı Meclis’te kanunlaşmak için gün sayıyor! Hürriyet, Teksas Yasası Geliyor, diye başlık attı! Kişisel silahlanmayı önlemeye yönelik çalışmalar yapan Umut Vakfı’nın Başkanı Nazire Dedeman, “TBMM, insan öldürmeyi kolaylaştırıyor” diye haykırıyor! Takan mı var! Dedeman “Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya” çıkmış gibi! Ülkemizdeki ileri demokrasiye geçişin baş mimarı Erdoğan ve adamları, şimdi daha ileri ve büyük bir adım atıyor bu doğrultuda! 18 yaşındakiler bile pompalı tüfekle adam öldürme özgürlüğüne kavuşacak... Manyak, katil ruhlu, sinirli, ruhsal bozukluklar içinde yüzen, gözükara vb. olup olmadığınıza bakarak silah taşımanıza karar verecek tıbbi heyet de kaldırılıyor! İsterseniz beş silah ruhsatı alabilecek ve ikisini üstünüzde taşıyabileceksiniz! Umut Vakfı, çetelesini tutuyor: Yılda 4 bin kişi (ateşli) silahla öldürülüyor. Cinayetlerin yüzde 60’ı ateşli silahla işleniyor. Her on kişiden biri silahlı. Başlarında Erdoğan, AKP iktidarı, silahlanmayı tırmandırıyor, bu yasa kabul edildikten sonra, çok daha ileri bir demokratik düzene geçeceğiz! Cinayetlere aracılık eden silah satıcıları ile AKP el ele. Satıcıların şefi diyormuş ki: “Bir işgal durumunda halkın silahlanması gerekir. Boşnaklar silahlı olsaydı, Sırp katliamı olmazdı!!!” Bu büyük “icraata” iki açıdan bakalım. İlki, AKP, bugüne kadarki anlayışı gereği, silah alımına, satımına, kullanımına bir ekonomik faaliyet olarak da bakmaktadır! Silah ticaret hacmi büyüyecektir, belki de üçe beşe katlanacaktır: İktidar, iş olanaklarını arttırmış olacaktır: Birkaç yüz kişiye daha yeni iş sahası açılacak veya var olanlar genişleyecek, aracılar artacak, birileri zenginleşecek, bazı insanlar da asgari ücrete yeni iş olanaklarına kavuşacak... Sadece bu kadar değil: Adam öldürmenin bir ekonomisi vardır. AKP iktidarı bu ekonomiyi de büyütüyor. Her bir cinayetle birlikte bir dizi ekonomik etkinlik devreye giriyor! Kurşun harcanıyor, kurşun üretimine katkıda bulunuyorsunuz! Silah eskiyor, bakımı, yenisi, merakı artıyor; silah üretimine ve çeşitlenmesine katkıda bulunuyorsunuz... Millet silahlanınca, silahlanmamış olanlar da silaha sarılıyor, iş hacmi büyüyor! Elinize kâğıt kalem alın, 4 bin kişinin öldürülmesinin, 700 kişinin yaralanmasının yarattığı, çeşitli sektörlerdeki iş hacmini hesap edin! Sağlık sektörü canlanıyor, hele hemen ölmediyse insan, can çıkışına kadar hastane yoğun bakımlarına tonlarca para kazandırıyor... Adam öldürmenin bir dizi yan sektörü canlanıyor. Örneğin yeni hapishanelerle AKP ve taşaronları kazanıyor. Devlet harcamaları artıyor... AKP ekonomik faaliyetlerin partisidir! Dolayısıyla salt ekonomi açısından bakıldığında, AKP meşrebine uygun davranıyor! Peki soruna sadece bu açıdan bakmak, sizi tatmin ediyor mu? Beni etmiyor. Dolayısıyla üç noktayı dikkatinize getirmek isterim: Birincisi, AKP bu yasayla, yeni siyasi silahlı güçler yaratmaktadır. En azından, ilerisi için, kolay silahlanmanın yasal ortamını oluşturuyor. Bu silah yasasından en çok yararlanacak olanlar, kültürel olarak, iktidara oy veren kesimlerin önemli bir çoğunluğudur. İktidar çevresindeki din tüccarı kesimleri de bunların arasında sayınız. İkincisi, silah yasası, AKP’nin kültürel zihniyetini yansıtıyor. Edoğan ve adamları, ileri kültürün, örneğin Avrupa kültürünün insanları değiller. Amerikalılığın, oradaki siyasidinitoplumsal düzenin unsurlarıdırlar. Amerikan usulü demokrasi = AKP’dir. Türkiye toplumunun ruhsal yapısı ve ortak politik kültürel paydası da buna uygundur. Bütün bunları bir kenara koyun.. Şimdi en önemli konuya gelelim: Silah yasasının, ülkemizdeki etkin kargaşa ve çatışmada nasıl bir rol oynayacağını düşünüyorsunuz? Bırakın bazı niyetleri, düşünceleri: Milletin birbirini kıracağı bir siyasi ortamın yasal hazırlığı görüşülüyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde!.. http://orhanbursali.blogspot.com [email protected] ZORUNLU DİN DERSİ ‘AİHS’ye aykırı ve hak ihlali’ İstanbul Haber Servisi Zorunlu din dersinin insan hakları ihlali olduğu ve AİHS’nin de eğitim hakkıyla ilgili maddesine aykırı bulunduğu vurgulandı. Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri (PSAKD) Genel Yönetim Kurulu (GYK) üyesi doktor Atilla Özdemir devletin din dersi kitabında Alevilere yönelik sayfa sayısını arttıracağını kaydederek, “Biz din dersinin zorunlu olmaktan çıkarılmasını istiyoruz. Sizlerin Osmanlı’dan beri nasıl bir zihniyete sahip olduğunuzu biliyoruz. Bizi bize öğretmeyin” dedi. İHD ve PSAKD üyeleri, İnsan Hakları Haftası kapsamında zorunlu din dersinin insan hakkı ihlali olduğu gerekçesiyle Galatasaray Meydanı’nda basın açıklaması yaptı. “Zorunlu din dersi insan hakkı ihlalidir” pankartı açan göstericiler “Alevi kültürü engellenemez”,“Zorunlu din dersi kaldırılsın” sloganları attı. Grup adına açıklama yapan PSAKD GYK üyesi doktor Atilla Özdemir AKP’nin dindar, gerici, aydınlanmadan korkan bir toplum yaratmak istediğini ileri sürerek, “AKP Alevilerin taleplerini Diyanet’e sorarak Alevilerin kendilerini tarif etmesini istiyor. Alevilerin kendisini tarif etmeye gerek yok. Alevilerin temel talepleri belli, zorunlu din dersinin kaldırılması, cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması ve eşit yurttaşlak hakkı. Bizi bize öğretmeye kalkmayın” dedi. Zorunlu din dersine karşı 24 tane dava açıldığını anımsatan Özdemir, “Bu davalardan 12 tanesi sonuçlanmak üzere. Biz sizden bir şey öğrenmek istemiyoruz. Hakları almak için dün olduğu gibi bugün de sokaklarda olacağız” diye konuştu. İHD İstanbul Şube Başkanı Abdulbaki Boğa da zorunlu din dersinin İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 18. Maddesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 14. Maddesi ve Avurupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin eğitim hakkı ile ilgili maddelerine aykırı olduğunu söyledi. Boğa, AİHM ve Danıştay’ın kararının uygulanmasını isteyerek, “Zorunlu din dersi Alevilerin inanç ve vicdan özgürlüğünün gasp edilmesidir. Bu insan hakları ihlali derhal kaldırılmalıdır” dedi. Öymen mesleğinde 60. yılını arkadaşlarıyla kutladı İstanbul Haber Servisi Gazeteciyazar Altan Öymen, meslekte 60. yılını, ailesi, dostlarıyla ve meslektaşları ile birlikte kutladı. Altan Öymen, Hilton Oteli’nin Şadırvan Salonu’nda önceki gece kızı Aslı Öymen’in organize ettiği kutlama törenine eşi Aysel Öymen’le beraber el ele geldi. Aslı Öymen’in hazırladığı, Ulus gazetesinde göreve başladığı 1952 yılından bugüne dek çok sayıda gazeteye emek veren Altan Öymen’in 60 yılını anlatan barkovizyon gösterimi yapıldı. Gösterimin ardından konuşan Altan Öymen, 12 Aralık günü Ulus gazetesinde gazeteciliğe başladığını belirterek gazeteye 4. gidişinde işe alındığını anlattı. Gecede ayrıca, Öymen için sürpriz olarak hazırlanan ve çok sayıda basın mensubunun yazılarının da bulunduğu “Altan Abi Vaziyete HâkimizGazetecilikte 60 Yıl” adlı kitap hediye edildi. Kokteyle, Altan Öymen’in kuzeni CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen, CHP Parti Meclisi üyesi gazetecitelevizyoncu Enver Aysever, Aydın Doğan Vakfı Yönetim Kurulu Başkanvekili Sema Işıl Doğan, Doğan Yayın Holding CEO’su Mehmet Ali Yalçındağ, Doğan Yayın Holding Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Doğan TV Başkanı Begümhan Doğan Faralyalı, Doğan Holding ve Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı, CNN Türk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ali Birand, Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can, gazeteci Oktay Ekşi, gazetemiz yazıişleri müdürlerinden Güray Öz, ek Yayınlar Yazı işleri Müdürü Miyase İlknur, yayın kurulu üyesi ve yazarımız Emre Kongar, yazarlarımız Ataol Behramoğlu ve Şükran Soner, Yalçın Bayer, Hasan Cemal, Hakkı Devrim, Ali Kırca ile sunucu Halit Kıvanç’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda basın mensubu katıldı. Din cinayetinde ‘aile meclisi kararı’ iddiası Hıristiyan Soney ile Müslüman Zekeriya Vural çifti, gelinin ağabeyi tarafından vurulmuştu ‘Telkin ve tebliğ amacı var’ Gazeteci Miyase İlknur ise “Alevilerin ısrarla din dersine karşı çıktığının bilinmesine rağmen zorunlu din derslerindeki bu ısrarlı inadı anlayamıyorum” dedi. Mevcut müfredatta tarihsel bir anlatım yerine telkin ve tebliğ amacının bulunduğunu, bunun da insan haklarına aykırı olduğunu dile getiren İlknur, “Bu dersleri zihniyetleri belli olan bu kişilerin derslerde yapacağı gaflarla Alevilerin her gün mahkemelere taşınacağına şaşmamak gerekir. Din dersi zorunluluktan çıkarılmalı, çıkarılmıyorsa her ders inançlara göre ayır ayrı verilmelidir” dedi. Hubyar Sultan Dernek Başkanı Ali Kenanoğlu da Alevi Federasyonu’nun toplantıya çağrılmamasını eleştirdi. çiftle lokantada buluştu. İstanbul Haber Servisi Öymen ve Vural çifti loAilelerinden gizli evlenen kantadan ayrılıp otomoSüryani bir genç kız Soney billerinde konuşmaya deVural ile Müslüman bir ervam etti. Zekeriya Vukek olan Zekeriya Vural’ın ral’ın “Kilise de düğün başlarına sıkılan kurşunla komik olur. Akrabalaöldürülmesi olayına ilişkin rımı çağıramam” sözleri gelinin ağabeyi Göney Öyüzerine tartışma çıktı. Öymen, tutuklanarak cezaevimen ruhsatsız silahıyla önne gönderildi. Öymen, cice Zekeriya Vural’a sonra nayeti, damadın “düğünün da kız kardeşine ateş etti. kilisede yapılmasına karZekeriya Vural’ın ceşı çıktığı için” işlediğini Genç çift ailelerinden habersiz evlenmişti. naze töreninde gazetecilere belirtirken, damadın amcası cinayetin gelinin ailesinin kararı Öymen ile Batmanlı Müslüman konuşan amca Cemil Vural ise cibir ailenin oğlu Zekeriya Vural ai nayetin aile meclsi kararı olduolduğunu öne sürdü. İstanbul’da önceki gün gerçek lelerinin karşı çıkmasına rağ ğunu iddia ederek “Soney’in anleşen cinayete ilişkin Öymen’in men gizlice evlendi. Ağabey Öy nesi, ‘İkisini de öldürttüreceğim. anlattıklarına göre, Mardinli Sür men ise gençlerle konuşmak için Kızımı da oğlunuzu da bu toplu bir yani bir ailenin kızı olan Soney onları yemeğe davet etti. Öymen karardır’ dedi” diye konuştu. TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ Medya, “CHP’nin Kürt komisyonu dağıldı mı” sorularını tam da Öcalan’ın Fethullah Gülen’e zeytin dalı uzatmasının hemen ardından gündeme getirdi. Aslında bu sorunun derinliklerinde yanıt arayan başka kaygılar da vardı. Yani gerçekte söylenmek istenen şuydu: “CHP’nin Güneydoğu’da yeni bir güç olması kaçınılmazdır!” Geliniz, kaotik bölgenin güçler arası dengelerine de dikkat çekerek CHP’nin iktidar yolunda nasıl Güneydoğu’suz olamayacağını sorgulayalım. Vatan’da Can Ataklı, Milliyet’te Melih Aşık başta olmak üzere medyadaki kimi duyarlı yazarlar, haklı olarak CHP’nin aylar önce oluşturulan Kürt komisyonunun ne yaptığını sorgulayan yazılar yazdılar. Bu sorgulamaların en önemli gerekçesi, yalnızca CHP’nin oy oranının o bölgede 2007 seçimleriyle birlikte yüzde 1’lere kadar düşmesi değildi. İç siyasetteki kilitlenme, Kürt meselesinin çözümünde devinim sağlamayınca, devleti kuran partinin konumu daha da stratejik hale gelmişti!.. Türk medyasından Kürt siyasetine, Güneydoğu’daki işadamından İmralı’daki Öcalan’a kadar herkes bu yüzden sorunun CHP’siz çözülemeyeceği konusunda hemfikirdi... Örneğin Öcalan, eylül ayındaki bir avukat görüşmesinde şöyle demişti: “AKP dışında bir alternatif de yok diyenlere geliyorum. Bir süredir CHP’yi izliyorum. Baykal etkisi hâlâ var ancak Kılıçdaroğlu’yla birlikte CHP’de bir değişim işaretleri de var. Bu gerçekleşir mi bilemiyorum. Bu nedenle CHP ile [email protected] www.mehmetfarac.com kalmaktan kurtulamadı! Yani aslında bugün CHP’nin elinin Kürt meselesinde güçlenmesini isteyen etnik siyaset, tam aksine CHP’yi güçsüzleştirmek için elinden geleni ardına koymamıştı! Sonunda 2007 seçimlerinde Atatürk’ün partisi Güneydoğu’da tarihinin en zor sürecine geldi. Doğu ve Güneydoğu’yu oluşturan 23 kentten 18’i bugün CHP tarafından TBMM’de temsil edilemiyor! Geriye kalan 5 kentte ise yalnızca 6 CHP milletvekili var! Ülkenin dörtte birini oluşturan bu coğrafyadan güç alınamaması CHP’yi tek başına iktidar hedefine ulaştıramaz! Bölgedeki diğer güçler nasıl kendi ideolojileriyle meselenin aktörü olmuşsa, CHP de kendi kırmızı çizgileri içinde soruna müdahale ederek başarıya ulaşabilecektir. Feodal ilişkiler DoğuBatı ekseninde bağını koparamayacağına göre, CHP, Kürtleri kazanma hareketini doğudan değil batıdan başlatmayı denemelidir!.. Büyük kentlere entegre olmuş Kürtler CHP’yi daha kolay anlayacak ve sorunun çözümünde arabulucu olacaktır!.. Amaç şiddeti dışlayıp Kürtleri kazanmaksa, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, çözüme kanayan bir bölgeden değil, o coğrafyanın batıdaki tedirgin kollarıyla ulaşmalıdır! Yani etnik bölücülükle dinsel gericiliği reddeden batıdaki milyonlarca Kürt kökenli yurttaşın CHP’yi anlayabilmesi sağlanmalıdır! CHP bunu nasıl mı yapar; “aradakiler”e el uzatarak!.. CHP Güneydoğu’da Yeni Bir Güç Olabilir mi?.. görüşülmeli.” CHP’nin bölgede oluşturması gereken siyasal enerjiye geçmeden önce, Atatürk’ün partisinin nasıl bir coğrafyada ve hangi koşullar içinde faaliyet göstermeye çalıştığına göz atalım: unsurlar bilinçli olarak giderilemediği için dini kullanan siyaset anlayışı bölgeye giderek daha fazla egemen oldu. İkinci gücün arazisi!.. ANAP, DYP ve RP gibi partilerin iktidarları döneminde etnik siyaset terörün hep gölgesinde kaldı. BDP’nin şahinleşmesi ve PKK’nin siyasallaşması ise AKP döneminde gelişti. Kürtler bölgenin sosyopolitik yapısını muhafazakârlıkla harmanlayan AKP’ye karşı güçsüzleşince, şiddetten çok siyaseti öne çıkarmaya çalıştı. PKKBDP çizgisi bu stratejiyle bölgenin ikinci büyük gücü haline gelirken daha geniş bir kitlede taban buldu. Şüphesiz Kürt siyasetinin devinim kazanmasının tek nedeni siyaseti şiddetin önüne çıkarması değildi. PKK, bölgedeki NakşiNurcu yapıyı daha fazla görmezden gelemedi. Örneğin Kuran taşıyan mollalar ve Said Nursi posterlerinin bulunduğu mitinglerle bölgenin sosyolojik yapısına zeytin dalı uzatıldı. BDP’nin son yerel seçimlerde belediye başkanlığı sayısını yüzde yüz arttırmasının en önemli nedeni, işte bu araziye uyma politikasıydı. Aslında İstanbul polisi 17 Ocak 2000 günü Beykoz’daki bir villaya operasyon düzenleyerek Hüseyin Velioğlu’nu öldürmeseydi, bugün Fethullahçılar Güneydoğu’da üçüncü güç olamayacaktı!.. Devletin Kuzey Irak’ta aradığı Velioğlu’nun Cehalet, yoksulluk, sempati!.. AKP’nin sahneye çıkmasından önce siyaset Güneydoğu’da şimdilerde olduğu gibi etkin değildi. Bunun bir nedeni şiddetin siyaseti geri plana atması olsa da, asıl neden bölgenin sosyopolitik yapısına uygun bir strateji geliştirilememesiydi. GAP için harcanan 18 milyar dolara rağmen bölgenin yoksulluğu giderilememişti. Geri kalmışlık yalnızca sosyoekonomik yaşamdaki sıkıntılardan değil; toplumsal alanda etkisini arttıran dinsel gericilik nedeniyle de handikap yaratıyordu. Doğuyu cenderede tutan NakşiNurcu politikalar bir yana, 1980 sonrası yoğunlaşan radikal dincilik de yöresel çarkın geriye dönmesine yol açmıştı. Şeyhağa kıskacında sömürülen kitleler bir süre sonra şiddeti dayatan gericiliğin kumpasında radikalleşirken, diğer yandan da bireyi mürit gören siyasal anlayışın militanlarına dönüştürülmüştü! AKP’nin bölgede son iki seçimde 100 civarında milletvekili çıkarmasının nedeni işte bu yapıydı. Üstelik bu yapıyı yoğunlaştırılan yoksulluk ve cehalet gibi metropolün göbeğinde ortaya çıkması, yalnızca Güneydoğu’da 20 yıl boyunca kanlı eylemlere imza atan Hizbullah’ın bitişini başlatmadı, tarikat ve cemaatlerin başlarını kumdan çıkarmasını da sağladı!.. Şeyhşıh yapısında, küçük dergâhlar ve gruplar içinde örgütlenen mürit yapısı, cemaatin 2000 yılından sonra bölgeye sosyoekonomik yatırımlar yapmasıyla iyice zayıflayınca, hem siyasal hem de ekonomik gücü keşfetti. Güneydoğu’da yoksul müridi tüccar, cahil talebeyi memur yapma stratejisi Fethullahçıları üçüncü güce dönüştürdü! Devlet desteği ekonomik ve siyasal güçle birleşince de Fethullahçılar Güneydoğu’da çekim merkezi haline geldi. Hizbullah ve PKK’nin iki yıl önce cemaati “bölgeden sileriz” diye tehdit etmesinin asıl amacı ise güçler dengesinin cemaat lehine bozulmasıydı!.. Kürt’süz iktidar olur mu?.. Atatürk’ün partisi CHP işte böylesine etnik bölücülükle dinsel gericiliğin kıskacındaki bir bölgede giderek eridi ve varlık savaşı vermeye başladı. Bugün Kürt sorununda çözüm için CHP’den medet uman PKK, devleti kuran partiyi “Kemalist”, “Statükocu” ve “Faşist” gibi suçlamalarla tehdit edip tabelasını indirmeye zorlayınca, CHP o coğrafyada MHP’nin bile gerisinde C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle