19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
En kârlı turne Bon Jovi’nin Kültür Servisi Billboard müzik dergisi, 2010 yılının en çok kazandıran müzik turnelerini açıkladı. Billboard Boxscore’a göre, 2010 yılının en çok hasılat yapan turnesi Bon Jovi ile “The Circle” oldu. Bon Jovi 69 konserle 1.591.154 bilet sattı ve 147.8 milyon dolar (yaklaşık 222 milyon TL) hasılat elde etti. 2. sırayı 22 konser ve 132 milyon dolarlık (yaklaşık 198 milyon TL) hasılatla U2 alırken 3’üncülük 28 konserle 122 milyon dolar (yaklaşık 183 milyon TL) kazanan AC/DC’nin oldu. Bon Jovi, “The Circle” turnesi ile 8 Temmuz’da İstanbul’a konuk olacak. Gözlerdeki gizemli harfler Teknoloji Leonardo da Vinci’nin ‘Mona Lisa’sının kimliğini belirleyebilecek mi? Kültür Servisi Pek çoklarınca dünyanın en ünlü tablosu olarak kabul edilen “Mona Lisa”nın gözlerinde belirlenen minik harflerin, resimdeki modelin çok uzun zamandır tartışılan kimliğini ortaya çıkarabileceği ileri sürüldü. İtalyan araştırmacı Silvano Vinceti, Leonardo da Vinci’nin “Mona Lisa”sının gizemli gülümseyişini bırakarak, yüksek çözünürlü görüntü sağlayan tekniklerle, Mona Lisa’nın gözbebeklerindeki bazı harfleri ortaya çıkardı. Mona Lisa’nın sağ gözündeki “LV” harflerinin çok büyük bir olasılıkla “Leonardo” ve “Vinci”nin başharfleri olduğu belirtilirken, “B“ ya da “S” ya da belki de “CE” inisyallerinin, Leonardo’ya poz veren modelin kimliğinin belirlenmesinde önemli bir ipucu olabileceği vurgulandı. Vinceti, modelin birçoklarınca Floransalı bir tüccarın karısı Lisa Gherardini olarak kabul edilmesine karşı çıkarak, Leonardo’nun “Mona Lisa” tablosunu Milano kentinde yapmış olduğunu ileri sürdü. Vinceti, incelemeden elde edeceği sonuçları gelecek ay açıklayacağını söyledi. Orhan Veli ölümünün 60. yılında Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’de anılıyor 60 yıldır genç bir şair Orhan Veli genç bir şairdir, çünkü şiiri şakacıdır. Onun şiiri gençtir, çünkü gençlerin okulda öğrendikleri tüm şiir kurallarına karşıdır. Bu kural dışılık ve şakacılığın altında ince, çocuksu bir duygululuk kıpırdar. SENNUR SEZER Boğaziçi’nde bir Orhan Veli Kültür Servisi “Garip” akımının kurucularından Orhan Veli Kanık, ölümünün 60. yılı dolayısıyla, bugün Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Salonu’nda saat 17.30’da anılıyor. “Ölümünün 60. Yılında Orhan Veli ve Şiiri” başlıklı etkinlik, İsa Çelik’in hazırladığı saydam gösterisiyle başlayacak. Doğan Hızlan’ın açılış konuşmasının ardından Soldan sağa; Sabahattin Eyuboğlu, Orhan Veli ve Sait Faik. sınız, / Mısralarımda; / Dokunabilir misiniz, / Gözyaşlarıma, ellerinizle?” Charles Cros’tan çevirdiği Çirozname’deki şiirin amacı Orhan Veli’nin şiirlerinin kuralıdır: “Kudursun bazı adamlar ciddi mi ciddi/Ve gülsün diye çocuklar küçük mü küçük”. Her yaşta okuru yüreğinden vuran gençliği ve yalınlığı, bir “kendiliğinden”lik yansıtır. Kelimelerin yetersizliği, duygularını anlatamama okuru şairle yaşıt duruma getirir. Şiirin bir teknik işi olduğunu aklına bile getirmeyen masum okur için kimse Orhan Veli’nin doğallığı ile boy ölçüşemez. Okur, ciddi olarak yazmayı seçtiğindeyse Orhan Veli’nin bu doğallığı sağlayabilmek için ne çok şey bilmek zorunda olduğunu fark edecek, yine de bu doğallık ve alaycılığın taklit edilemeyişine şaşacaktır. Orhan Veli Kanık yaşasa dört yıl sonra 100. yaşını kutlayacaktık. Bu yıl 96 yaşında olacaktı. Galiba 90 yaşına geldiği düşünülemeyecek tek şairdir o. Bayram sabahı evden kaçacağını da, bahar günü tersaneden gelen ter kokusunu duyduğunu da aynı doğallıkla kim fısıldayabilir ki... Orhan Veli’yi bir şiir yalvacı saysak bir tek gerçek havarisi vardı onun, çocukluk arkadaşı Halim Şefik (Güzelson). Halim Şefik’in tek kitabı Orhan Veli’ye yazdığı ağıtın adını taşır: “Otopsi”. Bu şiir Orhan Veli’ye yalın bir övgüdür: “Morgda açılınca kafatası / Doktor beyler beyin gördüler / İndirince tenkafesine neşteri / Doktor beyler yürek gördüler / Yürekte ne gördüler dersiniz / Yürekte memleket gördüler / Dünya gördüler/Bir de dost gördüler”. Halim Şefik Güzelson hep Orhan Veli’yle yaşadıklarını yazmayı düşledi. Bu konuda bir anı/görüntü aktarabildi bana. Tek pantolonunu ütülerken, kız kardeşinin eteğini giyen bir delikanlı. Düşlediğim Orhan Veli, pantolonunun ütüsünü tamamlarken şöyle mırıldanıyordu: “Heeey / Ne duruyorsun be, at kendini denize: / Geride bekliyenin varmış, aldırma; / Görmüyor musun, her yanda hürriyet; / Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; / Git gidebildiğin yere...” Egemen Berköz, “Orhan Veli şiirinin geçtiği evreler”; Müslim Çelik ise “Orhan Veli’nin çağdaş şiirimizdeki yeri ve önemi” üzerine konuşacaklar. Gazetemiz müzik yazarı Evin İlyasoğlu ise “Orhan Veli şiiri ve müzik” konulu söyleşinin ardından Orhan Veli’nin şiirlerinden İlhan Mimaroğlu, Nevit Kodallı ve Sıdıka Özdil’in bestelediği şarkılardan örnekler sunacak. Varlık dergisine ilk uğradığımda 15 yaşındaydım. Yaşar Nabi Nayır, şiirlerime bakarken soruvermişti: “En sevdiğiniz şair?” Hiç düşünmeden yanıtlamıştım: Orhan Veli. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Eğitim Yönetmenliği’nin, “2010 Okullarda” projesi kapsamındaki gençlik ve yazar buluşmasında aynı soruyu ben dillendirdim çoğu 7’nci, 8’inci sınıf öğrencisi şair yazar adaylarına: “Hangi şairi seviyor, okuyorsunuz?” Aldığım yanıt aynıydı: Orhan Veli. Orhan Veli’nin gençler arasında bunca yıldır gözde kalışının nedeni neydi? Bu sorunun pek çok yanıtı olabilir. Ancak bütün yanıtların onun bir tek özelliğini vurguladığı kuşkusuzdur: Gençlik. Orhan Veli genç bir şairdir, çünkü şiiri şakacıdır. Onun şiiri gençtir, çünkü gençlerin okulda öğrendikleri tüm şiir kurallarına karşıdır. Bu kuraldışılık ve şakacılığın altında ince, çocuksu bir duygululuk kıpırdar: “Ağlasam sesimi duyar mı Bubi’nin ‘Beş Dönem’ başlıklı sergisi Mustafa Kemal Merkezi Beşiktaş Çağdaş Sergi Salonu’nda Espri ve araçgereç dengesi KAYA ÖZSEZGİN Çağdaş sanat sürecinde yüksek modernizmle ortaya çıkan olgubilim ve yapısal dilbilim kavramlarının eşliğindeki bütün sanatsal atakların ortak bir amacı olmuştur: Dayandığı taban ne olursa olsun, üzerinden aşılacak deneyim modellerine sınır koymamak, varılan durakları kendi içinde dönüştürerek elde edilen bulguları enine boyuna açıp genişletmek. Giderek modernist anlamda gösteri kültürünü de kapsayan bu türden aktivisteylemci amaç, postmodern sanattaki alegorik yöntemleri de ister istemez kışkırtmış ve güncel sanata bilinen anlamının dışında yeni içerikler kazandırmıştır. Hiçbir yerleşik modele itibar etmeden, malzemenin uygulanma aşamasını canlı ve devingen bir süreçle denge içinde oluşturduğu işlerinde geometrik yapıyı muhafaza etmiş olan Bubi, bu aktivisteylemci amacın bugüne kadar belki de en tipik temsilcisi olma ayrıcalığını elinde tutmayı başarmış bir sanatçı olarak, yaptığı işin arkasında etkinliğini hep canlı tutmuş, kimliğinden ödün vermemiştir bugüne kadar. Toplu etkinlikler nedeniyle katıldığı sergilerde, izleyici onun bu yönüne tanık olagelmiş, ama kapsamlı bir sergide sanatsal etkinliğinin hangi yolları takip ederek dünden bugüne geldiğini görebilme olanağını, bu sergiye kadar pek bulamamıştı. Yeni dönemin önemli çıkışlarından biri olduğu kuşku götürmeyen “Beş Dönem” sergisi, özel koleksiyonlara dağılanlarla birlikte sanatçının elinde bulunan işleri kapsayan görkemli bütünlüğü içinde bu olanağı getirmektedir. Söz konusu sergide sanatçının izlediği süreçleri değerlendirirken, dikkati çekmesi gereken ilk olgu, bu dönemlerin organik bir yapısallığı hiçbir zaman gözden uzak tutmamış olmasıdır. Bir döneminde işleyip kendi sanatçı kimliğine mal etmekte titizlik gösterdiği “motif”, uzun bir aradan sonra bir başka döneminde “yapı”yı destekleyen farklılaşmış bir eleman olarak devreye giriyor. Örneğin tuval üzerine dikişli ip, kolaj ve karışık teknikle uyguladığı bir çalışmasının uzun bir aradan sonra farklı içerikteki bir başka yapıtında “anısal” bir izlek olarak varlığını sürdürdüğüne tanık oluyoruz. Duralit üzeri bez ve akrilik boyayla 1990’lı yıllarda oluşturduğu geometrik içerikli kompozisyonlar dizisi, yakın dönemde ağırlıklı bir yer tutan “kafes” örgü çalışmalarında kare ve dikdörtgen dizisinin ana formuna gönderme yapar. Bizim çağdaş sanatımızda kolaj tekniğinin seçkin örnekleri arasında yer aldığı kuşku götürmeyen siyah resimler, Bubi’nin daha sonraki bütün işleri için geçerli olan kemik tutkalla sertleştirilmiş örgülü kompozisyonlarının da çıkış noktasıdır kanımca. Bütün bu dönemsel etkinlikleri kapsamlı bir serginin kural yıkıcı düzeneği içinde izleyince, Bubi’deki “farklı” sanatçı figürünün kaynakları üzerinde düşünmeden edemiyorsunuz. Öte yandan sanat konusunda akademik bir eğitiminden değil, psikoloji eğitiminden geçmiş olması da, konuyu kavramsal planda uygulama becerisini ileri aşamalara taşımasında etkili olmuştur sanırım. 1980’li yıllardan bu yana katılmayı gelenek haline getirdiği grup sergilerinde Bubi’nin temsil etmiş olduğu sanatçılık misyonu, bu ayrıksı yapı içinde hep bir alternatif kimlik kapsamında kendini göstermiş ve öylece süregelmiştir. Standartlaşmaya bilinçle karşı koyan muhalif, aynı zamanda direngen bir tutumdur bu. Bubi’nin “Beş Dönem” toplu sergisi her şeyden önce, bu kapsamda düzenlenecek sergilerin ayrı bir özenle ele alınması ve boşlukların doldurulması halinde yaratacağı etkinin kalıcı olacağına ilişkin kanıları güçlendirici nitelikte bir gösteri olması bakımından da önem taşımaktadır. Serginin küratörü Selçuk Kaltalıoğlu’nu bu nedenle kutlamak isterim. ([email protected]) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle