29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Macy Gray İstanbul’da Kültür Servisi “Sexual Revolution”, “Sweet Sweet Baby” ve Black Eyed Peas ile beraber seslendirdiği “Request Line” gibi birçok büyük R&B hitine imza atan, Erykah Badu ve Santana gibi efsane isimlerle çalışan Macy Gray, 14 ve 15 Şubat’ta Babylon’da konser verecek. 5 kez Grammy’ye aday olan ve “En İyi R&B Kadın Vokal” dalında da ödüle değer görülen Gray, sıra dışı boğuk sesiyle Billie Holiday, Tina Turner ve Betty Davis gibi güçlü seslerle beraber anılıyor. Grammy ödüllü cazcı James Moody öldü e Edebiyat Mevsimi’nin Şiir Ödülü Ülkü Tamer’ 0 t Festivali’nin 201 Kültür Servisi Doğaçlama ustası, caz saksofoncusu James Moody, mücadele ettiği pankreas kanserine yenik düşerek, 85 yaşında, San Diego’da hayata veda etti. Moody, en çok, daha sonra Aretha Franklin, Van Morrison, Amy Winehouse ve başka sanatçılar tarafından da kaydedilen “Moody’s Mood for Love” eseriyle tanınıyordu. Caz müziğinin önemli ismi Moody’nin son albümü “Moody 4B”, bu ay başında, en iyi enstrümantal caz albümü olarak Grammy Ödülü kazanmıştı. Kültür Servisi 2. İstanbul Edebiya at Mevsimi Şiir Ödülü” ödülleri sahiplerine verildi. “Edebiy man Ödülü” Sevinç gazetemiz yazarı Ülkü Tamer’e, “Ro ’e, “Deneme Ödülü” ise erön Çokum’a, “Öykü Ödülü” Rasim Özd arlar Birliği İstanbul ir Ayvazoğlu’na verildi. Türkiye Yaz Beş tür Başkenti Ajansı’nın Şubesi’nce, İstanbul 2010 Avrupa Kül simi Büyük Ödülleri”nin katkılarıyla düzenlenen “Edebiyat Mev Ural, D. Mehmet Doğan, seçici kurulunda Ahmet Kot, A. Ali alıyor. Handan İnci ve Haydar Ergülen yer Basın çizerliğindeki 35. yılını Schneidertempel’deki “Artı35” sergisiyle geride bırakan Semih Poroy: Karikatürde uzlaşma olmaz CELÂL ÜSTER “Harbi”nin babası, “FEKLAVYE”nin ustası Semih Poroy’un “Artı35” sergisi Schneidertempel Sanat Galerisi’nde açıldı. Ay sonuna kadar açık kalacak olan sergide Poroy’un çizerlikteki 35 yıllık serüveni izleniyor. Poroy’la, karikatürü, en sevdiği ustaları, “Harbi”yi, klasiklerin çizgi romana uyarlanmasını ve Türkiye’deki “çizgiyle muhalefet” geleneğini konuştuk. Karikatürü en kestirme yoldan nasıl tanımlarsın? Karikatür tek bir türden ibaret olsaydı işimiz kolaydı. Yine de en kestirme yolu deneyip şöyle söylemek mümkün: Karikatür, çizgiyle mizah yapmaktır. O zaman da hemen şu soru geliyor: Nasıl bir çizgiyle? Eğiliminde, özünde mizah olan, komik unsurlar taşıyan bir çizgiyle; Bosc’un çizgileri gibi. Öte yandan bünyesinde pek komik eğilimler taşımayan çizgilerle de başarılı karikatürler yapılabiliyor. Topor’un çizgilerini de buna örnek gösterebiliriz. Türkiye’den tek bir karikatürcü adı ver desem? Kaçamak yok! Biliyor musun, bu gerçekten olanaksız. Nehar Tüblek’in ortalama insanı çizerken verdiği tadı başkasından alamazdınız. Semih Balcıoğlu’nun günceli takibi çok dikkat çekiciydi. Bedri Koraman’ın eskiden Milliyet’in birinci sayfasındaki etkililiği, Turhan Selçuk’un 70’lerdeki sarsıcılığı, Oğuz Aral’ın geniş kitleyle etkileşimi... Hepsi müthiştir. Bunların yanında oya gibi işçilikleriyle Ferit Öngören, şimdilerde hâlâ üretimini sürdüren Tonguç Yaşar büyük ustadırlar. Ya otodidakt Cafer Zorlu’ya ne demeli? O türden bir çizer belki dünyada yoktur. İzninle burada da tek bir isim vermeyeyim. Cumhuriyet’te çizdiğin “Harbi” karakteri nasıl doğdu? “Harbi”nin nasıl biri olduğunu “harbiden” söyler misin? 80’li yıllarda bantkarikatürler yaygınlaşmıştı. iyasal iktidarla uzlaşabilen iyi karikatürcü düşünemiyorum. Aslında muhalefet de eleştirilir ama siyasal iktidarla birlik olarak değil. S ‘H arbi’, az çok okumuş, dünyada neler olup bittiğine iyi kötü kafa yoran, fazla ukalalık yapmayan, hafif hafif didişseler de kız arkadaşıyla mutlu sayabileceğimiz biri. Batı’da bu yıllardır yapılır. Yaygındır yani. Ben bile, klasik sayabileceğimiz yazarlarımızın kimi öykülerini bazı çocuk dergileri için çizgiroman olarak çalışmışımdır. Yakın geçmişi merak etmeden yayıncı olunabilir; itiraz edemem, ama bilinirse iyi olur. Şunları söylemeden de geçmeyeyim: Üçbeş ay önce bu tür çeviri çizgiromanlar yayınlanmaya başlayınca umutlanıp iyi şeyler mırıldanmıştım. Yayınlar arka arkaya geldikçe düşüncem değişmeye başladı; artık, başarılı çizgiromanlar olmadıklarını söyleyebilirim. Çizgiromanda kurgu ve hareket neredeyse her şeydir. Bu iki unsurun başarılı olduğu çizgiromanlar pek göremedim. Yayıncılarımız iyi yayıncı olduklarını kanıtlamak istiyorlarsa paraya kıyıp bizim klasiklerimizi bizim çizerlerimize ısmarlasınlar, görelim. Türkiye’nin çok güçlü bir “çizgiyle muhalefet” geleneği var. Son yıllarda kimi çizerlerin siyasal iktidarla uzlaşmasını nasıl karşılıyorsun? Siyasal iktidarla uzlaşabilen iyi karikatürcü düşünemiyorum; ama, böyle örnekler görmeye başladık, yazık... Unutmadan söyleyeyim: Muhalefet de eleştirilir. Niye olmasın?.. Onun da garipliklerini çizer, eleştirirsiniz. Fakat karikatürcü bunu siyasal iktidarla birlik olup yapıyorsa, bu zavallılıktır. Bir de, bu iktidarın karikatürden rahatsız bir iktidar olduğunu düşünürsen komedi iyice ortaya çıkıyor. Yalnız şunu da eklemek isterim: Geçenlerde muhalefet liderinin dansöz kılığında çizilmiş karikatürüne epey kızıldı. Ben bunu da anlamadım. Sayın Kılıçdaroğlu’na, Meclis kütüphanesine gidip 60’lı yılların mizah dergilerinde İsmet İnönü’nün bile ne kılıklarla çizildiğine bakmasını öneririm. Yeni serginin adı “Artı35”. 35 yılı bir an için geride bırakalım; bundan sonra ne olacak? 36... 37... diye devam edeceğiz! Artı 36, 37... Harbi’den ‘Harbi’ Biliyorsun çok daha önceleri Haslet Soyöz “Küçümen”le başlamıştı. Sonra İsmail Gülgeç, Behiç Ak, Piyâle Madra da bantkarikatürlerle yaygınlaştılar. Sonra bizim Kâmil Masaracı, Kemal Gökhan... Askerden dönüşte, çizgiyi sürdüreceksem bunun bantkarikatürle sürdürülebilir olduğunu düşündüm. “Harbi” 1989’da böyle çıktı. Az çok okumuş, çevresinde, dünyada neler olup bittiğine iyi kötü kafa yoran, fazla ukalalık yapmayan, hafif hafif didişseler de kız arkadaşıyla mutlu sayabileceğimiz biri. Ayrıca, yine çok içileceğinden çekinse de arada bir ağır abi’lerle takılan, sivrilikleri, çıkıntılıkları olmayan birisi. Son yıllarda edebiyat klasiklerinin çizgi romana uyar lanmasının yaygınlaşmasını nasıl değerlendiriyorsun? Öncelikle bu konuda ben biraz şaşkınım. Sanki bunlar yeni yapılan şeylermiş, bu yayınlar bir “buluş”muş gibi sunuluyor. İşte bilmem kim Avrupa’da kitapçıları gezerken bakmış ki, her yer bunlarla dolu filan... 70’li yılların Ülkü Tamer yönetimindeki Milliyet Çocuk Dergisi her hafta bir forma “klasik” çizgi roman ekiyle çıkardı. Sonra bu, 80’li yıllarda benim de içinde olduğum Tarık Dursun K. ekibiyle de sürdü. Türkiye’nin Yaşar Kemal klasiği “İnce Memed” Gülgeç’in müthiş çizgileriyle yine aynı dergide yayımlandı. Başka çalışmalar da var. Adalet Ağaoğlu, öykülerinden bir seçkinin Fransa’da yayımlanması nedeniyle Paris’te ‘Yazarın cinsiyeti yoktur’ MEHMET BASUTÇU Cihan Demirci’nin ‘Hayat Çizgisi’ Kültür Servisi İlk karikatürleri 1978 yılında yayımlanmaya başlayan karikatürcü ve mizah yazarı Cihan Demirci’nin, karikatürcülüğünün 32. yılı anısına 32 karikatürden oluşan “Hayat Çizgisi” adlı sergisi dün Muğla’nın Milas ilçesindeki Turhan Selçuk Karikatürlü Ev’de açıldı. Demirci, Milas Belediyesi’nin bu yıl 23 Nisan’da hizmete soktuğu Turhan Selçuk’un adını taşıyan Karikatürlü Ev’de Milaslı öğrencilerle bir atölye çalışması da gerçekleştirecek. Son olarak Cumhuriyet’te “Çiziyet” köşesinde karikatürler çizen Demirci halen Cumhuriyet gazetesinin “Cumertesi” mizah sayfasında yazarçizerlik yapıyor. Oğuz Aral’ın öğrencilerinden olan, Türk mizahı ve karikatür tarihi üzerine araştırmaları da bulunan Cihan Demirci, mizah kitaplarının yanı sıra; şiir, deneme, öykü, roman, araştırma, biyografi türlerinde de eserler verdi. PARİS Türk edebiyatının Fransa’da giderek artan tanıtımına yeni bir halka daha eklendi: Adalet Ağaoğlu, Empreinte Yayınevi tarafından basılan “Le premier bruit du silence” (Sessizliğin İlk Sesi) adlı öyküler seçkisiyle Fransız okurun karşısına ilk kez geliyor. Bu nedenle hafta başında Paris’e gelen Ağaoğlu, UNESCO daimi temsilciliğimiz tarafından düzenlenen toplantıdavette, önce kısa bir konuşma yaptı, sonra kitaplarıyla ilgili övgü dolu sözleri dinledi; ardından da kitabını imzaladı. Son yıllarda, özellikle Kültür Bakanlığı’nın çeviri ve yayın destek projesi TEDA, zincire yeni halkalar ekleme çabalarına olumlu katkılarda bulunuyor. Nitekim, Madeleine Zivaco tarafından çevrilen “Le premier bruit du silence” da bu yardımdan yararlanmış bir kitap. Ayrıca, sekiz ay önce son bulan “Fransa’da Türkiye Mevsimi” etkinlikleri kapsamında edebiyat önemli bir yer almış; etkinliğin bütçesinden yararlanılarak, yaklaşık 30 Türk yazar ve şairin Fransız okurlarla buluşması sağlanmıştı. Türkiye Mevsimi logosunu taşıyan bu kitapların çoğunun yaşama geçirilmesinde olduğu gibi, “Sessizliğin İlk Sesi”nin çevirisinin arkasında Adalet Ağaoğlu, UNESCO daimi temsilciliğimizce düzenlenen toplantıda bir konuşma yaptı, kitaplarıyla ilgili övgü dolu sözleri dinledi, soruları yanıtladı ve kitabını imzaladı. Ağaoğlu, yıllar önce Ankara’da derslerini izlediği Güzin Dino’yla buluşup hasret giderdi. da Timur Muhiddin’in ilgi ve çabaları var. Ağaoğlu, matbaadan yeni çıktığı için son anda eline ulaşan bu ilk Fransızca kitabını, Paris’e gelirken uçakta okuyarak adeta keşfetmiş. Keşfetmiş, çünkü çevrilecek yedi öykünün dört değişik kitabındaki öyküler arasından seçilmesi sürecine bizzat katılmamış; bu seçim Paris’te, INALCO’nun (Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Ulusal Ensti tüsü) Türk dili bölümü öğretim üyeleri tarafından, hem Fransız okurun duyarlığına seslenmek, hem de yazarın öykülerindeki farklı biçemleri olabildiğince geniş bir yelpaze içinde tanıtmak amacıyla yapılmış. Toplantı sırasında bir soruya “Yazarın kadını erkeği olmaz; yazar yazardır, cinsiyeti yoktur” diye yanıt veren Adalet Hanım, kitabın önsözünü uçakta okurken çok duygulandığını, özellikle de son paragrafın kendisini düşlerin güneşli bulutlarına doğru çe Düşlerin güneşli bulutları kip götürüverdiğini söylüyor. Önsözü kaleme alan Timur Muhiddin, Türk edebiyatı içindeki önemini ve özgünlüğünü vurguladığı yazarın hem gerçeği hem de gerçeğin algılanış biçimlerini, toplumsal ve siyasal olayları işleyerek sorguladığının altını çizdikten sonra, o heyecan verici paragrafla görüşlerini noktalıyor: “Kendisinin, Fransız okur için çok az erişilebilir olmasından hep üzüntü duyacağız ama bu ilk kitap, duyguların derinlikli dünyasının büyüleyici coğrafyasında Türkçenin sınırlarına dek at süren yazarın romanlarına yönelik merakı, kuşkusuz ateşlemiş olacaktır.” Adalet Ağaoğlu, yoğun kar yağışı nedeniyle davetli oldukları toplantıya gelemeyenler arasında bulunan Güzin Dino’yu, ertesi gün evinde ziyarete gidiyor. Türk edebiyatının Fransa’da tanınması için Abidin Dino ile birlikte büyük çabalar harcayan Güzin Hanım’ın anılarındaki yeri çok eskilere, 1940’ların sonlarına dek iniyor. Meğer Adalet Ağaoğlu’nun Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne girdiği yıllarda derslerini izlediği genç öğretim üyelerinden biriymiş Güzin Hanım! Hemen 60 yıl öncesinin bir anda su yüzüne çıkan anılarına dalarak, uzun uzun sohbet ediyorlar... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle