19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 20 KÜLTÜR CUMHURİYET 12 ARALIK 2010 PAZAR [email protected] ‘Gypsyjazz’ın efsane adı Django Reinhardt’ın 100. doğum yılı bütün dünyada festivaller ve konserlerle kutlandı ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Sevgili okurlar, iki gün önce Fazıl Say içime işleyen bir yazı yolladı bana ve birçok arkadaşına. Okudum okuyalı o yazı, şiir gibi, müzik gibi, dans gibi yüreğimle, aklım ve ruhum arasında dolaşıp duruyor. Yazının uzunluğu bu köşenin sınırlarını aşıyor. Fazıl’ın affına sığınarak, kısaltarak sizlerle paylaşıyorum. “… Bu akşam evdeyim. Ender gördüğüm ve çok özlediğim kızım Kumru ile beraber film seyredeceğiz. Yeni biten solo keman bestemi (Cleopatra) kopistime eposta olarak yollayacağım. Ve gecenin geç bir vakti de olsa, nisanda Berlin’de çalınacak olan yeni eserim ‘Alevi dedeler rakı masasında’ üzerine çalışacağım... (Arif Sağ’ın bana anlattığı bir gerçek olaydan yola çıkan bir eser.) Bu akşam İngiliz kemancı Priya Mitchell bugüne değin pek çok kez çalınan keman konçertomu ‘Haremde 1001 Gece’yi Belgrad’da çalacak. Konseri dinlemeye bile gidemiyorum. Yine bu akşam, dostum ve değerli meslektaşım Hüseyin Sermet, Londra’da önemli bir konser verecek. Hüseyin, Ulvi Cemal Erkin’in öğrencisi idi. Ben, rahmetli hocalarımın konserlerime geldiğine inanmaya başladım. Fenmen... Gündemir... Oradalar sanki. Salondalar. Kimbilir? Belki Erkin de öğrencisi Hüseyin’i dinlemeye gidecektir bu akşam? Ve yine bu akşam dünyanın kimbilir hangi şehrinde, İdil Biret, Gülsin Onay resitaller veriyor olacaklar. Gülsin her konserinde Saygun çalar mutlaka. Bu akşam da vardır programda. Belki Etüdler.. Belki prelütler... Bu akşam Colorado eyaletinde bir evde, bir müziksever GüherSüher Pekinel kardeşlerin Poulenc CD’sini dinleyecek. Ama, Norveç’te, Çin’de, İtalya’da pek çok evde, pek çok müziksever aynı CD’yi dinliyor olacaklar. Erkin’in, Saygun’un eserleri hiç aklınıza gelmeyecek ülkelerde, topluluklar tarafından seslendiriliyor olacak. Filipinler’de mesela, bir Yaylısazlar Quarteti Saygun çalıyor olabilir. Ya da Kore’de. Ya da Hollanda’da... Bu akşam Antalya Piyano Festivali’nde yine büyük ustaların katıldığı bir konser var. Biletleri tamamen bitmiş. Ankara’da ve İzmir’de orkestralar haftalık konserlerini bu akşam veriyorlar. Hepsi bu akşam. Bu akşam, İngiliz şef Howard Griffiths ile ‘İstanbul Senfonisi’nin Mart 2011’de Moskova’daki seslendirilişi ile ilgili teknik detayları telefonla görüşeceğim. Yine bu akşam, Ankara’da bir konservatuvar öğrencisi, verdiği sınıf resitalinde İlhan Baran’ın eserlerini Django ‘Düşlerimin Konağı’nda HANDE EAGLE ‘Bu Akşam Evdeyim...’ çalıyor olacak. Genç bir sopranomuz bu akşam Berlin Operası’nda Mozart söylüyor olacak. Bir başka genç soprano ise Milano’daki bir Şan Yarışması’nda finale kalacak, bu akşam. Bu akşam Safranbolu’da (Geçen ay New York’ta dünya birincisi olmuş olan) Yaylısazlar Quartetimiz ‘Borusan Dörtlüsü’, bir konser verecek. Konsere daha çok öğrenciler gelecek. Paris’te bir Türk viyolonsel öğrencisi, arkadaşları ile ufak bir gruba çağdaş müzik konseri verecek. Eskişehir’de bir müzikolog, Cemal Reşit Rey’in Orkestra eserleri üzerine yaptığı araştırmaya kafa patlatacak. Prag’da yaşayan bir Türk balerin, bu akşam kendisini sakatlayacak kadar çok çalıştığı için hüzünlere boğulacak. Mersin’deki bir balerin ise hayatının en iyi performansını bu akşam verecek. Bu akşam, Youtube’daki binlerce ‘Fazıl Say Videosu’ tüm gezegende 250 bin kere tıklanacak. Ben ise Kumru ile çizgi film seyrediyor olacağım. Muammer Sun bu akşam bir ‘Onur ödülü’ alacak. Eve döndüğünde ise müziğini yaptığı bir filme televizyonda rastlayacak... Bu akşam Türk Hava Yolları ile uçan 78 bin kişi, uçağın içinde Alnar’ın Kanun Konçertosu’ndan bir bölüm dinleyecek. Bu akşam avangard bestecimiz İlhan Usmanbaş evinde eski dostları ile buluşacak. Evde ‘yeni müzikte ne yapılıyor?’ konusu konuşulacak. (…) Murat Bardakçı’nın ‘Türkiye’deki müzik inkılabı çatır çatır çöktü’ dediği durum bu. Aslında yukarıda yazdığım gerçeklere bakarsak, ben bir çökmüşlük göremiyorum. Siz görebiliyor musunuz? Ama konu burada bitmiyor. Asıl gerçek şu: Bu dönemde, Atatürk ve Cumhuriyet inkılapları ile ilgili karalayıcı konuşmak hayli kazançlı iş. Ama beni kazanç ilgilendirmiyor. Beni müzik ilgilendiriyor! (…) Gerçekler, aslında yukarıda yazdığım gibiler. Bu akşam bu gezegende... Bu memleketin insanları, bu akşam...” Sevgili Okurlar, ne zamandır sürmekte olan “müzik inkılabı” tartışmasını ve Fazıl Say’ın yazısında buna ilişkin bölümleri, konunun benden bin kat daha uzmanı olan Evin İllyasoğlu’na bırakıyorum. Bakmayın bizim ülkemizde herkes her konuda bilip bilmeden konuşur, ama benim sevgi ve saygı anlayışım buna izin vermez. Yukarıda adı geçen tüm müzisyenler ve okura duyduğum sevgi ve saygı… Teşekkürler Fazıl Say… İyi ki varsın. [email protected] faks:0212.247 16 50 Reinhardt’ın efsanevi yaşam öyküsü, daha çocukluğu ve gençliğinde Fransa ve Belçika’da dolaşırken keman, gitar ve banço çalmayı öğrendiği yıllarda başlar. Ne var ki, onun benzersiz ve olağanüstü bir gitarist olmasını sağlayan, belki de, 1928’de karavanında çıkan bir yangındır. Reinhardt, bir barda çaldıktan sonra gecenin geç saatinde, ilk karısı Florine Mayer’le paylaştığı karavanına döndüğünde bir mumu devirir ve ortalığı alevler sarar. Yangında vücudunun yarısı yandığı gibi, sol elinin iki parmağı da sakat kalır. Django, okulu yarım bırakmış, beş parasız, üstelik sakat kalmış, ama çok yetenekli, 18 yaşında bir gençtir. Doktorlardan bir daha asla gitar çalamayacağını öğrendiğinde derin bir bunalım geçiren Django’ya, o sıralar tanınmış bir gitarist olan ağabeyi Joseph Reinhardt yeni bir gitar alır. Kazadan sonra gitarı bambaşka bir biçimde çalmayı öğrenmek zorunda kalan Django, sololarını iki parmağıyla çalacak, sakat kalan iki parmağını ise akor basmakta kullanacaktır. 1934’te, birkaç yıl önce tanıştığı kemancı Stéphane Grappelli’yle birlikte Hot Club de France Beşlisi’ni kurar. Django’nun Grappelli’yle tanışması ve Amerikan “swing” ezgilerine yönelmesi Avrupa cazında yeni bir evre başlatacak ve onu üne götüren yolu açacak; Django, 1946’da ABD’de Duke Ellington Orkestrası’yla birlikte turneye çıkacaktır. Olağan dışı ve yenilikçi sololarıyla dinleyicilerini büyüleyen Django, pek az gi tarcının ancak dört parmağıyla yapabildiğini iki parmağıyla başararak herkesi kendine hayran bırakmıştır. Gitarcıların genellikle akorlu sololar çaldıkları bir dönemde, melodik doğaçlamaya dayanan sololar yapmış, özellikle yavaş tempolu eşsiz doğaçlamalarında Çingene ve caz melodilerinin baştan çıkarıcı karışımını sunmuştur. Django’nun, günümüzde ses hacmini arttıran amplifikatörlerden önceki dönemde gitar için çok önemli özellikler olan yüksek ses ile bas tonları birleştirebilmesinde Maccaferri tipi gitarının da payı vardır. 2010, Django’nun ve onun ölümsüz müziğinin anımsanması açısından gerçekten önemli bir yıl oldu. Rosenberg Trio, Fransız gitarist Biréli Lagrène’le birlikte, “Djangologists” (Djangologlar) adlı albümünü çıkardı. Reinhardt’ın 1951’de çekildiği SamoissurSeine’de düzenlenen Django Festivali, Paco de Lucia, Tchavolo Schmitt gibi gitaristlerle Biréli Lagréne’in eşlik ettiği Rosenberg Trio’yu bir araya getirdi. Festivalde 100 gitarist, Django’nun unutulmaz parçası “Minor Swing”i onun anısına birlikte çaldı. Çingene azınlıklar üstüne filmleriyle tanınan Cezayir doğumlu Fransız yönetmen Tony Gatlif, keman virtüözü Didier Lockwood ile Biréli Lagrène’in de ‘Gitar bir mucize’ Grapelli ve Ellington ile Reinhardt’ın müziğinin sihirli sesleri, tümüyle kendine özgü kişiliği zamana asla yenik düşmeyecek. Çünkü Django, günümüzün teknolojiye yenik düşmüş sentetik dünyasına, geçmişin kırılgan aşklarını ve ölümsüz müzik beğenisini taşıyan sonsuz bir ruh. onu benzeri tüm müziklerin üstünde tutmamızın nedeni, onun Çingene müziği musette ve Amerikan cazını bir araya getirmiş olmasıdır. Onun bu eşsiz tarzının belki de en güzel örneği, ünlü caz standardı “Honeysuckle Rose”a getirdiği kendine özgü yorumdur. Django bir kontrpuan ustasıydı ve Grappelli’nin melodi ve doğaçlamalarını yaratıcı arpejlerle bütünlemişti. Sanırım, blues’un en büyüklerinden B. B. King’in, “Django’nun gitarında bana her zaman esin veren gezginci bir tutku, ‘beni kimse sınırlayamaz’ tavrı vardır… Onun müziği yüreğimde hissettiğim bir düşünceyi daha da güçlü kılmıştır: gitar başka hiçbir sese benzemeyen bir sestir, gitar bir mucizedir” demesinin nedeni de budur. Django’nun o mucizevi gitarı, 1953’teki ölümüne kadar susmamıştır. Bu yıl, binlerce Django ve gypsyjazz tutkunu, sırf onun müziğini yeniden canlı olarak dinlemek için konser salonlarını doldurdu. Django’nun müziğinin sihirli sesleri, insanı alıp götüren notaları ve tümüyle kendine özgü kişiliğinin zamana asla yenik düşmeyeceğini, her geçen gün biraz daha derinleşip güzelleşeceğini düşünüyorum. Çünkü Django Reinhardt, günümüzün teknolojiye yenik düşmüş sentetik dünyasına, geçmişin kırılgan aşklarını ve ölümsüz müzik beğenisini taşıyan sonsuz bir ruh. Şu aylak pazar günü, “Bulutlar”ın (Nuages) üzerinde huzur içinde yatsın. O şimdi “Düşlerimin Konağı”nda (Manoir des mes rêves). ‘Bulutlar’ın üzerinde Larry Murphy arşivi. yer aldığı multi media gösterisinde, Django’nun dehasının çingene köklerini ve caz müziğine olağanüstü katkısını gözler önüne serdi. Django’nun müziğinden “gypsyjazz”ın benzeri olmayan bir biçimi olarak söz etmemizin ve Ferit Odman / Nommo (Equinox Music) Amerika’da bir müzik öğrencisi olduğu zamanlarda hocalığını yapan usta piyanist Mulgrew Miller, “Bir öğretmen olarak, hayatımdan geçen göze batan genç davulculardan biri de Türkiye’dendi. Çalışı bir Amerikan cazcısının yüreğine dokunacak cinstendi; fantastik bir zamanlaması ve büyük bir tutkusu vardı. New York ve İstanbul caz sahnesinin değerlerinden biri o. Dinleyici Ferit Odman’ın büyük bir swingci olmasını beklemeli” diyor Ferit hakkında, onun ilk albümünün kapağında. Tutkularını profesyonelliğe tahvil etmeyi becermiş, mesleğinin sınırları içinde mutlu olmayı başarmış, yüzünden de gülümsemeyi eksik etmemiş genç caz müzisyenlerimizden biri davulcu Ferit. Ülkemizde sadece caz çalarak yaşamını sür dürmeye çalışan az sayıdaki insandan biri, aynı zamanda. New York’ta bir yandan eğitim alıp, bir yandan da caz kulüplerinde çaldığı günlerde kaydettiği “Nommo” adlı ilk albümüne piyanoda Burak Bedikyan, basta Peter Washington, alto saksofonda Vincent Herring ve trompette Bryan Lynch eşlik ediyor. Fakat albümün bize ispatladığı ilk şey, Ferit’in iyi bir eşlikçi olduğu. Hırslı, kompleksli ve agresif bir davulcu değil o. Bunu en çok albümde ziyadesiyle söz hakkı tanıdığı ve parçaların özelliklerine göre öne çıkardığı müzisyen arkadaşları sayesinde anlıyoruz. Geleneklere göbeğinden bağlı ve swing dolu bir tarzı var. Bir ayağının geçmişe kuvvetle ayak basışı ona romantizm katıyor. “Nommo” cazın geleneklerine el pençe duran, saygı ve sevgi dolu genç bir müzisyenin gelecek vaat eden ilk işi. [email protected] Cyndi Lauper / Memphis Blues (Naive Records) Cyndi Lauper’ı 1985 yılında “Girl Just Want to Have Fun” ve “Time After Time” hitleriyle tanıdık. O dönemin punk görünümlü, rengârenk saçlı, sıra dışı pop yıldızıydı. Aynı yıl ilk albümü “She’s So Unusual” ile “En İyi Yeni Sanatçı” kategorisinde Grammy aldı, zaman içinde kazandığı ödüller, filmler ve albümlerle pop ikonu haline geldi. Ama aradan geçen yıllar onu da değiştirdi; artık 57 yaşında ve yıllardır yapmak istediği albümü yaptığını söylüyor. Bu defa, iki yıl önceki elektronik dans albümü “Bring Ya to the Brink”ten sonra farklı bir kulvara girmiş. “Memphis Blues”, adından da anlaşılacağı gibi, klasik bir blues albümü. Doğrusu ben Lauper’ı pop şarkıcısı olarak hep sevdim ama 57’sinde blues’a yönelmesini de alkışla karşılıyorum. Çünkü her zaman onun sesinin blues için çok uygun olduğunu düşündüm. Sesine çok yakışan şarkıları usta bir ekiple yorumlamak için Memphis’de kamp kurmuş Lauper. Yanına Allen Toussaint, B.B. King, Jonny Lang, Kenny Brown, Charlie Musselwhite, Ann Peebles gibi caz dünyasının ünlü yeteneklerini alınca, ortaya çok keyifli bir albüm çıkmış. Blues deyince doğal olarak insanın aklına hemen hüzünlü şarkılar geliyor. Ancak Cyndi Lauper’ın sesi, albüme farklı bir renk katmış; çoğu şarkıda tempo tutmakla yetinmeyip dans edesi geliyor insanın. Avrupa’da eylül ayında çıkan albüm, ülkemizde A.K. Müzik tarafından yeni yayımlandı. 2010’u uğurlarken güzel bir blues albümü dinlemek isteyen herkese tavsiye ediyorum bu albümü. www.zulalkalkandelen.com C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle