28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CUMHURİYET 12 ARALIK 2010 PAZAR Tam 140 üniversitemiz varmış. Yüz de rektör... Dünyada pek az ülkenin bu kadar çok üniversitesi vardır... Üniversite nedir? “Yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırmalar ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri birim ve bölümlerden oluşan, bilimsel özerkliği ve kamu tüzelkişiliği bulunan öğretim kurumu.” Ansiklopediler böyle tanımlıyor üniversiteyi... Bizim 140 üniversitemiz bu tanımlamaya uygun mu? Yoksa bunların pek çoğu ortaokuldan farksız yerler mi?.. Nerde bilimsel çalışmalar, nerde bilimsel özgürlük!.. Bir öğrensek, hangi üniversitemiz son yıllarda hangi bilimsel yapıtı yayımlamış... Ortaya çıkan hangi yapıtlar dünya ölçüsünde bir değer kazanmış? Bu 140 üniversitenin doğru dürüst bir kitaplığı var mı, bir laboratuvarı?.. Her birinin kadrosu yeterli öğretim üyeleriyle dolu mu? Zengin ailelerin çocukları, en başta EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Rektörler Sarayda, Öğrenciler İşkencede... Başbakanımızın oğlu, kızı niçin, bu Türk üniversitelerinde öğrenim görmediler de gittiler Amerikan üniversitesinde okudular. Bu arada hatırladığım bir olay var, o da İsmet İnönü’nün oğulları Ömer ve Erdal’ın önce Türk üniversitelerinde, daha önce Türk liselerinde öğrenim görmelerini istemesi. Ancak daha sonra, doktora yapmak için yabancı üniversitelere gitmelerine izin vermesi... Ama biliyorsunuz bizde paralı takım çocuklarını ille de Amerika’larda Avrupa’larda okutmak çabasındadır. Kendi ülkelerindeki üniversitelere güvenmediklerinden mi, yoksa “Benim kızım, oğlum yabancı üniversite mezunu” diyerek caka satmak için mi? Başbakan Recep Bey ikide bir toplantılar yapar. Türlü meslekten insanları Dolmabahçe’de bir araya getirir. Bir yemek ya da kahvaltı verir, sonra kürsüye çıkıp tepeden bir nutuk çeker. Şairler, yazarlar, öğretmenler değişik işadamları kuzu kuzu dinlerler. Bu kez de ikiye bölmüş 140’ı, önce 70’ini toplamış, sonra da geriye kalan 70’ini!.. Ne konuşmuş, neler demiş, onlardan ne istenmiş, bilmiyoruz. 140 rektör hiçbir şey söylememiş mi? Kendine ait ya da ülkeye ait? Ülkenin günden güne çıkmazlara sürüklediğini belirten bir görüş bildirmemiş mi? Bir ülkenin en uyanık, en gerçekçi insanları bilim adamlarıdır, bilim adamı sayılanlardır. Öyleleri bizde artık yok mu? Başbakan’ın düzenlediği toplantılara katılanlar neden daha sonra bir şey söylemezler? O şunu dedi, biz bunu dedik. İşlerin yolunda gitmesi için şu önerileri yaptık, Sayın Başbakanımıza yürünecek doğru yolları gösterdik gibilerden açıklamalar niye yapmazlar? Benim tanıdığım şairler, yazarlar da Başbakan’ın yemek davetlerine gitti; orda ne konuşuldu, ne kararlar verildi, kimse bilmedi! Dolmabahçe’de ikide bir yaşanan bu tür toplantılarla ne elde edilir, ne işe yarar, kimse bilmez! 140 üniversite rektörümüz Dolmabahçe Sarayı’nda kuzu kuzu Başbakan’ın söylevini dinlerlerken dışarda genç üniversiteliler polisin dayağını yemişler, yerlerde sürüklenmişler, karakollara götürülmüşler! Görüşlerini duyurmak isteyen aydın gençliği kan revan içinde bırakmışlar, elleriyle ağızlarını kapatmışlar, üstlerine zehirli gaz sıkmışlar... 140 üniversitemize yenileri de eklenecekmiş! Demek kuzular çoğalacak, dayak yiyen hak arayıcılar artacak, bir kez daha aydınlıktan, uygarlıktan yana gençler demokrasi uygulamasının tadını tadacaklar!.. ONUNCU KÖY BEKİR COŞKUN İnsan Kırması... İngiliz parlamentosu insan ile hayvan embriyonlarının karıştırılması yasasını, biliyorsunuzdur onayladı. Hangi aşamadalar bilemiyorum. Yasa, oluşacak embriyonların 14 günden fazla yaşatılmasını yasaklıyor. Çünkü insanhayvan kırması olarak ortaya ne çıkacağı belli olmayabilir. Zaten bilim adamları da bu embriyonlardan elde edilecek kök hücrelerle, bazı çaresiz hastalıkları tedavi etmeyi deniyorlardır. Yoksa yarı insan, yarı hayvan bir şey yaratmak değil dertleri. Ya 14 günden fazla yaşayan olursa?.. O zaman ilk kez bilimdeilimde tüm dünyayı atlatıp, Batı uygarlığından bir adım önde olabiliriz. Yarattığımız insan kırması embriyon oluşumunu yabancı medyanın huzurunda insanlığa gösterebiliriz: “Bu ne?..” “Eşek herif…” “Eşek herifi” nasıl elde ettiğimizi merak edeceklerdir. Söylemeyiz… Anası bebekliğinde ayaklarından tutup türbenin üzerinden üç kez geçirdi… Fazla çocuktan onu yıkamayı unuttukları gibi, arada bir sobanın yanında unuttular… Ama asıl embriyonunun yerine oturması; babasının attığı okkalı tokatlardı… Bir de oturup da televizyonda grup konuşmasını dinleyince… Ondan sonradır ki gördüğü ilk suya işedi; eşek herif… “Eşek herif” aslında insanın eşekleştirilmiş halidir, eşeğin insanlaştırılmış hali değildir. Bunu eşek herifin yaşadığımız kentleri böyle çirkinleştirmesinden, foseptiği denize bağlamasından, koylarımızı betonlaştırmasından, kedileriköpekleri zehirlemesinden, korulukları imara açmasından, gölleri kurutup tarla yapmasından, set çekip dereleri durdurmasından da anlayabilirsiniz… Ya da; bunları yapanların, iyi bir şey yaptıklarını zannetmesinden… İnsan eşekleştiği için böyle… Yok eğer eşek insanlaştırılmış olsaydı, o tüm bunları yapamazdı… İnsan yaptı: “Eşek herif…” [email protected] C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle