19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ARALIK 2010 PAZAR 16 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara K K K K K K K K K Y Y Y K 6 5 4 3 6 3 3 4 7 8 14 12 1 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars K K K Y Y Y Y Y Y Y K K B 0 2 4 7 17 13 9 11 8 11 5 6 5 HABERLERİN DEVAMI Oslo K Helsinki PB Stockholm PB Londra PB AmsterdamB Brüksel Y Paris B Bonn Y Münih K Berlin K Budapeşte K Madrid B Viyana K 6 10 3 8 8 6 6 8 3 4 1 13 3 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Y B PB Y B K B PB PB B PB PB Y 2 3 12 7 2 8 18 10 15 7 17 19 13 Yurt geneli çok bulutlu, Marmara ve Ege bölgelerinin batısı dışında kalan tüm yurt yağışlı geçecek. Yağışlar, kıyı kesimlerde yağmur, yağış alan diğer yerlerde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacak. Yağışların Akdeniz’in batısı, Orta Karadeniz ile Doğu Anadolu’nun güney ve batısında kuvvetli olması bekleniyor. Hava sıcaklığı yurdun doğu kesimlerinde 2 ila 4 derece azalacak. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Aralık GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK Kenya’da kaptığım Türkiye’de bilinmeyen artık bir mikrop mu, bir virüs mü teşhisi yok, haftayı Yeditepe Üniversite Hastanesi’nde yatarak geçirdim. O kadar çok yattım ki, hayatının en çok televizyon izlediğim günlerini geçirdiğimi söyleyebilirim. Ve birden karar verdim ki, bu ülkede iktidar olanlar, tümden gençliklerini unutmuşlar. Hepimizin de görüp tanık olduğu gibi, insan kendi gençliğini, delikanlılığını böyle mi unutur? Bu kadar unutmak için bunamış olmak gerekir, bunama bile bunu karşılamıyor, genç oldukları zaman parçasını hafızalarından silmişler. Yoksa hiçbir biçimde genç insanlara karşı bu denli sevgisiz, bu denli anlayışsız ve hatta haince davranamazlar. Bu kadar tutarsız konuşamazlar, polisin protesto yapan gençlere uyguladığı orantısız gücü, üç dört yumurta atmayla kıyaslayamazlar. Protestoların arkasında Ergenekon’un olduğunu söyleyemezler, hatta kendi gençliklerini de kapsayan 68 kuşağından böylesine nefret edemezler. Ne oluyor? Acaba korkuyorlar mı? Dünyada bir şeyler oluyor, iklim soldan yana değişiyor. İngiltere’de üniversite harçlarının arttırılmasını protesto edenler yüz binleri buluyor ve bunlar sadece gençler değil, sağcı basın ve kendi geleceğini de karanlık gö / IŞIL ÖZGENTÜRK GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY iddia ve iftiraların hesabını soracaktı. Üç gün geçti, beş gün geçti… Ne dava var ortada ne de dava açacağını yineleyen Başbakan! Belgelerdeki doğruların üstünü davalarla örtemeyeceğini anlayınca, gözleri başka yönlere kaydırmak için her zaman kullandığı silaha sarıldı... Ana muhalefete ve medyaya yüklendi! Oysa belgelerdeki kimi ifadeler maazallah herhangi bir yazıda geçse… yazarına adı geçen AKP büyükleri tazminat davaları açmak için gün yitirmeden yargının kapısına dayanırlardı. Ama nedense RTE de, çevresindeki ağzı çok laf eden, adalet dedin mi mangalda kül bırakmayan kimi hükümet üyeleri de Wiki’deki hakarete varan saptamaları sineye çektiler. Örneğin, Wiki belgesinde “Başbakan’ın buldogu” diye adı geçen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bir hukukçu, ama belgeyi dava konusu yapamadı. Arınç adı TBMM’deki görüşmelerde tutanaklara üç kez, “Başbakan’ın buldogu” diye geçmesine karşın… Başbakan Yardımcısı, belgedeki bu hakarete, “Amerikalı diplomatların densizliklerine rıza gösterecek değiliz. Terbiyesizce, aptalca tanımlamalar” diye yanıt vermekle yetindi... İç hukuk ABD’li diplomata işlemiyor. Uluslararası hukukun önünde diplomatlara bir çeşit dokunulmazlık sağlayan Viyana Sözleşmesi duruyor. İlk iki gün esip savuran RTE susmak zorunda kaldı. Neden sustu? Üstelik ABD Dışişleri Bakanı’ndan da değil; bakanlık sözcüsü Philip Crowley’den öyle bir yanıt aldı ki… Sözcü; “Diplomatlarının, bulundukları ülkelerde yaşanan gelişmelerle ilgili samimi ve dürüst değerlendirmeler sunduklarını” ve… “bu belgelerin ‘faydalı ve önemli’ olduğunu” söylüyordu. Crowley bu açıklaması ile ABD’nin RTE’ye bakış açısının değiştiğine işaret ediyor. Demek ki; Washington artık Başbakan’ın İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabı olduğunu içeren Ankara kaynaklı belgeyi de… İslamcı Başbakan’ın Türkiye’yi Batı ekseninden Doğu’ya kaydırdığını içeren belgeleri de “faydalı ve önemli” görüyor. ABD’de de jeton nihayet düştü galiba. İlgili bakanların yolsuzluk iddialarına verdikleri yanıtlar WikiLeaks’teki saptamaların yalan yanlış olduğunu kanıtlayabilir mi? Başbakan da “Olmayan bir şeyin ispatı olmaz, iddia sahibi iddiasını kanıtlamak zorundadır” diyor ama bir Başbakan, üstelik iktidara geldikten sonra zenginliği dillere destan bir Başbakan… … şayet belgelerde yazılanların doğru olmadığına toplum vicdanını inandırmak istiyorsa… “İsviçre’de olmadığını söylediği hesapların olmadığını kanıtlamak” zorunda değil mi? Hayır değil. Başbakan kamuoyunun belleğinde yer eden iddiaların yalan olduğunu kanıtlayacağı yerde belgelerdeki suçlamaları gargaraya getiriyor. İsviçre’den belge alacağı yerde, ana muhalefet genel başkanını referandumda muhtardan belge alamamakla suçluyor. Tabii inandırıcı olamıyor. Bir iki gün önce RTE, Wiki belgeleri devam ederse “gereken önlemleri alacağını” söyledi. Acaba Suudi Arabistan’ın aldığı önleme benzer bir önlem mi düşünüyor? Suudi Arabistan belgelerin ülkede izlenmesini yasakladı. Fakat Suudi Arabistan belgelerini, AKP’nin asıl Türkiye’de yayımlanmasını, okunmasını yasaklaması gerekirdi. Çünkü İslamı tartışmasız biçimde uyguladığına, bu ülkede Batı ülkelerinde izlenen kimi “rezaletlerin” asla olmadığına inanan, İslamın örnek ülkesi Suudi Arabistan hayranı devlet adamlarımız… Çankaya’daki ile RTE, çok fena terse düştüler. 2009 tarihli ABD belgelerinde “Cidde’de elit gençliğin yeraltı yaşamının giderek geliştiği… her türlü dünyevi günah ve kötülüğün, alkolün, seksin, uyuşturucunun kapalı kapılar ardında var olduğu” yazılı. Ya başka bir İslam devleti Libya... Yüzünü botoks ile gerdiren Kaddafi! WikiLeaks belgeleri İslamı örtü yapan devletlerin içyüzünü açıklıyor, maskelerini indiriyor. “Kimilerine” al sana şeriat düzeninde İslam terbiyesi der gibi! Gençliklerini Unutanlar ren halk gençlerin yanında. Çünkü bugün harçlar artacak yarın emekli paraları kısılacak. Yunanistan’da durum farklı değil. Avrupa’da gençler artık düzene başkaldıran marjinal gruplar olarak görülmüyorlar tam tersi, işçilerin, emeklilerin, beyaz yakalıların halklarını da savunan kahramanlar gözüyle bakılıyorlar. Acaba bizimkiler korkuyorlar mı? Gençler çok haklı taleplerle geliyorlar, birincisi okullarının polis baskısından kurtulmasını istiyorlar. Parasız eğitim istiyorlar, barınma hakkı istiyorlar, öğrenme ve fikirlerini rahatlıkla ifade edecekleri örgütlenmeler istiyorlar. Yapılan son zamlarla öğrencilerin yol paraları çok yükseldi, yemek paraları da!.. Bazı öğrencilerin bırakın yumurta bulmayı, yarı aç yarı tok gezdikleri özellikle üniversite öğretim üyeleri tarafından pek bir iyi biliniyor. Bütün bunlar bilinirken 12 Eylül’ün bize en kötü armağanı YÖK tam bir körlük sergiliyor. Öğrencinin cebinde yol parası yokmuş, yemek yiyemiyormuş umurlarında değil, onlar sadece koltuklarını düşünüyorlar ve bunun için dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir hiyerarşiye boyun eğip öğrenciler coplanırken, tekmelenirken, biber gazıyla sindirilmeye çalışılırken onlar öylece öğrencilerinin yanlarından geçip gidiyorlar. Söylenecek daha çok söz var ama beş gündür açamadığım internetimi açınca Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencilerinin adeta bir yardım çığlığı gibi gönderdikleri emailler beni onların sözcüsü olmaya itti. Söyle diyorlar: “Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde akıl almaz ve bir o kadar da trajikomik olay yaşandı; toplumsal olaylarla ilgilenen Türkiye’nin cesur ve aydınları, biz Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencileri olarak çok büyük bir haksızlığa uğradık; olay kısaca şöyle gerçekleşti; biz sosyoloji bölüm öğrencileri olarak öğrenciler arasında kolektif bir birliktelik sağlamak için üniversitemize bir film (Soraya’yı Taşlamak) sunduk, ilk önce kabul ettiler ve biz de çalışmalara başladık, duyurular yaptık, konuşmaları hazırladık, filmin denemesini konferans salonunda yaptık ve son geceye geldik, tüm hazırlıklar tamamlandı, filmi artık sadece konferans salonunda izlemek kalmıştı. Son akşam bizi aradılar, bize dediler ki; film fazla yüzeyseldir, sanatsal yönü yok. Biz bu işin peşini bırakmadık, başka film (Osama) sunduk, ilk önce tamam dediler, son dakikada onu da iptal ettiler. Biz anladık ki keramet filmde değil filmde üçdört kelime Kürtçe olmasındaymış. Dekanlığın yaptığı inceleme sonucu filmde üçdört Kürtçe kelime varmış. Böyle saçma sapan bir iddiadan dolayı filmi iptal ettiler ve filmi izlemedik. Siz toplumsal olaylara duyarlı, aydın insanlardan destek bekliyoruz. Bu tür olayları gün yüzüne çıkarmak için sizden, tüm medya gruplarından destek istiyoruz. Saygılar, Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencileri.” Ben bu iki filmi de bilirim, birincisi gerçek bir hikâyeye dayanır. İran’da recm edilen bir kadın üstünedir, öteki Afganistan’da kadınlara yapılan baskıyı anlatır, çok sıkı bir filmdir. Mesele bu olmasın? Bir film gösterisinin başına gelenlere tanık oldunuz, nerede o fikir özgürlüğünün olduğu üniversiteler? Öğrenciler çok haklı. Herkes sıradan bir gençliğini anımsasın! Bugünlerde en iyi yüzleşme bu olsa gerek. Not: Yeditepe Üniversite Hastanesi doktorlarına ve hemşirelerine şefkatleri ve ilgileri için teşekkür ederim. [email protected] mutlu bir yıl dileyelim. “Hukuk gücü” kavramının giderek “gücün hukukuna” dönüştüğü bir ülkede yaşıyoruz. Bundan daha kötü olan, bu duruma alışmak. Daha da kötü olan, bu acı gerçeği saptırmak ve “demokratik” bir adımmış gibi sunmak. 32 kısım tekmili birden bunların tümünü yaşıyoruz. Böylesi dönemlerde aydınların ayrı bir sorumluluğu var. Gerçek aydın ülkesindeki mevcut yapının haracını yemez, ülkesinin geleceğine harç taşır. Tarihe baktığımızda haraç yiyenler değil, harç taşıyanlar ülkelerini, insanlığı ileri götürmüştür. Bu tavırlarıyla karanlığı yırtmış, toplumun önünü açmışlardır. En çok da hukukun iktidar gücü tarafından kullanımına karşı çıkmışlar, kendilerinin de yargılanması pahasına gidişe “hayır” demişlerdir. Ergenekon davalarının kendi içinde bile “örgütsel bir bağ”, “tutarlılık” yok ama, serileri devam ediyor. Davalar iki haneli rakamlara ulaştı. 2010 Mart’ında ondan fazla Ergenekon sanığının avukatı olan Yusuf Erikel mayısta “şüpheli” oldu, kasımda sanık. 10. Ergenekon iddianamesinin bir numaralı sanığı. 11. iddianameyle ilgili de gelişmeler karışık. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ile ilgili “parçalı” karar verilmiş görünüyor. Bir bölüm şüpheli ile ilgili takipsizlik kararı, bir bölümüyle ilgili “soruşturma sürüyor”!.. Operasyon yapılalı 19 ay olmuş. Operasyon pazarlığının ne zaman başladığı çok net değil. Gelinen noktada alınan kararın özeti şu: Bu işlerin ucu açıktır. Her an yeni bir soruşturma kararı çıkabilir. Mevcut durum üzerinden de dava açılabilir! Gelinen noktayı şöyle bir benzetme ile tarif edebiliriz: Memleketimin kimi caddelerine, sokaklarına ucu açık elektrik telleri savrulmuş, rüzgâr estikçe birilerine çarpıyor. Her an herkesi çarpabilir. Böyle bir ülkede özgürlüklerin güvence altında olduğu söylenebilir mi?.. AKP çizgisinden olmayan ama AKP’nin mevcut statükoyu ortadan kaldırıp yerine daha özgürlükçü bir yapı getireceğine inanan yazarlar, Ergenekon davalarına da aynı pencereden baktılar. Ancak zaman içinde, olaylar geliştikçe pek çoğu vicdanının sesini dinledi, davanın seyrini eleştirmeye başladı. Hürriyet’te Hadi Uluengin 16 Kasım’daki “Silivri’de Bayram” başlıklı yazısında, 2008’de ivme kazanan Ergenekon soruşturmalarından beklentisini şöyle sıralıyor: Sivil demokrasinin güçlenmesi. Açık toplumun pekişmesi. Zinde güçlere bel bağlayan zihniyetin tırpanlanması. Bunlara ben de varım. Ancak bu dava öyle bir hedefe dönük değil. Uluengin bir gününü Silivri’deki duruşmalara ayırsa bence bu gerçeği çok rahat görür. Yazının devamında da “bu hedefe” giderken hukuksuzlukların olmaması gerektiğini baştan beri vurguladığını söylüyor, sözü tutukluluklara getirip şöyle diyor: “Suç işledikleri çok sarih olanlar hariç, hiçbir adli mekanizma, hiçbir hukuki anlayış ve bilhassa hiçbir insani vicdan bu tür bir cezai infazı kabullenemez... Silivri zanlılarının çoğu kamusal bir kimliğe sahiptir. Herkes biliyor ki, tutuksuz yargılama durumunda onlar hak ile yeksana karışmayacak ve duruşmalarda temsil edileceklerdir. O halde ‘katalog suç’ gibi sonsuz elastiki ve sonsuz izafi bir kavrama dayandırılarak, bütün insanların en tartışmasız hakkı olan özgürlük böylesine keyfi biçimde gaspedilemez.” Öyle sanıyorum ki, bu satırlar, siyasi görüşü, Türkiye’nin sorunlarına bakışı ne olursa olsun “insanım” diyen herkesin üzerinde birleşeceği bir değerlendirme... Aydınları, köşe yazarlarını, siyasetçileri, sivil toplum kuruluşlarını, “demokratım” diyen herkesi bir kez daha Silivri’deki özgürlük kıyımına dur demeye çağırıyorum. En azından “Silivri’den yükselen çığlıkları duydum” demeye çağırıyorum. [email protected] TGC Başkanı Erinç, ifade özgürlüğü sorununun çözüm yollarını değerlendirdi ‘Siyaset, hukukun önünde’ Erinç, basında yaşanan sorunları sadece bu alanı ilgilendiren sorunlar olarak görmediklerini söyledi. İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı ve Gazektemiz İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, “Gazetecilerin yaşadıkları sorunların çözümünü bulmadan ifade özgürlüğü sorununu çözeceğimizi sanıyorsak önemli yanlışlardan birini daha yapıyoruz demektir” dedi. İstanbul Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından önceki gün gerçekleştirilen “Basın ve İfade Özgürlüğü Sempozyumu”nda konuşan Erinç, basında yaşanan sorunları sadece bu alanı ilgilendiren sorunlar olarak görmediklerini söyledi. Basın ve ifade özgürlüğünün sorunlarını, hukuki, medyada yapılanma ve gazetecilerin kimlik ve kişilik sorunları olmak üzere üç ana grupta değerlendirmek gerektiğini belirten Erinç şöyle devam etti: “Türkiye’de siyaset ile hukuk sık karşı karşı geliyor ve hukuk yerine siyaset tercih ediliyor. Yapılan yasalar da değişik yorumlara yol açabilecek, muğlak diyebileceğimiz, aslında tanımlanması gereken suçu tam olarak tanımlayamayıp cumhuriyet savcılarının ya da yargıçların yorumlarına bırakıp sonra onları içtihatlı birleştirme kararlarıyla düzeltmek gibi bir yaklaşım söz konusu. Hukuktan çıkıyor iş, siyasetin emrine giriyor. Elbette siyasetçi yasama organında görev alarak yasa yapma hakkına sahip. ‘Bu hakkı yeterince ve gereği gibi kullanıyorlar mı’ sorusuna ‘Evet’ demekte kuşkuluyum.’’ YUMURTAYA KARŞI OTOBÜS BARİKATI Adana’da, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “demokratik taleplerini” içeren bir mektup vermek isteyen Çukurova Üniversitesi öğrencileri polis tarafından etten duvar örülerek engellendi. Polis olası bir protestoya karşı belediye otobüsleri ile barikat kurdu. Slogan atan bazı öğrenciler ise gözaltına alındı. (Fotoğraf: YUSUF BAŞTUĞ) Akademisyenlerden AKP’ye protesto İstanbul Haber Servisi Üniversite öğrencileri ve akademisyenler, AKP’nin üniversite öğrencilerine olan tutumunu protesto etti. Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği üyesi akademisyenler, iktidarın öğrencilerin taleplerini dinlemesi gerektiğini söylerken Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyeleri de üniversitelerin siyasi baskı altına alındığını vurgulayarak, “Öğrenciler artık özgürlük istiyor ve AKP’den hesap soruyor” dedi. Taksim Meydanı’nda toplanan akademisyenler adına açıklama yapan Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Esen Aslandoğan, rektör atamalarındaki siyasi tavrın, üniversitelerde sivil polis bulundurulmasının, açılan sayısız soruşturmaların ve son olarak ise Başbakan’ın rektörlerle olan toplantısında öğrencilerin taleplerini hiçe saymasının tepkileri daha da yükselttiğini vurguladı. Galatasaray Meydanı’nda toplanan TKP’liler ise “Üniversiteler toplumun vicdanı ve aklıdır; gelecek biziz” pankartı ile “Demokrasicilik oyunu, kuzu postunu kurtar” yazılı dövizleri taşıdı. Eylemciler, TKP Beyoğlu ilçe binasına kadar yürüdü.. TKP’liler adına basın açıklaması yapan İTÜ öğrencisi Kağan Öksüz “Öğrenciler artık özgürlük istiyor ve AKP’den hesap soruyor” diye konuştu. Barolardan açıklama: Ölçüsüz gücü kınıyoruz ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İstanbul ve Ankara baroları, öğrenci protestolarının ardından Ankara Üniversitesi SBF Dekanı ve öğrenciler hakkında ceza ve disiplin soruşturması açılması yönünde oluşan “baskı ve dayatmayı” kınadı. İstanbul ve Ankara baroları ilk kez ortak bir açıklama ile gündeme ilişkin değerlendirme yaptı. İki baronunu başkanları Ümit Kocasakal ve Metin Feyzioğlu imzalı açıklamada, “Emniyet güçlerinin, siyasi iktidarı protesto eden üniversite öğrencilerine karşı şiddet boyutuna varan ölçüsüz güç kullanması, demokrasi adına kaygıyla ve tepkiyle izlenmektedir” denildi. Açıklamada, “Siyasi iktidarın, üniversite yöneticilerine karşı demokraside kabulü mümkün olmayacak şekilde açıkça saldırıya geçtiği” belirtildi. Öğrencilerin İstanbul’a gelişinin engellenmesinin “seyahat özgürlüğünün keyfi şekilde sınırlandırılması” olarak nitelendirildiği açıklamada “Dayak sırasında bir öğrencinin çocuğunu düşürmesi ise gücün şiddetinin ve ölçüsüzlüğünün en açık kanıtıdır” ifadesine yer verildi. ABD Büyükelçiliği ile AKP Genel Merkezi arasındaki düzenli görüşmeler sona erdi AKPABD iletişimine WikiLeaks darbesi ERDEM GÜL ANKARA WikiLeaks belgeleri, ABD Büyükelçiliği ile AKP genel merkezi arasındaki görüşmelerin kesilmesine neden oldu. Edinilen bilgiye göre WikiLeaks belgelerinin yayımlanmasının üzerinden geçen iki haftalık sürede ABD Büyükelçiliği ile AKP arasında herhangi bir görüşme gerçekleşmedi. WikiLeaks belgelerine kadar ABD Büyükelçiliği yetkilileri, siyasi partilerle temaslar çerçevesinde AKP ile de düzenli görüşmeler yürütüyordu. Ancak belgelerdeki başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP’lilere yönelik iddia ve ifadeler, AKP ve büyükelçilik arasındaki bu diplomatik ilişkileri olumsuz etkiledi. Belgelerin ilk yayımında Erdoğan, sert tepki göstermek yerine, “WikiLeaks’ın eteğindeki taşları dökmesini bekleyeceğiz” demişti. Ancak Erdoğan özellikle İsviçre’deki 8 banka hesabı iddiası ve yine AKP’lilere yönelik diğer yolsuzluk iddiaları üzerine WikiLeaks’in eteğindeki taşların tamamını dökmesini beklemekten vazgeçerek, sert tepki gösterdi. Erdoğan, ayrıca hem hükümet içinde hem de partisinde WikiLeaks belgelerindeki iddiaların sahibi başta Eric Edelman olmak üzere ABD’li büyükelçilere dava açmak amacıyla iki ayrı komisyon kurdu. Erdoğan’ın, bakanların ve parti yöneticilerinin sert açıklamaları ve dava açma hazırlıklarıyla birlikte birlikte ABD Büyükelçiliği yetkililerinin AKP yöneticilerine ziyaretleri kesildi. AKP yöneticileri durumu, “Belgelerden bu yana ABD’lilerle parti arasında bir görüşme yok. Bu bizden kaynaklanan bir durum değil. Ama zaten bu koşullarda partiyi ziyaret etmeleri de zor olur. Çünkü geçmişte ziyaret eden diplomatlar öyle laflar etmişler ki şimdi kalkıp ‘gelelim konuşalım’ demeleri mümkün değil. Ayrıca gelseler de ne konuşacağız? Yeni WikiLeaks belgelerinde okuyacağımız görüşmeleri mi yapacağız? Ziyarete gelseler bile ciddi bir konuşma yapmak bu koşullarda mümkün değil” şeklinde ifade ediyor. AKP yöneticileri, bir süre sonra ABD ile temasların yeniden başlayabileceğini ancak görüşmelerde, “eski samimi ortamın yaratılmasının kolay olmayacağını” da vurguluyor. yeterli değil’ ‘Düzenlemeler İÜ Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Adem Sözüer ise “Türkiye’deki yasal düzenlemelerin olumlu yönde ilerlemesi ve bazı olumlu uygulamaların olması hiçbir zaman için tatmin edici sonuçlar vermedi” diye konuştu. Sözüer, yargılama sürecinde yapılan yayınların kişilerin suçlu gibi gösterilmesine neden olmaması gerektiğini vurguladı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle