16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Şöyle diyordu: “Televizyondaki tartışmalarda bakıyorum ki, kılık kıyafetlerinden dolayı eğitim özgürlüğünü kaybetmiş hanım kızlarımıza karşı, başı örtülü olmayan bayanlar, onların haklarını savunmuyor. O noktada kalkıp bir mücadele vermiyor.” Başı açıkların başı örtülü olanları neden savunmadıklarını sorgulayan, hatta suçlayan bu sözlerle… kadın erkek arasındaki eşitsizliğin ne ilgisi var diyebilirsiniz. Haklısınız ama; RTE’ye göre “önce kadınların dayanışmasını sağlamak gerek”miş! Bu eşitsizlikten çıkarak kadın erkek eşitliğine şöyle geliyor: “Eğer kadınlar kendi aralarında eşitlik veya eşitsizliği halledemiyorlarsa kadın erkek arasındaki eşitlik veya eşitsizliğin ne anlamı var? Önce bunun halledilmesi lazım.” Eşitsizliğin nasıl çözümleneceğine şu formülü sunuyor: Öncelikle başı açık kadınlar, ya birey olarak ya da kadın örgütleri kanalıyla başı kapalı olanların üniversiteye girmelerini savunmalılar. Planın açıklanmayan bölümü: Kamuya, ortaöğretime türbanın girmesi! Başı açık kadınla başı örtülüler arasında sayısal denge kurulduğu zaman ne olacak: Kadınlar arasında denge sağlanmış olacak! Bu denge sağlandıktan sonra hangi aşamaya geçilecek? Örtülü başla örtüsüz, sayıca artık eşitlenmiş olunca; erkekler, kadınlarla eşit olduklarını kabul etmek zorunda kalacak! Şaşırtıcı, böyle plan mı düşlüyor, elbette bilinmez; ama RTE’nin durup durduk yerde başı örtüsüz kadınlarımızdan türban giyenleri savunmalarını istemesi insanı ister istemez şeytanın avukatlığını yapmaya zorluyor. Daha ileriye giden bir yorumla RTE; örtülü örtüsüz kadınlarımızdan bir araya gelerek: “Türban, örtünmüş örtünmemiş kadının özgürlüğüdür” diye bir açıklama bekliyor. Başbakan’ın daha şaşırtıcı söylemleri de dikkat çekiyor: “Kadınlar, erkek egemen bir dünyada, erkeklerin savaşında yitip gidiyor. İşte onun için dünyaya kadın eli değsin istiyoruz” diyor. Bu sözler: 2007 seçimlerinden önce elbette RTE’nin onayı ile AKP’nin açıkladığı… …TBMM’de gerektiği kadar temsil edilebilmesi için kadın örgütlerinin tanınmasını istediği kontenjanın kabul edilemez bir koşul olduğunu öne süren kararı akla getiriyor! Daha neler neler? Örneğin; AKP’nin çağdaş Türk kadınını “Müslüman Türk Kadını” diye tanıtma girişiminin dışında: Geçen yıllarda AKP’li belediyelerin yayımladıkları kitaplarda yer alan: “Kadın erkek tokalaşamaz Kadın dokuz yaşında evlenebilir İnsan yaradılışı ve ihtiyaçları çokeşliliği zorlar Erkek dört kadın alabilir Akraba evliliği caizdir Evli çiftler bebeği önleyecek yöntemlere başvurmamalıdır Kadını iz bırakmadan döv Gece sokağa çıkan kadına iyi gözle bakılmaz” diyen söylemleri başı açık, kafaları ve vicdanları özgür kadınlarımız unutulabilir mi? Başını örtenleri örtmeyenlerin savunmasını istediğine göre parlamentoda örneğin partisinin kurucularından, lise sondaki oğlunun biriyle öpüşmesine bile fena halde üzülen Fatma Uğur gibi başları türbanlı kadın temsilcilerin bulunmasını sağlamayı düşlüyor olmalı. Üç beş ilde 13 yaşındaki kızların derslere türbanla girmesiyle patlayan yeni bir türban skandalına, Bakanı, parti yöneticisi, karşı çıkan demeçler veriyor ama bu tertipleri düzenleyen adı ve adresleri bilinen dinci örgütlere İçişleri Bakanı’nın nasıl baktığı veya ne yaptığı açıklanmıyor. Haberle hemen her gün iç içe, olan bitenden de öteye olabilecekleri gören yazarlarımızdan kimileri “RTE türban her yerde serbest olsun istiyor” diye yazabiliyorlar. Görün bu yorumları da, birbirinize ne olacak bu memleketin hali diye sormayın artık. Her konuda tek söz sahibi RTE, ilkokulda da, kamuda da türbana karşı olduğunu açıklamıyor ve muhalefet de bu konunun üzerine gidemiyor. Neden? Zira RTE’nin de Çankaya’daki AKP’linin de onlar gibi düşünen örneğin Arınç’ın da kafasındaki özgürlük kavramı... 13 yaşındakinin okula, doktorun, yargıcın kamuda görevine türbanla gitmesini emrediyor. Bir de “Müslüman olanın laik olmayacağına” inandırabilseler! Kafalarındaki özgürlük; İslamın emrettiği kadar özgürlük, gerçekleşecek! SAYFA 27 EK M 2010 ÇARŞAMBACUMHUR YET 8 HABERLERİN DEVAMI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 27 Ekim Oslo Y 8 Helsinki Y 6 Stockholm Y 7 Londra Y 15 AmsterdamY 11 Brüksel Y 11 Paris Y 12 Bonn B 11 Münih B 6 Berlin B 8 BudapeştePB 9 Madrid PB 18 Viyana B 8 Belgrad Y 9 Sofya Y 6 Roma PB 16 Atina Y 20 Zürih B 9 Moskova Y 6 Aşkabat B 17 Taşkent PB 20 Baku B 18 Bişkek PB 13 Tiflis B 21 Kahire PB 32 Şam PB 29 İstanbul Y 19 Edirne Y 18 Kocaeli Y 20 Çanakkale Y 20 İzmir Y 21 Manisa Y 20 Denizli Y 21 Zonguldak Y 17 Sinop Y 17 Samsun Y 20 Trabzon Y 19 Giresun Y 18 Ankara Y 20 Eskişehir Y 18 Konya Y 20 Sıvas B 17 Antalya Y 25 Adana B 30 Mersin B 28 Diyarbakır PB 27 Şanlıurfa PB 28 Mardin PB 24 Siirt B 24 Hakkâri Y 18 Van Y 14 Kars Y 16 Ülkemiz geneli par çalı ve çok bulutlu, Mar mara, Ege, Batı Akde niz, İç Anadolu’nun ba tısı, Batı ve Doğu Kara deniz, Doğu Anado lu’nun doğusu ile Sam sun, Çorum, Amasya, Aksaray, Niğde, Nev şehir, Yozgat ve Kırşe hir çevreleri sağanak ve gök gürültülü sağa nak yağmurlu geçecek. Yağışlar Marmara ve Kuzey Ege kıyılarında kuvvetli, akşam ve ge ce saatlerinde Batı Ak deniz kıyıları ile Aydın ve Muğla çevrelerinde çok kuvvetli olacak. Bugün toplanacak Milli Gü venlik Kurulu toplantısında Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin (MGSB) değiştirilmesi gün demde. AKP hükümeti belge den özellikle “irtica” kelimesi nin çıkarılmasını istiyor. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Nec det Sezer döneminde yine AKP hükümetinin isteğiyle ya pılan değişiklikler sırasında belgede bu tanım korunmuştu. Ancak Çankaya Köşkü’nün ev sahibinin değişmesinden son ra, AKP geçmişte sorun yaşa dığı kurumlara karşı mücadele sini daha kararlı biçimde yürü ten bir çizgi izler hale geldi. Ni tekim son YAŞ toplantılarında, darbe soruşturmaları gerekçe gösterilerek hükümetin TSK üst yönetimine ‘muktedir’ ol duğu net biçimde gösterildi. Gündeme getirilen anayasa re ferandumuyla da AKP hakkın da ‘irticai faaliyetlerin odağı’ tespiti yapan ve başta üniver sitelerde türban yasağını kaldı racak anayasa değişikliği ol mak üzere, hükümetin birçok icraatına kararlarıyla engel olan Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değiştirildi. Şimdi ise MGSB’de yapılması düşünülen değişiklikle Türki ye’nin son 20 yılındaki tartışma lara damgasını vuran ve siyasi İslamcı akımlar tarafından eleş tiri odağı haline gelen ‘irtica’ ta nımına neşter vuruluyor. Ancak bu noktada, ‘kırmızı kitap’ diye de anılan belgedeki değişiklik konusunda kamuoyunda pek az bilinen birkaç noktayı vurgula makta fayda var. Seçim kozu ‘Kırmızı Kitap’ Siyasetçilerin sık sık ileri sür düğü gibi, MGSB’nin güncelleş tirilmesi için belirlenmiş ‘beş yıl’ diye bir süre yoktur. MGSB her yıl gözden geçirilir ve MGK üye lerinden talep gelmesi halinde değişiklik çalışması MGK Genel Sekreterliği’nce başlatılır. Daha önce 1997’de 28 Şubat tartış maları sırasında, 2001’de MHP’nin isteği üzerine ve son olarak 2005’te bugünkü hükü metin isteğiyle belge değiştirildi. Son beş yıldır her sene yapılan gözden geçirmelere rağmen, AKP’nin belgedeki değişiklik için seçtiği zamanlama, yaklaşan 2011 seçimleri sırasında bu de ğişikliğin meyvelerini toplamaya çalıştığı izlenimi yaratıyor. Mevcut belge inançlara saygılı Hükümetin iç güvenliği tehdit eden unsurlar arasından ‘irtica’ kelimesini çıkarma isteğinin ar dında, kendisini destekleyen İs lamcı çevrelerde yerleşen “bu ifade ile inançlı insanların (mü tedeyyin) tehdit olarak görüldü ğü” kanaati yatıyor. Halbuki mevcut MGSB vatandaşı tehdit gören bir belge değildir. Belge nin birden fazla bölümde, dev letin mütedeyyin vatandaşla rın inancına saygı gösteren, koruyan ve kollayan bir yak laşım içinde olması gerektiği önemle vurgulanmaktadır. MGSB’de ‘irtica’ ile ‘mütedey yin’ arasında belirgin bir ayrım bulunmasına rağmen, hüküme tin seçimler öncesinde ‘irtica’ tanımını belgeden çıkarmak için seferber olması, Türkiye’nin iç ve dış güvenliğinin esaslarını belirlemesi gereken MGSB’nin iç politika malzemesi olarak kullanıldığı şüphelerine yol aç maktadır. Tek tehdit irtica mı? Ülkemizin temel güvenlik bel gesinde yapılacak değişikliğin de sadece ‘irtica’ noktasına odaklanması da 2010 yılı Türki yesi açısından büyük şanssız lıktır. Gelecek ay Türkiye’nin de katılımıyla yenilenecek NATO Strateji Belgesi’nde “siber gü venlik, iklim değişikliği ve diğer çevresel tehditler” dünyamızın karşı karşıya olduğu yeni teh ditler olarak sıralanacak. Türki ye bu yeni tehditleri de değer lendirecek bir vizyonu milli gü venlik belgesi tartışmasının içi ne oturtabilmelidir. Daha fazla demokrasi Sık sık ileri sürüldüğü gibi MGSB özgürlükleri kısıtlayan bir belge de değil. Çünkü in sanlığın ortak değerleri olan te mel hak ve özgürlüklerin yük seltilmesini ana hedeflerden biri olarak saptamış durumda. Temel hak ve özgürlükler ko nusunda ‘ayrımcılığa’ engel olunması özellikle vurgulanı yor. Hükümet, belgeyi kötüle mek yerine, zaten var olan de mokrasi vurgusunu daha da güçlendirmelidir. Türkiye’nin dış dünyaya bakışında da, özellikle İran gibi rejimlerle ilişkilerinde, demokrasi penceresinin hâkim olması sağlanmalıdır. Tüm bu tartışmaların seçim hesaplarına kurban edilmemesi gerekir. Başbakan Tayyip Er doğan nasıl ki türban, zorunlu din dersleri, anadilin öğretilmesi gibi çözüm bekleyen birçok ko nuyu 2011 seçimleri sonrasında çözmeyi vaat ediyorsa, bunlar dan daha az önemli olmayan ‘milli güvenlik’ tartışmasının da en azından önümüzdeki genel seçimlerin sonrasındaki milli iradenin ortaya çıkaracağı yeni hükümete bırakılmasında bü yük fayda var. ANALİZ UTKU ÇAKIRÖZER Siyaset Belgesi Neden Seçim Sonrasına Bırakılmıyor? [email protected] GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Her Şey Ne Kadar Değişmiş! G20 toplantısı dünyanın “yeni durumunun” fotoğrafını çekmek için bir fırsat yarattı. Bu “yeni durum” üzerine ilginç yorumlar yapıldı, iki de rapor yayımlandı. Bunlardan biri Europan Council on Foreign Relations’ın (ECFR) “Avrupa’da Çokkutupluluk Hayaleti” (Spectre of multipolarity in Europe) başlığını taşıyordu. Amerika’nın eski Ankara büyükelçilerinden Edelman da Stratejik ve Bütçesel Değerlendirmeler Merkezi (The Centre for Strategic and Budgetary Assessments) için “Amerika’nın Tartışmalı Üstünlüğü” (Understanding America’sa The Contested Primacy) başlıklı bir rapor hazırlamış. Edelman’ın raporunda Türkiye ile ilgili ilginç bir not var. Ama onu en sona saklayacağım. Fanteziler her yerde (idi) ECFR’nin raporunun yazarlarından Mark Leonard ve Ivan Kastev Financial Times’daki tanıtma yazılarında, “1990’larda birçok yazar… Avrupa’nın güçler dengesine dayanmayan bir postmodern kıta haline geldiğine inanıyordu. Ulusal egemenliğin, iç, dış ilişkiler ayrımının öneminin çok azaldığını düşünüyordu” diyor. Yazarlar, NATO’nun genişlemeye devam ederek Ukrayna ve Gürcistan’ı etkisi altına almasını Türkiye’nin üyelik yolunda istikrarlı bir biçimde ilerlemesini bekliyorlarmış. Ancak yazarların bu beklentileri gerçekleşmemiş. Yazarlar, “Bu tek kutuplu Avrupa düzeni projesinin şimdi sönmekte olduğunu” düşünüyor. Almanya, Fransa, Rusya hatta Türkiye gibi ulus devletlerin etkileri öne çıkıyormuş. Bu rapora daha sonra dönmek üzere şimdi bir başka düş kırıklığını aktarmak istiyorum. Financial Times’ın uluslararası ilişkiler başyazarı Gideon Rachman, pazartesi günü “Toplamı sıfır olan dünya” (ZeroSum world) başlıklı yazısında adeta günah çıkarır gibi, “bir zamanlar nelere inanıyorduk” temasını işliyordu. Rachman yazısına özgeçmiş özetiyle başlıyor: 1980’lerde, Thatcher yıllarında BBC World Service, Gorbaçov Rusyası; 1990’larda The Economist, 1992 Clinton; 1997 Tony Blair; liberal enternasyonalizm. 19912008 arasında Batı’nın “iyimserlik çağı”. “Her şey daha iyi olacak diye düşünüyorduk”… Bu bir “Kazan kazan dünyasıydı”… Rachman’a göre “2008 krizi uluslararası ilişkilerin mantığını değiştirdi”… “Şimdi birinin kazancı öbürünün kaybı olarak algılanıyor.” Rachman, 2008 öncesinde egemen ideolojinin beş sava dayandığını söylüyor: Birincisi, Fukuyama’nın “tarihin sonu”, bundan sonra yalnızca liberal demokrasi. İkincisi, piyasaların devletler üzerindeki zaferi kaçınılmazdır. Üçüncüsü, teknoloji, refah, demokrasi ve küreselleşme yönünde dönüştürücü bir güçtür. Dördüncüsü demokrasi ve kapitalizm geliştikçe savaş olasılığı azalır. Nihayet bu düzenin bir güvenlik poliçesi olarak, son tahlilde ABD dünyada yenilmez bir güçtür. Rachman, “Bu düşünceleri yakından biliyorum, çünkü o yıllarda The Economist’te her hafta hep bunları savunduk” diyor. Her şey ‘birden’ değişti… Rachman, “ABD’nin özgüveninin temelini oluşturan bu beş sav, daha Obama yönetime geldiğinde iyice aşınmıştı” diyerek devam ediyor. Rachman, gelecekteki daha tehlikeli ekonomik siyasi sorunlara, çevre sorunlarına, savaş olasılıklarına değinerek “Bundan sonra daha kötü olacak” temasıyla bitiriyor. O yıllarda bu beş iddianın emperyalizmi, dayatılan yeni modeli gizleyen birer “fantezi” olduğunu savunduğumuz için “dinozor” olmakla suçlanıyorduk. Dün bize dinozor diyenler şimdilerde “demokratik değişim” fantezileri satmakla meşguller. Bu “her şey birden değişti” teması Edelman’ın raporunda da göze çarpıyor. Edelman, raporuna CIA’nin Ulusal İstihbarat Konseyi’nin (NIC) 2004 ve 2008 raporlarının “gelecek” tanımlarındaki değişmeyi vurgulayarak başlıyor. NIC 2004’te gelecek 15 yıl boyunca tek kutuplu bir dünyada yaşamaya devam edeceğimizi savunuyordu. 2008 raporunda, “2025’e giderken çokkutuplu bir dünyada yaşıyor olacağız” diyor. Edelman’ın raporu, yeni yükselen güçlerin ABD üzerindeki sınırlayıcı etkilerini göz önüne alarak “kutup” kavramı yerine, “tartışmalı üstünlük” (contested primacy) kavramını öneriyor. 2004’te biz, tek kutuplu dünya artık geri kaldı diyorduk. Bizi, dinozor olmakla suçlayanlar, “tek süper güç” masalında ısrar esiyorlardı. Geçen yıl aniden “çokkutupluluğu” keşfettiler. Hatta buna Türkiye’nin yükselen güç olduğuna ilişkin fanteziyi de eklediler. Büyük olasılıkla şimdi Edelman’ın, (ne de olsa yakın “dostları”) kavramını satmaya başlarlar. Edelman’ın raporunda ilginç bir durum var demiştim… O da Türkiye’nin yükselen güç olduğuna ilişkin savlarla ilgili. Dünyadaki dengeleri, “değişimi” değerlendiren yüz küsur sayfalık raporda Türkiye’nin adı yalnızca iki kez geçiyor. Birincisinde, Edelman’ın özgeçmişi bölümünde. İkincisinde de yükselen güçlerin etkilerini tartışırken dikkate alınmayacağının vurgulandığı paragrafta… [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com AYKUT KÜÇÜKKAYA Y eşil sermayeye para kaptıran mağ durlar 2010 yılında hukuk müca delesinde önemli kazanımlar elde etmeye başladı. Yimpaş’a açılan bir da vada mahkeme heyeti “Yimpaş Gıda San. ve Ticaret A.Ş’nin gayrimenkul leri üzerine ihtiyati tedbir” koydu. Kombassan’a açtığı davayı kazanan mağ dur ise yaklaşık 400 bin TL’lik alacağını icraya koydu. Kombassan icrayı durdu rabilmek için Bank Asya’dan 400 bin TL’lik teminat mektubu sundu. Yeşil sermaye denilince akla ilk ge len şirketler olan Yimpaş ve Kombas san’la ilgili “son bir ayda iki önemli gelişme” yaşandı. Mahkeme kayıtları na göre bu gelişmeler özetle şöyle: 1 Y MPAŞ’A HT YAT TEDB R Yimpaş mağduru Fadime Demir’in açtığı davada yargı lama hâlâ sürüyor. Yozgat 2. Asliye Ceza Mahkemesi 14 Ekim 2010 tarihli ara kara rında önemli bir gelişme ya şandı. Mahkemece “Yimpaş Gıda San. ve Tic. AŞ”nin gayrimenkulleri üzerine ihtiyati tedbir konulmasına karar ve rildi. Bu karar mahkeme tuta nağına şu ifadelerle yansıdı: “Tapu Sicil Müdürlüğü’ne yazı yazılarak davalı şirkete ait tapu kayıtları üzerine 3. şahıslara devrinin önlenme si amacıyla ihtiyati tedbir konulmasının istenmesine karar verildi.” Davanın gö rülmesine 25 Kasım 2010 gü nü yapılacak duruşmayla devam edilecek. 2 KOMBASSAN’A CRA Kombassan’a açtığı davayı kazanan Ali Doğan 352 bin 278 lirasını almak için şirketi icraya verdi. Kombassan Holding AŞ ve Kombassan İnşaat Tarım ve San. İşletmeleri AŞ icrayı durdurabilmek için Bank Asya’dan “400 bin TL”lik temi nat mektubunu Şişli 7. İcra Müdürlüğü’ne sundu. Kombassan adına Bank Asya’nın sunduğu “kesin ve süresiz teminat mektubu” 27 Eylül 2010 tarihinde ka bul edilerek borçlu şirketlere 90 gün sü re verildi. Yargıtay’ın Doğan’la ilgili ye rel mahkeme kararını onaması duru munda yeşil sermaye mağduru parasını doğrudan teminat mektubu gereğince Bank Asya’dan tahsil edecek. Son bir ayda YİMPAŞ’a ihtiyati tedbir konuldu; KOMBASSAN’a icra geldi Dursun’a tedbir, Bayram’a icra Haşim BayramDursun Uyar ‘GAZETEC LER HAP S TEHD D ALTINDA’ BEKİR ŞAHİN GAZİANTEP Türkiye Gazeteciler Ce miyeti (TGC) ve Konrad Adenauer Vak fı’nca Gaziantep’te düzenlenen 56. Yerel Basın Semineri sona erdi. TGC Başkanı ve gazetemiz İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, “Çok sayıdaki meslektaşımız mahkemelerde, yazdıkları haberler, kö şe yazıları nedeniyle yargılanmaktadır, hapis tehdidi altındadır” dedi. 21 Ekim’in yazarımız Ahmet Taner Kışlalı’nın katledilişinin 11. yılı olduğunu anımsatan Erinç, “Bir yandan fikir gaze teciliğine girdiğimizden mutluluk duyu yoruz ama bir yandan da fikirlerini açıkladığı için tehdit edilen, kaba kuv vetle susturulmaya çalışılan ya da öldü rülen meslektaşlarımızı anmak gibi bir durumla da karşı karşıya kalıyoruz. Fi kirleri, gazetecilik faaliyetleri yüzünden yargılanan, tutukluluk süreleri ceza in fazına dönüşen meslektaşlarımız var” diye konuştu. Seminerin ilk gününde TGC Başkanvekili Turgay Olcayto “Gazetecilik Nereye?” ve TGC Hukuk Danışmanı Fikret İlkiz, “Medya ve Hu kuk” konusunda konuşma yaptı. İkinci günde yazarımız Şükran Soner, Feyza Hepçilingirler, TGC Trabzon Temsilcisi Hikmet Aksoy ve Dünya gazetesinden Taylan Erten birer konuşma yaptı. UZUN TUTUKLULUĞA A HM’DEN CEZA Haber Merkezi Ergenekon ve KCK da valarıyla birlikte Türkiye’de kamuoyunun gündeminden düşmeyen “yıllarca süren tu tukluluk halleri”, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce (AİHM) haksız bulundu. AİHM, 1996 ve 2003’ten bu yana Kocaeli’de tutuklu olan Gülpınar Adıyaman ve Güllü zar Erman’a 15 bin ve 9 bin Avro tazminat ödenmesine hükmetti. ANKA’nın haberine göre AİHM, 1996 ve 2003’ten beri Kocae li’de tutuklu oldukları belirtilen Gülpınar Adı yaman ve Güllüzar Erman’ın şikâyetleri üze rine açılan davayı karara bağladı. Avrupa İn san Hakları Sözleşmesi’nin, özgürlük ve gü venlik ile adil yargılanma haklarına ilişkin maddelerinin ihlal edildiğine karar verdi. Türkiye, mahkeme masrafları olarak Adıya man’a 1000, Erman’a ise 2 bin 500 Avro da ödeyecek. Özellikle Ergenekon davasında tu tuklu bulunan gazetemiz yazarı Mustafa Bal bay ile Tuncay Özkan’ın yanı sıra çok sayı da ismin uzun süre cezaevlerinde tutuklu kal ması tepki çekiyor. Bu duruma tepki gösteren gazetecilik meslek örgütleri, Eylül 2010’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde bir araya gelerek deklarasyon yayımlamışlardı. Uzun tutukluluk süreleriyle ilgili olarak Cumhur başkanı Abdullah Gül de TBMM’nin açılı şında yaptığı konuşmada, “yargılamadaki gecikmelerin sebebi ne olursa olsun tutuk luluğun fiili mahkumiyete dönüştürülme mesi gerektiğine” dikkat çekmişti. Yeşil sermaye mağdurları YİMPAŞ’ın patronu Dursun Uyar ile KOMBASSAN Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı devreden Haşim Bayram’ın peşini bırakmıyor...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle