16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Katil Çocuk Masalı Masalı biliyorsunuz, ama yine de belleğimizi tazeleyelim. O, küçücük bir çocuktu, ufacıktı. “Top oynadı acıktı / Yerde buldu bir erik, / Kaptı bir alageyik. / Geyik kaçtı ormana, / Bindi bir akdoğana. / Doğan yolu şaşırdı, / Kaf Dağı’ndan aşırdı.” Serüveni böyle başlar “katil çocuk”un. Gel zaman git zaman kendini bir çölde bulur; dağdan yürür, kırdan gider, bir Dünya Güzeli’nin elinden “sırlı elmayı” yiyip gizli dünyayı görür. Geceler gündüz olur, çevresini aksakallı cüceler sarar, korkunç devler hortlar, cinler cirit oynar. Kesik başlar yürür saçlarını sürüyerek. Yüreği güm güm atar korkudan. Derken, bir de bakar ki başlarında çiçeklerle karşısında melekler... İçi ferahlar, sevinir. Kılıcını çıkartır, perileri kurtarır. Ne var ki, kurtardığı periler, adım adım geriler, kanatlarını açarlar, selam verir kaçarlar. Şaşırır çocuk, yola koyulur. Az gider uz gider, dolaşır, bir kapısı açık, öbürü kapalı Altın Köşk’e ulaşır. Şaşkınlıktan henüz kurtulamamıştır, açık kapı yerine kapalı kapıyı açar, açık kapıyı da kapatır. İçeri girer, bir atın önünde et, bir itin önünde de ot olduğunu görür. Hayvanlar açlıktan ağlaşmaktadır. Kollarını sıvar otu ata, eti de ite yedirir. Bir odayı açar; oda elmastandır. İçeride bir dev uyumaktadır. Kılıcına davranıp başını keser devin, sonra da kesik başlı deve, “Ey dev!” diye sorar, “Nerede dünya güzeli?” Dev, “Elinde eli!” diye yanıtlar. Döner, bakar çocuk. Bir Kırgız elbiseli güzel kız yanında durmaktadır. Canında şimşek çakar. Kız güler ve der ki: “Türk Beyi, tanıdın mı geyiği? / Kimse beni bu devden, alamazdı ancak sen, / Kaya deldin, dağ yardın,/ Geldin, beni kurtardın.” Sevincinden ağlar çocuk. Sen, “Turan Meleği, / Türk’ün yüce dileği! / Yüz milyon Türk bu anda / Seni bekler Turan’da.” El ele Turan’a doğru yola çıkarlar. Yıllar geçer çocuk doğduğu yurduna, Trabzon’a geri döner; kentin mahalle kahvelerinde kendi gibi özbeöz Türk olan, damarlarında katıksız Türk kanı dolaşan arkadaşlar edinir. Bilardoya ara verip istekalarını duvara astıklarında memleket meselelerini konuşurlar. Vatanın, memleketin düşmanlarını ad ad belleyip onlara lanet okurlar. Ne var ki lanet okumakla düşmanlar yok edilemez. Başka şeyler yapmak gerekir; canlarını almak gibi örneğin. Bu “başka şeyler”e aklı yatar çocuğun. “Ben” diye öne atılır. Hayallerini gerçeğe dönüştürmenin günü gelmiştir. Kimler olduğu bugüne kadar öğrenilemeyen, güçlü olasılıkla öğrenilmesi de istenmeyen birileri eline bir silah tutuştururlar. İstanbul’a doğru yola çıkar. Onun yola çıkış nedenini Trabzon’un ve İstanbul’un jandarması, polisi, Mısır’daki Sağır Sultan ile birlikte herkes duymuştur. Ne hikmetse hiçbir önlem alınmaz. Çocuk, elini kolunu sallayarak gider kendisine söylenen yer ve saatte Hrant Dink’i vurur. Hrant, kanlar içinde kaldırıma düşer, yüreğinin ve beyninin ak ışıltısını yansıtan gözleri kapanırken, “katil çocuk” koşar adım uzaklaşır olay yerinden. Takvim, 19 Ocak 2007’yi, saat 15.00’i göstermektedir. “Katil çocuk” çok geçmeden babasının ihbarı üzerine yakalanır. Elinde Türk bayrağı, yanında üniformalı jandarmalarla basına fotoğraf pozları verir. “Elmas Oda”da uyuyan devin başını kesen, Turan’ın masal kahramanı muamelesi yapılır “katil çocuk”a. Dava başlar, sürer, sürer, sürer... Ve bu hafta mahkeme, cinayeti işlediğinde henüz 18’ini doldurmadığından dosyasının “Çocuk Mahkemesi”ne devrine karar verir. Bu arada 20’sini aşmıştır “katil çocuk”. Yasa, yasadır deniyor. Büyük olasılıkla dava sona erdiğinde Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiği yaş olan 23’ü çoktan aşmış olacaktır. Dava elbet bir gün sona erecek, alacağı cezaya 5 yıl “çocuk indirimi” uygulanacak, tutukluluk süresi de cezasından düşürüleceğinden hükümlü olarak hiç yatmadan çıkacaktır cezaevinden. Hukuk, hukuktur deniyor. Bu mu hukuk? Hakkâri sokaklarında zırhlı polis araçlarına taş atan 1314 yaşındaki çocuklar için düşünülüp çıkartılan yasa, demek ki artık taammüden cinayet işleyen soğukkanlı katiller için de uygulanacak. Bir kâbus görüyoruz sanki. Uyanalım istiyoruz, uyanamıyoruz. Gerçekle masal birbirine karışıyor. Ayıramıyoruz. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com “Projemizi aklı başında olanlar kategorisinde gör düğünüz için teşekkür eder saygılar sunarım. Şehir içi trafiğinde gözle görülür, his sedilir bir rahatlama yaşa tacak olan RoRo projesinin bir an önce gerçekleşmesini arzuluyoruz. Bir geminin tek seferde 140 TIR taşıya cağı ve günde 2500 TIR ve ya 3500 kamyonu İstanbul şehir merkezine girmeden Güney Marmara’ya bıra kabileceği bir proje...” Bu nazik açıklamanın al tında İDO Basın Müşaviri Tolga Uyar’ın imzası var. Başbakan’ın, adları açıklan mayan “çılgın projeler”i üze rine yazdığımız “İstanbul’un aklı başında projelere ihti yacı var” konulu yazımızda İDO’nun ağır vasıtalara yö nelik RoRo projesini de örnek gösterdiğimiz için gönderdiği açıklamada ayrıca diyor ki: “Arzu ettiğiniz takdirde de tayları hakkında bilgi ver mekten memnuniyet duya rım.” İşte İstanbul’u “3. köprü çıl gınlığı”na “bahane” oluşturan “Boğaziçi’nden ağır vasıta geçişi”ni gereksiz kılacak “ak lı başında” projenin internet sitesindeki açıklamalarından bir özet: Çevre dostu 140 TIR kapasiteli ROPAX gemiler 5 km’lik TIR konvo yunu trafikten çekmiş olacak. Ambarlı’dan yarım saatte yüklenecek, 2 saatte Mudan ya’ya varacak ve yarım saat te boşalacak. Böylece bir TIR şoförü 6 saatte kat ettiği yolu 3 saatte alacak. İlk etapta 2 gemiyle taşıma planlanıyor. Bir gemi günde karşılıklı 6 sefer yapacak; 1680 TIR İstanbul trafiğinden kurtarılacak… kent içinden geçen transit ve ağır araç yü kü “en az”a, hatta “sıfır”a inerken “çevre dostu” bir ulaşım sağlanacak.. Projede daha hızlı yükle meboşaltma için çift rampa sistemine göre planlanan ter minaller ve İngiltereFransa arasındaki Manş Denizi’ni geçmekte kullanılan 70 milyon Avro’ya mal olacak gemiler öngörülüyor… İDO Genel Müdürü Ahmet Paksoy, TIR’ları taşıma ücreti olarak da yakıtla otoban ücre tine karşılık gelen bir fiyat be lirleyeceklerini söylüyor. Projenin ilerleyen aşamala rında, İstanbulBandırma se feri de planlanarak Trakya ile Ege Bölgesi arasındaki TIR ve ağır vasıta trafiğinin “tama mı”nın Boğaziçi geçişinden kurtarılması düşünülüyor. İhaleye hazır Evet... Tüm bu özellikleri ve ayrıntılarıyla ihaleye hazır olan ve başlandıktan sonra 3 yıl içinde tamamlanması he deflenen projeyle, İstanbul’dan ağır vasıta geçişi biter ken, yolların bo zulması engelle necek; ormanlar ve su havzalarına do kunulmayacak, ya kıt harcanmadan çevre dostu bir ula şım sağlanacak; FSM Köprü sü’ndeki yığılma ise tama men sona erecek... Sorular Şimdi Başbakan’a ve Ulaş tırma Bakanı’na soruyoruz: 1 Çevreye ve İstanbul’a za rar vermeyen; üstelik maliye ti köprü ve bağlantı yollarının yüzde 10’unu geçmeyen bu proje yerine, “doğa düşmanı” 3. köprüdeki ısrarınızın nede nini açıklar mısınız? 2 İDO’nun bu en “aklı ba şında” projesinin, ihaleye ha zır olmasına rağmen “4 yıl”dır bekletilmesinde, nedeni açık lanamayan 3. köprü inadınızın payı var mıdır? 3 Gelecekte RoRo ve Marmaray devreye girdiğin de, “boş kalacak” 3. köprü için “yıllık geçiş parası ga rantisi” vererek “yapişlet devret müşterisi” aramanız, hangi ekonomi mantığına uy maktadır? İDO’yu kutluyor, tüm “ak lı başındaki kanat önderle rimiz”i ve 3. köprü karşıtla rını, İstanbul’u kurtaracak Ro Ro projesini desteklemeye da vet ediyoruz... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ İDO’nun ‘RoRo’ Açıklaması ve 3. Köprü ‘Çılgınlığı’ HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY 27 EK M 2010 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA 15 HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ İstanbul’u kurtaracak gemiler... (İDO arşivi) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kireçtaşları nın erimesiyle oluşan küçük ve kapalı çukur. 2/ Düdenden daha geniş olan çu kurluklara veri len ad... Matem. 3/ Japon mafya sına verilen ad... İlgi eki. 4/ “Ça vuşkuşu, hüt hüt” gibi adlar da verilen bir kuş. 5/ Akıl... Kurumuş ama devrilmemiş ağaç. 6/ Daha çok Kuzeydoğu Anadolu’da kullanılan, üçgen gövdeli telli bir çalgı... Oylumlu. 7/ Sodyum elementinin simgesi... Torun sahibi kadın. 8/ Bütün bir anakaraya, hatta dün yaya yayılan salgın hastalık. 9/ Kadın seslerinin en pesi... Yankı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Geniş ağızlı derin mağara... Eski dilde ayak. 2/ Düz ve geniş arazi... Gerçekte yeri olmayıp zihinde tasar lanan. 3/ “Trabzonhurması” da denilen bir meyve... Bir mal ya da paranın emek verilmeden sağladığı ka zanç. 4/ Marmara Bölgesi’nde bir göl... Bir nota. 5/ Re zene bitkisine verilen bir başka ad. 6/ Yünden dövü lerek yapılan kalın ve kaba kumaş... Üstü kapalı ola rak anlatma. 7/ “ doğmadan şavkı düşmez ova ya”(Karacaoğlan)... Kanlı basur hastalığı. 8/ Mehter mü ziğinde kullanılan ve iki değnekle vurularak çalınan bir tür davul. 9/ Bir nota... Nikel elementinin simgesi... İs kambilde birli. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T A Ş T H A N E E D E A L A R A R A M A Z A N P M A R İ F A N E O Y A R Y E R N E S N E L F İ İ L İ Ç A F E T E N İ V E S İ E K İ N L İ K F 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Şili Madencilerinin Kurtarılması... Prof. Dr. Ali KAHRİMAN Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi En genel haliyle, uygun üretim yöntemiyle birlikte günün bilgi ve teknolojisinin kullanılması koşu luyla, işyerinde yürütülmekte olan iş dolayısıyla işgörenlerin, işyerle rinin ve üretimin güvenliğini tehdit eden beklenmedik olayları iş kazası olarak tanımlayabiliriz. Keza, her türlü bilimsel, teknik ekonomik, sosyal ve kültürel olanağa rağmen kişi ya da kurumları güçsüz kılarak aciz bırakan, karşı konulmaz, ola ğanüstü işleri mucize olarak ta nımlayabiliriz. Bir elim olayın iş kazası olabil mesi ve yine bir mutlu sonucun mu cize sayılabilmesinin koşulları ne lerdir? Kültürel, sosyolojik, tekno lojik boyutlar bağlamında ele alın dığında her iki tanımın toplumlara göre kabul edilebilirlik derecesi değişkenlik arz edebilir mi? Ülke lerin kalkınmışlığının, değer yargı larının, tek tek bireylerin eğitiminin önemi yok mudur? Bu bağlamda toplumsal sorumlulukların önemi yok mudur? Bu ve benzeri sorula rı; ülkemizde son yıllarda maden cilik başta olmak üzere tüm sek törlerde yaşanan iş kazaları ve yak laşım yöntemleri de dikkate alındı ğında, elbette çok daha çeşitlendir mek mümkündür. Bu tanımlar ışığında bakıldığın da Şili madencilerinin kurtarılma sında kullanılan yöntem mucize ya da ileri teknoloji ürünü müdür? Aslında bu soruya verilebilecek yanıt çok basit olup hayırdır. Öyle ise gerek ulusal gerekse uluslarara sı medyada çok büyük ilgiyle izle diğimiz Şili’deki bu güncel ve ya şamsal olayın arka planı nasıl oku nabilir? Şili’de 5 Ağustos’ta meydana ge len göçük sonrasında yaşananlar ve 69 gün sonra gerçekleşen 33 ma denciyi kurtarma faaliyetlerinin ba şarılı bir operasyonla mutlu sona ulaştırılması, medyamızda da hak lı olarak geniş bir şekilde ele alın dı. Ancak maalesef bizdeki Zon guldak başta olmak üzere grizu patlamalarının yaşandığı maden ka zalarıyla aynı kefede ele alındı, do layısıyla da yanlış bir zeminde tar tışıldı. Çünkü üretim yöntemi baş ta olmak üzere jeolojikjeoteknik farklılıklar söz konusuydu. Bu bir bakıma da elma ile armudun karşı laştırılmasıydı. Her şeyden önce bilinmesi gere ken şey; oluşum şekli, geometrisi ve jeolojik koşulların farklılığı, dola yısıyla da her bir cevherleşmenin kendine özgü bir üretim yöntemi söz konusudur. Her bir üretim yönte minin seçimi ile teknolojinin uy gulanabilirlik koşulları ise çok çe şitli değişkenlere bağlıdır. Dolayı sıyla da seçilen üretim yöntemiyle uygulanan teknoloji seviyesi de hem üretim koşullarını belirler hem de iş sağlığı ve güvenliğindeki risk seviyesini oluşturur. Şili’de çalışılan maden bir metal işletmesi olup herhangi bir grizu ris ki söz konusu değildir. Seçilen üre tim yöntemine bağlı olarak öne çı kabilecek en önemli kaza türü gö çük, kaya patlaması ve yangın ola caktır. Nitekim oluşan kazanın se bebinin göçük olduğu ifade edil mektedir. Benzer metal maden iş letmeleri ülkemizde de mevcut olup halen üretime aynı yöntemlerle de vam edilmekte ve çok çok önemli bir kaza istatistiği de kaydedilme miştir. Geçmiş aylarda ülkemizde yaşa nan kömür madenciliği kazalarında ise tamamen farklı oluşum koşulları ve üretim yöntemleri söz konusudur. Buralarda uygulanan yöntemler de esasında kendi koşulları içinde ev renseldir. Teknoloji uygulamaları ve iş güvenliği önlem seviyeleri elbette ki tartışmalıdır. Bu yönleriyle ye niden yapılandırılmaları da kaçı nılmazdır. Öte yandan, yetkilileri mizin Şili örneğinde, yaşanan kur tarma operasyonları için verdikleri daha kısa süreli kurtarma mesajla rı gerçekçi olmamakla birlikte ile riye dönük olumlu bir adım işareti olarak algılanmalıdır. Kurtarma operasyonunda uygu lanan teknik ve ekipman ise ana hat ları ile bilinen ve günümüz tekno lojisinin optimum kullanımının dı şında çok ekstra bir özelliği bulun mayan bir yöntemdir. Ülkemizde de olması hiç istenmez ama bu şekil de bir ihtiyaç duyulduğunda kulla nılabilecek ve rahatlıkla ulaşılabilir bir yaklaşımdır. Öyle ise genel hat larıyla özetlenmeye çalışılan de ğerlendirmeler ışığında ŞiliZon guldakBalıkesirBursa maden ka zalarının düşündürdükleri nelerdir? Öncelikle üretim sistemlerinde ve kazaların oluşmasında olaylara bilimsel ve teknik yaklaşımlarla ve insan unsurunun etkisinin en aza in direcek yöntemlerin uygulanıp uy gulanmadığına bakılması gereki yor. Aynı bağlamda iş kazalarının; iş analizleri, iş kimliği ve iş gerek leriyle eğitimin bir fonksiyonu ol duğunun bilinciyle gerekli yönetim ve organizasyonun bu esasa göre ya pılıp yapılmadığı öne çıkıyor. Ay nı seviyelerde teknolojilerin uygu landığı farklı ülkelerdeki iş kazala rının değerlendirmelerinde yuka rıda ifade edilen basit bilimsel yak laşımın sosyokültürel unsurlarla beslenip beslenmediği de tartışıla cak unsurlar arasındadır. Şili’de tam bir uluslararası feno men olarak ortaya çıkan kurtarma operasyonunun çok gösterişli ve başarılı olduğu açık bir gerçektir. Mucize tanımına uyacak hiçbir yö nü olmayan bu operasyon, çok ile ri bir teknoloji uygulaması olmasa da acaba bu muhteşem başarının sır rı ne olabilir ki? Hiç kuşkusuz ki, bu olayın kahramanı olan madencile rin eğitim ve bilinç düzeyi ile ma den işletmecilerinin yönetsel ve or ganizasyon yeteneği en önemli un surlardır. Devlet başkanından sade vatan daşına kadar tüm ülke halkının, sosyokültürel birikimleri ve ulus lararası dayanışma da ikinci dere cede başarıyı olumlu etkilemiştir. Ancak bizce bunlardan çok daha önemlisi, afet psikolojisi ve sosyo lojisine dayanan proje bazlı kriz yö netimidir. Eğer bu olayda mucize aranacaksa, beklenenden çok daha kısa sürede kimsenin burnu kana madan gerçekleştirilen proje yö netimine dayalı kurtarma operas yonu ve izlenen başarılı halkla iliş kiler politikasıdır. Bizde de yapıl ması gereken budur. Konuyla dolaylı da olsa ilişkisi ne deniyle, bu vesile ile Avrasya ma ratonunda yaşananlara da bu bağ lamda değinmekte yarar olacaktır. Yüz binden fazla kişinin aynı anda titreşim ölçüm ve simülasyonu ya pılmaksızın Boğaz köprüsünden eşik hasar limitlerini aşmadan re zonansa neden olmayacak şekilde geçmiş olması, gerçekten rekor ola bilir ve mucize de sayılabilir. Bu olay dahi bizim yirmi birinci yüz yılda teknolojiyi de kullanarak bi limsel karar verme noktasında han gi seviyede olduğumuzun göster gesidir. Kurtarma operasyonunda uygulanan teknik ve ekipman ise ana hatları ile bilinen ve günümüz teknolojisinin optimum kullanımının dışında çok ekstra bir özelliği bulunmayan bir yöntemdir. Ülkemizde de olması hiç istenmez ama bu şekilde bir ihtiyaç duyulduğunda kullanılabilecek ve rahatlıkla ulaşılabilir bir yaklaşımdır. Öyle ise genel hatlarıyla özetlenmeye çalışılan değerlendirmeler ışığında ŞiliZonguldakBalıkesirBursa maden kazalarının düşündürdükleri nelerdir?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle