Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    - 2025
 - 2024
 - 2023
 - 2022
 - 2021
 - 2020
 - 2019
 - 2018
 - 2017
 - 2016
 - 2015
 - 2014
 - 2013
 - 2012
 - 2011
 - 2010
 - 2009
 - 2008
 - 2007
 - 2006
 - 2005
 - 2004
 - 2003
 - 2002
 - 2001
 - 2000
 - 1999
 - 1998
 - 1997
 - 1996
 - 1995
 - 1994
 - 1993
 - 1992
 - 1991
 - 1990
 - 1989
 - 1988
 - 1987
 - 1986
 - 1985
 - 1984
 - 1983
 - 1982
 - 1981
 - 1980
 - 1979
 - 1978
 - 1977
 - 1976
 - 1975
 - 1974
 - 1973
 - 1972
 - 1971
 - 1970
 - 1969
 - 1968
 - 1967
 - 1966
 - 1965
 - 1964
 - 1963
 - 1962
 - 1961
 - 1960
 - 1959
 - 1958
 - 1957
 - 1956
 - 1955
 - 1954
 - 1953
 - 1952
 - 1951
 - 1950
 - 1949
 - 1948
 - 1947
 - 1946
 - 1945
 - 1944
 - 1943
 - 1942
 - 1941
 - 1940
 - 1939
 - 1938
 - 1937
 - 1936
 - 1935
 - 1934
 - 1933
 - 1932
 - 1931
 - 1930
 
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                CMYB  C M Y B  27 EK M 2010 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA  EKONOMİ 13ekonomi@cumhuriyet.com.tr  EKONOMİ POLİTİK  ERİNÇ YELDAN  G20 Kore Toplantısı,  Kur Savaşları,  Hollanda Hastalığı  ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.trB  Bu haftaki Ekonomi Politik köşesinin başlığını  özetleyip kısaltmak biraz zor oldu. Daha doğru ve  yerinde bir başlık “G20’lerin Kore Toplantısında  Tartışılan ‘Kur Savaşları’ Tehdidinin, Türkiye  Ekonomisi’ne ‘Hollanda Hastalığı’ Biçiminde  Yansıması Tehlikesi” olabilirdi. Ancak, böylesi bir  başlığın pratik olamayacağı endişesinden de öte,  iktisat yazınına çok yatkın olmayan okuyucularımız  için “itici” ve “uzak” nitelikte olması tehlikesi de  vardı. Dolayısıyla, önce başlıkta geçen olgu ve  kavramları kısaca özetleyerek konumuzu işlemeye  çalışmak istiyorum.  G20’ler zirvesi hafta başında Kore’de toplandı.  IMF’nin ülke kotalarının gelişmekte olan ülkeler  lehine değiştirilmesi kararı çıkan zirvede, en  tartışmalı konulardan birisi de yaklaşmakta olan  “kur savaşları” tehdidiydi. Küresel krize karşı başta  ABD olmak üzere, bütün gelişmiş ülkelerde  genişleyici maliye ve para politikaları uygulanmış  ve bunun sonucunda da dünya sermaye  piyasalarında bol ve “gevşek” bir kredi hacmi  ortaya çıkmış durumdaydı. Burada söz konusu  olan bu olağandışı gevşek kredi hacminin, küresel  finans piyasalarında giderek yeni köpükler  yaratacağı ve “yükselen piyasa ekonomileri” diye  de anılan ülkelere akarak dış açıkların artmasına  yol açacağı ve yeni finansal istikrarsızlıkların da  ana kaynağını oluşturacağından endişe  edilmekteydi.  Diğer yandan da, gene başta ABD olmak üzere  birçok gelişmiş ülkede, döviz kurlarının  yükseltilerek “rekabetçi” bir kur elde edilmeye  çalışıldığı gözleniyor. “Rekabetçi” pahalı kurun  getireceği canlılık sayesinde krizin etkilerinin daha  çabuk arttırılmasının hedeflendiği anlaşılıyor.  Gelişmiş ülkelerde oluşan “pahalı” kur  politikasının ardında ise aslında 2000’li yıllar  boyunca derinleşmiş olan küresel dengesizliklerin  yattığı biliniyor. Genelleştirecek olur isek, Asya’da  yüksek cari fazla, Amerikan ekonomisinde ise  yüksek cari açık olarak gözlenen bu yapısal  ayrışmanın kolay kolay dengelenemeyeceği; bu  dengesizliğin sürüp gitmesinin ise yeniden  spekülatif kaynaklı, bol ve gevşek kredi yaratılması  anlamına geleceği biliniyor.  Bir yandan “rekabetçi kur izleyerek canlılık  yaratma”, diğer yandan da süregelen küresel  dengesizliklerin yaratmakta olduğu bol ve ucuz  kredi olanakları, gelişmekte olan ekonomilere  akmakta olan spekülatif sermaye akımlarının ana  kaynağını oluşturuyor.  G20’ler Kore toplantısında “tartışılan” bir diğer  sorun da kur savaşlarının önüne geçecek bir  politika demetinin kurgulanma çabaları idi. Ancak,  buradaki kararsızlıklar en sonunda “döviz  dengesinin piyasa hareketlerine terk edilmesi ve  piyasaya müdahale edilmemesi” yönündeki  “telkinlerle” geçiştirilmeye çalışıldı. Halbuki, gerek  kur savaşları tehdidine, gerekse küresel finans  piyasalarında spekülatif saldırıların kaynağını  oluşturan finansal köpüklere neden olan kararların  tümü zaten “piyasanın” kararları değil miydi?  Yönlendirilmemiş, kısa dönemli spekülatif  sermaye hareketlerinin yarattığı finansal  dengesizlikler, 2008 küresel krizinin de yapısal  nedenlerini oluşturmaktaydı.  Gelişmiş ülkelerden kaynaklanan dengesizlikler,  aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte  olan ekonomilere ucuz ve bol kaynak akışı  anlamına gelmektedir. Bu akımların sonucunda ise  döviz kurunun gelişmiş ülkeler için “pahalı ve  rekabetçi”, gelişmekte olan ülkelerde ise “ucuz ve  dış açığı özendirici” bir piyasa dengesi  oluşturmaktadır. Türkiye’de dövizin tekrardan  ucuzlamaya yönelmesi bu sürecin bir parçasıdır.  Hollanda, 1960’ların başında Kuzey Denizi’nde  yeni ham petrol kaynakları bulur ve birdenbire  ucuz petrol girdisine kavuşur. Girdi  maliyetlerindeki bu beklenmedik ucuzlama,  Hollanda ekonomisine birdenbire yeni bir canlılık  dönemi yaşatır. Ancak bu dönem boyunca  Hollanda Florini değer kazanmaya (yani döviz  fiyatları ucuzlamaya) başlar; tüketim hacmi  genişler, Hollanda ekonomisinde sanayi sektörleri  rekabet gücünü kaybetmeye başlar. Sonuç daha  çok dış açık; üretkenlik kazanımlarının  yavaşlaması ve daha çok işsizliktir.  Başlangıçta çok olumlu bir kazanım gibi  gözüken petrol bolluğu, giderek tüm ekonomiyi  etkisi altına alan bir durgunluğun ana nedenine  dönüşür. Bu döngü 1970’li yıllarda iktisat  yazınında Hollanda hastalığı olarak anılagelecektir.  “Piyasanın” yönlendirilmemiş sermaye  hareketlerinin spekülatif etkilerine bırakıldığı  “dengesinin”, gelişmekte olan ülkelerde dövizin  aşırı ucuzlamasına neden olacağı ve elde edilen  döviz bolluğunun bu tür bir hastalığı tetikleyerek,  nihayetinde yüksek cari açık, rekabet gücünü  kaybetmiş bir sanayi ve kronikleşen işsizlik  sorununa yol açacağı endişesi birçok ülkede  yaygınlaşmaktadır. Brezilya, Kore gibi ülkeler  şimdiden bu tür döviz bolluğunun yaratması olası  hastalıklara karşı ulusal finans piyasalarını yüksek  işlem vergileri, munzam karşılıklar gibi politikalar  aracılığıyla caydırmaya çalışmaktadır.  TC Merkez Bankası’nın da bu tehditler  karşısında daha aktif bir finansal istikrar arayışına  girmekte olduğunu gözlemekteyiz. Bu konuda  atılmakta olan adımları da önümüzdeki hafta ele  almak arzusundayım.  Ekonomi Servisi  Kuzey Irak Milli Pi  yango ihalesini kazanan İbrahim Tatlı  ses’in düzenlediği “Tatlıses Bingo”nun  ilk çekilişi Erbil’de yapıldı. Büyük ik  ramiyenin 250 bin dolar olduğu çekilişte  toplam 500 bin dolar ikramiye ve bir  adet otomobil dağıtıldı. Erbil’de büyük  değişim yaşandığını ifade eden Tatlıses,  kazanan numaraları mali makamlara  teslim edeceklerini, ödemenin bu şekilde  yapılacağını belirtti. Çekilişten önce Irak’ın  ve bölgenin tanınmış sanatçıları konser  verdi. Daha sonra sahneye çıkan Tatlıses, nu  maraların çekilişine katıldı.  Maliye Bakanı da Merkez Bankası Başkanı da önümüzdeki dönem işsizlik oranında artış bekliyor  Türkiye’nin  sorunlardan birinin  cari açık diğerinin işsizlik olduğu belirten Maliye Bakanı  Şimşek, işsizlik oranının küresel krizde yüzde 16’lar düzeyine  çıktığını, Temmuz 2010 itibarıyla da yüzde 10.6 seviyesine  gerilediğini hatırlattıktan sonra şunları söyledi: Önümüzdeki  aylarda mevsimsel etkilerden ötürü işsizlik oranlarında bir  miktar artış olacak. Bu nedenle 2010’un tümünde ortalama  işsizlik oranının yüzde 12 civarında olmasını bekliyoruz.  Ancak önümüzdeki birkaç yıl içerisinde işsizlik  oranlarını daha aşağıya çekmeyi hedefliyoruz.  şsizlik yüzde 12’ye çıkacak Merkez Bankası  Başkanı Durmuş  Yılmaz, tarım dışı istihdamda 2009’un gerek istihdam  artışındaki göreli yavaşlama gerekse işgücüne katılım  oranlarının yüksek seyri nedeniyle işsizlik oranlarının bir  müddet daha kriz öncesine kıyasla yüksek seviyelerde  seyretmesini beklediklerini söyledi. Cari açık için tedbir  isteyen Yılmaz, “Bu konuda ülke ve karar alıcı kurumlar olarak  hepimizin dikkatli olması gerekiyor” dedi. Merkez Bankası  İktisadi Yönelim Anketi’ne göre de gelecek 3 aya ilişkin  toplam istihdamdaki artış beklentisi zayıfladı.  Dikkatli olmamız gerekiyor  ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)  Ma  liye Bakanı Mehmet Şimşek’in TBMM  Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı su  numa göre 2011 yılı Merkezi Yönetim büt  çesinde giderler 312.5 milyar, gelirler 279  milyar, açık 33.5 milyar TL olacak. Açığın,  2010 yılı gerçekleşme tahminine göre yak  laşık yüzde 24 düşürülmesi hedeflenecek.  Bütçe hazırlanırken temel alınan makro  ekonomik büyüklük de şöyle; 1 trilyon 215  milyar lira GSYH, yüzde 4.5 büyüme ora  nı, yüzde 5.3 yılsonu TÜFE, 127 milyar do  lar ihracat, 199.5 milyar dolar ithalat.  Bakan Şimşek’in, “Bu seçim bütçesi değil.  Mali disipline devam ediyoruz” demesine  karşın 2011 bütçesinde seçim hazırlıklarının  işaretleri de yer alıyor; Cari transferler en  flasyonun yaklaşık iki kat (yüzde 10.61) üze  rinde arttırılıyor. Seçim harcamalarını yürüten  uygulamacı bakanlıklar ile idarelerin bütçe  lerinde yüksek oranlı artışlar dikkat çekiyor.  Yerel yönetimler 27, tarım 9.8 milyar lira des  teklenecek. KÖYDES ve BELDES’e 950  milyon lira ayrılacak. Sosyal Yardımlaşma ve  Dayanışma Fonu’na 2.2 milyar, yeşil kartlılara  sağlık yardımı 47 milyar liraya çıkacak.  Ekonomi Servisi  Merkez Bankası Başka  nı Durmuş Yılmaz, bankanın 2010 Yılı 4. En  flasyon Raporu'nu açıkladı. Buna göre, Mer  kez Bankası enflasyonun yüzde 70 olasılıkla  2010 yılı sonunda orta noktasının yüzde 7.5 ol  mak üzere yüzde 7 ile 8 aralığında, 2011 yılı  sonunda ise orta noktasının yüzde 5.4 olmak  üzere yüzde 3.9 ile 6.9 aralığında gerçekleşe  ceğini tahmin etti. 2012 yılı sonunda ise en  flasyonun yüzde 5.1 düzeyine düşeceğini ön  gördü. Merkez Bankası, Enflasyon Rapo  ru’nda hızlı kredi genişlemesinin cari açık ve  finansal istikrar üzerinde yaratabileceği riskler  konusunda uyardı. Temkinli olunması gerek  tiğine dikkat çeken Merkez Bankası, mevcut  konjonktürde iç ve dış talep arasındaki ayrış  maya bağlı olarak artan cari açığın getirdiği risk  lerin sınırlanması bakımından kamu tasarruf  larının arttırılması gerektiğini vurguladı.  Krizin etkilerinin hafiflemesiyle borcun  çevrilmesi amaçlı kredi talebinin azalış  eğilimine girdiğini vurgulayan Merkez  Bankası, yatırım amaçlı kredi talebindeki ar  tışa dikkat çekti. Merkez Bankası, net ih  racatın büyümeye olumsuz katkısının arta  cağı konusunda uyarıda bulundu.  Koç,TOFAŞ  veVestel  ARGEliginde  ‘Hâlâ yoğun  bakımdayız’  Ekonomi Servisi  Devlet Bakanı ve  Başbakan Yardımcısı Ali Babacan,  Türkiye İhracatçılar Meclisi Ge  nişletilmiş Başkanlar Kurulu top  lantısında yaptığı konuşmada şu  açıklamalarda bulundu:  Ekonomide zor dönemler hala bit  medi. Ekonomik büyüme var ama  nereden geliyor bu büyüme, nasıl  oluyor diye baktığınızda, dünyada  bu gerçekten kaygı uyandırıcı bir  tablo. Yoğun bakım odasındaki  hastanın durumunun çok kötüden  iyiye doğru seyretmesi, hâlâ her  türlü tüple, kabloyla, tıbbi cihazla  bağlı bir şekilde durumunun biraz  iyileşmesi... Peki ‘yoğun bakım  odasından normal hasta yatağına  çıkarabilir miyiz?’ sorusunun ce  vabı ‘hayır’, daha çok erken. Da  ha uzun süre bu yoğun bakım de  vam edecek.  Ekonomi Sevrisi  Dünyada en çok AR  GE harcaması yapan şirketler arasın  da Koç Holding 505’inci, TOFAŞ  529’uncu ve Vestel 1096’ncı oldu.  AB Komisyonu’nun 2009 ARGE yatı  rımları raporunda Koç Holding’in  geçen yıl 13 milyar 64 milyon Avro  olan toplam cirosunun, 118.38 milyon  Avro ile binde 9’unu araştırma ve ge  liştirme için harcandığı belirtildi. To  faş da geçen yıl 2 milyar 372 milyon  Avro’luk cirosunun 111.22 milyon  Avroyla yüzde 4.7’sini ARGE için  kullandı. Vestel 2009’da 42.92 milyon  Avro ARGE yatırımı gerçekleştirdi.  Toyota, 6.8 milyon Avro’luk ARGE  harcamasıyla geçen yıl dünya birincisi  olurken ilaç üreticisi Roche 6.4 mil  yar Avroyla ikinci, Microsoft 6.1  milyar Avroyla üçüncü sırayı aldı.  Avea: Önceliğimiz müşteri ihtiyacı  TTNET,  gelir paylaşım  modeli ile  Avea  altyapısı  üzerinden  hizmet  vererek  internet ve  mobil  iletişimi tek  faturaya  sığdırdı.  Ekonomi Servisi  TTNET, internet ve  mobil konuşma ihtiyaçlarını tek faturada kar  şılamak üzere TTNET Mobil hizmeti sun  maya başladı.  TTNET Genel Müdürü Tahsin Yılmaz,  öncelikle sinema ve televizyonu taşınabilir ha  le getiren Tivibu’yu kullanıma sunduklarını  ve bugün 450 binden fazla müşterinin Tivi  bu’yu kullandığını ifade etti. Ardından IPti  vibu’yu pilot uygulama olarak İstanbul, An  kara ve İzmir’de hayata geçirdiklerini hatır  latan Yılmaz, şimdi de TTNET Mobil ile mo  bil konuşma, kısa mesaj ve mobil internet gi  bi hizmetlerin bir arada sunulduğu bir dönemi  başlattıklarını söyledi.  Yılmaz, şu anda gelir paylaşım modeli ile  başladıkları bu işbirliğini ileride sanal ope  ratörlüğe dönüştürmeyi planladıklarını kay  detti. Yılmaz, “Şu aşamada Avea altyapı  sını kullanıyoruz, ancak ileride diğer ope  ratörlerle de bu konuda işbirliğine açığız.  TTNET’in oldukça büyük bir abone po  tansiyeli var. Ortak faydalar konusunda  mutabakat sağlama ihtimalimiz var” di  ye konuştu.  TTNET Pazarlama Genel Müdür Yar  dımcısı İlker Koçak da, TTNET markası ta  şıyan Android işletim sistemine sahip cep te  lefonlarını bu hafta sonu itibarıyla satışa su  nacaklarını ifade etti.  Ekonomi Servisi  Avea Genel  Müdürü Erkan Akdemir, diğer  operatörlerin başlattığı kapsama ala  nına ilişkin iletişimi doğru bulma  dığını belirtti, her yıl 2 binin üzerinde  baz istasyonu yatırımı yaptıklarını  söyleyen Akdemir, gelirlerinin yüz  de 25’lik kısmını yatırıma yönlen  dirdiklerini belirtti. Akdemir,  Avea’nın 3. çeyrek performansına  ilişkin düzenlediği toplantıda verdiği  bilgiler şöyle:  Son iki yılda sektörde ciddi bir  rekabet yaşandı. 2008’in son çey  reğinden bu yana 22 milyondan  fazla numara taşındı. 2010 ikinci  çeyrek sonu itibarıyla toplam abo  ne sayısı 61.5 milyon.  Avea, gelirlerini yıllık bazda  yüzde 6 artışla 677 milyon liraya çı  kardı. En büyük artış kalemi şebe  ke içi gelirlerde gözlendi.  Avea, Faaliyet Vergi Öncesi Kâ  rı’nın (FAVÖK) en hızlı artıran  operatör oldu. Geçen yıl son çeyre  ği nefagtif kapan şirket, 2010 3. çey  reğinde 130 milyon lira FAVÖK ve  yüzde 19 FAVÖK marjı elde etti.  2009’un aynı dönemine göre kârlı  lık 12 kat arttı. Sene sonuna göre,  FAVÖK marjı 9 kat arttı.  Şirket bundan sonra da müşte  rilerin her tarzda beklentilerine uy  gun teklifl yaparak müşteri kazan  mak ve büyüyen operatör olmayı  sürdürmeyi hedefliyor.  Rekabet stratejisini fiyat odak  lı değil, değişen müşteri ihtiyaçlarına  çok hızlı karşılık veren operatör  olarak konumlandırmak istiyor.  Her ay yüzde 10 üzerinde artış  gösteren 3G trafiği geçen senenin  4050 katına ulaştı.  Numara taşımada gelinen nok  ta sevindirici ama düzenleyici kurum,  detaylarda düzenlemeler yapmalı.  Bİ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ R U / Ö Z L E M Y Ü Z A K  Tatlıses, Erbil’de ‘Bingo’ dedi  TTNET internet ve mobili birleştirdi  Yılın üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre kârı  12 kat arttırdıklarını anlatan Avea Genel Müdürü Akdemir,  yılda 2 bin baz istasyonu yatırımı yaptıklarını söyledi.  İstihdamda ümit zayıf  Ne zaman bir tepeye kurulu rüzgâr  santrallarını görsem Cervantes’in hayalci  Don Kişot adlı kahramanının yel  değirmenlerine düşman zannederek  saldırmasının öyküsü gelir aklıma. Bu kez de  öyle oldu. Üstelik Osmaniye Gökçedağ’da  54 rüzgâr türbininin tam ortasındaydım bu  sefer. Her biri 85 metre uzunluğunda, 350  ton ağırlığında dev kulelerin üzerinde salına  salına dönen kanatlar... Rüzgârın bekçileri...  Rüzgârın gücünü insanlığın en zorunlu  ihtiyaçlarından birine enerjiye çeviren,  üstelik bunu mümkün olduğunca doğa ile  barışık yapabilen türbinler... 1300 metre  yükseklikteydik, üstelik devasa kuleleler  birden bastıran sisin arasında bir görünüp  bir kayboluyordu...  Kendisini türbana dolamış debelenip  duran Türkiye’nin Büyük Millet Meclisi’nde  2.5 yıldan beri yasalaşmayı bekleyen  Yenilenebilir Enerji Yasası’nı, kaçan fırsatları,  kaçan yatırımları düşündüm. Bugüne kadar  topu topu 1154 MW’lik bir kurulu rüzgâr  santralı kapasitemiz olabilmiş. Enerji  Bakanlığı’nın 2020 yılı için rüzgârda kurulu  güç hedefi ise 20 bin MW. Ancak  yenilenebilir enerji yasası 2.5 yıldan beri  TBMM’de yasalaşmayı bekliyor. Bu  beklemenin arkasında AKP’nin önceliklerinin  arasına bir türlü girememesi kadar nükleer  lobisinin de olduğu ileri sürülüyor. Bu arada  bu gecikmenin yerli ve yabancı birçok  yatırımcının da şevkini hayli kırmış olduğunu  söyleyelim.  Yine yeri gelmişken Türkiye’nin rüzgâr  enerjisi potansiyelinin Elektrik İşleri Etüt  İdaresi (EİE) tarafından yapılan bir  çalışmayla ortaya çıkarıldığını anımsatalım...  Kısa adı REPA olan rüzgâr enerji potansiyel  haritasına göre kıyı Ege ve Trakya  yarımadası ile Hatay, Konya, Karaman gibi  bazı illerdeki bölgeler rüzgâr enerji santralı  kurmak için uygun. EİE’nin hesabına göre,  toplam 48 bin MW’lik rüzgâr enerjisi  potansiyeli değerlendirilebilirse yıllık yaklaşık  130 milyar kWh elektrik üretilebilir.  Bu ne anlama geliyor? Türkiye’nin 2009  yılı elektrik tüketimi yaklaşık 200 milyar kWh  idi. Enerjiyi en temiz ve çevreci şekilde elde  etme yöntemlerinden biri olan rüzgârın  istenildiği takdirde Türkiye’nin enerji pastası  içinde önemli bir yeri olabileceğini ortaya  koyuyor.  Üstelik rüzgâr enerjisi, yenilenebilir  kaynaklar içinde maliyeti ve geri dönüş  süresi açısından en makul yatırım. Üstelik  halihazırdaki piyasanın enerjiye biçtiği  ortalama fiyat kWh başına 14 kuruş (10  dolar cent KWH) ve üretilen yenilenebilir  enerji doğrudan sisteme giriyor. Yani  yatırımcı açısından da kârlı bir iş. Yeni  yatırımcıların devreye girmesi ile bu fiyatın  böyle kalmayacağını ve biraz azalacağını da  söyleyelim.  Benim asıl gelmek istediğim konu ise  gerek rüzgâr gerekse güneş enerjisi  yatırımlarının Türkiye’deki üreticiye nasıl  yansıyacağı. İşte asıl burada sorun başlıyor.  Zira her iki yatırımda da gerek paneller,  gerek türbinler işin asıl maliyet yükünü  oluşturuyor ve bunların hemen hemen hepsi  ithal ediliyor. Oysa desteklenmesi halinde  bir kısmının Türkiye’de üretilmesi mümkün.  Her zaman ‘kriz dönemlerinde yeşil ekonomi  bir fırsat’ diye tekrar edilen savın gerçek  olabilmesi, yeni iş alanları ve yeni istihdam  yaratabilmesi için Türkiye’deki üreticilerin  hem teknoloji geliştirmelerinin hem de  ihracata yönelik üretim yapabilmelerinin  önünün açılması gerekiyor. Bunu birçok  ülke yapıyor.  Örneğin bir süre önce Alman yenilenebilir  enerji sektöründe çalışan kişi sayısının  beklentilerinde üzerinde gerçekleşerek  340.000 kişiye ulaştığı açıklandı, Bu yüksek  rakamın içinde proje danışmanlığı, üretim ve  kurulum gibi birçok farklı işkolu da  bulunuyor. Keza Çin çoktan düğmeye bastı.  Yenilenebilir enerji alanında dünya lideri  olacak üreticiler yetiştirmeye başladı.  Biz ise fırsatımız varken, elimizi kolumuzu  kavuşturmuş bekliyoruz?  Rüzgâr Enerjisinde Neyi Bekliyoruz?   
            
    
