16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 27 EK M 2010 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA EKONOMİ [email protected] EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN G20 Kore Toplantısı, Kur Savaşları, Hollanda Hastalığı [email protected] Bu haftaki Ekonomi Politik köşesinin başlığını özetleyip kısaltmak biraz zor oldu. Daha doğru ve yerinde bir başlık “G20’lerin Kore Toplantısında Tartışılan ‘Kur Savaşları’ Tehdidinin, Türkiye Ekonomisi’ne ‘Hollanda Hastalığı’ Biçiminde Yansıması Tehlikesi” olabilirdi. Ancak, böylesi bir başlığın pratik olamayacağı endişesinden de öte, iktisat yazınına çok yatkın olmayan okuyucularımız için “itici” ve “uzak” nitelikte olması tehlikesi de vardı. Dolayısıyla, önce başlıkta geçen olgu ve kavramları kısaca özetleyerek konumuzu işlemeye çalışmak istiyorum. G20’ler zirvesi hafta başında Kore’de toplandı. IMF’nin ülke kotalarının gelişmekte olan ülkeler lehine değiştirilmesi kararı çıkan zirvede, en tartışmalı konulardan birisi de yaklaşmakta olan “kur savaşları” tehdidiydi. Küresel krize karşı başta ABD olmak üzere, bütün gelişmiş ülkelerde genişleyici maliye ve para politikaları uygulanmış ve bunun sonucunda da dünya sermaye piyasalarında bol ve “gevşek” bir kredi hacmi ortaya çıkmış durumdaydı. Burada söz konusu olan bu olağandışı gevşek kredi hacminin, küresel finans piyasalarında giderek yeni köpükler yaratacağı ve “yükselen piyasa ekonomileri” diye de anılan ülkelere akarak dış açıkların artmasına yol açacağı ve yeni finansal istikrarsızlıkların da ana kaynağını oluşturacağından endişe edilmekteydi. Diğer yandan da, gene başta ABD olmak üzere birçok gelişmiş ülkede, döviz kurlarının yükseltilerek “rekabetçi” bir kur elde edilmeye çalışıldığı gözleniyor. “Rekabetçi” pahalı kurun getireceği canlılık sayesinde krizin etkilerinin daha çabuk arttırılmasının hedeflendiği anlaşılıyor. Gelişmiş ülkelerde oluşan “pahalı” kur politikasının ardında ise aslında 2000’li yıllar boyunca derinleşmiş olan küresel dengesizliklerin yattığı biliniyor. Genelleştirecek olur isek, Asya’da yüksek cari fazla, Amerikan ekonomisinde ise yüksek cari açık olarak gözlenen bu yapısal ayrışmanın kolay kolay dengelenemeyeceği; bu dengesizliğin sürüp gitmesinin ise yeniden spekülatif kaynaklı, bol ve gevşek kredi yaratılması anlamına geleceği biliniyor. Bir yandan “rekabetçi kur izleyerek canlılık yaratma”, diğer yandan da süregelen küresel dengesizliklerin yaratmakta olduğu bol ve ucuz kredi olanakları, gelişmekte olan ekonomilere akmakta olan spekülatif sermaye akımlarının ana kaynağını oluşturuyor. G20’ler Kore toplantısında “tartışılan” bir diğer sorun da kur savaşlarının önüne geçecek bir politika demetinin kurgulanma çabaları idi. Ancak, buradaki kararsızlıklar en sonunda “döviz dengesinin piyasa hareketlerine terk edilmesi ve piyasaya müdahale edilmemesi” yönündeki “telkinlerle” geçiştirilmeye çalışıldı. Halbuki, gerek kur savaşları tehdidine, gerekse küresel finans piyasalarında spekülatif saldırıların kaynağını oluşturan finansal köpüklere neden olan kararların tümü zaten “piyasanın” kararları değil miydi? Yönlendirilmemiş, kısa dönemli spekülatif sermaye hareketlerinin yarattığı finansal dengesizlikler, 2008 küresel krizinin de yapısal nedenlerini oluşturmaktaydı. Gelişmiş ülkelerden kaynaklanan dengesizlikler, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ekonomilere ucuz ve bol kaynak akışı anlamına gelmektedir. Bu akımların sonucunda ise döviz kurunun gelişmiş ülkeler için “pahalı ve rekabetçi”, gelişmekte olan ülkelerde ise “ucuz ve dış açığı özendirici” bir piyasa dengesi oluşturmaktadır. Türkiye’de dövizin tekrardan ucuzlamaya yönelmesi bu sürecin bir parçasıdır. Hollanda, 1960’ların başında Kuzey Denizi’nde yeni ham petrol kaynakları bulur ve birdenbire ucuz petrol girdisine kavuşur. Girdi maliyetlerindeki bu beklenmedik ucuzlama, Hollanda ekonomisine birdenbire yeni bir canlılık dönemi yaşatır. Ancak bu dönem boyunca Hollanda Florini değer kazanmaya (yani döviz fiyatları ucuzlamaya) başlar; tüketim hacmi genişler, Hollanda ekonomisinde sanayi sektörleri rekabet gücünü kaybetmeye başlar. Sonuç daha çok dış açık; üretkenlik kazanımlarının yavaşlaması ve daha çok işsizliktir. Başlangıçta çok olumlu bir kazanım gibi gözüken petrol bolluğu, giderek tüm ekonomiyi etkisi altına alan bir durgunluğun ana nedenine dönüşür. Bu döngü 1970’li yıllarda iktisat yazınında Hollanda hastalığı olarak anılagelecektir. “Piyasanın” yönlendirilmemiş sermaye hareketlerinin spekülatif etkilerine bırakıldığı “dengesinin”, gelişmekte olan ülkelerde dövizin aşırı ucuzlamasına neden olacağı ve elde edilen döviz bolluğunun bu tür bir hastalığı tetikleyerek, nihayetinde yüksek cari açık, rekabet gücünü kaybetmiş bir sanayi ve kronikleşen işsizlik sorununa yol açacağı endişesi birçok ülkede yaygınlaşmaktadır. Brezilya, Kore gibi ülkeler şimdiden bu tür döviz bolluğunun yaratması olası hastalıklara karşı ulusal finans piyasalarını yüksek işlem vergileri, munzam karşılıklar gibi politikalar aracılığıyla caydırmaya çalışmaktadır. TC Merkez Bankası’nın da bu tehditler karşısında daha aktif bir finansal istikrar arayışına girmekte olduğunu gözlemekteyiz. Bu konuda atılmakta olan adımları da önümüzdeki hafta ele almak arzusundayım. Ekonomi Servisi Kuzey Irak Milli Pi yango ihalesini kazanan İbrahim Tatlı ses’in düzenlediği “Tatlıses Bingo”nun ilk çekilişi Erbil’de yapıldı. Büyük ik ramiyenin 250 bin dolar olduğu çekilişte toplam 500 bin dolar ikramiye ve bir adet otomobil dağıtıldı. Erbil’de büyük değişim yaşandığını ifade eden Tatlıses, kazanan numaraları mali makamlara teslim edeceklerini, ödemenin bu şekilde yapılacağını belirtti. Çekilişten önce Irak’ın ve bölgenin tanınmış sanatçıları konser verdi. Daha sonra sahneye çıkan Tatlıses, nu maraların çekilişine katıldı. Maliye Bakanı da Merkez Bankası Başkanı da önümüzdeki dönem işsizlik oranında artış bekliyor Türkiye’nin sorunlardan birinin cari açık diğerinin işsizlik olduğu belirten Maliye Bakanı Şimşek, işsizlik oranının küresel krizde yüzde 16’lar düzeyine çıktığını, Temmuz 2010 itibarıyla da yüzde 10.6 seviyesine gerilediğini hatırlattıktan sonra şunları söyledi: Önümüzdeki aylarda mevsimsel etkilerden ötürü işsizlik oranlarında bir miktar artış olacak. Bu nedenle 2010’un tümünde ortalama işsizlik oranının yüzde 12 civarında olmasını bekliyoruz. Ancak önümüzdeki birkaç yıl içerisinde işsizlik oranlarını daha aşağıya çekmeyi hedefliyoruz. şsizlik yüzde 12’ye çıkacak Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, tarım dışı istihdamda 2009’un gerek istihdam artışındaki göreli yavaşlama gerekse işgücüne katılım oranlarının yüksek seyri nedeniyle işsizlik oranlarının bir müddet daha kriz öncesine kıyasla yüksek seviyelerde seyretmesini beklediklerini söyledi. Cari açık için tedbir isteyen Yılmaz, “Bu konuda ülke ve karar alıcı kurumlar olarak hepimizin dikkatli olması gerekiyor” dedi. Merkez Bankası İktisadi Yönelim Anketi’ne göre de gelecek 3 aya ilişkin toplam istihdamdaki artış beklentisi zayıfladı. Dikkatli olmamız gerekiyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ma liye Bakanı Mehmet Şimşek’in TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı su numa göre 2011 yılı Merkezi Yönetim büt çesinde giderler 312.5 milyar, gelirler 279 milyar, açık 33.5 milyar TL olacak. Açığın, 2010 yılı gerçekleşme tahminine göre yak laşık yüzde 24 düşürülmesi hedeflenecek. Bütçe hazırlanırken temel alınan makro ekonomik büyüklük de şöyle; 1 trilyon 215 milyar lira GSYH, yüzde 4.5 büyüme ora nı, yüzde 5.3 yılsonu TÜFE, 127 milyar do lar ihracat, 199.5 milyar dolar ithalat. Bakan Şimşek’in, “Bu seçim bütçesi değil. Mali disipline devam ediyoruz” demesine karşın 2011 bütçesinde seçim hazırlıklarının işaretleri de yer alıyor; Cari transferler en flasyonun yaklaşık iki kat (yüzde 10.61) üze rinde arttırılıyor. Seçim harcamalarını yürüten uygulamacı bakanlıklar ile idarelerin bütçe lerinde yüksek oranlı artışlar dikkat çekiyor. Yerel yönetimler 27, tarım 9.8 milyar lira des teklenecek. KÖYDES ve BELDES’e 950 milyon lira ayrılacak. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’na 2.2 milyar, yeşil kartlılara sağlık yardımı 47 milyar liraya çıkacak. Ekonomi Servisi Merkez Bankası Başka nı Durmuş Yılmaz, bankanın 2010 Yılı 4. En flasyon Raporu'nu açıkladı. Buna göre, Mer kez Bankası enflasyonun yüzde 70 olasılıkla 2010 yılı sonunda orta noktasının yüzde 7.5 ol mak üzere yüzde 7 ile 8 aralığında, 2011 yılı sonunda ise orta noktasının yüzde 5.4 olmak üzere yüzde 3.9 ile 6.9 aralığında gerçekleşe ceğini tahmin etti. 2012 yılı sonunda ise en flasyonun yüzde 5.1 düzeyine düşeceğini ön gördü. Merkez Bankası, Enflasyon Rapo ru’nda hızlı kredi genişlemesinin cari açık ve finansal istikrar üzerinde yaratabileceği riskler konusunda uyardı. Temkinli olunması gerek tiğine dikkat çeken Merkez Bankası, mevcut konjonktürde iç ve dış talep arasındaki ayrış maya bağlı olarak artan cari açığın getirdiği risk lerin sınırlanması bakımından kamu tasarruf larının arttırılması gerektiğini vurguladı. Krizin etkilerinin hafiflemesiyle borcun çevrilmesi amaçlı kredi talebinin azalış eğilimine girdiğini vurgulayan Merkez Bankası, yatırım amaçlı kredi talebindeki ar tışa dikkat çekti. Merkez Bankası, net ih racatın büyümeye olumsuz katkısının arta cağı konusunda uyarıda bulundu. Koç,TOFAŞ veVestel ARGEliginde ‘Hâlâ yoğun bakımdayız’ Ekonomi Servisi Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye İhracatçılar Meclisi Ge nişletilmiş Başkanlar Kurulu top lantısında yaptığı konuşmada şu açıklamalarda bulundu: Ekonomide zor dönemler hala bit medi. Ekonomik büyüme var ama nereden geliyor bu büyüme, nasıl oluyor diye baktığınızda, dünyada bu gerçekten kaygı uyandırıcı bir tablo. Yoğun bakım odasındaki hastanın durumunun çok kötüden iyiye doğru seyretmesi, hâlâ her türlü tüple, kabloyla, tıbbi cihazla bağlı bir şekilde durumunun biraz iyileşmesi... Peki ‘yoğun bakım odasından normal hasta yatağına çıkarabilir miyiz?’ sorusunun ce vabı ‘hayır’, daha çok erken. Da ha uzun süre bu yoğun bakım de vam edecek. Ekonomi Sevrisi Dünyada en çok AR GE harcaması yapan şirketler arasın da Koç Holding 505’inci, TOFAŞ 529’uncu ve Vestel 1096’ncı oldu. AB Komisyonu’nun 2009 ARGE yatı rımları raporunda Koç Holding’in geçen yıl 13 milyar 64 milyon Avro olan toplam cirosunun, 118.38 milyon Avro ile binde 9’unu araştırma ve ge liştirme için harcandığı belirtildi. To faş da geçen yıl 2 milyar 372 milyon Avro’luk cirosunun 111.22 milyon Avroyla yüzde 4.7’sini ARGE için kullandı. Vestel 2009’da 42.92 milyon Avro ARGE yatırımı gerçekleştirdi. Toyota, 6.8 milyon Avro’luk ARGE harcamasıyla geçen yıl dünya birincisi olurken ilaç üreticisi Roche 6.4 mil yar Avroyla ikinci, Microsoft 6.1 milyar Avroyla üçüncü sırayı aldı. Avea: Önceliğimiz müşteri ihtiyacı TTNET, gelir paylaşım modeli ile Avea altyapısı üzerinden hizmet vererek internet ve mobil iletişimi tek faturaya sığdırdı. Ekonomi Servisi TTNET, internet ve mobil konuşma ihtiyaçlarını tek faturada kar şılamak üzere TTNET Mobil hizmeti sun maya başladı. TTNET Genel Müdürü Tahsin Yılmaz, öncelikle sinema ve televizyonu taşınabilir ha le getiren Tivibu’yu kullanıma sunduklarını ve bugün 450 binden fazla müşterinin Tivi bu’yu kullandığını ifade etti. Ardından IPti vibu’yu pilot uygulama olarak İstanbul, An kara ve İzmir’de hayata geçirdiklerini hatır latan Yılmaz, şimdi de TTNET Mobil ile mo bil konuşma, kısa mesaj ve mobil internet gi bi hizmetlerin bir arada sunulduğu bir dönemi başlattıklarını söyledi. Yılmaz, şu anda gelir paylaşım modeli ile başladıkları bu işbirliğini ileride sanal ope ratörlüğe dönüştürmeyi planladıklarını kay detti. Yılmaz, “Şu aşamada Avea altyapı sını kullanıyoruz, ancak ileride diğer ope ratörlerle de bu konuda işbirliğine açığız. TTNET’in oldukça büyük bir abone po tansiyeli var. Ortak faydalar konusunda mutabakat sağlama ihtimalimiz var” di ye konuştu. TTNET Pazarlama Genel Müdür Yar dımcısı İlker Koçak da, TTNET markası ta şıyan Android işletim sistemine sahip cep te lefonlarını bu hafta sonu itibarıyla satışa su nacaklarını ifade etti. Ekonomi Servisi Avea Genel Müdürü Erkan Akdemir, diğer operatörlerin başlattığı kapsama ala nına ilişkin iletişimi doğru bulma dığını belirtti, her yıl 2 binin üzerinde baz istasyonu yatırımı yaptıklarını söyleyen Akdemir, gelirlerinin yüz de 25’lik kısmını yatırıma yönlen dirdiklerini belirtti. Akdemir, Avea’nın 3. çeyrek performansına ilişkin düzenlediği toplantıda verdiği bilgiler şöyle: Son iki yılda sektörde ciddi bir rekabet yaşandı. 2008’in son çey reğinden bu yana 22 milyondan fazla numara taşındı. 2010 ikinci çeyrek sonu itibarıyla toplam abo ne sayısı 61.5 milyon. Avea, gelirlerini yıllık bazda yüzde 6 artışla 677 milyon liraya çı kardı. En büyük artış kalemi şebe ke içi gelirlerde gözlendi. Avea, Faaliyet Vergi Öncesi Kâ rı’nın (FAVÖK) en hızlı artıran operatör oldu. Geçen yıl son çeyre ği nefagtif kapan şirket, 2010 3. çey reğinde 130 milyon lira FAVÖK ve yüzde 19 FAVÖK marjı elde etti. 2009’un aynı dönemine göre kârlı lık 12 kat arttı. Sene sonuna göre, FAVÖK marjı 9 kat arttı. Şirket bundan sonra da müşte rilerin her tarzda beklentilerine uy gun teklifl yaparak müşteri kazan mak ve büyüyen operatör olmayı sürdürmeyi hedefliyor. Rekabet stratejisini fiyat odak lı değil, değişen müşteri ihtiyaçlarına çok hızlı karşılık veren operatör olarak konumlandırmak istiyor. Her ay yüzde 10 üzerinde artış gösteren 3G trafiği geçen senenin 4050 katına ulaştı. Numara taşımada gelinen nok ta sevindirici ama düzenleyici kurum, detaylarda düzenlemeler yapmalı. Bİ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ R U / Ö Z L E M Y Ü Z A K Tatlıses, Erbil’de ‘Bingo’ dedi TTNET internet ve mobili birleştirdi Yılın üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre kârı 12 kat arttırdıklarını anlatan Avea Genel Müdürü Akdemir, yılda 2 bin baz istasyonu yatırımı yaptıklarını söyledi. İstihdamda ümit zayıf Ne zaman bir tepeye kurulu rüzgâr santrallarını görsem Cervantes’in hayalci Don Kişot adlı kahramanının yel değirmenlerine düşman zannederek saldırmasının öyküsü gelir aklıma. Bu kez de öyle oldu. Üstelik Osmaniye Gökçedağ’da 54 rüzgâr türbininin tam ortasındaydım bu sefer. Her biri 85 metre uzunluğunda, 350 ton ağırlığında dev kulelerin üzerinde salına salına dönen kanatlar... Rüzgârın bekçileri... Rüzgârın gücünü insanlığın en zorunlu ihtiyaçlarından birine enerjiye çeviren, üstelik bunu mümkün olduğunca doğa ile barışık yapabilen türbinler... 1300 metre yükseklikteydik, üstelik devasa kuleleler birden bastıran sisin arasında bir görünüp bir kayboluyordu... Kendisini türbana dolamış debelenip duran Türkiye’nin Büyük Millet Meclisi’nde 2.5 yıldan beri yasalaşmayı bekleyen Yenilenebilir Enerji Yasası’nı, kaçan fırsatları, kaçan yatırımları düşündüm. Bugüne kadar topu topu 1154 MW’lik bir kurulu rüzgâr santralı kapasitemiz olabilmiş. Enerji Bakanlığı’nın 2020 yılı için rüzgârda kurulu güç hedefi ise 20 bin MW. Ancak yenilenebilir enerji yasası 2.5 yıldan beri TBMM’de yasalaşmayı bekliyor. Bu beklemenin arkasında AKP’nin önceliklerinin arasına bir türlü girememesi kadar nükleer lobisinin de olduğu ileri sürülüyor. Bu arada bu gecikmenin yerli ve yabancı birçok yatırımcının da şevkini hayli kırmış olduğunu söyleyelim. Yine yeri gelmişken Türkiye’nin rüzgâr enerjisi potansiyelinin Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) tarafından yapılan bir çalışmayla ortaya çıkarıldığını anımsatalım... Kısa adı REPA olan rüzgâr enerji potansiyel haritasına göre kıyı Ege ve Trakya yarımadası ile Hatay, Konya, Karaman gibi bazı illerdeki bölgeler rüzgâr enerji santralı kurmak için uygun. EİE’nin hesabına göre, toplam 48 bin MW’lik rüzgâr enerjisi potansiyeli değerlendirilebilirse yıllık yaklaşık 130 milyar kWh elektrik üretilebilir. Bu ne anlama geliyor? Türkiye’nin 2009 yılı elektrik tüketimi yaklaşık 200 milyar kWh idi. Enerjiyi en temiz ve çevreci şekilde elde etme yöntemlerinden biri olan rüzgârın istenildiği takdirde Türkiye’nin enerji pastası içinde önemli bir yeri olabileceğini ortaya koyuyor. Üstelik rüzgâr enerjisi, yenilenebilir kaynaklar içinde maliyeti ve geri dönüş süresi açısından en makul yatırım. Üstelik halihazırdaki piyasanın enerjiye biçtiği ortalama fiyat kWh başına 14 kuruş (10 dolar cent KWH) ve üretilen yenilenebilir enerji doğrudan sisteme giriyor. Yani yatırımcı açısından da kârlı bir iş. Yeni yatırımcıların devreye girmesi ile bu fiyatın böyle kalmayacağını ve biraz azalacağını da söyleyelim. Benim asıl gelmek istediğim konu ise gerek rüzgâr gerekse güneş enerjisi yatırımlarının Türkiye’deki üreticiye nasıl yansıyacağı. İşte asıl burada sorun başlıyor. Zira her iki yatırımda da gerek paneller, gerek türbinler işin asıl maliyet yükünü oluşturuyor ve bunların hemen hemen hepsi ithal ediliyor. Oysa desteklenmesi halinde bir kısmının Türkiye’de üretilmesi mümkün. Her zaman ‘kriz dönemlerinde yeşil ekonomi bir fırsat’ diye tekrar edilen savın gerçek olabilmesi, yeni iş alanları ve yeni istihdam yaratabilmesi için Türkiye’deki üreticilerin hem teknoloji geliştirmelerinin hem de ihracata yönelik üretim yapabilmelerinin önünün açılması gerekiyor. Bunu birçok ülke yapıyor. Örneğin bir süre önce Alman yenilenebilir enerji sektöründe çalışan kişi sayısının beklentilerinde üzerinde gerçekleşerek 340.000 kişiye ulaştığı açıklandı, Bu yüksek rakamın içinde proje danışmanlığı, üretim ve kurulum gibi birçok farklı işkolu da bulunuyor. Keza Çin çoktan düğmeye bastı. Yenilenebilir enerji alanında dünya lideri olacak üreticiler yetiştirmeye başladı. Biz ise fırsatımız varken, elimizi kolumuzu kavuşturmuş bekliyoruz? Rüzgâr Enerjisinde Neyi Bekliyoruz?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle