16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Bir Yüze Sığan Dünya Nesrin Sağlam’ın Kuzguncuk’taki Harmony Sanat Galerisi’nde açılan sergisini görünce, zamanın yıpratıcı etkilerinden başarıyla sıyrılmış klasik bir ressamın yapıtlarını görmüşçesine yücelik duygularıyla doldu içim. Sergi salonuna girdiğinizde önce alçakgönüllü bir portre sergisi izlenimine kapılıyorsunuz. Sonra her portre sizi içine alıp kendi dünyasına sürüklüyor. Bu dünya ressamın ve elbet hepimizin içinde yaşadığı dünya. Ressam da olsak, yazar da, öğretmen de, öğrenci de hepimiz aynı dünyanın içinde yaşıyor, aynı sorunlarla yüz yüze geliyoruz. Ne ki, sanatçıların yaşadığımız dünyanın göremediğimiz yanlarını görmesi, duyumsaması, onları bize göstermesiyle hayatı ve çağı daha iyi anlayabiliyoruz. Resimlerin çoğu ressamın kendi yüzünü gösteriyor. Bir kadının duru, insani bakışlarıyla süzdüğü bir dünya. O bakışlara, tuvale yansıyan o duruşa baktıkça dünya karşısında hayret, şaşkınlık ve olgunluğun bir arada olduğu bir anlama yöneliyorsunuz. Resim sanatının her döneminde ressamların ana konularından biri olmuştur kendi yüzleri. Hayatı görebildikleri bir ayna olmuştur kendi yüzleri. Van Gogh’un yaşamöyküsünü hiç bilmesek kendi portrelerinden yola çıkıp bir hayat kurabilirdik. Ülkemizde filmlere ve tiyatro oyunlarına konu olan ilginç yaşamıyla çok sevilen Frida Kahlo, neredeyse bütün resimlerinde kendini çizdi. Ama o resimlerde bireysel dünyasının yanında ülkesinin tarihini, çiçeklerini, kuşlarını, bütün bir çağın acılarını da yansıttı. Frida Kahlo, belki içinde yaşadığı koşulların sertliğinden resimlerinde de sert bir dil kullandı. Öfkesiyle, aşkıyla, yaşama bağlılığıyla haykıran bir ses oldu hep. Keskin bir bıçak, ateşe hazır bir silah kadar yakıcıydı. Ne alnına dizdiği tropik çiçekler, ne çevresini kuşatan kuşlar bu sertliği yumuşatamadı. Dünya görüşünün bayrağı gibi, kıpkızıl bir sertlikti onunki. Nesrin Sağlam’ın portreleri Frida’yla karşılaştırılsa çocuksu bulunabilir belki. Ancak ondaki usul seslilik, bir dirençsizlik ya da boyun eğiş anlamı içermiyor. Tersine hüzünlü bakışların, mesafeli duruşların ardında dünyanın adaletsizliklerine karşı sessiz ama kararlı bir tavır kendini gösteriyor. İnsanı yücelten bir anlatım dili var. Resmettiği insan yüzlerine, doğa parçalarına bakınca, sanatçının eski çağ heykellerinden Rönesans’a, sanatla yeniden değer bulan insanı yakından tanıdığı, bu soylu zincirin günümüzdeki seçkin bir temsilcisi olduğu anlaşılıyor. Giderek bireysel özelliklerin yittiği, insanlık topluluğunun iletişim tekelleri elinde tek tip beğenilerin oyuncağı yapıldığı günümüz dünyasına en etkili karşı çıkış böylesi soylu sanatçılardan geliyor. Resimlerine bakarken insan olmaktan, yaşamaktan sevinç duyacağınız; size dünyanın dertleriyle baş etme gücü aşılayan, genç, diri bir sanatçı bakışıyla karşı karşıya kalıyoruz. İzleyenine, saf, insani bir dünyayı anımsatan, yücelik duyguları aşılıyor. İnsan bu resimlere bakarken günümüz dünyasının kirlerinden arındığını duyumsayabilir. Açıklama: Geçen haftaki yazımda Şilili şarkıcı Victor Jara’nın, stadyumda şarkı söylediği için gitarını çalamasın diye önce ellerinin kesilip, ardından öldürüldüğünü yazmıştım. Kitap Eki’mizin değerli yazarı Ali Bulunmaz, “ellerinin kesilmediğini ama bileklerinden itibaren kırıldığı” bu durumun, “öldürüldükten sonra Estadio Chilie’nin yakınlarında bulunan cesedinin fotoğrafında da açık açık görül”düğü notunu gönderdi. Okurlarımızla paylaşıyorum. [email protected] [email protected] CMYB C M Y B MEHMET BASUTÇU TOKYO Amerikan sinemasının ticari potan siyeli yüksek “büyük” filmlerinden kaçmak kolay değil. Sanat sinemasına ve genç yönetmenlerin öz gün denemelerine önemli bir yer ayıran Tokyo Fes tivali’nde bile “büyük” olmanın yazılmamış ku ralı gereği, açılış ve kapanış gecelerinde günün sö zü en çok edilen Amerikan filmlerine yer veriliyor. ‘Social Network’ün (“Sosyal Ağ”) genç başrol oyuncusunun katılımıyla şenliğin açılışını yapma sına, filmin Japon dağıtımcısının kuşkusuz ihtiya cı yok; asıl sorgulanması gereken konu, festivallerin bu ihtiyacı neden duymak zorunda kaldıkları... İki gün sonra, “Japon Gözüyle” bölümünde su nulan, genç yönetmen Hiromasa Hirosue’nin di jital kamerayla çektiği “bağımsız sinema” örne ği “Fit” (2010) adlı etkileyici filmini, yarıdan faz lası boş küçük bir salonda izlerken, festivallerin ki mi tercihlerini sorgulamamak olanaksız. Genç ku şak Japonların bireysel umutsuzluklarını taviz vermeden, estetik boyutu güçlü bir dille anlatan, bu alabildiğine içtenlikli, son derece duyarlı filmin da ha fazla izleyiciye ulaşmasını hedefliyorsak, fes tivallerin gösterişli seanslarında, zaten yüzlerce si nemada gösterime girecek olan ticari filmleri prog ramlamak ne kadar anlamlı, ne kadar doğru acaba? Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek gerekirse, ya rışmalı bölümde sunulan “Zefir” de, şenliğin onur konuğu Reha Erdem’in 6 filmi de, festival merkezindeki 7 salonun en büyüklerinde izleyi cilerle buluşuyor. Dahası, her seans sonunda, dik katli seyircinin derinlikli sorularına yarım saat bo yunca zevkle yanıt veriyorlar. Bu arada, festival yö neticileri yerel seyircinin soru sorabilmesine o ka dar önem veriyor olsalar gerek ki, Tokyo’da yaşayan bir Türk yapımcının, Belma Baş, Şeyma Uzunlar ve Birol Akbaba’dan oluşan “Zefir” ekibine so ru sormasına fırsat tanımayacak kadar seçici dav ranıyorlar! ‘HOŞ ZAMAN GEÇ RME’ Yine başa, festivaller sanat sinemasını nasıl kurtaracak sorusuna dönelim. Amerikan filmle rinden kurtuluş olmadığını, daha festivale gelirken, İstanbul’dan kalkan THY’nin Japonlarla tıklım tık lım dolu uçağında bir kez daha gözlemliyorum. Her yolcunun önündeki küçük ekranın sunduğu “hoş za man geçirme” amaçlı görsel ve işitsel program, top lam 120’ye yakın film sunuyor! Bu “geniş ve zen gin” program içinde, ilaç için, büyük ya da küçük kitle filmi örneği de olsa, bir tek Türk filmi yok! THY’nin sanat filmlerine ağırlık vermesini is temek kuşkusuz anlamsız, ama diğer büyük hava yollarının uçaklarında, örneğin bir İran ya da Ka zak filmi izlediğimi çok iyi hatırlıyorum; belki ba zı yabancı uçaklarda Türk filmleri bile vardır... THY’nin de, ayrı bir “Türk Filmleri” bölümü oluşturması neden duşünülmemiştir ki? Düşünül seydi, bu hafta sonu, yapımına destek verdiği ve ko nuk oyuncu olarak katıldığı “Zefir”in Tokyo yol culuğuna ortak olmak için kalkıp İstanbul’dan Tok yo’ya gelen Cem Yılmaz, kendi filmlerinden bi rini gökyüzünde izlemekten herhalde memnun olurdu... Sanatsinemasınasılkurtulur Melih Cevdet Anday anılıyor Kültür Servisi Usta yazar, şair Melih Cevdet Anday, 95’inci doğum yılında şiirleriyle anılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Kütüphane Başkanlığı ile Turizm ve Ticaret AŞ’nin (TURAŞ) birlikte düzenlediği şiir söyleşisini gazetemiz yazarı Mustafa Şerif Onaran gerçekleştirecek, anma etkinliğinde Anday’ın şiirlerini ise Devlet Tiyatrosu sanatçısı Berin Ötenel yorumlayacak. CerModern Sanat Merkezi’nde bugün saat 16.00’da başlayacak olan etkinlik herkese açık. JeanLuc Godard’dan Oscar’a red Kültür Servisi Fransız yeni dalga sinemasının münzevi yönetmeni Jean Luc Godard’ın, sinema tarihinin ufuk açıcı yenilikçilerinden biri olarak, onur Oscar’ıyla ödüllendirileceği Holywood galasına katılmayacağı duyuruldu. 79 yaşındaki yönetmen, sinemada 50. yılı şerefine, Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından verilen ödülü, 13 Kasım’daki törende bizzat alamayacağını bildirerek, iyi dileklerini yolladı ve ödül alan diğer isimler Kevin Brownlow, Francis Ford Coppola ve Eli Wallach’ı kutladı. Küçük bütçeli filmleriyle tanınan sanatçının, genelde, büyük organizasyonlara katılmadığı biliniyor. Jane Austen’ın imlası Kültür Servisi Zarif ve akıcı üslubuyla ünlü, İngiliz edebiyatının önemli yazarı, Jane Austen’in el yazısıyla yazılmış notlarından oluşan 1100 sayfalık bir koleksiyonu inceleyen Oxford Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı profesörü Kathryn Sutherland, Austen’in yazımının aslında sanıldığı kadar gösterişli olmadığını iddia etti. Sutherland, “Aşk ve Gurur”, “Emma” gibi eserlerin yazarı Jane Austen’in el yazısının, çizilmiş, karalanmış kısımlarla, yazım ve noktalama hatalarıyla dolu olduğunu belirtti. Kimilerinin tepkisini çeken iddiaya göre, yazarın takdir edilen üslubu, kendisi kadar editörünün de eseri. Tokyo Film Festivali’nin açılışı, Türkiye’de çoktan gösterime giren ‘Social Network’ (Sosyal Ağ) filmiyle yapıldı. Sanat sinemasına geniş bir yer ayıran Tokyo Festivali’nde bile açılış ve kapanışta Amerikan filmleri var. Festivallerin gösterişli seanslarında, zaten yüzlerce sinemada gösterime girecek ticari filmleri programlamak ne kadar anlamlı? ELİF BEREKETLİ Usta yazar Rıfat Il gaz’ın sağlığında oğlu Aydın Ilgaz ile birlikte kurduğu Çınar Yayınla rı, yazarın tüm yapıtları nı yeniden basmak için İş Bankası Kültür Yayınla rı’yla bir işbirliğine im za attı. Daha önce Çınar Yayınları tarafından ya yımlanan bu 48 kitabın yeniden basımları, Rıfat Ilgaz’ın 100. doğum yı lı olan 2011 yılının Eylül ayında tamamlanacak. Bunlardan yedi adedi önümüzdeki günlerde başlayacak olan TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nda ilk kez görücüye çıkacak, bu yılsonuna dek ise 14 adet Rıfat Ilgaz kitabı İş BankasıÇınar ortak lo gosuyla raflardaki yerini alacak. Dün bu işbirliğini du yurmak için düzenlenen basın toplantısında ko nuşan Doğan Hızlan, “Ülkemin esenliği için her yazdığına önem verdiğim bir yazarın, İş Bankası gibi dağıtım ve baskı imkânları hay li kuvvetli olan bir ya yınevince tekrar basıl ması mutluluk verici” derken, İş Bankası Kül tür Yayınları Genel Mü dürü Ahmet Salcan, bir den fazla yayınevinin iş birliğiyle yapılan kitap ların ülkemizde yaygın olmadığına dikkat çekti: “Amacımız Rıfat Ilgaz’ı daha geniş kitlelere ulaştırabilmek. Bu sa yede Rıfat Ilgaz yur dumuzun en ücra kö şelerinde bile okunabi lecek.” Toplantıda sözü son olarak aramızdan 17 yıl önce ayrılan yazar Rıfat Ilgaz’ın oğlu ve Çınar Yayınları’nın sahibi Ay dın Ilgaz aldı. Babasının “hastane ve hapisha nelerde geçen” yaşa mından kesitlerle ren klendirdiği konuşmasın da Ilgaz, Anadolu’da 15 bin kitabevinin kapatıl dığına dikkat çekerek İş Bankası ile yapılan bu gi rişim sayesinde Anado lu’nun bozkırlarına dahi kitap ulaştırabilmeyi um duklarını söyleyerek söz lerini şöyle tamamladı: “Bu işbirliği sayesinde babamın tam 100 yaşı na basacağı 7 Mayıs 2011’de İş Kuleleri’nde bir anma etkinliği de düzenleyeceğiz. ” Mezopotamya’da Abidin dino rüzgârı BiryılboyuncaaçıkkalacaksergiGüzinDino, FeritEdgüveSabancıÜniversitesiSakıp SabancıMüzesikoleksiyonlarındanbirseçki CEREN ÇIPLAK MARDİN “Sakın beni salt korkulu düşler ressamı filan sanmayın. Ben de sizin kadar dünyayı seviyorum, doğayı, kadınları, şehveti seviyorum. Her şeyi seviyorum… Bunlar yansıyor resimlerime, ol dukça yansıyor” diyordu 17 yıl önce yaşamını yitiren Abi din Dino. Mezopotamya toprakların da Abidin Dino rüzgârı esiyor bugünlerde. Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi’nde, “Abidin Dino Mardin’de Seçme Yapıtlar 19301990” başlığı altında kurgulanan ser gisi, Abidin Dino’nun dün yasına bir bakış; Anadolu’yu Abidin Dino’yla buluşturma... Dino, her ne kadar bir dönem Anadolu’ya sürgüne gönderilse de hep Anadolu’yu yeteri kadar görememenin sıkıntısını çek miş. Serginin adı da bu yüzden “Abidin Dino Mardin’de” Dino’nun şimdiye kadar ki en kapsamlı sergisi, 2007 yılında İs tanbul Sakıp Sabancı Müze si’ndeki sergisi. Mardin’deki sergi ise ağırlıklı olarak Di no’nun küçük eserlerine, çizimlerine yer veriyor. SSM Müdürü Nazan Ölçer, sergiye çizimlerle başlamak istediklerini söylüyor ve “Bir Dino portresi çizmek zor” derken bunun Mardin için de bir başlangıç oldu ğunun altını çiziyor: “Çizi me, resme meraklı genç nesil için yüreklendiren, teşvik eden, sen de yapa bilirsin dedirten ‘kolay çi zilmiş gibi görünen’ çizim lerle gençlerin karşısına çı kıyoruz.” A bidin Dino denildiğinde ilk akla gelen “eller” se risi, ilk kez bu sergide sergilenen “Lazlar” dizisi, Dino’nun otoportreleri, 1968 olaylarını belgeledi ği resimler, Yaşar Kemal’in “Deniz Küstü” adlı romanı için hazırladığı illüstrasyonlar serginin dikkat çeken çalışmala rından. Mao’nun Çin devrimine damgasını vuran, ‘uzun yü rüyüş’ eyleminden 20 yıl sonra Di no’nun çizdiği “Uzun Yürüyüş” tablosu, Roma Olimpiyatları çi zimleri, 1966 Dünya Futbol Şampiyonası için çektiği “Go al!” filmi için hazırladığı resimli taslaklar ve hastalık dö nemlerini karikatürize ettiği “Acının Resimleri”, “Akla Ka ra” serisinden çalışmalar ve çiçek resimleri de bu sergide. Ayrıca sergiye “İstanbullu Abidin” başlıklı belgesel ve “Go al!” filmi gösterimleri eşlik ediyor. Eller, otoportreler ve acının resimleri... Kültür Servisi Semaver Kumpanya, yeni sezonu 17. Uluslararası İstanbul Festivali’ne hazırladığı “Titus Andronicus” oyununun galasıyla açtı. Shakespeare’in bundan 500 yıl önce şiddet üzerine yazdığı en sert, en kanlı oyunlardan “Titus Andronicus”u, Sinan Fişek’in uyarlamasıyla sahneye taşıyan ise Işıl Kasapoğlu. Şiddetin ne kadar kolay bulaştığını, kılık değiştirerek gündelik hayatımızı ele geçirdiğini anlatan oyunun başlıca rollerinde Serkan Keskin, Asil Büyüközçelik, Sarp Aydınoğlu, Nadir Sarıbacak ve Sezin Bozacı yer alıyor. Oyun, 29 ve 30 Ekim’de saat 20.30’da Çevre Tiyatrosu’nda izleyiciyle buluşmaya devam edecek. (0 212 585 59 35 Rıfat Ilgaz’ı okumayan kalmasın Kültür Servisi Belgesel Sinema cılar Birliği tarafından 13. kez düzen lenen “İstanbul Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali”, 29 Ekim’de başlıyor. “Gerçeğin Aynasında Yedi Renk” sloganıyla izleyicilerle buluşa cak festival filmleri yedi ayrı renkte kategorize edildi. Film lere daha kolay ulaşabilmek için bu yıl film sayısı 68’e in dirilirken gösterim yerleri de tünel ve çevresinde konum landırıldı. Beyoğlu’nda Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Muammer Karaca Tiyatrosu ve Goethe Enstitüsü ile Kadi köy’deki Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde izleyiciyle bu luşacak filmler, ezilen ya da direnen insanların öyküleri, iş çi ve emekçinin halleri, modern zaman öyküleri, göç hikâyeleri gibi bölümlerden oluşuyor. Öne çıkan yapımlar arasında Volker Heise’nin “24 Saat Berlin” filmi ilk kez bir fes tivalde gösterilecek. Berlin’in sabah 6’da başlayıp ertesi gün 6’ya kadar olan bir gününü kapsayan filmin süresi de 1440 dakika, yani 24 saat. Yedi yıl boyunca, yedi çocuğun göz lemlenerek filme çekildiği Beatrice Bakhti’nin “Ergen Öy küleri” de dikkat çekici. Bu yıl ayrıca 30’a yakın yönetmenle filmleriyle ilgili deneyimlerini aktaracakları bir “belgesel ar kası” (master class) bölümü yapılacak. Belgesel sinemanın ufukları üzerine konuşulacak bir “Sinema Laboratuvarı” et kinliği de katılımcıları bekliyor. (www.1001belgesel.net) 2 3 . U L U S L A R A R A S I T O K Y O F İ L M F E S T İ V A L İ ’ N D E N İ Z L E N İ M L E R Yedi renkte hayat 1001 Belgesel’de SAYFA CUMHUR YET 27 EK M 2010 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR Ferenc Moldovanyi’nin yönettiği ‘Başka Bir Gezegen’ festivalde gösterilecek filmler arasında. Semaver Kumpanya ‘Titus’la şiddeti sorguluyor
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle