19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 11 OCAK 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL SSK Emekli Aylõklarõ Arasõndaki ‘Uçurum’ Süper Emeklilik Yasasõ, bir “Sosyal Güvenlik Reformu” olarak tanõtõlmõş ve Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminde büyük değişimlere ve haksõzlõklara neden olmuştur. Bu yasa ile SSK emeklileri “süper emekli” ve “normal emekli” olarak bir uçurumla ikiye bölünmüştür. Süper Emeklilik Yasasõ, Bağ-Kur sigortalõlarõ ile TC Emekli Sandõğõ iştirakçileri için çok yararlõ olmuştur. Bağ- Kur’un “Sigorta Primine ve Aylıklara Esas Olan Gelir Basamakları’’ tablosundaki göstergeleri, 12’den (on iki) 24’e (yirmi dört) çõkarmõştõr. TC Emekli Sandõğõ Yasasõ’nda da değişiklikler yapõlarak, 375 Sayõlõ Yasa Hükmünde Kararname ile, kamu görevlileri ile emeklilerine “taban aylık” ile “kıdem aylığı” uygulamasõna geçilmiştir. Bu uygulama, TC Emekli Sandõğõ emekli, dul ve yetim aylõklarõnda çok önemli bir artõş sağlamõştõr. 5434 sayõlõ TC Emekli Sandõğõ Yasasõ’nõn, Ek Madde 9’daki “(...) barem, teşkilat vesair kanunlarda yapılacak değişiklikler sonunda husule gelecek yükselmeleri; aynı rütbe, kadro unvanı ve dereceden bağlanmış bulunan emekli, adi malullük ve vazife malullüğü aylıkları ile dul ve yetim aylıkları hakkında da uygulanır” hükmü uyarõnca, 375 sayõlõ Yasa Hükmünde Kararname ile eklenen kõdem aylõğõ ile taban aylõğõ, 1989 yõlõndan önce bağlanan, emekli, adi malullük ve vazife malullüğü aylõğõ ile, dul ve yetim aylõklarõna da uygulanmõştõr. 1992 yõlõnda kamu görevlilerine ödenmekte olan “Özel Hizmet Tazminatı” da, “Tazminat” adõ verilerek TC Emekli Sandõğõ emekli, malul, dul ve yetim aylõklarõna kademeli olarak yansõtõlmõştõr. 5434 sayõlõ TC Emekli Sandõğõ Yasasõ’nõn 1969 yõlõnda yürürlüğe giren Ek Madde 9, Ocak 2000’de, 4447 sayõlõ “Sosyal Güvenlik Reformu Yasası” ile yürürlükten kaldõrõlmõş, ancak, Anayasa Mahkemesi’nin 4447 sayõlõ yasa ile kaldõrõlan Ek Madde 9’un uygulamadan kaldõrõlmasõnõ anayasaya aykõrõ bularak 4447 sayõlõ yasanõn kaldõrma hükmünü geçersiz saymõştõr. 1969 yõlõnda 1101 sayõlõ yasayla yürürlüğe konulan Ek Madde 9, TC Emekli Sandõğõ emekli, malul, dul ve yetim aylõklarõ arasõnda oluşacak dengesizliği ve adaletsizliği önlemek amacõna dönüktür. Ve Ek Madde 9’da öngörülen uygulama “hakkaniyet” kurallarõna kesinlikle uygundur. Bugün de geçerli olan Ek Madde 9’un yürürlüğe girdiği 1969 yõlõndan sonra, “barem, teşkilat, kadro vesair kanunlarda yapılacak değişiklikler sonunda aylık tutarlarında husule gelecek yükselmeler, aynı rütbe, kadro unvanı ve dereceden bağlanmış bulunan emekli, adi malullük ve vazife malullüğü aylıkları ile yetim aylıkları hakkında da” uygulanmaktadõr. Bir başka anlatõmla, TC Emekli Sandõğõ kapsamõnda 30 hizmet yõlõ üzerinden 30 yõl önce, TC Emekli Sandõğõ’ndan emekli olan bir kamu görevlisi, bugün aynõ kadro, aynõ rütbe ya da aynõ görevden emekli olan bir diğer kamu görevlisiyle aynõ emekli aylõğõnõ almaktadõr. Bu uygulama dul ve yetim aylõklarõ için de geçerlidir. Ancak, SSK emeklileri arasõndaki durum farklõdõr. 30 yõl önce, 15 yõl önce, 10 yõl önce, dahasõ 1 yõl önce emekli olan sigortalõlar aynõ çalõşma süresi içinde aynõ prime esas kazançlar üzerinden prim ödemelerine karşõn çok farklõ aylõklar almaktadõr. SSK emekli aylõklarõ arasõndaki “uçurum”, Sosyal Güvenlik Kurumu’nca sayõlarla açõklandõğõnda çok daha iyi anlaşõlacaktõr. Lozan Aşılır mı? Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından hazırlanan raporda, Yunanistan ve Türkiye’ye “Lozan’ı aşın artık” çağrısı yapılıyormuş. DSP Milletvekili Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı’ya sorduk: - Sizce, Avrupa Konseyi’nin “Lozan’ı aşın” önerisinde bulunma yetkisi var mı? - Uluslararası hukukta antlaşmaları devletler yapar. Türkiye ve Yunanistan, bugüne kadar Lozan’ın uygulanması konusunda birbirine eleştiriler getirmişlerdir, ama yine her iki ülke açısından Lozan’ın geçtiğine, demode olduğuna ilişkin ortada bir veri yoktur. Dolayısıyla, iki ülkenin iradesinde olan bir yetkiyi Avrupa Konseyi’nin kullanması uluslararası hukuk açısından olası değildir. Böyle bir müdahalede bulunmaları da doğru değildir. - O zaman “Lozan’ı aşın” önerisinin ardında siyasi bir amaç var... - Türkiye, Lozan Antlaşması’nda ve anayasasında yer alan tanıma uyuyor ve gayrimüslimleri azınlık olarak kabul ediyor. Yunanistan da, din üzerine oturtuyor veriyi. Örneğin, Yunanistan’da “Türk azınlık” dendiğinde, kabul edilmiyor bu tanım. Çünkü, Lozan’da Yunanistan’daki azınlık, Türk değil, Müslüman azınlık olarak kabul edilmiştir. Avrupalıların bize dayatmak istedikleri olay, Lozan’da din ölçütleri üzerinde belirlenen azınlık tanımını genişletmek; Kürtlere, Alevilere azınlık niteliği vererek Lozan’daki azınlık tanımının ötesine gidebilmek. Bu durumda onlara şunu hatırlatmak lazım: Bugün uygulanan uluslararası hukukta genel bir azınlık tanımını yapan antlaşma yoktur. Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunması için Çerçeve Sözleşmesi’nde de genel bir azınlık tanımı yapılamamıştır. Sanki uluslararası düzeyde kabul edilmiş bir azınlık tanımı var da, o ölçüte dayanarak Lozan’ın aşılmasını istiyorlar. Oysa uluslararası toplumun koyduğu böyle bir ölçüt yok ki. Böyle bir öneri ile, kafalarının arkasındaki art niyetlerini ifade etmiş oluyorlar yalnızca... Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nın 9 Şubat’ta vereceği konserde, komedyen Cem Yılmaz orkestra şefliği yapacakmış. Üstelik konser öncesi orkestra şefi Gürer Aykal, Cem Yılmaz’a şeflik konusunda ders bile vermiş. Demek ki, Gürer Aykal işini ciddiye almıyor... Recep Tayyip Erdoğan’a göre, TEKEL işçilerinin eylemi ideolojik. Fabrikaları özelleştirerek maaşları düşürmeye kalkan, işçileri işsiz bırakmaya yeltenenen uygulama, düşünce, tutum ne “jik” oluyor dersiniz? Özgürlük ermişi Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, öğrencilik yıllarından beri düşlerine giren “Converse” marka ayakkabılara ancak geçen ay kavuştuğunu açıklamış bulunuyor. Biliyorsunuz, Amerikan “Converse” ayakkabı, genç sivil liberaller ile özellikle de sıkmabaşlarda bir “özgürlük” simgesi olarak moda. Bundan böyle bakanımız da tıpkı onlar gibi, adeta özgürlük abidesi ile dolaşıyor hissine kapılacak. Converse; bir tür küresel sığınma (müritlik), ardından da güven (ermişlik sanısı) sağlıyor olmalı... Meclis gündemindeki Kamu Hastane Birlikleri yasa tasarısı sağlıkta dönüşüm uydurmacasının bir başka ayağı. Tasarıyla, hastaneler, sağlık hizmeti veren kurum olmaktan çıkıp işletmelere dönüyor. Dahası, A’dan E’ye 5 sınıfa ayrılıyor. TTB Genel Sekreteri Dr. Eriş Bilaloğlu’na göre, gerçekte sınıflandırılan hastanelerden çok, sağlık personeli ve vatandaş olacak. Çünkü: “Herkes hangi sınıf hastaneden hizmet alabileceğini parası ölçüsünde bilecek. Vatandaşlar da A sınıfından E sınıfına kadar sınıflandırılmış olacak. Oysaki, sağlık hizmetlerinin niteliğinin tartışılmaması gerektiği açık. Ancak sağlıkta kullanılan malzemeye kadar farklı kaliteler herkesin parası ölçüsünde olabildiği gibi hizmet için de aynı şey öngörülüyor. SGK’nin 2010 planları arasında ucuz tedavi seçeneklerinin tercih edilmesi için ucuz seçeneklerden katkı payı alınmaması uygulaması bulunuyor. Bir başka ifade ile hastanın tedavisi için gereken doğru ve uygun tedavi seçeneği yerine, belki daha ağrılısı belki daha uzun sürede iyileşileni, katkı payı olmaması nedeniyle seçenekler arasına girmiş olacak. Sağlık çalışanları için tam gün yasa tasarısı ve kamu hastane birlikleri yasa tasarılarıyla güvencesiz, sözleşmeli, uzun süre ve düşük ücretle çalışma dayatılıyor. Türkiye’de en fazla taşeron işçinin çalıştığı sektör sağlıktır. TEKEL işçilerinin itiraz ettiği 4C uygulaması sağlık alanında da bir çalışma biçimi olarak geçerlidir. Aslında AKP iktidarı TEKEL işçisinden sağlık çalışanına herkes için benzer bir zulmü yaşatıyor, yaşatmayı hedefliyor.” Bilaloğlu, güvencesizleştirmeye karşı iş güvencesini, hizmet sunumunda rekabeti değil dayanışmayı, sağlık ekibi üyelerinin adil ve güvenceli ücretlendirilmesini, hizmet alırken prim, katkı katılım payı ve fark ücreti alınmamasını içeren taleplerin gerçekleşmesi için bütün örgütlü kesimleri ortak davranmaya çağırıyor. Çağrıyı duyan olur mu, bilmem. Sağlıkta dönüşüm yutturmacası yasalaşırken, özellikle işçileri temsil eden konfederasyonlar kulaklarının üstüne yatmışlardı da... Parası olana sağlık PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Tehlikeli Gelişmeler Günlerdir dehşetle izliyoruz. Edirne’de, arkadaşlarının “PKK’lidirler” sanısıyla uğradıkları saldırıyı protesto etmek isteyen bir grup genç kente sokulmuyor. Üç gün kent dışında otobüslerde bekledikten sonra bir bölümü bir olanak bulup Edirne’ye girmeyi başarıyor. Yapmak istedikleri anayasaya göre her yurttaşın hakkı olan demokratik bir protesto eylemi; ama ellerindeki pankartları açar açmaz daha önce arkadaşlarına saldırmış olan “milliyetçi” kalabalık tarafından saldırıya uğruyorlar, linç edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorlar. Polis, nedendir bilinmez, gelmesi gereken zamandan çok sonra geliyor. Manisa’nın Selendi ilçesinde bir kahvehanede geçen “sigara içtin, içmedin” tartışması büyütülüyor, sayıları bini bulan “safkan” Türkler Roman yurttaşlarımızın evlerine, işyerlerine saldırıyorlar, kırıp döküyorlar, evleri, arabaları yakıyorlar. Tüm bunlar “Çingeneler defolun!” haykırışları altından gerçekleşiyor. Selendi’de onca suç işlenmiş, onca suç kanıtı ortada, elde kamera görüntüleri var, fakat tek bir gözaltı yok! Medya kalabalık bir Roman grubunun Selendi’yi terk etmesini “Roman tehciri” olarak tanımlıyor. Son haftalarda Türkiye’nin dört bir yanından gelen bu tür haberler sizi de ürkütmüyor mu, sevgili okurlar? Komşuluk, karşılıklı saygı, sevecenlik, konukseverlik, dayanışma gibi duygu ve davranışlar bir zamanlar ülkemiz insanlarının başlıca gelenekleri arasındayken, şimdi bizim gibi olmayanı ötekileştiren, horlayan, dışlayan, ezen sevgisiz ve sevimsiz insanlar olduk. Bunda hiç kuşkusuz yedi yıldır ülkeyi yöneten ve ele aldığı her konuyu yüzüne gözüne bulaştıran AKP iktidarının büyük payı vardır. Adı önce “Kürt”, sonra “demokratik”, daha sonra da “milli birlik” olan “açılım” da bu yüzüne gözüne bulaştırışın tipik örneği değil midir? Sonuçta ne olmuştur, demokratikleşme sorununda belli bir mesafe alınacağı yerde sorun, Habur Kapısı’ndaki o abartılı gösterilerle birlikte daha da çözümsüzleşmiştir. Ülke genelinde Kürt yurttaşlarımızın demokratik istemlerine karşı bir tepki oluşmuş, çoğu insan PKK ile Kürt’ü özdeşleştirir olmuştur. Belli güç odakları bu tepkiyi kendi siyasal çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlamışlar, Edine’de bir avuç fırsatçı, PKK ile hiçbir bağı olmayan bir solcu gruba, “PKK’liler dışarı!” diye saldırınca, yanlarına bin kişi almayı başarabilmişlerdir. Toplumun bu konudaki duyarlılığını istismar ederek her demokratik eylemi “PKK’lileştirerek” boğmaya çalışmak çabasının sonunun çok kötüye varacağının herkesten önce iktidar tarafından bilinmesinde yarar vardır. İstanbul’da 1 Mayıs gösterilerinde, Ankara’da TEKEL işçilerinin eyleminde demokratik haklarını kullanan emekçilerin karşısına anında dikiliveren polis, Edirne’de uzunca bir süre olayları izlemekle yetinmiştir. Selendi olayı da bu olumsuz gelişmelere bir örnektir. Eğer ülkemiz ve toplumumuz demokrasi ve insan haklarından bir nebze payını almışsa o ilçe halkının bir bölümü “istemiyor” diye o ilçede herkes gibi yaşama hakkı olan Roman yurttaşlarımız yerlerinden edilmemelidir. Bu, sonu karanlık bir sürecin başlangcı olur ki bu türden ırkçı dayatma ve yaptırımlara kesinlikle göz yumulmamalıdır. 21. yüzyıl Türkiye’si bu gibi görüntülere, uygulamalara layık değildir. Etnik nedenlerden ötürü tek bir yurttaşımızın bile haksızlığa uğraması tüm toplumumuzu yaralar, onurumuzu zedeler. Anadolu ezelden beri bir Kavimler Kapısı, Türkiye de bir kardeş bahçesidir ve hep böyle kalması bizi ancak yüceltir. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] Ders Ne? BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kütahya ilinde bir kap- lõca... Beril- yum elemen- tinin simgesi. 2/ Bir toplulu- ğu oluşturan bireylerden her biri... Duvarlarda vidanõn daha sağlam yer- leşmesi için açõlan deliğe önceden ça- kõlan plastik yuva. 3/ Akõlsõz, düşünce- siz. 4/ Azerbay- can’õn plaka imi... Bir kimse aracõlõ- ğõyla birisine gön- derilen eşya. 5/ Mahkeme sonucu- nu gösteren resmi belge... Kabaca “evet”. 6/ Akla ve gerçeğe ay- kõrõ olan... Siirt ilinde bir kaplõca. 7/ Yoksullara yiyecek dağõtan hayõr kurumu... Bir nota. 8/ Ayakbastõ parasõ. 9/ Bir süs taşõ... Lokantalarda garson yamağõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Afyonkarahisar’õn Sandõklõ ilçesinde bir kap- lõca... Yapma, etme. 2/ Bekleyip sonuç alamamak anlamõnda argo sözcük. 3/ Evcil bir geyik türü... Kalõnca ve yarõ mat bir kâğõt türü. 4/ Sõvas’õn bir ilçesi. 5/ Üzeri kõrmõzõ parafinle kaplanan bir tür peynir.... Zehir. 6/ Keçeden yapõlmõş, ucu sivri bir başlõk... Sõcak bölgelerde yetişen çok sert bir ağaç. 7/ Bayağõ, sõradan... “Hayõr” anlamõnda kullanõlan bir söz. 8/ Çorum’un Mecitözü ilçe- sinde bir kaplõca... Cennet bahçesi. 9/ Yabancõ... Dokuma tezgâhõnda tarağõ tutan parça. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 F O R S M A J Ö R A T O M V E T O R A K P A L E T A Ğ B O N O Ş A M A A Z A K O L U K F A B A H A R K A Y A D E N A U R A V A R S A K L A R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle