24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ 16 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 22 Ağustos GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Bunalımda Bankacılık Geçen haftaki yazımız, bazı işadamları ve siyaset- çiler tarafından, bankaların mevduat ve kredi faizle- ri uygulamalarına yöneltilen eleştirilerle ilgiliydi. Bu eleş- tiri ve yakınmalar, mevduat ve kredi faizleri arasındaki büyük farkı ele alarak, ekonomimizi yönetenlerce uy- gulanmakta olan serbest faiz politikasının değiştiril- mesine neden olabilecek özellikler taşımakta idiler. Bir okuyucumun telefonda belirttiği gibi bu yazı, “biraz da bankacılara hak vermekte” yani “taraflı” bulunmaktaydı. Okuyucuma göre, bankalarımızca yapılan uygula- malardan, işadamlarımızın da çok sayıda haklı eleş- tiri ve yakınmaları vardı. Bu yazı işadamlarımızın ya- kınmalarını ele alacaktır: 1980’e kadar bankalarımız, müşterilerine mevdu- at toplama ve kredilendirme ile ilgili az sayıda hizmet sunmakta, sunulan hizmet sayısının arttırılmasına özen- dirilmeye çalışılmaktaydı. Son yıllarda, uluslararası re- kabetin yarattığı gelişmelerden de esinlenen genç ve dinamik bankacılarımız, ülkemizde bankalarca sunulan hizmetlerin sayılarını arttırmışlar ve bu konuda geliş- miş ülkelerdeki uygulamalardan geri kalmamışlardır. Artan rekabet ortamında bankalarımızın yöneldikle- ri atılgan pazarlama yöntem ve uygulamaları nedeniyle yükselen faaliyet maliyetleri, bu hizmetleri kullanan banka müşterilerinin ve işadamlarının haklı yakın- malarına neden olmaktadır. Bunalım içinde sayıları ve yoğunluğu artan bu müşteri eleştiri ve yakınmalarının haklı nedenleri vardır: 1. Son yıllarda yoğunlaşan ve şiddetlenen serbest rekabet ortamında bankalarca uygulanan pazarlama stratejileri fazla atılgan oldular. Müşterinin asıl ihtiyacını karşılarken, onun yanında başka küçük hizmetler sat- maya ve müşteriden alacakları bedeli en yükseğe çı- karma çabası içinde birçok müşteriyi “bıktırmaya” ve yakınmalarının artmasına neden olmaktadırlar. Ban- kalarımız, bu atılgan stratejilerini, şimdiye kadar yapmakta olduklarından daha özenli olarak gözden geçirmeli, müşteri şikâyetlerinin yanıtlanması ve gi- derilmesi işine daha büyük önem vermeyi sağlaya- cak önlemler almalıdırlar. 2. Bu atılgan pazarlama stratejilerinin maliyetleri ol- dukça yüksektir; üstelik bankalarımızın hizmet mali- yetleri eskiden beri yüksek bulunmakta ve bu nedenle kâr marjları yükselmektedir. Sonuçta bankalar, bazı müşterilerine faiz, komisyon adıyla, ya da başka hiz- met karşılığı olarak uygulayabilecekleri bedelleri yük- seltmek zorunda kalmaktadırlar. Çok eskiden beri, hiz- met maliyetlerinin yüksekliğine ve maliyet muhasebesi yöntemlerinin uygulanmasına özenle bakmamış olan bankalarımız, şimdi hizmet maliyetlerinin, doğuşu, ge- lişmesi, raporlanması ve zaman içinde indirilmesi iş- lemine çok daha fazla önem vermek zorundadırlar. İç ve dış finansal pazar güçleri bunu gerektirmektedir. 3. Bunalım, para-kredi (finans) pazarlarında orta ve uzun vadeli finanslama gereklerini arttırmıştır. Ban- kaların kredi müşterilerinin bu alandaki para ihtiyaç- ları bunalım içinde çok artmıştır. “Senetler ve çekler üzerine avans”, “Borçlu Cari Hesap” ve öteki biçim- deki çok kısa ve ancak çek ve senet varlıklarıyla kul- lanılabilecek finanslama kaynakları, ekonomik bunalım içinde kurumuş, orta ve uzun vadeli kredilere ihtiyaçlar artırmıştır. Bu koşullar altında 5-10 yıllık, taksidi ve faizi belli kredileri geliştirmek ve yeni kredi ürünleri yaratmak açısından bankalarımız bu alanda oldukça yavaş dav- ranmaktadırlar. 4. Bankalarımız, öteden beri “teminat ağırlıklı” kredilere öncelik verirler; kefil, ipotek, rehin gibi işlemler, bankalarımızın büyük emek ve maliyet harcamaları- na neden olmaktadır. Teminat ağırlıklı çalışmanın iki önemli sonucundan biri, kârlı ve verimli çalışmakla bir- likte fazla elle tutulur varlığı (teminatı) olmayan şir- ketlere, kredi pastasından az pay düşmekte olması, varlıksız yeni girişimcilere kredi verecek yeni girişim sermayesi (venture capital) fonları gelişmiş bulun- maktadır. Bankacılığımızda, varlıklı ve zengin yerleşmiş teminat verebilen firmalar yanında, yeni girişimlerin fi- nanslanma destekleri yeterince sağlanamamıştır; sağlanamamaktadır. Bu tür çalışmanın ikinci önem- li sonucu, ekonomimizde finansal saydamlığın (şef- faflığın) şirketlerimizde yaygınlaşması konusunda bankaların çaba arttırmasını önlemekte olmasıdır. Bankacılarımız, sistemin bu eksiklerini tamamla- malıdırlar. Unutulmazlar DTP’li Emine Ayna, AKP’nin açılım, saçılım ve dağılım süreci için “DTP ile görüşüp PKK’yi ve Sayın Öcalan’ı bunun dışında bırakma gibi bir oyun varsa, bu oyuna gelmeyiz. Buna izin de vermeyiz” diyor. Hiç merak etmesin, hepsi işin içindedir. Obama, yeni Wilsonculuğa özenmişken, paket elden bırakılır mı hiç? İstenirse teslim edilir, istenirse yeniden kullanıma sunulur. Hak Alıcının Dönüşü CHP MYK’ye sunulan son çalışma raporundan: “AKP iktidarı, 2009 yılından başlayarak üç yıl süreyle iş- sizlik sigortası fonu neması- nın dörtte birini doğrudan bütçeye aktaracaktır. Bu, 6.2 milyar TL’dir. Hükümet, da- ha evvel çıkardığı yasa ile 2008 yılında bu fondan 1.5 milyar TL aktarmıştır. Önce- likle işsizlik sorununa yönelik olarak harcanması gereken bir fonun, bütçenin AKP ik- tidarı anlayışı doğrultusunda finansmanı için işçilere yedi yılda ayrılan kaynağın üç ka- tından fazlasının üç yılda ay- rılacak olması kabul edile- mez. Bu fondan, kurulduğu 2000 yılından günümüze iş- sizlere, sadece 2 milyar TL verildi. İşsizlik fonu kaynaklarının amacı dışında kullanılması fonun mantığına, temeline, kuruluş gerekçelerine tama- men aykırıdır.” Emekçiler “hak alıcı” bu fil- mi daha önce de izlemişler- di. İşçilerin sağlık ve emek- liliklerinin güvencesi olan SSK’nin birikimlerine el ko- nulmuş, kurum yavaş ya- vaş batırılmış, sonra da “ka- ra delik” ilan edilmişti. Sıra işsizlik fonunda. Dev- let bu alandan da çekile- cek, işçiler işsizliklerini bile satın alır konuma getirile- cekler. AKP’nin dümen suyunda, içeriğini, amacını bilmedikleri açılımların peşinde koştu- ran sendikacılar, bu konuda da en azından bir çift laf üretmeye katlansalar bari... Kardeşlik TİHAK Başkanı Muzaffer İlhan Erdost’tan gelen geçmiş olsun dileği, hep bir ağızdan söylenen ortak duygulardır: “Türkiyemizin aydınlık yüzü, yeryüzü kadar büyük ‘Pencere’si, yaralı Cumhuriyetimizin kanayan meşalesi, ölmez ve öldürülemez İlhan Selçuk’u, yüreği yüreğimizde kaygıyla izliyor, içten dileklerimizi iletiyoruz.” Devlet Olmayan Devlet Apo bey buyurmuşlar: Devlet, federasyon, konfederasyon istemiyorlarmış. Ama... Ayrı bir ulus olacaklarmış. Kendi meclisleri olacakmış. Kendi belediyeleri olacakmış. Öz savunmaları, yani bir anlamda polis-ordu ve ayrı yargıları da olacakmış... Apo beyin buyurduğu; ayrı devlet olmayan, federasyon ve konfederasyon da olmayan “modeli” buymuş... İnansak mı? Biz inanmasak da; inanan, peşinden koşturan, ağzının içine bakan çok... Ücretlerini alamadıkları ve yönetimle anlaşamadıklarını Taraf gazetesine ileten Ankara bürosu çalışanlarına Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan mektup göndermiş: “Gördüğüm kadarıyla iş kanunlarını gazetecilikten daha iyi biliyorsunuz. Artık haber yazmayacağınızı bildirmişsiniz, ama istifa etmemişsiniz. Çok haysiyetli bir davranış gibi gördüğümü söyleyemem ama elbette herkesin ölçüleri farklıdır. Sanırım parası olmayan bir gazeteden biraz tazminat almak için yapıyorsunuz bunu. Umarım her yandan aşağılıkça ve kalleşçe kuşatılmış; beş parasız bırakılmış bir gazeteden tazminat koparmak için verdiğiniz bu ‘şanlı mücadeleyi’ çocuklarınıza övünerek anlatabilirsiniz. Biraz para bulur bulmaz o çok istediğiniz ‘çıkış’ kâğıtlarınızı gönderip özlemle beklediğinizi anladığım tazminatlarınızın ödenmesi için elimden geleni yapacağım. Şimdi evinize gidin. Burada binbir meşakkatle boğuşan meslektaşlarınızla aynı yerde bulunmanız, çalışan arkadaşlarınıza karşı haksızlık olacak çünkü.” Taraf’ın Ankara bürosundaki meslektaşlarımız çok yakında Ergenekonculukla suçlanırsa hiç şaşırmayın. Altan’ın Tarafı Hileyi Bal Eyledik… SADIK ÇELİK Büyük ozan Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiir dizelerinde yankısını bulan “ekmeği bol eyledik, acıyı bal eyledik, sıratı yol eyledik, geldik bugüne…” diye haykırışı, bugünkü yazı konumuzun başlığına esin kay- nağı oldu; büyük ustaya saygı- larımızla… Bal hasadının baş- ladığı bugünlerde ülkemizin bal ve arıcılık gerçeğini sizlerle pay- laşmak istiyoruz: Türkiye; dünyada bal üreti- minde Çin, Arjantin, Meksi- ka’dan sonra 4. sırada, 4.5 mil- yon kovan varlığı ile 2. sırada, arı poleni miktarında ise 3. sı- rada yer alıyor. Anadolu coğrafyası, dünya arı ırkının yüzde 20’sine, ballı bit- kilerin de yüzde 75’ine sahiptir. Ülkemizin toplam bal üretimi yaklaşık 70 bin ton, kovan ba- şına ortalama bal üretimi de 16- 17 kg’dır. Arıcılık; bal, polen, arı sütü gi- bi arı ürünlerini sağlamanın ya- nı sıra, bitkilerde meyve ve to- hum bağlamanın ilk koşulu olan tozlaşmanın, bunun sonucun- da da döllenmenin oluşmasına katkısı olan en önemli tarımsal üretim dallarından birisidir. Prof. Dr. Kapsar Bienfeld’e göre Avrupa’da bir kovanın tozlaşma nedeniyle tarımsal üretimi arttırmadaki katkısı 1200 Avro’dur. Buna göre Avrupa’da 11.6 milyon kovanın toplam ekonomiye katkısı 13.9 milyar Avro’dur. Türkiye için ise bu katkı 4.5 milyon kovan x 1.200 = 5.4 mil- yar Avro’dur. Diğer taraftan ül- kemizdeki bal ticareti toplam 30 milyar dolarlık tarımsal üretim- den, 50 bin tonla ancak 300 mil- yon dolarlık pay alabilmektedir; durum rakamsal olarak budur. Acı, üzüntü verici bir tablo. Biz bu noktada bu sonucun ne- denlerini araştırdığımızda en başta kayıt dışılık ve sahtecilikle birlikte mevzuattaki sıkıntıların geldiğini tespit ettik. Sektör temsilcilerinin ve uzmanların açıklamaları ise: “500 işletme- cinin faaliyet gösterdiği sektör hileli ürünlerle rekabet etmekte zorlanıyor, ayrıca Alkolsüz İçe- cekler Tebliği ile uygulamada- ki Bal Tebliği’nin birbiriyle çe- lişmesi balda sahteciliğin önü- nü açıyor.” Bal tebliğine göre piyasaya sürülen ballara herhangi bir maddenin katılmaması gere- kiyor. Oysa arıların hiçbir fonk- siyonu olmadığı halde sadece glikoz, früktoz gibi şeker tü- revlerine bal aromaları eklene- rek şuruplar üretiliyor. Bu şuruplar da yasal olarak, Alkolsüz İçecekler Tebliği’ne göre “bal gibi” satılıyor; başka bir deyişle, bu hileyi halkımız “bal gibi” yutuyor. Arıcılığın tek problemi sahte- cilik değil maalesef; bazı arıcı- ların daha bol ürün elde ede- bilmek için arılara şeker ya da genetiği değiştirilmiş mısır şer- beti yedirmesiyle sadece balın kalitesini bozmakla kalınmıyor.. insan sağlığı da riske ediliyor. Zaten çevre kirliliğinden, rad- yasyondan, kimyasal madde- lerden nasibini alan arı nesli, bir de bu genetiği değiştirilmiş or- ganizmaların etkisine maruz bırakılıyor. Nitekim Kayseri’de yapılan araştırmalarda görülmüş ki, er- kek arıların göz renkleri değişi- yor. Bu mutasyon sonucunda göremeyen, göremediği için iyi de beslenemeyen bu yeni ne- sil arılar ölüme mahkûmlar. Ya- ni, arıcılar bu sene daha fazla ürün rekoltesi elde edelim der- ken, kendi kendilerini gelecek sene bal yapacak arı bulama- ma tehlikesi ile karşı karşıya bı- rakıyorlar. Bu durum karşısında, Eins- tein’ın “Eğer arıların soyu tü- kenirse yeryüzündeki insan öm- rü ancak 4 sene daha sürer” sö- zünü tüylerimiz ürpererek ha- tırlıyoruz. Hileli ve sahte bal üretimi ve satışı halkın yeterin- ce bal tüketmemesine sebep oluyor. Gelişmiş ülkelerde kişi başına yıllık bal tüketimi orta- lama 2-3 kg iken; Türkiye’de bu rakamın 1 kg ile sınırlı kalması- na neden oluyor. Avrupa Birliği sürecindeki Türkiye’de birçok ürüne kota getirilmiş olmasına rağmen, balın bu ürünlerin arasında yer almaması bal ihracatı için iyi bir fırsat. Bal üretimi ve ihracatında hem böyle bir potansiyeli hem de böyle bir fırsatı olan Türkiye durumu iyi değerlendirmeli ve mutlaka kovan başına düşen üretimi ve kaliteyi arttırmalı. Şu anda toplam bal üretiminin yaklaşık 12 bin tonu ihraç edil- mekte, uzmanlar üreticinin bi- linçlenmesiyle bu rakamın en az iki katına çıkmasının mümkün olacağını söylüyorlar. 2500 - 3000 rakımda, dünyada hiçbir yerde olmayan 40 - 50 çeşit en- demik ve 500’e yakın türlü çi- çeklerden Anzer Balı gibi çok özel bir balı üretebilen ve kilo- sunu 500-1500 TL’ye satabilen, çam balı üretiminde dünyada en büyük potansiyele sahip olan Türkiye elindeki fırsatı çar- çur etmemeli. Üreticiye bir an önce bu bilinç aşılanmalı.. yoksa görünen o ki, bırakın üretimi arttırıp ihracata dönüştürmeyi, arıların soyunu kurutup kendi varlığımızı da tehlikeye atmamız söz konusu olabilir. [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Adının önüne upuzun bir şucu, bucu ekleten adamlar çok hoştur doğrusu. Seyyar simitçi kadar hızlı hareket eder, tükürük köftecisi kadar iş bilirler. Nerede kalabalık (daha doğrusu müşteri) görseler oraya tezgâh açarlar. Zamanı gelir Cumhuriyet mitinglerinde ite kaka kürsüye çıkar; zamanı gelir türbanı över; zamanı gelir açılımcı olurlar. Her an, her şeye ve her yere konabilirler. Maydanoz gibidirler... Komplo İngiliz gazeteci Gereth Jen- kins’e göre, bildik dava “bir komplo teorisyeninin hayal ürünü”. Bıraksanız, bir değil, onlar- ca teorisyen sayabiliriz. Onların başında gelenler- den biri geçen hafta dedi ki: “Kürt açılımına karşı çıkan- ların Ergenekon terör örgütü ile mutlaka bir bağlantısı vardır.” Zıvanadan çıkmak böyle bir şey olsa gerek. Kuyruklu Amerika’daki bir vakfa analiz yapan analistin anali- zi: “...Bu yoklaştırma öyle de- rindir ki, Kürt öğrenciler Ba- tı’ya okumaya geldiklerinde sınıflarda Türk arkadaşları ‘kuyruklarınız nerede’ diye Kürtlerde ‘kuyruk’ aramışlar- dır.” Analizin önünü, arkasını ir- delemeye gerek var mı? Kuyruklu uyduruk çünkü... Maydanoz BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Akdeniz çev- resinde yetişen ve köklerinden kõrmõzõ boya el- de edilen bir bitki. 2/ Üstten sağa doğru eğik basõm harfi... Niyobyum ele- mentinin sim- gesi. 3/ Afri- ka’da bir õr- mak... Bir taşõtõn kim- liği sayõlan metal lev- ha. 4/ Tavlada “üç” sayõsõ... “Nesiller, ak- rabalar” anlamõnda eski sözcük. 5/ İlkel benlik... Astarlõk ince bez. 6/ Devlet me- murlarõnõn maaşlarõ- nõn derece ve tutarla- rõnõ düzenleyen sis- tem ve çizelge... Budala, saf. 7/ Türlü bitkilerin yap- rak ve kabuklarõyla kokulandõrõlmõş acõmtõrak bir iç- ki... Vücutta oluşan derin kesik ya da zedelenme. 8/ Bir nota... Azerbaycan ve Kars yöresinde yaygõn tel- li bir çalgõ. 9/ Çeşme musluğunun tutturulduğu taş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yapraklarõ haşlanarak salata gibi yenebilen otsu bir bitki. 2/ Gelecek... “Gözümde bir --- su deniz olup taşõyor” (Ö. B. Uşaklõ). 3/ Bir tür salon dansõ... Bre- zilya’nõn para birimi. 4/ Aldatma işi, hile... Afyon- karahisar ilinde bir göl. 5/ Elazõğ ilinde bir baraj... Kemiklerin yuvarlak ucu... Tunus’un plaka imi. 6/ Eski bir Türk yaylõ çalgõsõ... “ --- eller aldõ beni / Taş- lara çaldõ beni” (Şarkõ). 7/ Artvin yöresine özgü bir halk oyunu. 8/ İçine para ya da jeton atõlarak bir ay- gõtõn çalõşmasõnõ sağlayan kumbara. 9/ Bir kimsenin barõnabileceği, güvenlikli yer. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ö K Ü Z G Ö Z Ü K A N A R E Z E Ü N M İ S K E T Z A M İ R İ N G İ R İ S G E Ö R S S E D İ R Z E K İ D E D Ü Z E N G İ M E E T E R D E K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected] [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle