18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
1 ğenirim. Öğretmenim... öyküsünü eşimle birlikte okurken çok duygu- landık gözlerimiz dolu doluverdi. Müşerref Hekimoğlu'nun Aziz Ne- sinle aralarmda geçen herkesin bir parça şımarmaya ihtiyacı olduğunu anlatan bir metni vardır, Kesip sakladım. Dedeleri, nineleri "Çok şımartıyorsun" diye payla- yan anne babalara okutuyorum. Bu üç metin "okuma parçalan olarak" ders ki- taplarına girmeli, diye düşünüyorum. Gelelim yabancılara, yabancılardan da sevdiklerim hep Türk düşmanı kötü şan- sıma. Ama tabii onlar o gözle bakabilir- ler.. içimizdeki bedhahlara bakmalıyız. Onları veto edebiliyorum ama yabancıyı edemiyorum. Göfebe'nin yazarı Knut Hamsun'u çok beğenirim, yani beni tetikler o an- lamda. Sıkıldığım, bunaldığım zaman alır Dünya Nimeti veya Göçebe den bir iki pasaj okurum, hemen yazmaya hevesle- nirim. Türkleri kan içen barbarlar diye niteler Kunt Hamsun ne yazık ki. Türk düşmanıdır yine maalesef Andre Gide de. Örneğin Marcel Ayme'yi çok severim. Onun Duvargeçen adlı kitabın- daki Bir Poldev Masalinı 50 yıldır eski- meyen bir beğeniyle tekrar tekrar oku- rum. - Yapıtlarınızda öne çıkan objeler ko- nusu... Bir rapsodihatta parodi şeklinde zindrîeme biryapıda kenetli... Anlaür mısınız? - Ben, değil desen yapmak, doğru dü- rüst bir çizgi bile çekemem ancak resme tutkunum. Çok sergi gezdim. Bir gün "Köyümüz" gazetesinden acele bir yazı istendi. O gece oturup alelacele "Resim, Ressam ve Galeriler" diye bir yazı yaz- dım. Çevremde beğenüince yazmayı sür- dürdüm. Ortaya Resmin Çağrışımıyla di- ye bir kitap çıktı. Bir büyüğümle Boğaz Köprüsü'nden geçerken idare binalarının yanındaki "anıttaş"ı gösterip kufi yazıyla "maşal- lah" yazdığını söylediğinde şaşırdım ve otuz yıldır ayrımına varmayışımdan utan- dım. Buna benzer kültürel paylaşımlar. O kitapta biraz bunu yapıyorum, gö- rüp de farkına varmadığımız şeyleri işli- yorum. Böyle bilgiler veriyorum şu şu- nun binasıdır, şu mimar Vedat'ındır falan diye aynntılann üzerinde durduktan sonra şöyle devam ediyorum: "Eskiler küçüklerini böyle bilgilendi- rirlerdi. Bu bilgiler kitaplarda da yazıyor- du mutlaka ama okuduğunuz kitaplarda rastlamamışsanız nereden bilecektiniz. Artık ben de genç değilim ve fazla bilgi sahibi olmamakla birlikte önceki yaşlıları taklitle yanımdakilere 'Biliyor musunuz, şu binanın mimarı Sedat Hakkı El- dem'dir, Ziya Osman Saba şu sokakta otururdu" gibisinden lafı aralayıp bildik- lerimi aktarmaya çalışıyorum. DİLİN ARILAŞMASI - Bir olay üzerine yazmıyorsunuz, ön- celiğiniz bu değil? - Önceliğim dildir, dilin arılaşmasıdır. Dilin arı Türkçe olması yani "kifayet" yerine "yetinmeyi" yeğliyorum. Bunu yapmak sorumluluğunda hissediyorum kendimi. Bunu ne yazık ki çok geç fark ettim. Hani dil ile ügileniyordum o baş- ka, sevdiğim için, tutkum olduğu için ü- gileniyordum ama o sorumluluğu duy- mak başka. 15 yıl kadar önce Fethi Naci'nin bir ki- tabında yazık ki dilimizin sözcük bakı- mından çok zayıf olduğu, en büyük şair- lerimizin 1500-1700 arasında sözcükle yazdığı, oysa Ingilizlerin 20 binle yazdığı- nı okuyunca çok üzüldüm ve esas yazar- ların, şairlerin bu konuda üzerlerine bü- yük sorumluluk düştüğü bilincine o za- man vardım. Fethi Naci yol gösterdi o kitabında. Evet Batılı bir şair on-on beş bin sözcük- lü okyanusta yüzerken, en ünlü şairleri- miz bin küsur sözcüklü derelerde çimi- yorlardı. Bazı yazarlarımız, şairlerimiz bu bilince eriştiklerini yapıtlarında hissedilir bir şekilde kanıtlıyorlar. Bilhassa; 'ama', 'fakat', 'lakin' de diye- bilecekken 'gelgelelim ki gelgelelim' di- yen Salah Birsel, en asık suratlı kelimele- ri güle oynaya kullanarak Türkçeye bir kıvraklık kazandırıyor. O çok güzel bir dille, "şıngır mıngır" -kendi lafıdır- ko- nuşur. Beni en çok üzen şey, -katkılarından vazgeçtim- 'yeşşe'leriyle olsun, 'ferhangi' takılmalarındaki vurgularıyla olsun, dili- mizi dilim dilim doğrayanların çoğunlu- ğu. Dil her şeyidir bir ulusun, en önemJi unsurudur. Bayraktan da, topraktan da, dininden de daha önemlidir. Hikmet Kı- vılcımlı'nın şu sözünü çok seviyorum; "Atalarımız bize Türkçeyi bıraktıkları için atalarımızdır." Başka yeri yurt tutabilirsin, inancını değiştirebilir tekrar dönebilirsin ama di- lini kaybettin mi artık ulus olman söz ko- nusu değildir. Dolayısıyla dilimiz namu- sumuz, her şeyimiz. BARDAKÇIVEDEDESİ... - Öztürkçeciler ne zamandan bu yana çakşmalarını yoğunlaşürdılar sizce? En verimli dönem bu anlamda ne zaman? - Türkçenin ciddiye alınmasının tarihi malum çok eski Kaşgarlı Mahmudlar, Ali Şir Nevailer... Ashnda Cemalettin Efgani Batı emperyalizmine karşı Islamiyetin birleşmesi için birçok girişimlerde bulu- nan değerli bir adam. Onun tezi, her ulus kendi diliyle ibadet etsin. îşte Ziya Gökalp ve "Sen, ben yok biz varız" diyen Mehmet Emin Yurdakul'un Türkçeciliği o zamanlar başladı. Ama ta- bii Atatürk, her şeyde olduğu gibi vakti gelmeden fîkrini söylemeyen o çok bü- yük adam, oluşturuyor kafasında, taşları yerine koyuyor önce. Bir akşam masada otururken, Samih Rifat Bey'i bulun, diyor (çok yıllar önce galiba Ruşen Eşref in anılarında oku- muştum) Samih Rifat'ın kapısı çalınıyor, hastaymış, hasta hasta gidiyor Ata'ya- Atatürk işi ehline teslim ediyor. Samih Rifat, Osmanlı döneminde uzun yıllar Türkçeye gönül vermiş. Devlet adamı ama büyük bir tutkuyla Türkçeci- liği de yürütüyor, Sayın Murat Bardakçı gibi bıyık altından gülen bazılarına kar- şın. Ve bildiğiniz gibi Türk Dil Kuru- mu'nun başına getiriliyor. Bu konuda bir Aziz Nesin'i, bir Salâh Birsel'i mutlaka anmak lazım. Benim di- limi etkileyenlerden biri de Salâh Bir- sel'dir. Sayın Murat Bardakçı, televizyonda Türkçeye gönül verenleri sarakaya alıp incitirken, dedesi Eski Konya Valisi Ce- mal Bardakçı şöyle yazıyordu, Bolu'da bastırttığı, Sığıntı'lardan ve Mütegalli- be'den Neîer Çektik adlı kitabında: "Bizim karanlık münevverlerimiz de yabancı kültürlere aynalık yapıyorlar ve mesela Yemen'in biimem hangi semtinde oturan bir Arap aşiretinde iki aylık deve yavrusuna ne ad verildiğini öğreniyorlar da kendilerini, mensup oldukları milleti ve onun diüni tanımıyorlar, bilmiyorlar- dı..." Söz buralara düştü mü bitmek bilmez. Isterseniz eski metinlerdeki gibi "vesse- lam" deyip bitirelim, daha fazla yormaya- yım sizi. • [email protected] Islıkla Çalınan öyküler /EkmelDe- nizer/ Cumhuriyet Kitapları /271 s. Etkîleyici, nefese ve gizem dolu... >ın vazgeçilmezleri: şiddet ve kan Eğer Maxime Chattam bir içki olsaydı Musso-Grange kokteyli olurdu. Çarpıcı bir karışım." Le Point, Juüe Malaure İDOGAN İKİTAP www.dogankitap.com.tr C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1018 SAYFA 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle