25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 2 MAYIS 2009 CUMARTESİ 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Haşim Kılıç’ı Doğru Okumak - 2 Dün Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın kurumunun 47. yılı dolayısıyla yaptığı konuşma met- nine dokunmuş, siyasetin yargıyı kuşatmasından şikâyetçi olan Başkan’ın söylemi ile eylemi ara- sındaki çelişkiyi vurgulamış ve Anayasa Hukuku Profesörü Süheyl Batum’un kendisini, siyasetin yargıyı kuşatma araçlarından biri olan, mahkeme önünde olduğu halde 1.5 yıldır görüşülmeyen 5720 sayılı yasayı gündeme almaya davet eden ya- zısından söz etmiştim. Aynı zamanda AKP’nin Ana- yasa Mahkemesi’ni kendi doğrultusuna sokma gi- rişimleri karşısında Kılıç’ın düşüncelerinin ne ol- duğunu sormuştum. Bilindiği gibi, Haşim Kılıç gündemde olan bu ko- nu ile ilgili olarak da tek söz bile söylemiş değildir. Yine bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesi Başka- nı Kılıç hukukçu değildir. Dünyanın başka bir ye- rinde, hukukçu olmayan bir başka Anayasa Mah- kemesi Başkanı daha olup olmadığını bilmiyorum. Yine dünyanın başka yerinde, sözleriyle, kendi kuruluşuyla ters düştüğünü bu kadar gözler önü- ne seren bir başka Anayasa Mahkemesi Başkanı daha olup olmadığını da bilmiyorum. Sayın Kılıç’ın Anayasa Mahkemesi’nin 47. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada, kendi kurulu- şunun kararlarıyla çelişkiye düştüğünün bir sürü ör- neğine rastlamaktayız. Konuşmasının bir yerinde, din ve laikliğin birey- sel hak ve özgürlük alanlarında daralmalara neden olduğunu söyleyen Kılıç, “siyasilerin ilgi alanı ha- line gelen din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin sorunlar çözülmedikçe, siyasetin dinden beslenmesi kaçı- nılmaz görülmektedir” diyor. Böylelikle hukukçu olmayan Anayasa Mahkemesi Başkanı laikliğin bireysel hak ve özgürlükleri gü- vence altına aldığı gerçeğini görmezden gelirken, onun o alanları daralttığını söylüyor. Yine aynı Kılıç, “dini ilgilendiren alanlar ile siya- seti ilgilendiren alanlar arasındaki sınır anlaşmaz- lıklarının sağlıklı bir tartışma zeminini ortadan kal- dırdığını” söylemektedir. Bu iki alan arasındaki sınır anlaşmazlığı laikliğin doğru bir tanımı ile çözülür. İşin ilginç yönü, Anayasa Mahkemesi mütead- dit kararlarında bu sınırı çizmiştir. Bunun için Sayın Kılıç’ın Refah Partisi davasına, Leyla Şahin kararına, Şenay Karaduman karar- larına bakması yeter. Bu kararlar, Sayın Kılıç’ın ba- şında bulunduğu mahkemenin verdiği kararlardır. Üstelik de AİHM bunların hepsini bir anlamda onay- lamış bulunmaktadır. Son olarak Anayasa Mahkemesi’nin AKP’nin la- iklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğunu saptayan kararı da bu sınırı çizmiştir. Bu sınırın çizilmesin- de Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır. Her ne kadar Sayın Kılıç, bu son karara muhalif ka- lan tek üye ise de, Anayasa Mahkemesi’nin kuru- luş yıldönümünde mahkemeyi temsilen yaptığı ko- nuşmada, bu kararı yok sayması yakışık almayan bir davranıştır. Kılıç, ayrıca yine laiklik konusuyla ilgili başka yan- lış ve yanıltıcı tanımlamalarda da bulunuyor. “Ana- yasanın öngördüğü laik ve demokratik ilkelerin dev- letin ideolojiler ve, inançlar ve inançsızlar karşısın- da tarafsız ve eşit uzaklıkta kalmasını zorunlu kıl- dığını” söylemek yanlış değildir, ama eksiktir. Evet laikliğin bu pasif tanımı, ki birçok ülkede nöt- ralite ilkesi olarak öne çıkarılır, doğrudur ama dev- let aynı zamanda inançların birinin veya kimilerinin öbürü veya öbürleri üzerinde baskı kurmaya kal- kışması, dinsel simgelerin kamu alanında baskı oluşturacak şekilde teşhiri karşısında da, hareke- te geçmek, bunu yapanlar karşısında tarafsız kal- mayıp ona yaptırım ve yasak uygulamak zorun- dadır. Ayrıca Haşim Kılıç parti kapatılmasını cebir şid- det kullanılması halinde geçerli görmektedir. Her ne kadar bu görüş Venedik kriterlerine uygun ise de, gerek Türk Anayasa Mahkemesi’nin, gerek AİHM’nin mustakar içtihadına aykırıdır. Bu konu- da Refah Partisi kararına bakılabilir. Nitekim AİHM de aynı konuyla ilgili davada cebir şiddeti şart gör- mediğini bilhassa belirtmiştir. Yukarıda sözünü ettiğimiz, Anayasa Mahkeme- si’nin Şahin, Karaduman ve Refah Partisi kararla- rı hakeza, AİHM’nin aynı konudaki kararları bu ko- nuda en güzel örneklerdir. Doğrusu, Haşim Kılıç’ın konuşmasını dikkatli bir biçimde okuyunca, insan onun hukukun üstünlü- ğünden, yargı bağımsızlığından, laiklikten neyi kastettiği konusunda ciddi kuşkuya düşüyor ve ken- di mahkemesiyle bu denli çelişkiye düşen bir baş- kana sahip olduğu için de ciddi üzüntü duyuyor. asirmen@cumhuriyet.com.tr Hanõm Tosun 14 yõl önce kaybolan kocasõnõn yasõnõ tamamlayabilmek için ‘ölüme dair kanõt’ istiyor Bir parça kemik ve toprak ‘Vakıf Basın Ödülü’ Dinçer’in ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Başbakanlõk Vakõflar Genel Müdürlüğü tarafõndan her yõl “Vakõflar Haftasõ” kapsamõnda düzenli olarak verilen “Vakõf Basõn Ödülü”ne, bu yõl eski Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Güven Dinçer değer görüldü. Vakõflar Genel Müdürlüğü tarafõndan her yõl mayõs ayõnda kutlanan hafta kapsamõnda, vakõf bilincinin yaygõnlaştõrõlmasõ, vakõf medeniyetinin anlaşõlmasõ ve vakõf mirasõnõn korunmasõ amacõna yönelik yapõlmõş olan haber ve makaleler arasõndan seçilmiş çalõşmalara verilen ödüle Dinçer, gazetemizde 7 Mart 2008 tarihinde yayõmlanan “Başkentte Yeni Bir Müze: Ankara Vakõf Eserleri Müzesi” başlõklõ yazõsõyla değer görüldü. Dinçer’e ödülü, pazartesi günü saat “Vakõflar Haftasõ”nõn açõlõş töreninde, düzenlenecek törenle verilecek. Olağanüstü kongre istemi GAZİANTEP (Cumhuriyet) - Gaziantep’te olağanüstü kongre için CHP’li muhalifler 236 imza toplayarak İl Başkanlõğõ’na iletti. Eski Şehitkamil Belediye Başkanõ Ahmet Yõlmaz, parti tüzüğüne göre 45 gün içerisinde seçim yapõlmasõ gerektiğini belirterek “Belirlenen süre içinde seçim günü tayin edilmezse, seçimin gününü yargõ belirler. Ciddi bir imza toplanmõştõr. İl Başkanõ Hasan Öztürkmen partiyi yõpratmadan seçime gitmelidir. Biz birlik ve beraberliği ancak bu şekilde sağlarõz ve yeni bir sayfa açarõz” dedi. GÖNÜL: Askerlikle ilgili düzenleme yapılıyor İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - Genel- kurmay Başkanõ Orgene- ral İlker Başbuğ’un, “be- delli askerliği düşün- mediklerini, kısa dönem dahil tek tip askerliğe geçileceğini” açõklama- sõnõn ardõndan Milli Sa- vunma Bakanõ Vecdi Gö- nül, “askerliğin yapılış şekliyle ilgili düzenle- me yürütüldüğünü” açõkladõ. İzmir’in Bayõndõr ilçe- sinde düzenlenen festival öncesi İzmir’de gazete- cilerin sorularõnõ yanõtla- yan Gönül, “kısa dönem askerliğin kaldırılıp kal- dırılmayacağı” yönün- deki soru üzerine, “As- kerliğin yapılış şekli pek çok değişik düzenleme- lerle yürütülüyor şu an- da. Bunun daha basit- leştirilmesi, daha hiz- mete yönelik hale geti- rilmesi, yönünde bazı çalışmalar var. Bu ça- lışmalar henüz netice- lenmiş değil, neticelen- mesi için kanun tasarısı haline gelmesi lazım. He- nüz ortaya çıkmış değil, bakanlıkların görüşme- si olmuş değil... Şimdilik çalışmalar teknik sevi- yededir” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Emniyet Ge- nel Müdürlüğü, Ergenekon soruşturmasõ kapsa- mõnda bulunan silah ve mühimmatlarõn emniyete ait olabileceği iddialarõ konusunda, “Kayıtları- mızda eksik mühimmat bulunmamaktadır” açõklamasõnõ yaptõ. Genelkurmay Başkanõ Orgeneral İlker Başbuğ, ge- çen çarşamba günü düzenlediği iletişim toplantõsõnda, Ergenekon soruşturmasõ çerçevesinde yapõlan ka- zõlarda ele geçirilen silah ve mühimmatõ değerlen- dirmişti. Başbuğ, bulunan silahlarõn TSK’ye ait ol- madõğõnõ belirtmişti. Üretilen mühimmatlarõn bir bö- lümünün de Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gittiği- ni belirten Başbuğ, şunlarõ söylemişti: “Mesela bir örnek vereyim, bir taarruz el bombasından 6 bin 380 tane üretilmiş. Hepsinde aynı numara var. Bunlar çeşitli birliklere dağıtılmış. Yine bir Lav üretilmiş, 4 bin 500 tane. Rakamsal olarak on bin- lere yaklaşıyor. Önemli olan diğer bir husus, MKE tarafından üretilen mühimmatın hepsi TSK’nin envanterine girmiyor. TSK’nin ihtiya- cı değil. Nereye gidiyor? Bazıları Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ihtiyaçlarını karşılamak için on- lara da devrediliyor. El bombası, Lav, hafif silah mühimmatı, tahrip kalıpları, tüfek bombası, aydınlatma fişeği, bubi tuzakları... Sadece TSK’nin envanterine giren mühimmat değil. Bu- rada sakın yanlış bir yorum yapılmasın, ben bu- lunan malzeme şuradandır, buradandın iması- nı yapmak istemiyorum. Sadece, mühimmat ile ilgili konunun karmaşıklığını belirlemek istiyo- rum. 1988 yılında 3 bin 300 tane savunma el bom- bası üretilmiş. Bunun 3 bin tanesi Emniyet Ge- nel Müdürlüğü’ne verilmiş, 300’ü de TSK’nin en- vanterine girmiş ve bu el bombalarından bir kıs- mı da bu bulunan mühimmatın içinde.” Emniyet: Eksik mühimmat yok BERAT GÜNÇIKAN Bir parça kemik, bir parça kumaş, bir kaşõk toprak… Hanım Tosun’un bütün isteği bu. Çünkü ceset yoksa ölüm de yok. Hanõm’õn on dört yõl ön- ce kaybedilen kocasõnõn yasõnõ ta- mamlayabilmesi, onun ve çocuklarõ- nõn hayata yeniden yüzlerini çevire- bilmesi için ölüme dair bir kanõt ge- rek, kemik ya da kumaş… Diyarbakõr ve Batman’daki araştõrmalarõn so- nuçlarõyla bir adõm daha yaklaştõğõnõ umuyor kocasõna… Belki bir gün bir itirafçõ ya da tetikçi İstanbul’da da ad- resler gösterir diye düşünüyor. Belki… Şimdi, on yõl sonra yeniden her cu- martesi Galatasaray’da diğer kayõp ya- kõnlarõyla oturuyorsa, işte bu ihti- maller için. Hanõm Tosun’la tanõşmamõz 1996’nõn ilk aylarõna, kocasõnõn kay- bedilişinden üç dört ay sonrasõna denk geliyor. Cumartesi Anneleri’nin eylemlerinde ön sõralarda oturuyordu, elinde kocasõ Fehmi Tosun’un fo- toğrafõ, tedirgin ve huzursuz… Henüz bir yõldõr İstanbul’daydõ, kocasõ kay- bedilene kadar Avcõlar’daki evinin so- kağõndan ötesine ayak değdirmemiş- ti, ama şimdi neredeyse bütün bir ken- te karşõ, oradaydõ… Diyarbakõr’õn Lice ilçesine bağlõ, yüz elli haneli Licök’te doğmuş, bü- yümüş, evlenmişti Hanõm. Şansõ ya- ver gitmiş, sevdiği adamla nikâhõ kõ- yõlmõş, beş de çocuk doğurmuştu, Ali, Besna, Jiyan, Bahoz ve Maz- lum... Kayõnpederinin düğün hediye- si verdiği bir karõş toprağõ ekip biçi- yor, kimseye minnet etmeden yaşayõp gidiyorlardõ. Ta ki, koruculuk yasasõ çõkana kadar. İstanbul’a göç... Licöklüler korucu olmayõ reddetti- ler, kabul eden yakõn köylerin koru- cularõnõn olur olmadõk saatlerde dü- zenledikleri baskõnlarõn, tehditlerin bir gün kesileceğini umdular. Dur- madõ. Bir baskõnda babasõ ve abisi öl- dürüldü. Fehmi’yle birlikte altõ köy- lü gözaltõna alõndõ, üç yõl dokuz ay ha- pis cezasõna çarptõrõldõ. Çünkü koru- culuğu reddetmek, PKK’ye yataklõk yapmak demekti. Fehmi salõverilince kendisinden ayrõlmayõ reddeden küçük oğlu Bahoz’la birlikte İstanbul’a göç etti. İş bulacak, ev tutacak, sonra Ha- nõm’la diğer çocuklarõ yanõna ala- caktõ. Bir gece Licök yakõldõ, köylü- ler topraklarõndan sürüldü. Hanõm çocuklarõnõ alõp Diyarbakõr’a, kayõn- pederinin evine geldi, pamuk tarlala- rõnda çalõşmaya başladõ. Korucular ve polis peşini bõrakmayõnca İstanbul’a gidişini hõzlandõrdõ. Avcõlar’da iki odalõ bir eve yerleştiler. Fehmi, Ali ve Besna’yla pazarcõlõk yaptõ, Hanõm evini işliğe çevirdi, basketbol ve vo- leybol ağlarõ ördü, gözlük kõlõflarõ, ta- kõ keseleri işledi. 19 Ekim 1995 akşamõ Fehmi eve dönmedi. Pazara uğramõş, torbasõnõ bõ- rakõp gitmişti. Nerede arayacaklarõnõ düşünürken bakkaldan dönen Bes- na’nõn çõğlõğõyla balkona fõrladõlar. Ta- nõmadõklarõ iki adam Fehmi’yi zorla beyaz Renault marka bir otomobile bindirmeye çalõşõyordu. Ali babasõnõn yardõmõna koştu, arabanõn kapõsõnõ tut- tu, ama saldõrganlardan birinin “İyi öy- leyse, sen de gel” demesi üzerine dur- du. Korkmuştu. Sokağõn gençlerinden biri arabanõn plakasõ almõştõ, ama sahte çõktõ. Poli- se, savcõlõğa yaptõğõ başvurulardan bir yanõt alamadõ. Umudunu kesmedi. Yolunu diğer kayõp yakõnlarõyla bir- leştirip, her cumartesi “Kayıplarımızı bulun” diye haykõrdõ. Kayõplarõn ol- duğu diğer ülkelerde yõllarca süren ey- leme, polisin şiddet uygulamasõ ve teh- ditler üzerine ara verildi. Uzun ve zor yıllar Hanõm AİHM’ye başvurdu, Türki- ye tazminat ödemekle yükümlü tu- tuldu. Hanõm para değil, kocasõnõn akõ- betini bilmek istiyordu, iki kez para- yõ reddetti. Üçüncü uyarõda “Almaz- sam daha çok üzülürüm belki” di- ye kabul etti. Küçük bir büfe açõp yap- tõğõ börekleri sattõ, ama kõsa sürede za- rar etmeye başladõ. On yõlda Hanõm on yaş daha aldõ, kõrklõ yaşlarõnõn eşiğine geldi. Ali ve Besna’yõ evlendirdi, iki torunu oldu. 1999 depreminden sonra bir yõl Di- yarbakõr’da akrabalarõnõn arasõnda yaşamayõ denedi, yoksulluklarõna or- tak oldu ama çocuklarõ için gelecek İs- tanbul’daydõ. Büyük çocuklar çalõştõ, küçük çocuklar okutuldu. Babalarõy- la ilgili konuşmak istemedi hiçbiri, çünkü her cümlede canlarõ bir kez da- ha yanõyordu. Hanõm babasõnõn yok- luğuna bir türlü alõşamayan Bahoz’un gözyaşlarõnõ dindirmeye ayõrdõ yõlla- rõnõ. Uzun, anlatõlmasõ zor yõllardõ. So- nunda yorgun kalbi tekledi, doğuştan olan bir kalp hastalõğõ gün yüzüne çõk- tõ. Tek çözüm ameliyattõ, olmadõ, olamadõ… ‘Bir çiçek bırakmak istiyorum’ Şimdi yeniden Galatasaray’da otu- rurken, yüzü yõllarõn acõyõ dindirme- ye yetmediğini belgeliyor, kaybõn ölümden daha ağõr, daha tesellisiz ol- duğunu. Kazõlarda cesetler çõktõkça, in- sanõn nasõl bu kadar vahşi olabildiği- ni soruyor, insanlarõ öldürüp asit ku- yularõna atanlarõn, attõranlarõn vicda- nõnõ sorguluyor, öfkesiyle acõsõ sürekli yer değiştiriyor. “Yola çıktığımda ilk birkaç aydan sonra Fehmi’yi sağ bulma umudum kesildi” diyor “Yi- ne de ona ait bir mezar taşı, bir ke- mik, bir kaşık toprağın peşindeyim. Ben onu bulmak, istediğim yere götürmek, oraya bir çiçek bırakmak istiyorum”. Kendisi ve diğer kayõp yakõnlarõ Ga- latasaray’da otururken yürüyüp geçen, meraklõ bakõşlarõnõ şöyle bir uzatõp çe- ken, bir adõm sonra gördüğü bütün fo- toğraflarõ ve sesleri unutanlara da bir çift sözü var Hanõm’õn: “Tüm in- sanlara sesleniyorum. Eğer sizde vicdan varsa, şu olup biteni anla- maya çalışın. Biz yıllardır JİTEM, kontrgerilla var dedik, hiçbiriniz ka- bul etmediniz. Şimdi hepsi bir bir ortaya çıkıyor. Herkes buna inan- sın ki, gerçekler bir an önce ortaya serilsin. Devlet kendini temize çı- karmak istiyorsa İstanbul’da, Di- yarbakır’da, ne kadar gizli mezar varsa adreslerini versin…” Cumartesi Anneleri yine her cumartesi 12.00’de Galatasaray Meydanõ’nda toplanõyor. On yõl sonra yeniden başlayan eylemin nedeni, kayõplarõn faili JİTEM’in varlõğõnõn resmen kabul edilmesi, itirafçõlarõn gösterdiği adreslerdeki kazõlarda cesetlerin bulunmasõ. Cumartesi Anneleri Galatasaray’da toplanmayı sürdürüyorlar. Hepsinin ayrı bir öyküsü, ayrı bir trajedisi var. Dinci örgüt üyeleri tutuklandı Yurt Haberler Servisi - Yurt genelinde aşõrõ dinci terör örgütlerine üye olduğu belirtilen 20 kişi tutuklandõ. Malatya’da Hizbullah’a yönelik operasyon kapsamõnda gözaltõna alõnan 17 kişi, dün adliyeye sevk edildi. Zanlõlardan 9’u ser- best bõrakõlõrken, 8 kişi tutuklandõ. Şanlõurfa’da da Vasat’a yönelik operasyonda gözaltõna alõnan zanlõlardan 12’si tutuklandõ. Orhan Yılmazkaya defnedildi İstanbul Haber Servisi - Bostancõ’da Dev- rimci Karargâh Örgütü’ne yönelik düzenlenen operasyonda ölü olarak ele geçirilen örgütün lideri Orhan Yõlmazkaya, Kilyos Mezarlõğõ’nda toprağa verildi. Yõlmazkaya’nõn cenaze namazõ kõlõnmazken, defin işlemlerine sadece babasõ ve dayõsõ katõldõ. Mezar tahtasõna tükenmez ka- lemle ‘Haluk’ yazõlmasõ dikkat çekti. Dilekçeye 12 yıl sonra cevap MUĞLA (AA) - Muğla’nõn Köyceğiz ilçe- sinde 14 yõl önce Mal Müdürlüğü’ne, “orman vasfõnõ kaybeden arazinin kendisine satõlmasõ” istemiyle dilekçe veren Rasim Yõlmaz’õn di- lekçesine, ölümünden 12 yõl sonra cevap veril- di. Verilen cevapta “talebinin uygun görülme- diği” bildirilirken, Muğla Valisi Ahmet Altõ- parmak, “Konuyu araştõrmak üzere ilgili arka- daşlara talimat verdim” diye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle