21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 2 MAYIS 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Emek ve Akıl MAKUL, akla yakın, hatta akla uygun demek. Tak- sim Alanı’ndaki kutlamaya katılacak emekçi sayısı dolayısıyla resmî ağızlarda dolaşan bir sıfat olarak son günlerin tartışmalarından hiç eksik olmadı. Önce Bahar Bayramı diye başlayıp sonrasında ya- saklanan 1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Bayramı” adıyla kutlanması, çok şükür, büyük kapışmalar ve ölümler olmadan geçti gitti. Arkasında bir yığın ders bırakarak. 1 Mayıs’ın işçiler ya da emekçiler bayramı sayıl- ması bu kadar değişmeli miydi? 1977 faciası hiç yaşanmasa olmaz mıydı? Akla yatkınlık, ille de bir meydan dolayısıyla mı kullanılacak bir ölçüttür? Bir bakıma, bundan sonrası için Taksim açısından bile daha akıllıca çözümler bulunamaz mı? “Büyük kalabalıklar sığmaz” diyerek ya da yoğun araç tra- fiği yüzünden büsbütün o alanı kutlama yeri olmaktan çıkarmak mı doğrudur? Alan, 1977’deki ölümlerin ardından artık rasgele bir yer olmaktan çıkmış ve değişik bir anlam ka- zanmıştır. Paris’in Bastille’i ya da Londra’nın Tra- falgar’ı gibi. En azından, emekçi kuruluşlarının, mi- ting alanı olarak değil de, düzenli kollarla gelerek çev- resini dolaşıp çok daha büyük toplantı yerine gide- bilecekleri bir tören geçidi alanı biçiminde kullanı- lamaz mı? Bu yıl DİSK yöneticilerinin özverisi ve İstanbul Va- liliği’nin uzlaşıcı yaklaşımlarıyla böyle atlatılan olay, aslında çok daha derin bir sorunu yeniden günde- me getirmiş oldu: Emeğin değeri ve toplum düze- nindeki yeri. Aslında, emeğin, yani işçisiyle, memuruyla, büro personeli ve teknik elemanlarıyla bütün “çalışanlar” âleminin toplum dengelerindeki ağırlığı sorunu. Kısacası, ulusal egemenlik açısından çoğu zaman ölçüsüzce yüceltilen politika etkeninin toplumda hiç de yabana atılmaması gereken başka etkenlerle den- gelenmesi; egemenliğin, anayasal anlamdaki güç- ler ayrılığı, yani yasama-yürütme-yargı dengesi ya- nında, yüceliği kolay küçümsenemeyecek başka ağır- lıklarla güçlendirilmesi. Örneğin, demokraside “oy” saygıdeğerdir de, ekonomide örgütlü emeğin döktüğü “ter” ya da va- tan savunmasında disiplinli askerin akıttığı “kan” da- ha mı az saygıdeğerdir? Toplumun değerlendirme- lerinde, yönlendirilişinde, karar mekanizmalarında on- ları büsbütün devre dışı tutmak ne ölçüde doğrudur? Bu unsurları sürekli devre dışı tutmak ve tam ter- sine, genel oya dayalı siyasetin karşısına dikil- miş engeller olarak görmek, birer parçasını oluştur- dukları halka kötülük etmek değildir de nedir? Yalnız Taksim kalabalığı konusunda değil, toplu- mun bütün sorunlarında “makul”ü ararken göz önünde tutulması gereken o kadar çok düşünce ve karar inceliği vardır ki, aklın asıl o inceliklere zaman ayırmak için tasarruf edilmesi ve akıl dışı hezeyan- larla, meczupluklar uğruna israf edilmemesi gerekir. [email protected] Ülkemizde 2009’un 1 Mayıs’ı sanki unu- tulmuş anıları tazele- di... Nedir unutulan anı- lar?.. Emek.. İşçi.. Sınıfsallık.. Yine de dünyada iş- sizlik şampiyonluğuna oynayan bizimki gibi bir toplumda 1 Mayıs nasıl yaşandı?.. Gümbür gümbür mü?.. Yasaklı mı?.. Kısıtlı mı?.. Olsun... Emekçinin biraz ol- sun kıpırdaması, alın- terine sevgisi ve say- gısı olan çağdaş insa- nın gönlünü hoş eder... Mutluluk yaratır.. Umut tazeler.. “Umut fakirin ekme- ği.. Ye Mehmet ye...” Sosyalist döneklerin el üstünde tutulduğu bir komprador kapita- lizm düzeninde dinci iktidar deneyimini ya- şıyoruz... Ama, nasıl?.. Çırpınıyoruz.. Debeleniyoruz.. Alaturka kapitalizmin krizi, emekçinin gırtla- ğına yapışmış, sıktıkça sıkıyor... Alınteriyle yaşayanlar soluksuz mu soluk- suz... Peki, bu durumda bile neden çalışanları tümüyle sarmalayan sendikalarımız yok?.. Neden siyasal ya- şamda ağırlığını duyu- rabilecek sol, sosyal demokrat, sosyalist partilerimiz yok?.. 2009’da 1 Mayıs’ı sendikalar İstanbul’da kutladı... Emekçi deyince ak- la önce ne gelir: Sendika.. Toplusözleşme.. Grev.. Peki, tüm bu hakla- rı, işçimiz, demokra- tik bir tarihsel sava- şımla mı aldı?.. Yok canım... 27 Mayıs askeri müdahalesiyle bu te- mel emekçi hakları 1961 Anayasası’na yazıldı... İşçinin bilinci sınıf- sallaştığı zaman, alın- teri savaşımı, toplum- da ağır basabilir... Çağdaş demokrasi- nin anlamı ve içeriği budur... Peki, ya emekçinin bilinci, sınıfsallığı yok eden dincilikle uyutu- lursa ne olur?.. Sınıfsallığı silip sü- püren ‘cemaatçilik’ bi- linci oluşur... Türkiye’de emekçi işte bu tuzağın çuku- runa itiliyor... “Ilımlı İslam Devleti Projesi” emekçinin, memurun, işçinin, köy- lünün bilincini körlet- mek üzerine iş tutan kurnaz emperyalistin akıldaneliğidir... Hangi sendika lide- rimiz bu işin farkın- da?.. Hangisi Gülhane Parkı’nda... Y erel yönetim seçimleri sõrasõnda “Osmanlılık” sözcüğü, yeni bir söylem gibi, çok sõk gündeme getirildi. İktidar yanlõsõ basõnda, Osmanlõ Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti’ni, birbirleriyle yarõşan karşõt güç- ler gibi gösterenler oldu. Osmanlõ Devleti’ni ve hilafeti güncel seçenekler biçiminde ser- gileyenler, kimi politikacõlarõn dõşavurmaya ce- saret edemedikleri beklentilerini bu yolla dil- lendirmiş oldular. Aklõ başõnda hiç kimse, Os- manlõ Devleti’nin tarihsel varlõğõnõ, altõ yüz yõl- lõk birikiminin bugünkü yaşam koşullarõmõz üzerindeki etkilerini yok sayamaz. Böyle bir aymazlõğõn toplumdan destek görmesine de olanak bulunmuyor. Olumlu ya da olumsuz yönleriyle hepimiz, Osmanlõ’dan geliyoruz. Yi- ne herkes bilmektedir ki; aydõnlanma süreci- ni yaşamayan, sanayi devrimini gerçekleşti- remeyen, kamu yönetiminin zorunlu kõldõğõ çağdaş yeniliklere ayak uyduramayan bir devletin, 20. yüzyõlda ayakta kalõp varlõğõnõ sür- dürmesi olanaksõzdõ. Ulusal bağõmsõzlõk giri- şimleri çokuluslu halklardan oluşan tüm im- paratorluklar gibi, Osmanlõ İmparatorluğu’nun da dağõlõp parçalanmasõna yol açmõştõ. Yakõn tarihimizdeki hantal yapõsõyla, her düzeydeki yöneticilerinin öngörüsüzlüğüyle Avrupa’nõn “Hasta Adam”õ olarak nitelenen Osmanlõ Devleti’nin çöküşü önlenemez bir sürece gir- mişti. Laiklik karşıtları Saltanat çõğõrtkanlõğõ yapanlarõn sorunlarõ, Osmanlõ’yõ ve hilafeti geri getirmek değildir. Onlar da padişahlõk yönetimine geri dönüle- meyeceğini çok iyi biliyorlar. Temel amaçla- rõ, tarihsel gerçekleri araştõrmak yerine, Cum- huriyet yönetimini yõpratacak gerekçeler üret- mektir. Böylece Osmanlõ Devleti üzerinden la- ik Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşmaya ça- lõşõyorlar. Emperyalizmin ele geçirdiği ülke- leri köleleştirmek için çok kullandõğõ yöntem, önce “tarihi unutturmak,” ardõndan “tarihi değiştirmek”tir. Laiklik karşõtlarõ da bu yön- teme sarõlarak Cumhuriyet’in sancõlõ yõllarõnõ abartõlõ suçlamalarla, gerçek dõşõ yorumlarla karalõyorlar. Biz de biliyoruz, tek partili dö- nemde çok önemli yanlõşlar yapõldõğõnõ. Bun- larõn birçoğu zaman içinde çözülebildi. Bir bö- lümünün olumsuz etkileri günümüzde de sü- rüyor. Çocukluğum İkinci Dünya Savaşõ yõl- larõnda geçti. Küçük bir kitapçõğõ andõran “Nüfus Hüviyet Cüzdanı”m, yakõn zamana kadar en önemli kişisel belgelerim arasõndaydõ. Onu yitirdim, ancak yazõlanlarõ anõmsõyorum. Askerlik yoklamalarõmõ ne zaman yaptõrdõğõm, askere gönderildiğim ve yükümlülüğümü bi- tirdiğim günler orada yazõlõydõ. Kaşeli, mü- hürlü, damgalõ daha başka yazõlar da vardõ. Yetkililerin tarih koyup imza attõklarõ belge- de, “Ekmek kartı verildi”, “Bez verildi”, “Gaz verildi” yazõyordu. Bunlarõn bir bölü- mü her ay yenilendiğinden, cüzdanda dam- galanacak yer kalmamõştõ. Hele “Çivi veril- di” damgasõ, bana göre, dönemin özellikleri- ni sergileyen önemli bir örnekti. Küçük bir ona- rõm için gereken iki kilo çivi bile, aile kişile- rine paylaştõrõlarak alõnabilmişti. Türkiye’nin barışçı tutumu Karne uygulamasõnõn amacõ, İkinci Dünya Savaşõ sõrasõnda savurganlõğõ önlemek, tüke- timde eşitliği ve hakçasõna paylaşõmõ sağla- maktõ. Abartõlõ harcamalarõ kõsõp dengeli bir paylaşõmõn gerçekleştirilmeye çalõşõldõğõ dö- nemde Türkiye’de gerçek anlamda kõtlõk bi- le yaşanmazken, başta Avrupa olmak üzere bü- tün dünya açlõkla boğuşuyordu. Elbette o yõllarda da ülkemizde karaborsacõlar, savaş vur- guncularõ, hatta ellerine geçen fõrsatlarõ çõkarlarõ için değerlendiren becerikli politikacõlar da var- dõ. Ancak bir kamu politikasõ olarak, devlet, ekonomik yaşamõ denetim altõna alarak yurt- taşlarõnõ koruyacak önlemleri uygulamaya koymuştu. Bu olgular gözetilmeden karneli ya- şam eleştirilemez. Bana göre nüfus cüzdan- larõmõzdaki damgalar, İkinci Dünya Savaşõ yõl- larõnda, insan yaşamõna duyulan saygõnõn belgeleridir. Biraz da çok kaba çizgilerle savaş yõllarõnõ anõmsayalõm. 1911-1912 yõllarõnda Trablus- garp ve çevresinde, Adriyatik Denizi, Ege Ada- larõ, Çanakkale Boğazõ ve Kõzõldeniz gibi çe- şitli bölgelerde geçen Trablusgarp Savaşõ’nda çok büyük yitikler veren, 1912-1913 yõllarõnda Balkanlar’da bozguna uğratõlan savaş yorgu- nu Osmanlõ Devleti’nin, kendi kararõ hatta bil- gisi bile olmadan Birinci Dünya Savaşõ’na na- sõl çekildiğini herkes bilmektedir. İkinci Dün- ya Savaşõ’nda da aynõ oyunlar sergilenmek is- tenmiştir. Savaşõn her iki ucu da, stratejik ko- numunu gözeterek Türkiye’yi yanlarõna çek- mek için baskõ yapmõşlardõr. 1940 yõlõ Mayõs ayõnda İtalya’yõ yanõna alan Almanya’nõn Fransa’ya saldõrmasõ üzerine İngiltere ve Fransa, Türkiye’nin de kendileriyle birlikte sa- vaşa katõlmasõnõ istemiş, ancak bu girişimle- rinde başarõ sağlayamamõşlardõr. 28 Ekim 1940’ta İtalya’nõn Yunanistan’a saldõrmasõnõn ardõndan bir kez daha savaşõn içine çekilmek istenen Türkiye, barõşçõ tutumunu sürdür- müştür. 1941 yõlõ Nisan ayõnda bu kez Alman- ya’nõn savaş çağrõlarõ yoğunlaşmõştõr. Üstelik Almanya, Batõ Trakya ile Ege adalarõndan alõ- nacak topraklarõ devretme karşõlõğõnda İngi- lizlere karşõ Irak’a göndereceği asker ve savaş araçlarõnõn Türkiye üzerinden geçirilmesine izin istemiştir. Bu öneriyi kabul etmek, bir yer- de Almanya’nõn yanõnda savaşa katõlmak olacaktõ. Türkiye bu talebi de geri çevirmiş- tir. Çevresinde olup bitenlere yabancõ kalma- yan ancak öncelikle ulusal çõkarlarõnõ gözeten Türkiye, Sovyetler Birliği ile olan iyi ilişkilerini de bozmamaya özen göstermiş, Çanakkale ve İstanbul boğazlarõnõn güvenliğini korumuştur. Alman ordularõ Balkanlar’a girince, İngiltere ve Amerika’nõn baskõlarõna karşõn savaşa ka- tõlmamakta direnen Türkiye, yakõn tehlikeyi savuşturmak amacõyla Almanya ile 18 Hazi- ran 1941’de saldõrmazlõk anlaşmasõ imzala- mõştõr. 1942 ve 1943 yõllarõnda da, Müttefik- ler’in Türkiye’yi savaşa katma çabalarõ sürm- üştür. Savaşõn ucu kesin olarak göründükten sonra dünyanõn yeniden biçimlenme sürecin- de yer almak amacõyla Türkiye, 23 Şubat 1945’te Almanya ve Japonya’ya karşõ savaş kararõ almõş ancak hiçbir çatõşmaya girme- miştir. Eğer tezkere geçseydi... Böylece dönemin iktidarõnõn ve onun yön- lendirmeleri doğrultusunda çalõşan seçkin “monşerler”in katkõlarõyla Türkiye, yeryü- zünün kana bulandõğõ bir döneminde halkõnõ korumuş, ülkeyi barõş içinde yaşatmõştõr. Barõşõ korumak, insan sevgisi istiyor, özen- li davranmayõ gerektiriyor. “Tezkere krizi” adõyla anõlan, gerçekte AKP hükümetine kar- şõ, sağduyulu AKP milletvekillerinin de katõ- lõmõ ile 1 Mart 2003’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde alõnan tarihi karar, ülkemizin Irak’taki kanlõ savaşa bulaşmasõnõ önlemiştir. Eğer o tezkere geçseydi, emperyalizmin dü- men suyuna takõlan Türkiye’nin neleri yitire- bileceğini tasarlamak bile çok güç olurdu. Di- leyelim ki, havada kalan sözlerle, içe dönük abartõlõ gösterilerle, ülkemiz yeni savaşlarõn eşi- ğine getirilmesin. (1) Ayrõntõlõ bilgi için,“Mehmet Nail Bey’in Derlediği Kartpostallarla Balkan Savaşõ”, Gü- ney Dinç, YKY 2008 ‘Ekmek Karnesi’ne ve ‘Monşerler’e Dair Güney DİNÇ Hukukçu Barõşõ korumak, insan sevgisi istiyor, özenli davranmayõ gerektiriyor. “Tez- kere krizi” adõyla anõlan, gerçekte AKP hükümetine karşõ, sağduyulu AKP mil- letvekillerinin de katõlõmõ ile 1 Mart 2003’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde alõnan tarihi karar, ülkemizin Irak’taki kanlõ savaşa bulaşmasõnõ önlemiştir. PENCERE Sınıfsal Bilinç Gülhane Parkı’nda...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle