21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 2 MAYIS 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 2 Mayıs GÖRÜŞ Prof Dr. MUSTAFA A. AYSAN Kapitalizme Neler Oluyor? Yine ekonomik geleceğimizin ufkunu kara bulut- lar kapladı; hava, kararıyor. Çok göstergeye gerek yok; sadece, yılın ilk çeyreği sonunda yüzde 15.5’e yükselmiş olan kayıtlı işsizlik oranına bakmak, du- rumun kötülüğünü açıkça gösterebilmektedir. Ka- yıt dışı işsizleri de hesaba katınca, işsizlik yüzde 30’a yaklaşıyor. Hükümet, yıl sonunda ekonominin yüz- de 3.6 küçüleceğini, kabul etmek zorunda kalmış- tır. Uluslararası kuruluşlar (OECD ve IMF), ekono- mimizin bu yıl yüzde 5’in üzerindeki bir hızla küçü- leceğini tahmin etmişler. Bizim tahminimiz, oranın yüzde 7’ye yaklaşacağı yönündedir. Araştırmalar, 2009 bunalımının ülkemizdeki sonuçlarının, 2001’de- kinden daha şiddetli olacağını göstermektedir. Çünkü, 2001’de biz küçülürken dünya ülkeleri bü- yüyor ve bizden mal almaya devam ediyorlardı. Bu- günkünün aksine 2001’de IMF’yle anlaşma hemen yapılmış ve dış borçlar elde edilebilmişti. 2 Nisan’da Londra’da toplanan ekonomileri en bü- yük 20 ülkenin (G-20 ülkelerinin) liderleri de, kapi- talizmin “bunalımları hep yapmakta olduğunu” tes- pit etmişler. Bizim de katıldığımız toplantının ama- cı, bunalım içinde arka arkaya batmakta olan büyük işletmelerdeki kötüye gidişin durdurulmasını sağ- layacak önlemleri tespit etmekti. Açıklamalara göre liderler, “krizin yinelenmesini ön- lemek için, özel işletmeler üzerindeki denetimlerin ve onlara uygulanan kuralların arttırılmasına” karar vermişler. Oysa serbest rekabet pazarları, denet- lenmeyi ve sıkı kurallara uyum sağlamayı istemiyorlar ve küresel ekonomik bunalımlar biraz da onların bu isteksizliklerinden ve yürürlükteki kurallara uyma- malarından kaynaklanmaktaydı... G-20 toplantısı, büyük özel işletmelerin, ödeye- cekleri vergileri en aza indirmek için çok kullandık- ları “vergi cennetlerinin” zamanla ortadan kaldırıl- maları için onların “kara liste”ye alınmalarını kara- ra bağlamıştır. Bunalımdan önceki dönemlerin bü- yük özel işletmeleri tarafından çok kullanılan bu “cen- netler” (!), ödenecek vergileri en aza indirmekte idi- ler. Ancak, toplantıya katılan liderlerden birinin yo- rumuna göre, bundan sonra, “Anglosakson tipi ka- pitalizm döneminin kapanmış olduğu” tespiti de ya- pılmıştır. Alınan kararlar arasında, G-20 ülkelerince, Ulus- lararası Para Fonu (IMF) ile Dünya Bankası’na 1.1 trilyon dolar kaynak aktarılması, bunalımla savaş- mak için 2010 sonuna kadar G-20 devletleri tara- fından 5 trilyon dolar harcanması ve en yoksul ül- kelere yardımlar yapılması da bulunmaktaydı. Liderler, dış ticarette korumacılık yapılmamasını, özel yatırım fonlarına sıkı denetim getirilmesini, bü- yük bankaların varlıkları içinde birikmiş olan “zehir- li varlıklar”ın temizlenmesini, üst düzey bankacıla- rın almakta oldukları yüksek ücret, prim ve ödülle- rin tutarları için sınırlar konulmasını da kararlaştır- mışlardı. Bunalım içindeki gelişmiş ülkelerin hepsinde uy- gulanmaya başlanmış bulunan yukarıdaki kararlar, çok büyük özel işletmelerin devletleştirilmesi yönünde gelişmektedir. Kapitalizmin beşiği olan İngiltere ve ABD’de yapılmakta olan uygulamalar, batan büyük özel işletmelere yapılan devlet yardımlarının, bu iş- letmelerin gelecekte devlet memurları tarafından yö- netilmelerinin, ya da sıkı biçimde kontrol edilecek- leri bir düzenin kurulmakta olduğunu göstermektedir. Devletleştirmelerin, devletin ekonomide tam ege- menliğine ulaşması beklenmiyor. Ama ekonomi uz- manları, komünizmin yaratıcısı Karl Marx’ın 1867’de- ki şu sözlerini yinelemeye başlamışlardır: “Sermaye sahipleri, çalışan sınıfı, pahalı mal, ev ve teknoloji ürünlerinden bol bol satın almak ve bun- ları satın alabilmek için, bankalarca sunulan pahalı kredilerden bol bol kullanmak yönünde tahrik edecekler ve halkın borçlarını geri ödenemez noktaya kadar yükselteceklerdir. Geri ödeneme- yen krediler, giderek bankaların iflasına neden ola- cak ve iflas eden bankaları devletleştirmek zorun- da kalan devlet, sonu komünizme çıkan yolda iler- lemeye başlayacaktır.” Kapitalist ekonomi, bir önemli sınavdan daha geç- mektedir. Üzeri örtük konuşma Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın son konuşması dengeli miydi? Yoksa, şalvar giydirdiği adalet tanrıçasının terazisinin topuzunu kaçırmış mıydı? Biliyorsunuz, kendisi, AKP’nin türban konusundaki tavrı nedeniyle “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” kararına tek karşı çıkan mahkeme üyesiydi. Ona göre, belirli koşullar dışında siyasi partiler kapatılmamalı, cezalandırılmamalıydı. Kılıç, bu kişisel görüşlerini aldı, Anayasa Mahkemesi adına yaptığı son konuşmasına koydu: “Üzeri örtülerek yeraltına itilen inanç ve düşünceler hak etmedikleri bir çekiciliğin avantajını yaşamaktadırlar. Bireyleri sahte kimliklerle kendini tanıtmaya ve dolaşmaya zorlayan ifade özgürlüğünün önündeki engeller insan onuruna zarar vermeden kaldırılmalıdır” derken Haşim Kılıç, türbana gönderme yapıyor, bir anlamda türbana özgürlük isterken, bir adım daha ileri gidiyordu: “Siyasi partilerin temelli kapatılmasına ilişkin yaptırım kaldırılmamalı, ancak, kapatma öncesi aşamalarda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde belirtilen standartlara uygun çerçevenin çizilmesi öncelikle benimsenmeli; terör, şiddet, baskı içeren eylem ve söylemler ile barışçıl çözümler birbirinden ayrılarak uygulanacak yaptırımlar geciktirilmeden düzenlenmeli ve kapatma davaları demokratik siyasi hayatı biçimlendirme aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Anayasanın 68. maddesinde koruma altına alınan anayasal değerlere aykırı faaliyette bulunan siyasi partilere belirtilen suçların Anayasa Mahkemesi’nce tespiti halinde temelli kapatılma yerine Hazine yardımından yoksun bırakılma cezası verilmesi, siyasi suçun niteliği ile uyuşmayan bir ara yaptırımdır. Karşı ağırlık bu değildir ve gözden geçirilmeye muhtaçtır. Kapatma öncesi ara yaptırımlar ağırlığına göre çeşitlendirilmeli ve siyasi nitelikle dengeli ve uygun hale getirilmelidir. Böylece, siyasi partilerin kapatılma davalarında Hazine yardımından faydalananlarla yararlanmayanlar arasındaki yaptırım eşitsizliğinin de giderilmiş olacağı kuşkusuzdur. Siyasi partilerden mali denetimleri aşamasında hesabını eksik veren, tamamlamayan veya hiç vermeyenlere karşı mali yaptırımlar uygulanması niteliği gereğince isabetli olabilir.” Kılıç’ın bu sözleri, AKP’ye “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma” durumundan sıyrılmanın reçetesini sunmaktan başka bir anlam taşımaz. Dolayısıyla konuşma “dengeli” değil, “taraflı”dır. Duyum Duyduk ki, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt, mahkemenin Ahlatlıbel’deki yeni binasında, adeta soyutlanmış bir konuma getirilmiş... Bu duruma bakıp Paksüt’ün istifaya zorlandığını söyleyenlere bile rastladık. Bilindiği gibi, Kurtuluş Savaşı kahramanlarından, ünlü İstiklal Mahkemesi yargıçlarından Ali Çetinkaya’nın anne tarafından torunu olan Osman Paksüt, Anayasa Mahkemesi Başkanı olması için Haşim Kılıç’a oy veren üyelerdendi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın mahkemenin kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmadan bir ayrıntı: “Cumhuriyetin demokratik ve laik yapısını bunca olumsuzluklara rağmen korumaya kararlı olan Türkiye halkı...” Ayrıntı dediğimiz, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un Atatürk’ten alıntı ile gündeme getirdiği “Türkiye halkı” vurgusu... Orgeneral Başbuğ, daha sonra altını özenle çizmek için o tanımın aslını Atatürk’ün el yazısı ile anımsatmıştı: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm anayasalarını ve o anayasalardaki devleti yönetme yetkisi olan egemenliği düzenleyen maddeleri gözden geçirdik. 1924, 1961 ve 1982 anayasalarının hiçbirinde “Türkiye halkı” nitelemesi bulunmuyor. Hepsi “Türk milleti”nden söz ediyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, mahkeme adına yaptığı konuşmada, “Türkiye halkı” deme yetkisini nereden alıyor, belli değil açıkçası. Anayasalarda bulunmayan... Eğitimimizde Yarınlarımız İ.Gürşen KAFKAS 21. yy’da Kalkınmış ülkeler bi- lim ve teknolojide değişim ve gelişme göstermektedir. Bu ge- lişme önceliğinin eğitim alanın- da olduğu bilinmektedir. AB’ye katılım sürecinde dünya dev- letlerinin eğitimindeki ilerleyi- şinde geri kalmamız gerçeği, yü- reğimizi acıtıyor. Eğitim tarihinde “Sokrat’ın: Gezerek, görerek, uygulamalı; Platon’un: Akademik verilere da- yalı; Aristoteles’in: Uygarlığın gelişimine yönelik” eğitimleri in- celenmeye değerdir. O çağların kazanımları bugünlerin temelidir. Çağdaş, bilimsel, akılcı, uygula- malı eğitim gelişmemizin öz kay- nağıdır. Siyasi, ideolojik ve din- sel ayrımcılık sosyal yapımızı bozdu, eğitimimizi de altüst et- ti. Eğitim sistemimizde yeniden yapılanma kaçınılmazdır. Gençlerimiz “yaparak, yaşayarak, üreterek” eğitimi kavrayarak öğ- renmelidirler. Ezberci, kopyacı, niteliksiz eğitim yerine; öğrenci merkezli eğitimle çağdaş yapıya ulaşılacaktır. Ülkemizde okul türlerinin çok- luğu, okul öncesi eğitimdeki gerilik düşündürücüdür. 2000’lerde, ülkemizde okul ön- cesi yüzde 11’lerdeyken bu- gün yüzde 30’lara ulaşılmıştır. Bu oran AB ülkelerinde yüzde 80-90’lardadır. Okul öncesi, eğitimin temelidir. Çocuğun yeteneğinin, becerilerinin be- lirlenmesi, ilgi alanları bu dö- nemde gelişir. Okul öncesinde; yabancı dil öğrenimi, güzel sa- natlara yönelişi, spora ve kitap okumaya tutkusu gerçekleşir. Tüm iş yerleri, eğitim kurumla- rı ve sanayi kuruluşlarında çalı- şanların çocuklarına okul öncesi eğitim kurumları açılması koşul olmalıdır. 0-5 yaş grubu en iyi öğrenme yaşıdır. Okul öncesi zorunlu eğitim kapsamına alın- mışken bu alanda eğitim vere- bilecek “bilgi/deneyim/sevgi” donanımlı öğretmenler yetişti- rilmelidir. “Bir mühür, bir mü- dürle okul açmak” eğitimde al- datmadır. Devletin üniversitelerle işbirliğinde “anaokulu-okul ön- cesi” eğitimli alan öğretmenle- ri yetiştirilmelidir. Mesleki eğitimimizde de so- runlar yaşanmaktadır. Kökeni 18. yy’dan gelen mesleki eği- timde genellikle yoksul aile ço- cukları okumaktadırlar. Mesle- ki eğitim okullarında zengin- fakir ayrımı yapılmaksızın gen- cin isteği, yetenek ve becerile- ri doğrultusunda eğitim almalı- dırlar. Mesleki eğitimde; nitelikli, uy- gulamalı, ülke gereksinimine uygun bir eğitim verilmelidir. “İş yaşamına atılan ilk adımda” gencin iyi bir mesleki kariyer edinmesi gereklidir. Nitelikli ara eleman yetiştirmeyi amaçlayan meslek ve meslek yüksekokul- ları gençlerimizin yarınlarının güvencesi olacaktır. Seviyeli ve nitelikli mesleki eğitim iş yaşa- mına üretken ve farklı bir bakış getirecektir. Klasik lise eğitimi yerine, iş yaşamına ilk adımı ata- cak olan gençlerimiz, beyinle- rindeki karanlıklardan kurtula- caklardır. Mesleki eğitim, mes- leki beceri, yetenek, bilgi ve güven getirecek, işsizlik kaygı- sını silecektir. Gençlerin göl- geli, karanlık ve umutsuz dü- şünceleri aydınlığa duracaktır. Onların geleceğe akıl, bilgi ve üretkenlikle yola koyuluşu nite- likli eğitimde yarınlarımızın gü- vencesi olacaktır. Bir gazetenin düzenlediği “Baba Beni Okula Gönder” ya- rışmasının kompozisyon, şiir ve resimde derece alan eserleri duygulanarak okudum, incele- dim. Okul ve okuma yoksunu o küçük yürekler, büyük dü- şüncelerini, görüşleri ve öne- rileriyle yörelerinin sorunları- nı irdelemişler. Mardinli Eylem Kaya, kompozisyon birincisi yazısında duygularını büyümüş de küçülmüş biri gibi öykülemiş: “Bizim yörede gücün sembolü erkektir. Kızların gücü yok, yö- rede onları çok küçümserler.” “Erkekleri daha üstün görür- ler.” “Aileler, erkek çocuklarına daha çok özen gösterirler, şı- martırlar; kızları da ezerler.” “Bi- liyorum yaşamak direnmektir.” “Umarım ben de hayatın getir- diği sorunlar karşısında azmim- le her şeyin üstesinden gelirim.” “Eğer birilerine yardım etmek is- tiyorsam, önce kendimi kurtar- mam gerekiyor.” Zeki, yete- nekli ve üretken bu çocuğun gö- rüşlerini paylaşmamak mümkün mü?.. Her biri ışıl ışıl, geleceğin yetenekleri olan bu çocuklarımız köreltilmeden iyi bir eğitim al- malıdırlar. Becerikli, zeki, akıllı ni- ce çocuğumuz eğitimsizliğin karanlığında yok olup tükeni- yorlar. Eylem’ler, Bahar’lar, Dursal’lar, Harika’lar, Günse- li’ler ve Mediye’ler çoğaltılma- lıdır. Soluğumuz yettiğince eği- timdeki kazanımımız olan Köy Enstitülerini anlatıyoruz. Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, daha nice yetenekli çocuğu- muz geleceğe ışıl ışıl yetişe- cekti. Köylü aydınlığa ulaşa- caktı. Zor ekonomik koşullar nedeniyle okuyamayan çocuk- lara eğitim ışığı olacaktı. Bugün karanlığa duran nice yetenekli çocuğumuz aydınlığa ulaşa- caklardı. SONUÇ: Eğitimde yarınları- mız, nitelikli eğitimle, çağdaş, bi- limsel ve aklın önde tutulduğu bir öğretimle olmalıdır. Eğiti- mimizi dinsel ve ideolojik ya- pıdan uzak, akıl ve bilimin yer aldığı bir sisteme ulaştır- mak gereklidir. “Eğitimimizde yarınlarımız” araştırma, uygu- lama ve üretkenliğe dönük, çağdaş biçimde yeniden dü- zenlenmelidir. Gençlerimiz AB ülkelerine katılım sürecinde eği- timli bir toplumun, eğitimli ve üretken bireyleri olabilmelidirler. Umudumuz onlardadır. DTP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın “29 Mart seçimlerinde Kürdistan sınırlarını belirledik” sözleri yeni bir aşamayı anlatıyor. Daha ne desin? Pervin Buldan’ın söyledikleri, şeşi beş görenler için son bir uyarı olur mu? Olmaz. Çünkü, niyet başka: 1923 Cumhuriyeti yıkılsın da, nasıl yıkılırsa yıkılsın! Şiir Büyüğümsün, felaketimsin, Ne desen, ne etsen Sen benim Yine de Çikolata renkli başkanımsın Kır beni, soy beni, Soykırıma uğrat, Sonuna kadar kullan beni. İster teğet geç, ister sınırımı seç. Vurgunum sevdana, El açtım kadir Mevlama Affet beni, unutama beni. Bilesin Seninim sonsuza, hep senin. Barak obasından Apo ile Reco. Yıkıntı BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Nar, erik, kõzõlcõk gibi yemişlerden yapõlan pek- mez. 2/ Bir göz rengi... İn- ce saç örgüsü. 3/ Değersiz, önemi olma- yan... Eskrim- de kullanõlan üç silahtan bi- ri. 4/ Kõzõldeniz’de ve Basra Körfe- zi’nde kullanõlan yelkenli bir tekne... Rütbesiz asker. 5/ İspanya ve Porte- kiz’in yer aldõğõ ya- rõmadanõn adõ... Prensip. 6/ Düzgün, güzel ve kolaylõkla söz söyleyen... Bir zaman birimi. 7/ Erbiyum elementinin simgesi... Kunduz kürkü. 8/ Boru sesi... Eylemleri olumsuz yapmakta kullanõlan ek... Bir nota. 9/ Yurdu- muzun sulak alanlarõnda da yaşayan ve “kıkır- lık” da denilen ördek cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kayseri ve Gaziantep yörelerine özgü, yoğurt tatlõsõna benzer bir tür hamur tatlõsõ. 2/ Aldat- ma işi, hile... Mübalağa. 3/ Halk arasõnda yağ- mura verilen ad... İsrail’in plaka imi. 4/ Huni bi- çiminde çukur yer. 5/ Bir tür kâğõt süslemeci- liği... “Biz kimseye kin tutmayõz / --- âlem bir- dir bize” (Yunus Emre). 6/ Bir soru sözü... İl- gi eki... Ankara’nõn Kõzõlcahamam ilçesinde bir kaplõca. 7/ Güreşte bir oyun... Letonya’nõn pa- ra birimi. 8/ Çin’i Batõ’ya bağlayan eski ticaret yolu. 9/ Öküz yemliği... Üzerine yazõ yazõlan ta- baklanmõş ceylan derisi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K O M O F T İ A A D E T A S U R N E O K Ş A M A C O P F İ F A A N A S O N Y O B P E N E S T A S A R L A R İ Ş A Y A K K U Z F A K İ R İ Z M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle