25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 KASIM2009/SAYI 1232 MALMO İsveç'ten bir tutam demokrasi örneği ALİ HAYDAR NERGİS Isveç'e vizeli olarak geldikten sonra oturma izni işlemleri için pasaport polisine çağırmışlardı. Polis kadındı. Öyle, sorgulayacak gibi bir hali yoktu. Giderken iki vesikalık fotoğrafimı da birlikte götürmemi istemişlerdi. Bu davranış hoşuma gitmişti. Demek ki, sırtımı duvara yaslayıp, yüzümde flaş patlatmayacaklardı. Sorgulama boyunca parmak izlerim de alınmadı. Dışan çıktıktan sonra, çevirmenime, "Ne demokratik bir ülke burası. Baksana parmak izlerimi dahi almadılar" dedim. Çevirmenim güldü, "Dur bakalım, o kadar acele etme" dedi, "zamanla anlarsın her şeyi." Zanıanla anladını ki, parmak izlerimi almalan için iki elinıi mürekkepli ıstampaya basmalan gerekmiyormuş; imzalamam için elime tutuşturduklan özel geçirimli kâğıt parmak izlerimi de alıyormuş. Sorgu, odanın bir köşesine yerleştirilmiş kameraya kaydediliyomıuş; aynca yüzümde flaş patlatılmasına gerek yokmuş. Bizimkilerin gözlerinizin içine sokarak yaptıklan şeyi, bunlar çaktırmadan, sessizce hallediyormuş; aradaki tek fark buymuş... Sonraki yıllarda, belalı insanlann kol gezdiği bir mahallede bakkal dükkânı açmıştım. Çok geçmeden beni de yokladılar. Gece içeri girip, yükte hafıf, pahada ağır ne varsa toplayıp götürdüler. Sabahleyin polis çağırdığımda, üç araba dolusu geldiler. Yanlarında polis köpekleri de vardı. Rafları, tezgâh altlannı, dolapları köpeklere didik didik arattılar. Bu sıkça başvurulan bir yöntemdi. Hırsızlık ihban için gelmişken bir taşla iki kuş vurarak, dükkân sahibinin uyuşturucu işiyle uğraşıp uğraşmadığını da kontrol ediyorlardı. BJzim zamanımızda kolaydı, şimdilerde ülkesinde evlendiği kadmı ya da erkeği lsveç'e getirmek isteycnlerin işi çok zor. îki-üç yıllık bekleme süresi boyunca çiftleri dört beş kez polis sorgusundan geçiriyor, evlilikleri gerçek mi, sahte mi anlamaya çalışıyorlar. Ayn ayn yapılan görüşmelerde, eşlere, "Dün akşam hangi yemeği yediniz? Eşinin pijaması hangi renkte? Madem evlisiniz, şimdiye dek neden çocuk yapmadmız?" gibi tuhaf sorular soruyorlar. Şaşınp birbiriyle örtüşmeyen yanıtlar verdiklerinde ise pirincin taşını ayıklamalan kolay olmuyor. Yaşamımızdaki "kameralı manyerik alanlar" ise her geçen gün daha da genişliyor. Apartmanlann giriş kapılan, çamaşırhaneler, araba garajlan, manyetik düğmelerle açıhp kapanıyor. Çamaşırhaneye günde kaç kez girip çıktığınız, içerde ne kadar kaldığınız, araba garajını en son ne zaman terk ettiğiniz, çıktıktan sonra hangi yöne doğru gittiğiniz bilgisayar ve kamera kayıtlanna geçiyor. Bütün sağlık, okul, vergi bilgileriniz birbiriyle bağlantılı bilgisayarlara işleniyor. Güvenlik birimleri, istediklerinde bu bilgilerin tümüne aynı anda ulaşabiliyor. Araba verginizi ne zaman yatırmışsınız; nerelerden, ne kadar alışveriş yapmışsınız, neler almışsınız; dişçiye en son ne zaman gitmişsiniz, ağzınızın içinde kaç diş var, bulup çıkanyorlar. Denetimler sadece günlük yaşamla ilgili değil. Dünyamn bu "en demokratik ülkesinde" politik düşüncelerinizinden dolayı da denctleniyorsunuz. Ülkede politik düşüncelerinden dolayı insanlann fîşlenmesi 1969 yılında anayasada yapılan bir değişikle yasaklanmasına karşın, lsveç güvenlik polisinin (Sâpo), yakın tarihlere dek, yönetim karşıtlannı, komünistleri, eşcinsellleri ve çevrecileri fişlediği ortaya çıktı. Konuyu araştırmak amacıyla oluşturulan komisyon, Sâpo'nun görüş ve davranışlanndan dolayı en az 500 bin kişiyi fişlediğini saptadı. Sol Parti ve Komünist Parti'nin fişlenen 5 üyesi, Avrupa Insan Haklan Mahkemesi'nde dava açtı. Mahkeme, Isveç'in Avrupa tnsan Haklan Sözleşmesi'ne aykm davrandığına karar verdi. Fişlenenlerin, 5 ila 7 bin Avro arasında değişen tazminat istemleri de kabul edildi. Mahkeme karannın ardından Sâpo'nun arşivlerinin açılması ve fişlenenlere tazminat ödenmesi için açılan imza kampanyasına 350 bin kişi katıldı. Işte size İsveç'ten bir tutam "demokrasi" örneği... • alinergis@yahoo.se ZURIH Bu filmi en iyi Polanski çeker REMZİ GÖKDAĞ Yönettiği fılmler gibi kendi hayatı da gerilimi yüksek bir senaryoyu andınyor. Çocukluk yıllannda Yahudi soykınmından kurtulmayı başardı ama yıllar sonra 9 aylık hamile eşinin vahşi bir şekilde öldürülmesine engel olamadı. Mesleğinin zirvesine doğru yükselirken küçük bir kıza yaptığı cinsel tacizle yaşamı bir kez daha değişti. Adaletin pençesinden kaçıp geçmişin izlerini unutmaya çalıştı. Bunu 32 yıl başarabildi. Fransa'ya yerleşti. Kendi halinde bir yaşam sürdürmeye çahşıyordu. Her şey çıktığı bir gezi sonunda altüst oluverdi. Hayatının son dönemecinde başîna gelenleri kendisi dahil kimse tahmin edememişti. Yönetmen Roman Polanski'nin tutuklanmasıyla başlayan gelişmeler bir filme ilham kaynağı olabilir. Film muhtemelen Zürih Havaalanı'nda başlar. Sonraki sahneleri de tahmin etmek zor değil. Zürih Film Festivali kapsamında kendisine verilecek ödülü almak için Isviçre'ye geleri Roman Polanski geçen ay tutuklanıp hapse gönderildi. Kırmızı halı, alkış ve kameralan hayal eden yönetmeni lsviçre polisi havaalanında kelepçeyle karşıladı. Tutuklamaya neden olan olay 32 yıl önce ABD'nin Los Angeles kentinde yaşanmıştı. Polanski, 13 yaşında bir kıza modellik vaadiyle cinsel tacizde bulunmuştu. Bugün 45 yaşmda üç çocuk annesi olan mağdur Samantha Geimer daha sonra davasından vazgeçtiğini söylese de Polanski'nin mahkûm olmasına engel olamadı. Mahkeme karannı önceden haber alan Polanski, 1977 yılmda bir daha dönmemek üzere ABD'yi terk edip Fransa'ya yerleşti. Rosemary'nin Bebeği, Chinatovra ve Piyanist gibi filmlerin ünlü yönetmenini hapse gönderen lsviçre'nin bu karan bir anda ortalığı kanştırdı. Woody Allen, David Lynch ve Martin Scorsese gibi adı efsaneleşen yönetmenler meslektaşlannın tutuklanmasını protesto eden dilekçelere imza attı. Polanski'nin serbest kalmasını isteyenler film dünyasının ünlü isimleriyle sınırlı değildi. Polonya ve Fransa vatandaşı olan Roman Polanski için bu iki ülke hemen devreye girdi. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, diplomatik baskılarla uğraşırken Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy sahneye çıktı ve lsviçre'yi küçümseyen laflar edip ABD'nin adli sistemine ağır eleştiriler yöncltti. Bütün bu karmaşa içinde tarafsızlığını her fırsatta dile getimıeyi beceri sayan lsviçre, kimseyi kızdırmamak adına yine sessiz kalmayı tercih etti. Tartışmalann diğer tarafı olan çocuk haklan örgütleri de gelişmelere karşı tepkili. Onlara göre kişinin ünü davayı etkilememeli ve suçunu hafifletmemeli. Gelişmeleri mahkemeye intikal etmiş bir olay olarak düşünenlerin yanı sıra komplo teorilerine alet edenler de var. Onlara göre Polanski aslında bir günah keçisi. ABD'nin asıl amacı lsviçre'deki bankalarda gizli hesabı bulunan 50 Barışı arayan gözler Paklstanlı kadınlar isteklerini başkatürtü böylesine net Ifade edemezdi herhalde. Şlddetln sona ermeslni ve banş Istlyoriar. Islami terörün kentlerde ve köylerde yarattığı terör ve Afganistan sınırındaki kanşıklıksa tüm hızıyla sürüyor. binin üzerindeki Amerikan vatandaşına gözdağı vermek. Birkaç ay önce lsviçre'yi köşeye sıkıştıran ABD, isimlerin açıklanması konusunda ülkenin dev bankası UBS'den güvence almıştı. Yurtdışmda gizli hesabı bulunan Amerikahlar da Polanski olayını yakından takip ediyor. Acaba bu yaşananlar, "Amerikan adaletinin kolu uzun, sizi bulur ve cezanızı verir" kavramını dünyaya duyurma çabası olabilir mi? Polanski'yi yargılamak isteyen ABD, gelişmeleri yakından izliyor. lsviçre baskılara daha ne kadar dayanır tahmin etmek zor. Geçenlerde Isviçreli yetkililer Polanski'nin şiddetli bunalını tanısıyla hastaneye sevk edilmesine izin vennişti. Yakında yüklü bir tazminatla serbest kalması sürpriz olmayacak. • remgok@gmail.com BRUKSEL AB'li kadınlar ÇİMEN TURUNÇ BATURALP AB'li kadınlar fena bastınyorlar. Hani şu Türkiye ilerleme raporunu hazu"layan Avrupa Komisyonu var ya, işte onun başkan yardımcısı Isveçli Margo Wallström veryansın ediyor; "kadınlar için hem siyasette, hem de iş hayatmda kota şart, şart, şart!" AB'nin kota uygulayan ülkelerinde kadın siyasetçi oranının yüksek olması Walström'ün haklılığım kanıtlıyor. AB'li kadın diplomatlar da şikâyetçi; "Bu iş böyle gitmez. Meselenin halli gerek!" AB parlamentosundaki kadın milletvekili oranı yüzde 35. Kadınlar bu oranı beğenmiyorlar. Ama onlan asıl kızdıran AB kurumlannın tepesindeki yaldızlı tahtlann tümünde kravathlann oturuyor olması. Lizbon Antlaşması yürürlüğe girince ortaya çıkacak iki liderlik pozisyonundan en az birine "bir kadının" getirilmesi için yürütülen kampanyanın sesi her gün biraz daha yükseliyor. Avrupa Konseyi'nin başkanı veya Dışilişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisinin kadın siyasetçiler arasından seçilmesi isteniyor. Zira cinsiyet eşitliğinin her alanda sağlanabilmesi AB'nin temel ilkelerinden bin. Geçtiğimiz hafta açıklanan Avrupa Komisyonu'nun ilerleme raporu, AB gözünde Türkiye'nin ne kadar ilerleyemediğini gösteren her yıM tatsızlıkta bir tablo çıkardı ortaya. Devlet büyüklerimizin "ılımlı" diye değerlendirdikleri raporda Türkiye'de her dört kadmdan birinin yani yaklaşık 6 milyon kadının cinsel ve fıziksel şiddete uğradığı yazıyordu. Elimde rapor, aklımda AB'li kadınlar, 6 milyon rakamının acısmı üst üste koyup bir lokmada yutmaya çalışırken, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu belirdi ekranda. Nüfiısu 300 bin civannda olan Gazzeli kadınlar için "kadınlan ve çocuklan korumak bizim yükümlülüğümüzdür" diyordu Davutoğlu. Inanamadım. AB raporu elinden henüz geçmiş bir dışişleri bakanının bu sözlerine gerçekten inanamadım. Bu durumda dayak yiyen 6%ıilyona yakın Türk kadınını koramak da AB'nin yükümlülüğü oluyordu anlaşılan. Türkiye'de nüfiısun yarısını doğrudan etkileyen, "kadın" ile ilgili son derece üzücü ve utanç verici durumun onca açılım arasında niye hâlâ bir "açılım" haline gelemediğine isyan etmeyi gerektiren saptamalar sır değil. AB raporu da her yıl olduğu gibi avaz avaz: "Türkiye, tüm AB ve OECD ülkeleri içinde kadınlann eğitime erişim oranının en düşük olduğu ülke. Her dört kadından biri fıziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Sivil toplum kuruluşlan ile hükümet arasında cinsiyetle ilgili konularda etkili diyalog yok. Aile içi şiddet, namus cinayetleri, erken ve zorla evlilik hâlâ ciddi sorunlar. Kadınlann yüzde 39'u fiziksel şiddet, yüzde 15'i cinsel istismar kurbanı olduklannı söylüyor. Kadm haklan ve eşitlik konulan ile ilgili yasal çerçeve genelde uygun olduğu halde, kadın haklan ve cinsiyet eşitliği konusunda, hem kadınlar hem de erkekler için bilinç düzeyinin arttınlması ve daha fazla eğitim gerekiyor. Yasal çerçeveyi hayata geçirmek, ekonomik katılım, fırsat eşitliği, siyasi yetkilendirme ve eğitime erişimde kadm ve erkek arasındaki farkın azalması için büyük çabalar gerekiyor." Bir yandan kadın kuruluşlan, bir yandan AB, bir yandan da şiddet mağdurlan çığlık çığlığa... Ama belli ki Gazze'deki 300 bin kadınm çığlığı, evin içindeki 6 milyonunkinden daha iyi duyuluyor. • cimenbaturalp@skynet.be STOCKHOLM îktidar, efsaneler ve manipülasyon OSMAN İKİZ 2003-2006 yıllannda gündemden düşmeyen konu Isveç'e sığınan apatik çocuklardı. Apatik çocuklan olan ailelere sığınma hakkı verilmesi için imzalar toplanıyor ama hükümet baskılara direniyordu. Sonunda 600 dolayında aile sımrdışı edildi. Hükümet sımrdışı karannı ailelerin sığınma hakkı alabilmek için çocuklannı ilaç vererek hasta ettikleri yolundaki, psikolog, psikiyatr ve sosyal hizmet görevlilerinin raporuna dayandırdı. 11 yaşındaki Mariana bu çocuklardan biriydi. Çocuk bezi kullanmaya başlamıştı. Temizlenmeyi beceremiyordu. Ailesiyle sımrdışı edilip Bcrlin Havaalanı'na bırakıldığında Alman polisi şaşkına döndü. Hemen ambulans çağınp Mariana'yı hastaneye gönderdiler. Şaşırmalannm nedeni Mariana'nın durumundan ziyade nasıl olup da lsveç gibi bir ülkeden sımrdışı edilmiş olduğuydu. Daha sonra gazeteci Gcllcrt Tamas'a şöyle diyeceklerdi: "Hepimiz şok olduk. lsveç gibi bir ülkenin bu durumdaki bir çocuğu sımrdışı etmesini anlayamadık." Bu satırlar iki hafta önce çıkan ve Isveç'i sarsan "De Apatiska-Om Makt, Myter och Manipulation" (Apatikler-lktidar, Efsaneler ve Manipülasyon hakkında) adlı kitaptan. Gazeteci Gellert Tamas 630 sayfalık kitapta, 2003-2006 arasında apatik çocuklann sımrdışı edilmelerinin perde arkasında neler döndüğünü belgelere dayanarak anlatıyor. Kitapta belgelerle anlatılan apatik çocuklann ve ailelerin maruz kaldıklan tüyler ürpetici durumlar, iktidann hekimleri, resmi görevlileri, polisi ve basını manipüle edişi, ama onlann da manipüle edilmeye hazır oluşlan Shakespeare trajedilerini hatırlatıyor. Gellert Tamas'ın belgelelerle kanıtladığı olayın özeti şöyle: Sosyal demokrat Başbakan Göran Persson'a göre bu ailelere sığınma hakkı verilirse yabancı karşıtı partinin eline koz verilmiş olacaktı. Isveç'te daha fazla yabancı istemeyen ama henüz yabancı karşıtı partiyi destekleme çizgisine gelmemiş seçmeni kaybetmemek için başbakan sığınmacılann sımrdışı edilmelerine karar verdi. Karar alındıktan sonra kılıfı zaten kolaydı. Psikologlar, psikiyatrlar kanıt olmadığı halde çocuklann aileleri tarafından zehirlendikleri yolunda raporlar yazdılar. Hükümetin atadığı görevli, basını, polisi seferber etri. Sorumlular bulunmuştu; Isveç'te kalabilmek için çocuklannı ilaçla zehirleyecek, hasta edecek kadar gaddarlaşan anneler, babalar. Kamuoyu bu şekilde manipüle edilerek apatik çocuklar sımrdışı edildi. 1930'lannortasından 1957'ye kadar on binlerce kişinin kısırlaştırılmış olduğu on yıl önce ortaya çıkmıştı. Hümanizması efsaneleşmiş lsveç'in yüzünü kızartan bu insanlık dışı olay için devlet özür dilemiş, kurbanlann yakınlarına tazminat ödemişti. Özür dileyenlerin başında da Göran Persson geliyordu. Peki, apatik çocuklar nasıl oldu da bu hümanist başbakanın döneminde sımrdışı edildi? Yanıt Gellert Tamas'ın kitabında: Îktidar yalan ve manipülasyon demek. Hümanizm de efsane. • osman.ikiz@tele2.se
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle