04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 10 AĞUSTOS 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 G rubumuzun ve de koğuşumuzun, bü- tün hapishaneye ve personele de hay- rõ dokunan, anõnda ünleri her yere ya- yõlan iki doktoru, Prof. Dr. Metin Özek ile Er- dal Atabek bizi çeşitli konularda uyarõyorlar. Metin Özek, bu biteviye yaşamõn bizi mo- notonlaştõracağõnõ, dõşardan gelen uyarõlarõn azalacağõnõ, bu yüzden duyargalarõmõzõ açõk tutmamõz, sürekli kafayõ çalõştõrmamõz (burada ben bermutat “kafayı çalıştırmayı becer- seydik, hiç burada olur muyduk” diye iti- raz ediyorum), okumamõzõ, spor yapmamõzõ salõk veriyor. Metin Özek psikiyatr profesörü, dalõnda uluslararasõ bir isim haline gelmiş. Hapisha- nenin güç koşullarõnda psikiyatr uzmanõna ih- tiyaç var. Nitekim, C-16’da eczacõlõk işiyle uğraşõrken kaçak ilaç yüzünden içeri düşmüş Seyfettin adõnda varlõklõ bir delikanlõ, biraz da dõşarõdaki olaylara, eczanesine, karõsõna, kaynanasõna tak- tõğõndan kafayõ üşütüverdi. Bir soğuk algõnlõğõnõn tedavisinin bile ya- põlamadõğõ böyle bir yerde, böyle bir hastalõ- ğõn gereği nasõl yerine getirilecekti ki... Zavallõ Seyfettin gitti geldi ama tedavi ola- madõ, sonra da bir gün koğuştan alõp götür- düler... Bizim kaçakçõ arkadaşlarõn her biri gönül- lü kafa doktoruna dönüşüp Seyfettin’e yar- dõmcõ olmaya çalõşõyorlardõ. Onlara baktõkça aklõma, eline bir kedi geçirip kuyruğuna teneke bağlayarak, “ne olacak acaba?” diye bakar- ken hayvancağõzõ deli eden çocuklar geliyor- du. Metin Hoca’nõn Seyfettin’e, fazla bir yara- rõ olmasõna imkân yoktu. Onunla uğraşan baş- ka doktorlar vardõ. Ama özellikle B-1 koğu- şuna geçmemizden sonra, işkenceden gelen ve orada gördükleri tahribat üzerlerinde silinmez izler bõrakan birkaç siyasi tutuklu arkadaşõn te- davilerinde çok yardõmcõ oldu, çok yararlõ şey- ler yaptõ. HERKES KENDİ KENDİSİNİN RUH DOKTORU OLMALI Hapishanede kişioğlu, kendi kendisinin de ruh doktoru olmak zorunda. Dengeni korumak için çok dikkatli olacaksõn. Öfkeni olduğu ka- dar sevincini, neşeni de dengeleyeceksin. Hapishane derin kederleri de kaldõrmaz, aşõ- rõ, abartõlõ sevinçleri de, bir öfori hali ardõn- dan büyük bir çöküşü getirebilir. Hem kalender, hem de kontrollü olmak ge- rek. Erdal Atabek ilk günden başlayarak sağlõk konusunda koğuş temizliğinin önemini vur- gulamayõ da ihmal etmiyor; söylediklerini ye- rine getiriyoruz. Hem Metin Hoca, hem Erdal Atabek bes- lenmemiz konusunda da endişeliler, günde bir öğün gelen hapishane yemekleri baklagiller, makarna, bulgur ve pirinç pilavõndan ibaret. Bunlar da hayvani protein ve sebzenin, mey- venin vitaminini içermiyorlar. Sõkõyönetim içeri girenlerin denetiminde sert davrandõğõndan, öyle kantinden alõna- caklar da pek fazla çeşitli değil. Neyse hayvani protein ihtiyacõmõzõ, kan- tinden alõnan yoğurt, peynir, yumurta ve Er- gun Elgin’in eşi gõda uzmanõ Ersin Elgin’in bir ziyaret gününde gördüğü ve yememize şiddetle itiraz ettiği, o zamanlar afiyetle yer- ken şimdi tadõnõ damak belleğimden anõm- sadõğõmda midemi kaldõran sucuklarla gi- dermeye çalõşõyoruz. Meyve ve domates de alabiliyoruz kantinden, onunla da salata ya- põyoruz. Sebze sorununda da idarenin de uyarõlara kulak vermesi üzerine arada mevsiminde ka- puska, nadiren õspanak geliyor. ‘HAPİSHANE İNSANI GERÇEKTEN ISLAH EDİYORMUŞ’ Ben kapuskayõ değil severek yemek evde pi- şerken kokusuna bile dayanamayacak kadar uzak bulurdum kendime. Sağmalcõlar’da ise sallõyorum kaşõğõ ka- puskaya, hapishaneden sonra kapuskayõ zevk- le yer oldum. Hele kemik suyu ve de tereya- ğõ ile pişirilir, içine et parçalarõ eklenir, üstü- ne de kõrmõzõ biber serpilirse... Kapuska konusundaki tavõr değişikliğimi bir ziyarette Mine’ye açõklõyor ve ekliyorum: - Yahu demek ki hapishane insanõ gerçek- ten õslah ediyormuş! Günde bir kez gelen hapishane yemekleri hem vitamin ve protein hem de kalite ve lezzet bakõmõndan parlak değildi ‘Hapishanekapuskayõsevdiriyor’ G ünde bir kez saat 11- 12 arasõnda, hem öğ- len hem akşam için gelen hapishane yemekleri, hayvani protein ve vitamin açõsõndan olduğu kadar kali- te ve lezzet bakõmõndan da parlak değil. Buna karşõ hapistekilerin bulduğu çare yemeği zen- ginleştirmek oluyor. Gelen yemekler karavana- dan grup ya da kişilere dağõ- tõldõktan sonra, alõnõyor, bir kevgire boşaltõlõyor, kevgi- rin üzerine boca edilen sõcak suyla her şeyden önce bir te- mizleniyor. Ardõndan da bir tencerede, yağ ile öldürülen soğan ve domates sosuyla hazõrlanan malzeme ile yeniden pişiri- lerek “zenginleştiriliyor” ve- ya terbiye ediliyor, ondan sonra yeniliyordu. Tabii da- ha yenilir yutulur hale gel- miş oluyor. Biz “Barışçılar” sabah ve öğlen kendi imkânlarõmõzla idare ediyor, akşam da ida- renin verdiği yemeklerimizi zenginleştirerek hep bir ara- da yiyoruz. Bu arada hak yememiş ol- mak için belirtmeliyim ki, çok nadiren de olsa, tavuk yemeği de veriyorlar. İşte o günlerde Hüseyin Baş, ken- di yerinden kalkõyor ve “ben müşekkel hayvan ye- mem” diyerek ağzõna tavuk koymayan Gencay Şay- lan’õn yanõna oturuyor, Gencay da kendisine kedi- nin ciğerciye bakõşõ benzeri bakõşlar atan Hüseyin’e uza- tõyordu payõnõ... Bu arada kantinden aldõğõ- mõz malzeme ile elden gel- diğince bir şeyler yapmaya çalõşõyoruz hepimiz. Her şeyden önce yumurta ve peynir olduğu için zeytin ya da nebati yağda omlet yapõyorum. Yoğurda reçel ya da bal katarak, kendimize özel tatlõ hazõrlõyoruz. Daha o zaman- lar meyveli yoğurtlar piya- saya çõkmõş değildi. B ir keresinde, kantin- den hamsi geldi C- 16’ya, herhalde bu balõğõn çok mebzul olduğu bir dönemdi. Barõşçõ arka- daşlara õsrar ediyorum “Bol alın” diye, “Yahu durmaz kokar” diyorlar, ama sonun- da kabul ediyorlar. O gece bütün koğuşta ke- sif bir hamsi tava kokusu... herkes saldõrõyor hamsilere, yanõnda soğanõ da eksik et- meden... Kalan hamsileri alõyor, kõl- çõklarõnõ ayõklayarak “yap- rak çıkarıyor”um, sonra da bol suyun altõnda bütün kan- larõ temizliyorum. Ergun El- gin geliyor yanõma soruyor: - Ne yapõyorsun? - Hamsi lakerda oğlum, di- yorum, bak parmaklarõnõ da yersin! Hamsileri diziyorum, bir tepsiye, dostum Kerim Af- şar’dan öğrendiğim gibi, üstlerini tuzla kaplõyorum. Tuz onlarõ birkaç saat içinde pişirecek, sonra tuzlarõ silke- leyip hamsileri, zeytin ya da nebati yağ dolu kavanozlara koyuyor, bir süre çõkarõp çõ- karõp afiyet ile yiyoruz. Malzeme kõsõtlõ ama onlar- la da bir şeyler yapmak mümkün. Nitekim, bayat ek- meklerin dibini kesip hafifçe kõzartõrken bir yandan da zeytinyağõ ve domates salça- sõ ile bir sos hazõrlõyor, onla- rõ da bir tepsiye koyduğum ekmeklere içirdikten sonra, üstlerine sucuk, rondela ha- linde kesilmiş domates, si- yah zeytin ve rende kaşar ile bir folyoyla örttüğüm tepsi- de bir süre daha bõraktõktan sonra indirip servis ediyo- rum. İşte size eldeki malze- me ile yapõlmõş, Sağmalcõ- lar’s Pizza. ‘RUS SALATASI YAPTIM’ Bir keresinde de B-1 ko- ğuşunda gerekli malzemenin tümünü değilse bile bir bölü- münü bulunca, Rus salatasõ yaptõm. Şimdi hazõr mayo- nezlerle hanõmlara çocuk oyuncağõ gibi geliyor. Ama onun hüneri mayonezini tut- turmadaydõ ve bunun için yağ ile yumurtanõn aynõ or- tamda ve sõcaklõkta olmalarõ kuralõnõ bildiğimden buzdo- labõndan çok önce çõkmõş yumurta kullandõm. Ama Rus salatasõ girişimim, her defasõnda mayonez tutmayõp birkaç kez başarõsõzlõkla so- nuçlanõnca, başarõlõ deneyle- rim üç-dört ile sõnõrlõ kaldõ. K rem karamel, sevilen, hoşa gi- den bir tatlõdõr, birçok lüks lo- kantanõn mönüsünde de yer alõr. Aslõnda yapõlmasõ da o kadar güç değildir. Bütün malzemesi, yarõm kilo süt, dört çorba kaşõğõ toz şekeri, dört yu- murta ve şekeri karamelize etmekte yar- dõmcõ olacak olan limondan ibarettir. Dört yumurta ile içine şekerle kay- natõlan sütü karõştõrarak kaynattõk- tan sonra, bunlarõn hepsini, bir başka dibinde, katõlaşmaya başlamõş kara- melize edilmiş şekerin bulunduğu tencereye boca edip, onu da içinde su kaynayan büyük bir başka tencereye koyup, bain marie usulü suda kayna- tõnca krem karameli elde edebilirsiniz. Pahalõ olmayan, malzemesi hapis- hanede bulunan bu tatlõyõ C-16’da yapmaya başlamõştõm. Ama siyasiler koğuşu B-1’de daha sõk yapar oldum. Lezzetin ulaşõlabilir olduğunu gören diğer gruptan siyasi tutuklu arkadaş- lar da kendilerine öğrettiğim bu tatlõ- yõ, gruplarõ için yapar oldular. Baş- larda gelip soruyorlar, gidip görmemi istiyorlardõ. ‘DENETLEMEK HOŞUMA GİDİYOR’ Yamaklarõnõ denetleyen usta bir aşçõ edasõyla gidip bunlara bakmak çok hoşuma gidiyor, hiç gerekli ol- madõğõ halde kapaklarõ açtõrõp göz atõ- yor, sonra da çok bilmişçesine, - Aferin iyi gidiyor, devam, diyor- dum. Ziyaretlerinden birinde karõm Mi- ne’ye, - Nihayet Türk solunu bir asgari müşterekte birleştirdim, dedim. - Ne asgari müştereği diye sorunca da, - Ne olacak krem karamel asgari müştereği deyip fraksiyonlarõn ocak başõnda krem karamel yapmakta na- sõl birleştiklerini anlattõm. Sonra Mine Sirmen, bir dergi ile yaptõğõ söyleşi de bu “krem karamel asgari müştereği” öyküsünü anlat- mõş, yayõmlanõnca, bizim dava ile il- gili kimi çevreler işin ciddiyeti bo- zuluyor gerekçesiyle öfkelenmişler. Neyse, Mine kendine söylenenlere nasõl cevap verileceğini çok iyi bil- diğinden üzerinde bile durmadõm. O da gerekli yanõtõ zaten verdi. Hapishanede kişioğlu, kendi kendisinin de ruh doktoru olmak zorunda. Dengeni korumak için çok dikkatli olacaksın. Öfkeni olduğu kadar sevincini, neşeni de dengeleyeceksin. Hapishane derin kederleri de kaldırmaz, aşırı, abartılı sevinçleri de, bir öfori hali ardından büyük bir çöküşü getirebilir. Erdal Atabek ilk günden başlayarak sağlık konusunda koğuş temizliğinin önemini vurgulamayı da ihmal etmiyor; söylediklerini yerine getiriyoruz. Günde bir öğün gelen hapishane yemekleri baklagiller, makarna, bulgur ve pirinç pilavından ibaret. Bunlar da hayvani protein ve sebzenin, meyvenin vitaminini içermiyorlar. Hamsi lakerda, Sağmalcõlar’s Pizza YARIN: TELEVİZYON VE RADYO DÜNYAYA AÇILAN PENCEREMİZ B u krem karamel işine Hüse- yin Baş da sardõ. O da öğrendi, arada bana da soru- yor, “gel bak!” Ben de gidip bakõp, biraz da ayõp ediyorum. Çünkü üzerine limon sõkõlmõş şeke- rin karamelize olurken köpürmesi doğal ama ben öyle değilmişçesine, - Eee bu köpükler ne, diyorum. O da ha babam köpükleri temiz- lemeye çalõşõyor. Sonra genç arkadaşlar çok sevdikleri Hüseyin’e “Sen uğraşma abi biz yaparız” dediler. Hüs’ün krem karamelleri artõk õsmarlama oldu. Her şey bu minval üzere gider- ken 17 Şubat 1985 günü mahkeme Barõş Derneği tutuklularõndan dos- yasõ incelenenlerden Reha İsvan, Aykut Göker, Gencay Şaylan, Tahsin Usluoğlu ve Haluk Tosun’un tahliyelerine, dosyalarõ incelenmeyen Erdal Atabek, Ali Taygun, Orhan Taylan, Ergun Elgin, Hüseyin Baş ve benim de durumlarõnõn daha sonraki duruş- mada ele alõnmasõna karar veriyor, giden arkadaşlar gidiyorlar. Biz son altõ Mohikan kalõyoruz içeride baş başa... 18 Şubat günü, Ergun Elgin, toplu güzel bir akşam yemeği yiye- lim önerisini getiriyor. Moral yükselten bu öneriyi sevinerek kabul ediyoruz. Hüseyin bir jest yapõyor: - Krem karameli ben hazõrlayaca- ğõm. Hazõrlõyor da yemekten sonra krem karameli bölüyoruz altõya, herkes koyuyor tabağõna, ilk kaşõğõ alõp bakõyoruz ki, o da ne? Krem karamelin her şeyi tamam da şekeri yok. Gülüyoruz hep bir- likte, o tatlõyõ üzerine vişne reçeli dökerek yiyoruz afiyetle. Hayatõmda yediğim en güzel krem karamel Hüs’ün o krem kara- melidir. Hüseyin Baş’õn şekersiz krem karameli Zenginleştirilmiş hapishane yemeği ‘TÜRK SOLUNU KREM KARAMELLE BİRLEŞTİRDİM’ Metris Cezaevi Spor Salonu’ndaki Barış Derneği Davası duruşması. SOLDAN SAĞA ÖN SIRA: Hüseyin Baş, Gencay Şay- lan, Niyazi Dalyancı, Ali Taygun, Orhan Taylan, Aykut Göker, Reha İsvan, Mahmut Dikerden. ARKA SIRA: Melih Tümer, Ergun Ergin, Haluk To- sun, Tahsin Usluoğlu, Ali Sirmen, Erdal Atabek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle