Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 10 AĞUSTOS 2008 PAZAR
12 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
Üniversiteden en yüksek oyu almasõna rağmen Cumhurbaşkanõ tarafõndan atanmayan rektör Prof. Karadoğan isyan etti:
İTÜ’nün onuru ayaklar altõnda
21 üniversitede rektör seçimleri yapõldõ. En çok
oyu alanlar en tepedeki atama merciine
sunuldu. Ne ilginçtir ki Çankaya’da oturan
Cumhurbaşkanõ, en çok oy alan rektör
adaylarõna yüz vermedi. Türbancõ, AKP
yanlõsõ, hatta AKP milletvekili adayõ rektör
adaylarõnõ atamayõ tercih etti. Bu arada da canla
başla üniversiteleri için çalõşan eski rektörler
okka altõna gitti. Bu “güzel keyfi atamalarla”
da üniversitelerimiz “rahatladı”. Bir önceki
Cumhurbaşkanõ Ahmet Necdet Sezer’i en çok
oyu alanõ değil de daha düşük oy alan rektör
adaylarõnõ atamakla suçlayan hazretler ve
hatunlar ise dut yemiş birer bülbül. Aslõnda
bunlara bülbül demek bülbüle haksõzlõk ya,
neyse… İTÜ’nün Cumhurbaşkanõ tarafõndan
atanmayan rektörü Prof. Dr. Faruk
Karadoğan’la yaptõğõm bu Pazar Konuğu
söyleşisi, bu ülkede artõk nasõl bir “a la AKP
demokrasi” anlayõşõ içinde yaşadõğõmõzõn en
güzel kanõtõ.
- YÖK ve Cumhurbaşkanı’nın rektör
atamalarında uyguladıkları siyaset sizce laik
demokratik esaslara uyuyor mu?
F.K.- Bu kararlarõn laik demokratik esaslara
uyup uymadõğõnõ biz yine mantõk yoluyla
değerlendireceğiz. Aslõnda sözünü ettiğiniz
esaslar da mantõk esaslarõ olmak durumundadõr.
Siz karşõnõzdakine davranõş özgürlüğü
bõrakmazsanõz herhangi bir şekilde bir araya
gelmeniz mümkün olmaz.
Mantõklõ olarak baktõğõmõzda YÖK’te
mülakata, mülakatõn sayõsallaştõrõlmasõna
dayalõ birtakõm uygulamalardan söz ediyoruz.
Kanunda yer almõş olmakla birlikte bize göre
bunun altõnda sağlam bir mantõğõn
bulunduğunu düşünmek yanlõştõr. Çünkü
üniversiteler yakõndan tanõnmalõdõr ki verilen
kararlar anlamlõ olabilsin. Hayatlarõnõ
üniversiteye vermiş olan 900 öğretim üyesinin,
üniversiteyi tanõyarak bilerek verdikleri
kararlarõ ile üniversite hakkõnda üç tane cümle
kuramayacak 20 insanõn yaptõklarõ sübjektif
değerlendirme sonunda objektifmiş gibi
görünen sayõsallaştõrma karşõlaştõrõldõğõnda
tutarsõzlõk olacağõ açõktõr.
Siz bu kadar büyük ve yetkin bir karar
grubunun tercihlerini bir kenara bõrakarak
küçük bir grubun kararõyla hareket ederseniz,
Cumhurbaşkanõ da olsanõz yönlendirilmiş
olacaksõnõz. Kararlarõnõzda da hukukun
üstünlüğüne, demokrasiye uymayan bir yolda
gideceksiniz. Bu kararlarõn doğru olabilmesi
ihtimali çok düşüktür. Özellikle de İTÜ gibi bu
ülke için 235 yõldõr saygõnlõğõnõ koruyup
geliştiren bir kurum hakkõnda karar verirken
yanlõş yapma olasõlõğõ daha da yüksek
olacaktõr. Biz ülke olarak bu kuruma çok şey
borçluyuz. Dolayõsõyla bu kurumla ilgili bir
karar verirken mantõk, değerlendirmeler,
hepsinin üstünde başka bazõ değerlendirmelerin
de olmasõ lazõmdõr. Bu kurumun 1944’ten beri
yaptõğõ işler ülkenin kalkõnmasõnõn temel
taşlarõnõ oluşturmuştur. İnsan yetiştirmiştir,
bilirkişilik yapmõştõr. Şimdi siz o bilirkişinin
verdiği karara bilmeyerek itiraz etmiş
oluyorsunuz ya da bilmeyenlerin verdiği
kararlar doğrultusunda onu yönlendirmek
istiyorsunuz. İTÜ’nün onuru ayaklar altõna
alõnmõştõr.
- Böyle bir kurum hiç dışarıdan yönlendirildi
mi?
- Hayõr. Şimdiye kadar hiç böyle bir şey
olmadõ. Ama bugün bu kurumun kendi vefakâr
öğretim üyelerinin tercih ve fikirleri bir kenara
bõrakõlarak yönetilmek istenmektedir. Çünkü
başkalarõnõn, azõnlõğõn kararõyla birtakõm işler
yapõlmak istenmektedir.
Bunun ne İTÜ mensuplarõ ne de 60 bine varan
İTÜ mezunlarõ tarafõndan tasvip göreceğini
sanõyorum.
Rektör atamalarında kulis çalışmaları
- Çok yoğun kulisler yapıldığı ve yüksek
bürokrasinin etki altına alındığı gibi
duyumlar var. Bu işleri kimler çevirdi?
- Sözünü ettiğiniz YÖK mülakatlarõysa bunlarõ
masaya yatõrõp incelemek lazõm. YÖK
mülakatlarõnda rektör adaylarõna kõsa bir süre
beş dakika tanõndõ. Bu beş dakika içinde onlara
üniversitenin sorunlarõ, bunlara çözüm yollarõ
ve projeleri sorulmuştur. Böyle bir olayda beş
dakikalõk bir mülakatla karar verilebilir mi?
Ben bunu şüpheyle karşõlõyorum.
Beş dakikalõk bir zaman, 235 yõllõk bir
kurumun 900 öğretim üyesinin kararlarõ ve
orada yapõlanlar konusunda fikir edinmek için
yeterli değildir. Ayrõca bu beş dakikalõk
konuşma sonrasõnda öğretim üyelerine birtakõm
sorular da yöneltilmiştir. Bunlar kurumu,
yönetimi tanõma doğrultusunda birtakõm
sorular da olmayabilir. Bunlarla üniversite
rektörlüğü konusunda karar verilmesi mümkün
değildir.
Son dönemde YÖK’ü ziyaret eden pek çok
insan olduğunu, pek çok sayõda dõş görüşme
yapõldõğõnõ biliyoruz. O görüşmelerde yalan ya
da doğru olmayan bilgilerin aktarõlmõş olmasõ
ihtimali son derece kuvvetlidir. Ben buna isyan
ediyorum. Ben bu önemli kurumun başõndaki
kişi olarak bu mülakatlarõn bilimsel olmadõğõnõ
ve bunlardan alõnan sonuçlara göre
değerlendirme yapõlamayacağõnõ, bu
mülakatlara girmeden önce YÖK üyelerinin
baskõ altõnda olabileceklerini, çeşitli Bizans
oyunlarõyla yanõltõlmõş olabileceklerini
düşünüyorum. Bize gelen duyumlar
çerçevesinde bunun çok yoğun biçimde
yürütülmüş olduğunu biliyoruz. Ama bunlar
söylenti düzeyinde kaldõğõ için büyük bir
olasõlõk da olsa bunlar üzerinde başka türlü
durmak lazõm.
- Yani bu atama kararlarında çok ciddi
yanlışlar mı yapıldığını düşünüyorsunuz?
- Evet. Bundan sonra bu yanlõşlarõn
tekrarlanmamasõnõn önemli olduğunu,
düzenlemelerin buna göre yapõlmasõnõn
kaçõnõlmaz olduğunu düşünüyorum. Çünkü
Türkiye bu kararlarõn sonucunda üniversite,
ülke olarak zaman kaybetmektedir.
Oysa zaman çok değerlidir. Zamanõn iyi
kullanõlmasõ ve bizim asõl görevimiz olan
araştõrma-geliştirme, üniversite-sanayi işbirliği,
katma değeri yüksek ürünler ortaya koyma
çalõşmalarõna zamanõmõzõ harcamamõz
gerekmektedir. Yapay olarak yaratõlan bu
olaylarla önemli ölçüde zaman kaybettiğimizi
görüyorum.
Ülkeyi dış dinamikler yönetiyor
- Şu son altı yılda Türkiye’de meydana gelen
olayların iç dinamiklerin mi yoksa dış
dinamiklerin mi ağırlıklı kontrolü altında
olduğunu düşünüyorsunuz?
- Güçlü bir dõş dinamiğin baskõsõ altõnda
olduğumuzu kabul ediyorum. Ama eğer
aklõmõzõ peynir ekmekle yemediysek kafamõzõ
önümüze koyup çok dikkatli düşünmemiz
lazõm.
Dõş baskõ ne ölçüde olursa olsun eğer
üniversitesiyle, YÖK’üyle,
Cumhurbaşkanõ’yla, bu ülkenin bizi
ilgilendiren en önde gelen kurumlarõyla dirsek
temasõ içinde olmuş olsak, akõl ve mantõğõ
ortaya koysak bunlarõn hepsinin üstesinden
gelebiliriz. Ben gücümüze inanõyorum,
insanõmõza güveniyorum. Ama yönetimde
ortaya çõkan zaaflar, kanunlarõn şeklen
kullanõlmasõ, bunlarõn ruhuna inilerek hareket
edilmemesi, kanunlarda yapõlmasõ gereken
düzenlemelerin gecikmesi bize zaman
kaybettiren çok önemli hususlardõr.
Biz her türlü dõş dinamiğe de karşõ koyabiliriz.
Ancak kendi içimizde birbirimizi tüketmeden
hareket etmemiz gerekir. Demokrasiye
inandõğõmõzõ söylüyoruz. Üniversitede
demokratik bir seçim yapõlmõştõr. Bu seçime
kamuoyunun yakõndan tanõdõğõ 900 kişinin
847’si katõlmõştõr. Yeterli süre verilmiştir. Bu
sürenin sonunda demokratik hareket, İTÜ
rektörü şu kişi, ikincisi bu, üçüncüsü de bu
olsun, demiştir. İkinci ve üçüncüye verilen
oylarõn toplamõndan fazlasõ birinciye
verilmiştir. Demokrasiye inancõmõz tamsa ve
demokrasi herkes için geçerliyse o zaman
İTÜ’deki öğretim üyelerinin onurunu
kõrmadan, onlarõn demokrasiye inancõnõ
törpülemeden almõş olduklarõ karara saygõ
göstermek gerekirdi.
İTÜ fevkalade üzülmekte, fevkalade
sõkõlmaktadõr. Çünkü İTÜ’nün içinden çõkmõş
bazõ insanlar da bu durumu
benimseyebilmektedir. Aslõnda ben bu
insanlarõn dõşardan bazõ müdahalelerle bu işe
zorlandõğõna inanõyorum. İTÜ şimdiye kadar
olduğu gibi bundan sonra da içinde kendi
ürettiği fikirleri yansõtacak insanlar tarafõndan
yönetilmelidir.
- Peki, ne yapılmalı bu durumda?
- İTÜ mezunlarõ, mensuplarõ, öğretim üyeleri
hiçbir şekilde dõşardan bir yönetimi kabul
etmemektediler. Dolayõsõyla da tepkilerini
medeni ölçüler çerçevesinde ortaya
koymalõdõrlar.
İTÜ’nün bir öğretim üyesi olarak hayatõmõn
sonuna kadar bu haksõzlõğõ kabul etmeyeceğim
ve bu haksõzlõğa karşõ direneceğim. İTÜ içinde
çoğunlukta olan onurlu öğretim üyelerinin
temsilcisiyim.
- Siz, ikinci ve üçüncü adayların toplam
oylarından daha fazla oy almanıza rağmen
son karar makamı olan Cumhurbaşkanı
ikinci adayı tercih etti. O zaman rektör
seçimine ne gerek kaldı?
- Hiç gerek kalmadõ. Bundan sonra da gerek
olmayacak zaten. Özellikle İTÜ’yü yakõndan
tanõdõğõm için söylüyorum. Bizim mühendis,
mimar mantõk yapõmõz, bize yöneltilmiş olan
soruyu dikkatle dinlemekten, gerekiyorsa o
konuda inceleme, araştõrma yapmaktan, sonra
da inancõnõ ortaya koymaktan geçiyor.
Biz bunu seçim döneminde yaşadõk.
İnsanlarõmõz bu mantõkla hareket ettiler.
Düşündüler ve tercihlerini ortaya koydular. Bu
mutlaka saygõ duyulmasõ gereken bir tercihtir.
Bunun değiştirilmesi bu insanlar üzerinde
fevkalade olumsuz etki yapmõştõr.
Görebildiğim kadarõyla olumsuz bir yönetim
dönemi başlamaktadõr. Bütün mezunlarõmõzõ,
bu durumu kabul etmeyecek olan bütün
mensuplarõmõzõ demokratik yollardan kendi
tepkilerini ortaya koymaya çağõrõyorum.
- Peki, bundan sonra herhangi bir yargı yolu
var mı?
- Cumhurbaşkanõmõzõn verdiği karara
saygõlõyõz. Ama işlemiş olan sürecin bundan
sonra büyük yaralar açmamasõ için yapõlmasõ
gereken işlerin yapõlmasõ gerektiğini öncelikle
vurgulamak istiyorum. Yargõ yolu vardõr,
yoktur, o hukukun işidir. Ama sonuçta niçin
verilmiş olan bir karardan o karara saygõsõzlõk
yaparak geri dönülmek istenmiştir? Neden
lüzumsuz birtakõm işlerin önü açõlmõştõr?
Neden bunun sebep olduğu zaman, emek
kaybõ, isteksizlik körüklenmiştir? Bunlarõ
anlamak istiyorum. Bu hesabõ yapmadõğõmõz
takdirde bu ve benzeri olaylardan dolayõ
ülkemizin ne kadar kaybettiğini bilen birisi
olarak fevkalade üzgünüm. Bunlara gerek yok.
Birileri bizi geri bõraktõrmak istiyorsa böyle
şeyler yapsõnlar. İTÜ son dört yõl içinde
yelkenlerini rüzgârla doldurmuş pupa yelken
ilerlerken birdenbire önüne bir engel çõkarõldõ.
Yelkenleri söndü. İTÜ’nün tökezlemesinin
ülkemize ne yararõ olabilir?
Üniversiteler siyaset kurumunun oyuncağõ olamaz
- Bu işlerin içinde bir eski rektörün
olduğu da söyleniyor. Bu doğru
mu?
F.K.- Bunu belirtmemde sõkõntõ var.
Çünkü biz elimizde olan belge ve
kanõtlarla konuşmayõ tercih ederiz.
Ama bazen ihtiraslar ve kaprisler
yeteneklerin önüne geçebiliyor.
Baştan kuruma yararlõ gibi görünen
kişiler o ihtiraslar ve kaprisler
nedeniyle kuruma zarar verir hale
gelebilir. Ben bazõ şeyler
sezinliyorum. Ama bunlar konusunda
konuşmak henüz doğru sayõlmaz.
- Geçmiş örneklerde de gördük.
Üniversitelerle böyle oynamak
hükümetlere yarar getirir mi?
F.K.- Bakõş açõsõna bağlõ. Öyle
sanõyorum. Eğer hükümet
üniversitelere siyaseti sokmak
istiyorsa kendi siyasi iradesiyle
atadõğõ ve siyasi mevkilere getirdiği
insanlarõn görüşleriyle hareket ederek
bunu yapabilir.
Bugün YÖK Başkanõ ve YÖK
Başkan Vekilleri ne kadar siyasetten
arõndõrõlmõş insanlarsa üniversitelere
o kadar daha az siyaset girecek
demektir. Bizim gönlümüz
üniversitenin siyasetle
uğraşmamasõndan yanadõr.
Gönlümüz üniversitenin bilim
politikasõyla uğraşmasõndan yanadõr.
Bir üniversite kendi tercihinin aksine
onun dõşõnda bazõ tercihlerle
yönetilmek isteniyorsa o zaman
dõşarõdan müdahale var demektir. Bu
dõşarõdan müdahalenin nereden
geleceği konusunda bir kuşku ortaya
çõkar. Bu kuşku pekâlâ bir siyasi
hareket de olabilir. Üniversitenin
çõkarlarõnõ koruyucu bir bilim
politikasõ yürütülmesi, ihtiyaçlarõnõn
karşõlanmasõ esaslarõna göre hareket
ettik.
- O yetkili böyle söylemiş olabilir.
Ama AKP Hükümeti altı yıl içinde
tam tersi davranışlarda bulunmadı
mı?
F.K.- Beş buçuk altõ yõl içinde
yapõlan hareketlere bakõldõğõnda
hükümet herhalde bu görüşünden
uzaklaşmõş gibi görünüyor.
- Bu koşullar altında Türkiye’de
üniversitelerin, yükseköğrenimin
geleceğini nasıl görüyorsunuz?
F.K.- Üniversiteler 2547 sayõlõ
yasayla 25 yõldõr yönetiliyor. Bunun
dikkatle gözden geçirilmesi ve siyasi
otoritenin elinde bir araç olarak
olabildiğince bulunmamasõ
üniversiteler açõsõndan yararlõdõr.
Çünkü üniversiteler esas olarak özerk
olmasõ gereken öğrenim
kurumlarõdõr. Üniversitelere güven
duyulmasõ ve mutlaka saygõnlõğõnõn
korunmasõ gerekir.
Bir de neden üniversite öğretim
üyesine ve onun demokrasi
anlayõşõna güvenilmemektedir? Ben
buna çok şaşõrõyorum. Biz eğitimin
en yüksek düzeyine gelmiş olan bu
insanlara güvenmiyorsak bu ülkede
kimlere güveneceğiz? Bu sorunun
cevabõnõn dikkatle verilmesi
lazõmdõr. Bir Bilim ve Teknoloji
Bakanlõğõ kurulmalõdõr. Üniversiteler
herhangi bir kurumun, özellikle de
siyaset kurumunun oyuncağõ haline
getirilmemelidir. Bunun hiç kimseye
yararõ yoktur.
İTÜ arazileri
iştah kabartõyor
- Peki, İTÜ’nün sizin döne-
minizde başlayan ve devam
eden projeleri ne olacak?
- İTÜ almõş başõnõ gidiyor.
Hiçbir yarõm inşaatõ yok. Top-
lumla bütünleşmek için çeşitli
projeler yürütüyor. Bunlarõn ta-
mamlanmasõ önemli. Dünyanõn
son teknolojilerini kullanarak
merkez laboratuvarõnõ oluşturu-
yor, nanoteknoloji konusunda
önemli bir projesi başlamak
üzere. Bütün bunlarõ kesintiye
uğratmak pahasõna önüne bir
engel çõkarõldõ. Özellikle dene-
yimi olmayan bir arkadaş ola-
rak yeni gelen rektörün olayla-
ra girebilmesi için zamana ihti-
yacõ var. O geçen zaman da ka-
yõp zamandõr.
Bakõn projelerimizi sayayõm.
Üniversitemizin bölünmesine
kadar gidecek bazõ düşüncele-
rin yüksek yerlerde konuşul-
makta olduğunun duyumunu
aldõk. İTÜ’nün büyüklüğü bü-
tünlüğündedir. İTÜ konumu
itibarõyla çok değerli arazilere
sahiptir. Devlete hiçbir yük
oluşturmaksõzõn kalkõnmak
üzeredir.
- Acaba birileri bu arazilere
göz diktiler de ele mi geçirme-
ye çalışıyorlar? İTÜ arazileri
üzerinden rant kapısı mı elde
edilmek isteniyor?
F.K.- Şu anda gecekondu iş-
gali altõndaki arazilerimizde bi-
zim Teknokentimiz kurulmuş-
tur. Bir süre önce o yerler Tek-
nokent’ten çõkarõldõ. Bu
İTÜ’nün iradesi dõşõnda yapõl-
dõ. Üç yõl süren hukuk mücade-
lemiz sonunda önceki hafta
mürafaasõnõ da yapmõş olduğu-
muz Yargõtay aşamasõndan
sonra davayõ kazandõk. Yani o
yerleri yeniden Teknokent içi-
ne soktuk. Bu oralarõn peşkeş
çekilmesine bir önlemdir.
İTÜ’nün gelişmesi, üniversi-
te-sanayi işbirliğinin sağlana-
bilmesi, AR-GE esaslõ çalõşma-
larõn yapõlabilmesi için ideal
bir bölgedir. Oradaki dönüşü-
mün sağlanmasõ mümkündür.
Orada yaşayanlarõn hiçbirinin
mağdur olmasõ istenmemekte-
dir. Ama orada çözüm üretmek
için İTÜ dõşlanmaktadõr. İTÜ
dõşlanmazsa orada çözüm üreti-
lir. Çünkü orada olup bitenleri
İTÜ kadar bilen yoktur. O böl-
gede yaşayan 45 bin insanõn 30
bini kiracõdõr. Bu 30 bin kişinin
kirasõnõ toplamak için Merce-
des ciplerle oraya gelinmekte-
dir. O bölge orada yaşayan
yoksul insanlara değil, oradan
kira toplamaya gelen insanlara
yaramaktadõr. Oradaki sosyal
esaslõ sorunun haksõz kazanç-
larõn önlenerek çözülmesi
mümkündür. Yeter ki bunun
üzerine kamuoyu, siyasi otorite
olarak gidelim. Buranõn ve baş-
ka yerlerin üniversiteden bölü-
nerek ayrõlmasõna şiddetle karşõ
çõkõyoruz ve bu olayda bu türlü
gelişmelerin olmasõndan dolayõ
üniversite çoğunluğu endişe
duymaktadõr.
P
O
R
T
R
E
Prof. Dr. FARUK KARADOĞAN
Manisa, 1944 doğumlu. Yükseköğrenimini İTÜ İnşaat
Fakültesi’nde yaptõ. Yüksek lisans ve doktora
çalõşmasõnõn konusu yapõ statiğiydi. 1969’da Karadeniz
Teknik Üniversitesi’ne asistan olarak girdi. 1973’te
naklen İTÜ’ye atandõ. 1979’da doçent oldu. 1985-88
arasõ İTÜ İnşaat Fakültesi Dekan Yardõmcõlõğõ
görevinde bulundu. 1989’da profesörlüğe yükseldi.
1996’da kõsa dönem rektör yardõmcõlõğõnõ yürüttü.
Yurtdõşõnda üniversitelerde çalõşmalarõ oldu. Ulusal
Deprem Konseyi’nin ilk dönem üyeleri arasõnda yer
aldõ. Ulusal ve uluslararasõ çeşitli projelerde sorumluluk
üstlendi. Beş yõl süreyle İTÜ Rektörlüğü yaptõktan sonra,
son rektör seçiminde en yüksek oyu almasõna karşõn
Cumhurbaşkanõ tarafõndan rektörlüğe atanmadõ.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
Cehalet başõmõza bela
- Birkaç gün önce Konya’nın ücra bir
bölgesinde bir Kuran kursu binası gaz
sıkışmasıyla oluşan patlama sonucu
çöktü. On sekiz kız çocuğu enkaz altında
kalarak öldü. Ailelerden hiçbir şikâyet
gelmediği gibi “Köpük banyosunda mõ
ölseydi? Namaz kõlarken şehadet
mertebesine ulaştõ” gibi laflar edildi. Siz
bunları duydukça ne düşündünüz?
F.K.- Tüylerim ürperiyor. Ben bir yapõ
mühendisi olarak bir hatõrlatma yapmak
istiyorum. Konya’da bir Zümrüt
Apartmanõ durduğu yerde çöktü.
Ordu birlikleri bu defa olduğu
gibi hõzla hareket ederek emniyeti
sağladõlar.
Sonradan öğrenildi ki binada çatlaklar
oluşmuş ve bunlar sõvayla doldurulmuş.
Bunlarõn yeterli önlem olmadõğõnõ hiç
kimse bilmiyor. O olayda cehalet var. O
bina çökünce 80 can kaybõ oldu. Enkaz
kaldõrma çalõşmasõ yapõlõrken oradan
servet çõktõğõnõ öğrendik. Yani o
insanlarõn paralarõ da varmõş ama bilgileri
yokmuş.
Son Kuran kursu olayõnda da hiçbir
şekilde bilimden nasibini alamamõş
insanlarõn böyle bir olay karşõsõnda
sõğõnacaklarõ tek şey kalmõş.
Şartlandõrõlmõş bir düşünce yapõsõndan
ancak böyle bir sonuç çõkabilir. O
çocuklar için fevkalade üzüntülüyüm.
Ailelerin bunun hesabõnõ sormasõ
gerekiyor. O çocuklar canlarõnõn bir
parçasõdõr. Haklarõnõ aramak
durumundadõrlar ve bunun nedenlerini
sorgulamalõdõrlar diye düşünüyorum.
Neden o bina şehrin içinde değil de ücra
bir yerde yapõlmõştõr? Neden o binada üç
kuruşluk bir alet eksik bõrakõlmõştõr?
Aileler neden çocuklarõnõ böyle bir gruba
teslim etmiştir?