22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 4 MAYIS 2008 / SAYI 1154 ÛÜMYAİ i YA7II AR Biri yer biri bakarsa... Zülal Kalkandelen Açhk, içinde yaşadığımız gezegeni tehdit ediyor; tüm dünyayı sanki yedi kollu on bacaldı canavar gibi sanyor. Haiti'de, Mısır'da, Endonezya'da isyanlar çıkıyor; Etiyopya'da her gün açhk yüzünden insanlar ölüyor. Sorun öyle bir aşamaya geldi ki, sonunda Dünya Bankası Başkanı Robert Zellick, artan gtda fiyadan nedeniyle 100 milyon kişinin daha açlığa mahkûm olacağını açıkladı. Bununla mücadele etmeye yönelik çakşmalar için de, acilen 500 milyon dolara gereksinim duyulduğunu söyledi. Harekete geçilmediği takdirde gerçeğe dönüşebilecek kâbusun yaratuğı korku, zenginler kulübünün ödünü koparmaya yetti; Amerika hemen 200 milyon dolar yardım yaptı. Şimdi diğer G8 ülkelerinin de ellerini ceplerine atmalannı bekliyoruz. Ama acaba acil durum karşısında yazılan bu çekler açhk sorununu aşmaya yeter mi? Yetmez. Neden yetmez? Çünkü bu utanç verici sorunun kaynağı, yüzyıllardır süren haksızlıklar; birileri ekmek için can verirken, birileri de olanları duymuyor, görmüyor, görmezden geliyor... *** Sömürüyü tüm çıplakhğıyla görmek için şu verilere göz atmak yeterh: - Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı, günde iki dolardan daha az bir parayla yaşamaya çahşıyor. - En yoksulların oluşturduğu yüzde 40'hk kesim, küresel gelirin ancak yüzde 5'ine erişirken, en zenginlerin oluşturduğu yüzde 20'lik kesim gelirin üçte birini elinde tutuyor. - Aşın borç yükü altındaki 47 ülkenin gayri safi yurtiçi hasıla toplamı, en zengin 7 ülkenin toplam servetinden dahaaz. - Dünyanın en zengin ülkesindeki zengin ve fakirler arasındaki uçurum, bütün diğer endüstrileşmiş ülkelerde bu iki kesim arasındaki uçurumdan daha fazla. - Gelişmiş ülkelerde yaşayan nüfusun yüzde 20'si, dünyadaki mallann toplam yüzde 86'sını tüketiyor. - 1960 yıhnda dünyanın zengin ülkelerinde yaşayan en varlıkh yüzde 20'nin geliri, fakir ülkelerdeki en alt geh'r grubunu oluşturan yüzde 20'nin gehrinden 30 kat daha fazlaydı. Bu oran 1997'de 74 katına çıku. Bunlar, Birleşmiş Milleder Kalkınma Programı raporlarından alınan resmi rakamlar. Küresel kapitalizmin dünyayı getirdiği nokta işte bu... Her gün dünyada sayılan 26.500 ile 30.000 arasında değişen çocuk yoksulluk nedeniyle yaşamını kaybediyor... Homo sapiens bu kadar aciz ya da duyarsız mı? *** Birleşmiş Milleder Gıda Hakkı Raportörü Jcan Ziegler, kidesel açhğın sorumlusunun Batı ülkelerinin uyguladığı politikalar olduğunu söylüyor. Gıda fiyadanndaki artışın yarattığı son kriz, Amerika başta olmak üzere Batı ülkelerinin biyoyakıta yönelmesine bağlanıyor. Fosil temelli yakıdara bağımhhğı azaltmak amacıyla tercih edildiği söylenen bu yöntemin, önceleri küresel ısınmaya karşı olumlu etki yapacağı düşünülüyordu. Ama sonuçta aşın üretim, temel gıda gereksinimi için ayrılan alanların yakıt üretimi için kullanıhnasına yol açtı. Işin başka boyudarının olduğu da zamanla ortaya çıktı. Biyoyakıdara en büyük yaürımı yapanlar arasında kimler yok ki! Mesela George Soros var. ÖzeUikle eski sosyalist ülkelerde Amerika yanhsı yönetimleri iktidara getirme çabalanyla ünlü bu spekülatör, belli ki yine bir siyasi/ticari çıkar peşinde. Ayrıca yatınmcılar arasında BP, General Electric, Shell, Ford, Cargill ve Carlyle Group da başı çekiyor. Bu noktada soru şudur: Insanoğlu, türdeşlerini ve üzerinde yaşamını sürdürdüğü doğayı yok etmeye başlayan küresel kapitalizmin sömürüsüne daha ne kadar seyirci kalacak? Yaşayarak göreceğiz, ama şu sözü hatırlamanın sırasıdır: Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar... 0 kzukl@yahoo.com LACÎVFRT CHP'nin sahibi kim? Enver Aysever T ) üyükbabam Enver Aysever cumhuriyet Türkiye'siyle JLJ banşık her ailede rasdanacak türden bir beyefendiydi. Aydınlanmaya gönül vermişti. Dönemin okur yazarları gibi, sorumluluğunu gönüllü olarak yüklenmiş, namuslu olmayı doğal bir durum olarak görmüş, tüm yaşamını bunun üzerine kurmuştu. Beş çocuğuna da bunu aşılamaya çalışmıştı. Çocukları, dedemin inceliğini, ülkülerini yerine getirmeyi başarmışlar mıdır tartışıhr. Kimbüir belki de ülke yazgısına kahcı bir imza koymak bu ilk kuşakla sonlanmıştır... Antakya'da yaşıyordu aile büyüklerimiz. Hatay'ın hangi ülke sınırlarında kalacağı oylamasında Türkiye'den yana tavır alanlardandı büyükbabam. Mustafa Kemal'e derin bir hayranhğı ve sevgisi vardı. Dönemin pek çok kişisi gibi, ortaya konulan genç cumhuriyet felsefesi heyecanlandırmıştı onu da... Her sabah tıraş olur, ütülü temiz gömleğinin üzerine boyunbağını takar, öyle otururdu sofraya. Gün boyu ağzını açmazdı neredeyse. Geniş aile toplantılarmda gürültücü kalabahğa katılmaz, sessizhğini korurdu. Neden sustuğunu sorduğumda; "Bu kadar konuşana bir tane dinleyen lazım evladım." derdi. Bu bilge tutumu yülar sonra kavradım. Düşünsel olarak kavradım da, yaşamıma geçiremedim. Dinlemeyi beceremeyen bir toplumun üyesi olarak, sanırım ben de tez canh, atılgan ve hep söylemek, anlatmak isteyen türden biriyim... Büyükbabamın akşam yemeklerine iki kadeh rakı eşlik ederdi. tki yudum keyiflendirirdi onu, dili açıhr, türlü öyküler anlatırdı bize. Uzak şehirlerde yaşamanın açmazıdır belki, dedemin adını taşımama karşun, birlikte yaşanmış zamanlarımız sınırlı kaldı. EUnden tutup yürüyüş yaptığımız günlcr sayılı... Yine neşeli bir sabaha uyanmıştık ailece. Dedem ve babaannem gelmişti evimize. Yılda ya bir kez buluşuluyordu, ya da iki kere... Hepsi bu. On beş saatlik otobüs yolculuğundan yorgun gelenlere benzemiyordu dedem. Kahvaltı biter bitmez; "Hadi kızım gidelim gömlekleri ahnaya." dedi anneme. Yadırganmadı bu istek, cümbür cemaat düştük yola. Bakırköy, Tınaztepe Pasajı'nın alt katındaki lıazır giyim mağazasına... Aynı gömlekten birkaç tane alıverdi büyükbabam. Bu gömleklerin bir adı vardı; 'Ecevit Mavisi'! Büyük bir keyifle giymeyi sürdürdü her gün onlan. Keyifle taktı boyunbağını, göğsünü gere gere dolaştı Istanbul'un sokaklannda... Ecevit, 'Karaoğlan'dı! Yoksulun, işçinin, köylünün umuduydu. ABD'ye boyun eğmemiş, Kıbns fatihiydi. Çahşanlara sendikal hakları sağlamış, dünyada gelişen sol rüzgân benimsemiş bir hderdi. Büyük bir tarihsel kişilikten, Ismet Paşa'dan devralırken koltuğu, bir büyük tasarım, bir büyük iddia koymuştu ortaya... O sakin ağtrbaşlı adam değişen, gelişen CHP'yle gurur duyuyordu. Yuvasıydı o çatı... Korkunç darbe, bütün sol geleneği ezip, yıkıp ülkeyi dincüiğe itince, CHP yok olup, bütün cumhuriyet sevdahlan düş kınkhğına kapdmışlardı. Ancak o zor koşullardan bir SHP doğdu. Yasaklara, faşist baskılara karşm; art arda gelen vetolara direnerek, güleryüzlü bir sosyal demokrat hder doğdu; Erdal Inönü! Belli ki siyaset için yaratümamıştı oğul înönü. Ama bunahmh dönemlerde bir simge, bir isim bile umut olmaya yetiyordu. Nitekim bu zorlu süreç başanyla sonuçlandı. Halk hem Inönü'yü, hem de partisini sevdi. Aslında CHP, artık SHP'ydi... Zorlu bir seçim sürecinde Înönü Mersin'de bir miting yapmıştı. Lisedeydim henüz. Cumhuriyet gazetesi bu toplantılan ayrıntılanyla veriyordu. Her yerde destek büyümüş, SHP iktidara yürüyordu. Gazete toplantıyla ilgüi nodar verirken, yaşlı bir adamın kürsüye çıktığını ve Erdal Bey'i öptüğünü, babasmm sevgîsiyle oğula sarıldığını ve ülkenin yeniden bu gelenekle buluştuğu için Tanrı'ya şükrettiğini, yazmıştı gazete. Sonra öğrenecektim ki; büyükbabam bu mitinge katılmak için kahveye gider gibi evden çıkmış, kimselere haber vermeden gönlündeki CHP'si için yollara düşmüş ve o ağırbaşh, sessiz, ama belli ki tutkulu adam kendini tutamayıp, kürsüye fırlamıştı... şaşkındım... büyükbabam Enver Aysever, demek kendini kimsesiz, yalnız hissetmişti bu ülkede... CHP ve onun devamı SHP yuvasıydı onun... Nitekim sonra bu iki parti birleşecek ve büyükbabam gibi pek çok kişi mudu olacaktı... Aydınlığın adresi, devrimlerin, işçilerin, yoksulların, kimsesizlerin adresi, yine CHP olacaktı... Yıllar sonra Erdal Inönü'ye bu olaydan söz edince gülümsemişti. Tanıyordu bu duyguyu. Kimbüir kaç kişi aynı özlemle sarılmıştı ellerine, düşmüştü peşine... Geçen cumartesi son CHP kurultayına giderken büyükbabamı düşündüm. Şimdi ben farkh bir konumla izliyordum siyaseti; perde arkasına girip delege pazarlıklarına tanık oluyor, demokrasinin nasıl olup da ortadan kalktığına birinci elden tanık oluyordum... CHP'nin genel başkanı kürsüye sarıhyor, kendi dışmda kimseye konuşma olanağı vermiyor, büyük bir oy gücüyle, tıpkı totaliter rejimlerde olduğu gibi yeniden seçiliyordu. Üstelik kendi gibi düşünmeyenlere; "Bu parti benim, beğenmeyen gitsin, kendine yenisini kursun.." diyordu... Büyükbabamın partisi, benim bildiğim ona gönül verenleri kovmazdı. lnsan kendi yuvasından dışlanmca, üşüyor, karamsarlığa kapılıyor... Büyükbabamın Mustafa Kemal'i, Ismet Paşa'sı, Ecevit'i de bugün yaşasalardı, bu Genel Başkan tarafından kovulurlardı belki... Büyükbabamın ruhu kimsesiz kalmış, çok mu? Sahi bu CHP kimin? • •www.envcraysever.com Kitap Cumhuriyeti kitap • cumhuriyeti .TIK KİTAP TAK KAPIDA % 30 INDIRIM Kitap Cumhuriyeti'nde tüm kitaplar %30 indirimli satılıyor. Ayrıca özel kampanyalarda % 50'ye varan indirimlerden yararlanabiliyorsunuz. Kitap Cumhuriyeti'nden yapacağınız tüm alışverişlerinizde gönderim ücreti tarafımızdan karşılanıyor, siz posta için ödeme yapmıyorsunuz. 50 lira ve üzeri alışverişlerinizde bardak altlığı, fare altlığı, anı pulu gibi Cumhuriyet ürünlerinden birine ücretsiz sahip oluyorsunuz. Kitap Cumhuriyeti'nden yapacağınız tüm alışverişlerinizde, kredi kartı ile vade farkı olmaksızın dört aya kadar taksit olanağından yararlanıyorsunuz. "AZAILYAZ1LABJ Yoku var eylemek... Adnan Binyazar Kültür, bir toprak üzerinde /aşayan herkesin ürünüdür. Üretilenden herkes yararlanabilirse kidelere kültürel etkileşimin yolu açılır. Bu da kurumlaşmayla olur. Öyle değil de, bizdeki gibi, tiyatrolar, konser salonları, sergileme alanlan yahıızca büyük merkezlerde açılmışsa, toplum, kendi yarattığı bu birikimlerden yoksun kalır. ı Kültürel üretimde kamusal eylem kadar, bireyin kişisel girişimleri de etkilidir. Ünlü Ressam Mustafa Ayaz'ı antmsanm; Çorum tlköğretmen Okulu'na geldiği ilk gün öğrencilerini dershaneden çıkarıp, o zamana kadar kullanılmaz eşyaların atıldığı salona götürmüştü. Girdiklerinde atıntı yeri olan salon, ders bitip çıktıklarında, artık bir resim atölyesiydi. Van'ın Gevaş ilçesinin Balaban mezrasında matematik öğretmeni olan Serdar Harman, filmde gördüğü Zana Briski'nin "Kalküta Çocukları" adlı deneyiminden söz edip onu okulunda uygulayarak, üretici eğitimin bir örneğini veriyor. Zana Briski, New Yorklu bir fotoğrafçıdır. Kalküta'da, kentin kuzeyindeki genelev mahallesine gider. Burada 7000 kadm çalışmaktadır. Önce kadınların fotoğrafıru çeker. Sonradan objektifini çocuklara yöneltir. Böylece onlan yakından tanıma olanağı bulur. Hiçbirinde gelecek umudu kalmamışur. Erkekler afyon satâcak, kız çocuklar ileride anneleri ne yapıyorsa onu yapacaklardır... Briski, bu çocuklann 'düşsüz' olduğu sonucuna varır. Yaşları 9-13 arasında değişen çocuklarm eline birer fotoğraf makinesi verip onların nefis fotoğraflar çektiğini görünce, "düşsüz" yaşanamayacağını, sanatsal üretimin en başta insaru düşsüzlükten kurtaracağını anlar. Öyle ki, Briski'nin çocuklanndan biri, ileride Amsterdam'da fotoğraf sergisi açacak kadar geliştirmiştir sanatını... Serdar Harman da, Zana'nın çocukları kadar yetenekli olduğunu düşündüğü öğrencilerinin cline kendi fotoğraf makinesini verir, onlardan sıradan şeylerin fotoğrafını çekmelerini ister. Oysa, görev yaptığı Balaban'da, "...insanlar, fotoğrafı yalruzca geünle damadın çektirip, onların gözlerinin de nedense ya kapalı ya şehla çıktığı bir şey sanmaktadırlar." Harman, gönderdiği iletide bu aşamaya nasıl geldiğini şöyle anlatıyor: " Gitmesek de, görmesek de, bir köy varya uzakta, işte ben o köydeyim, oköyün \tam kalbindeyim. tyikötü bir fotoğraf makinem olduğunaan, okulumdaki fotoğrafçıkk kulübüne ben rehber öğrettnen oldum. Makinemi ayda bir kez kulübümdeki öğrencilere veriyorum. Onlar da kulüp için çektikleri fotoğraflan bana getitiyorlar. Beğendiğimiz fotoğrafı tabedippanomuza asıyoruz. Oj 'ayın fotoğrah'olarak bir ay süreyle panoda kahyor. Bu fotoğraf a bakıp en iyiyorumu yazan öğrendyi 'ayın yorumcusu'seçip ödüllendiriyonız." Harman, "Bu civarda bırakın benim olduğum mezrayı, bırakın Gevaş'ı, Van'da bile adamakılh bir fotoğraf sergisi açılmadı." diyerek, şimdi, öğrencilerinin çektiği fotoğrafların sergilenmesi yolunda girişimlerde bulunuyor. Yoku var eylemek bu... Niye Van'da, Gevaş'ta da geniş sergi salonlan açıhnasın, halk, kendi ınsanının neler yaptığını görmeye koşmasm!.. • binyazar@gmail.com ocCumhuriye! Kitapları
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle