23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 MAYIS 2008 / SAYI 1154 Babama söyleyin üzülmesin Esra Açıkgöz iieme a . rde ız'e z, etti. !de B abam, diyordu Hüseyın İnan idama giderken son arzusu sorulduğunda, "yarın ayagımdaki bu lastik ayakkabılan görünce, oğlumun doğru dürüst bir ayakkabısı bile yokmuş diye üzülecek. Ayakkabımı bile giyemeden beni apar topar buraya getirdiler. Babama söyleyin, üzülmesin. Ayakkabılarım da hapishanedeki arkadaşlara hediyem olsun". Hüseyin'in babası Hıdır inan, şimdi 86 yaşında. Her 6 Mayıs'ta oglunun mezarına gidiyor, ne yaşına aldırış ediyor, ne de bastonsuz ayakta duramamasına. inan'ın, ikisi erkek, altı çocuğu daha var, 19 da torunu. En büyükleri 42 yaşında torunlannın, en küçükleri üç. Zihni hâlâ saglam, bir iki isimde takılsa da Türkiye'nin yakın tarihini ders verircesine döküyor önümüze, ancak kulakları pek iyi işıtmiyor, kendince anlatıyor, Hüseyin'i, çocuklugunu, yakalanışını, sonrasını... - Bu yıl 68 kuşağının 40. yılı. Oğlunuz Hüseyin İnan da 68 kuşağının önemli isimlerinden biri. Hüseyin rahmetlik, o davanın peşinde koşarken dahi bizi ne polis sıkıştırırdı, ne de tehdit eden olurdu. Bu işe girdikten sonra eve gelmedi. Nedenini sordugumda, "Baba" dedi, "girdiğim davanın peşinde koşarken eve gelip gidersem, belki sizi rahatsız edenler olur, eve gelmiyorum ki, kimse ileride size bir şey sormasın". - Siyasetle ilgilenmeye Ankara'da mı başladı? Hüseyin bu işe 67'de İşçi Partisi'nde başladı. ODTÜ'de ikinci yıla kadar bilim çalıştı, sonra okula devam etmedi. Antep'e silah getirmek için gitmiş, dönerken yakalandı, o davayı atlattık, bu kez üç ay El Fetih'te kaldıktan sonra dönerken Diyarbakır'da yakalandı. Orada birkaç zy yafıktan sonra, AnkarVya getirdiler, yargılandı, ama bir suç giymedi. Bunları Diyarbakır'da ziyaretine gittigimde ögrendim. - Son yakalanışını nasıl ögrendiniz? Gece gündüz radyonun başından ayrılmıyorduk. Bir sabah radyoda, "Hüseyin İnan dedesinin Pınarbaşı'ndaki evinde yakalandı" dediler. - Teslim olmaya dedesi ikna etti Hüseyin'i, değil mi? İhbar eden güya bacanagım oluyor. Sanırım şu görüşle ihbar etti; Hüseyin'in girdiği davanın sonu aydınlık degil, bir yerde kurşuna pay olacagına, yakalattıralım... Onlar ihbar etmeden önce Pınarbaşı'na Ankara'dan bir talimat geliyor, Hüseyin İnan bu gece Yassıören'de diye, bütün jandarma baskına gidiyor. Buradan sonrasını bana Mamak Cezaevi'ndeyken Hüseyin anlattı: Gece yanımda Mehmet ile Pınarbaşı'na geldim. Dedemin eve girdik, bir çay içtik, yattık, iki tabancam vardı, birini yatagın altına sürdüm, digerini yanımdaki sehpanın üstüne koydum, uykuya dalmak üzereydim ki, kapı çaldı. Dedemmiş, ne istiyorsun dede, dedim. "Hüseyin etrafı çevirdiler, kaçacak yer yok, teslim olacaksınız" dedi. Dede, dedim, sen aradan çekil, ben onların içinden sıyrılırım... "Yok", dedi dedem "ben senı bu şekil bırakmam". Kapıyı açtım, bir bekçi. Diger güvenlik güçleri, jandarma evin etrafında diye düşündüm. Dışarı çıktıgımızda gördük ki, iki jandarmadan başka kimse yok. - Görüşte başka nelerden konuşuyordunuz? Davası hakkında konuşurduk, dışarıdaki hava bize olumlu geliyordu, o "Yok baba" derdi, "ona aldırmayın, bunlar yapabilirlerse bizi idama götürürler, bu kesin". - Yusufun babası Beşir Aslan ve Deniz'in babası Cemil Gezmiş'le görüsüyor muydunuz? Yusufun babası pek gelmezdi, ancak 1972'den ölümüne kadar, bütün görüşlere, cenaze ziyaretlerine Cemil Bey'le beraber gittik. - 6 Mayıs'ta Ankara'da mıydınız? Her 6 Mayıs'ta Ankara'dayız. Bastonla ancak hareket ediyorum, koluma da çocuklar girecek. Yine de ölmeden bu yıl da ziyaret edecegim. - Hüseyin'in arkadaslarından gelenler oluyor mu? Mezara gelen çok oluyor, ancak beraber yaşadıgı kimseyi görmüyorum. -.* Mayıs 1972'de neler yaşadınız? Çocukların bir iki gün içinde idam edileceklerini biliyorduk. 6 Mayıs'ta gün ışıyınca Cemil Bey götürmüşler. Beni de götürdüler, cenazeleri kardeşi, Yusufun babası, bir de ben vardım. otelden alıp Karşıyaka Mezarlıgı'na gösterdiler. Deniz'in babası ve Mezarlık müdürüne üçer mezar ara ile defnedilsinler, diye talimat gelmiş. Deniz'in kiardeşi Bora, subaylara, "Ölülerinden niye korkuyorsunuz?" dedi, ses yok. Cezaevınde Hüseyin, "bizi Cebeci Asli Mezarlıgı'nda Taylan Özgür'ün yanına defnedin", demişti, ama olmadı. - Hüseyin'in son mektubunu ne zaman aldınız? idamdan önce... "Doguşun tabii sonucu öümdür" diyor, "baba, ne yazık ki erken karşımıza çıktı"... Üzülmeyin filan diyor. Kısa bir mektuptu. - Gazeteci Türey Köse, idam kararını imzalayanlarla konusarak bir kitap çıkarmıstı, kimileri pişman olduğunu söylttyordu... Valla onu bilmiyorum... Kimlerin oy verdiginin, kimlerin vermediginin yazıldıgı gazete hâlâ bende. Oylama yapılmadan, Cemil Gezmiş ve Beşir Aslan'la Meclis'e gittik, Ecevit'i gördük, zaten karşıydı idama. genel başkan vekil Ekseriyet Demirel'deydi, o zamanki Kamuran İnan'ı gördük, "Biz", dedi, - Hüseyin nasıl bir çocuktu? 1954'te Sarız'a göçtük. Ortaokul için Pınarbaşı'na dedesinin yanına, lise için Kayseri'ye gönderdim. Hepsini birincilikle, takdirle geçti. ODTÜ imtihanını birincilikle kazandı. Hep, bilim adamı olacağım, sizi de en güzel yerlerde yaşatacagım derdi. Liseyi bitirene kadar gönderdigim harçlıkları hep kitaba verirdi, yemezdi, içmezdi, bilim kitapları alırdı. Hayvanları çok severdi, iki güvercini vardı. "18 kişinin idamın bekliyorduk, fakat askeri Yargıtay on beşini bozdu, üçünü onayladı, bu üçü de hayda hayda gider". • - Size düşkündü galiba, hakkındaki yazılarda sizin adınız çok geçiyor... Bana karşı çok saygılıydı. Gücüm yettigi kadar seni okutmaya gayret edecegim, diyordum, o da ODTÜ'ye gelene kadar bana karşı hep saygılıydı. Aramızda hiç protjlem çıkmazdı. - Çocuklarınız ya da torunlarınız arasında siyasetle ilgilenen oldu mu? Yok, yok hiç olmadı. Bir kurban verdik, daha ne ugraşsınlar ki siyasîtle... < Abim ve oğlum Ali Haydar A li Haydar ilkokula yeni başlamıştı. Birkaç gün sonra koşarak geldi babasının yanına, "Amcamın arkadaşı yaşıyor" dedi "Hem de bizim sınıfta". Şaşırdı Cafer Yıldız. Sonra işin aslı ortaya çıktı, TKP/ML'nin kurucularından Ali Haydar Yıldız'ın yegenı Ali Haydar'ın bahsettigi sınıf arkadaşı aynı örgütün lideri ibrahim Kaypakkaya'nın küçük kardeşi İbrahim'di. Bu tesadüf Cafer Yıldız'ın canını acıttı, ama bu ne ilkti, ne de son olacaktı... Ali Haydar Yıldız 1938'de Tunceli'den sürülen Haydaran aşiretindendi. Üç kız, üç erkek kardeştiler, Ali Haydar erkeklerin en büyügüydü. İlk, orta ve lise ögrenimini Elazıg'da tamamlayıp istanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'ne yazıldıgında 1969-70 ögrenim yılının başlangıcıydı. Çok geçmeden ibrahim Kaypakkaya ile tanıştı. Okuldan atıldıgını, solculara karıştıgını, hatta TKP/ML'nin kurucusu oldugunu, tutuklandıgını, aylarca hapis yattıgını kardeşleri bildi de, anne ve babasından gizlendi. Ta ki 12 Mart'a kadar. Ailesi Ali Haydar'ın Tunceli'de görüldügünü ögrenince kafaları netleşti, idam edilen Denizler'e, Kızıldere'de öldürülen Mahirler'e benzer bir son bekliyordu ogullarını... O, Kaypakkaya ve Muzaffer Oruçoglu Tunceli-Elazıg arasında gidip geliyorlardı... Cafer Yıldız okul dışı zamanlarda simit, lahmacun satıyor, evln bütçesine katkı saglıyordu. Sürekli garajda duruyordu ki abisini görebilsin. Eger denk gelirlerse o gün kazandıgı ne varsa ona veriyordu Cafer, bazen sermayesini de. Birkaç kez de evlerine İbrahim'le gelmişti abisi, kendisine "oku" diyen bu yabancıya biraz kızıp, "Siz niye okumuyorsunuz" diye sormuştu "Şimdi okulda olmanız gerekmiyor mu?" Abisine arkadaşının kim oldugunu sorunca uzak bir akrabanın oglu oldugunu söylemişti. Tesadüf bu ya, ertesi gün akrabasıyla karşılaşıp da "Akşam oglun bizdeydi" deyince adamın yüzündeki şaşkınlıktan yabancının akraba olmadıgını anlamıştı... Daha o günlerde ölmeye bu kadar yazgılı olmaları ürkütmüştü Cafer Yıldız'ı, kendilerini yeterince korumamaları, ulu orta yaşayışları sonun yakın oldugunu gösteriyordu. Oysa devrimcinin asıl işi yaşamaktı, devrim yapabilmek için yaşamak gerekiyordu, ama bunu söyleyemeyecek kadar küçüktü... Annesi de tedirgindi, başına bir iş gelmeden onlar bulmalıydı Ali Haydar'ı, kocasına sürekli "Git, oglanı al gel" diyordu. Baba Yıldız ise her karşılaştıklarında "Okulunu bitir önce, biz seni ilerde bize bakasın diye okutup büyüttük" diye tartıştıgı, kendisini haksızlıkları ortadan kaldırmak için ugraştıgını söyleyerek savunan oglunu nerede bulacagını bilmiyordu. Sonunda haberi geldi, Ali Haydar Tunceli'nin Vartinik mezrasının Mirik yerleşiminde öldürülmüştü. Ali Haydar o gün yiyecek almak için köye, amcasının evine gitmiş, dönüşte evin kuşatıldıgını görünce, kaçmak yerine, kuşatmadan sızıp evdekilere haber vermişti. Hep birlikte kuşatmayı yarıp kaçmaya çalışırken asker ateş açmış, Yıldız ölmüş, ibrahim Kaypakkaya yaralı yakalanmış, Muzaffer Oruçoglu ise kaçıp kurtulmuştu. "Belki devlet burayı bilmez, bizi bulamaz diye Mirik'e gittiler" diyor Cafer Yıldız "Yigitligi, arkadaşlarını uyandırarak kaçırması, bunlar güzel, gurur verici şeyler, ama o türi akıllı adamların, o çagda bu cesareti gösteren insanların yaşamaları lazımdı. Onlar yaşasaydı bugün devrimci hareketi başka türlü olurdu. Kalanlar onların kahramanlıklarını övdüler, ama elde ciddi bir potansiyel yok. 68 hareketi Ecevit'i bile devrimcileştirmişti, ama ondan sonraki kuşak onların isimlerini sömürdüler, mirasını yediler ve bölündüler". Ali Haydar'ın öldürülmesiyle birlikte Yıldız Ailesi de neşesini yitirdi. Anne Yıldız, oglunu sag getirmedi diye kocasına küstü ve bir daha, birlikte geçirdikleri 16 yıl boyunca karı koca ilişkisi yaşamadı. Sürekli agladı, her gelende oglunun kokusunu aradı. Baba Yıldız akciger kanserinden öldü. Cafer Yıldız, felç olan annesini belki iyileşir umuduyla Tunceli'ye, Düzgün Baba'ya götürürken trafık kazası geçirdi. Kendisi yaralandı, annesi öldü. iki abla ve kız kardeşleri hayattan zevk almayı kendilerine yasakladılar. "Ben de 35 yıldır şevkle kahkaha atamadım" diyor Cafer Yıldız "Evlendim, çocuklarım oldu, eşimi çok seviyorum, ama hep aklımda keşke abim de bunlariı yaşasaydı düşüncesi var. Bu yetmiyormuş gibi sürekli gözetim altındasın, takip ediliyorsun, mahalle muhtarına, ona buna seni soruyorlar. Devletin amacı bir kişiyi ortadan kaldırmak degil, o onunla hareket eden herkesi, o zihniyeti yok etmek istiyor. Bize de yaptıgı buydu". Cafer Yıldız'ın iki oglu oldu. birinin adını Ali Haydar, digerinin adını irfan Özkan koydu. Ali Haydar'a babaannesi dahil herkes "abi" diye hitap etti, bu yüzden erken bü Yıldız emekli, bugün de devrime inanıyor... • üdü. Ali Haydar şimdi asker, Cafer
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle