29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
'AZARIN PENCERE5İNDEN îki dinli olmak... Selçuk Erez [aponların iki dinleri var: Şinto ve Budizm. "Şintocu doğar, Budist ölürüz" derler; doğumlarında, düğünlerinde, Şinto dininin kurallarma uyar, cenazelerini ise Budist usuUerine göre kaldırılırlar. Taponlann eski dinleri Şintodur. Uzun süre tek dinli yaşadıktan sonra, 6. yy'da Çinlilerden, Korelilerden Budizm'i de öğrenmiş ve zamanla her iki dini bir arada uygulamanın avantajlannı kavramışlar. Şinto, insanların iyiliğine inanıyor: Kötülük, insanın değil, kötü ruhların marifetidir. Ayinlerde kötü ruhların giderilmesi, Kami denen iyi ruhların da hoşnut edilmesi amaçlanıyor. Budizm'de ise iç huzura kavuşmak, manevi doygunluğa yani Nirvana'ya ulaşmak için çabalamak gerekiyor: Doğru söz, doğru davramş, doğru düşünce, doğru niyet vb. ile vanlıyor bu ereke. Çift dinli olmak, birçok güçlüğün yeniknesine yol açmış: Din savaşlarından kaçınmış, farklı alanlarda da yararını görmüşler: Mesela, Budistlerin çoğu et yemezken onlar, suşi, yakitori vb. etin her türünü yiyebilmişler. Büyük şairimiz Mehmet Akif, şiirlerinde ve konuşmalarmda hep Japonları örnek almamızı önermiştir: "Sorunuz, şimdi Japonlar da nasıl bir millettir? Onu tasvire zafer-yab olamam, hayrettir." Keşke Mehmet Akifin önerilerine kulak verseydik de bu gün düştüğümüz hallere varmasaydık! îlke olarak insanın aynı anda birbirinden farklı iki inanç sistemine, hatta düşünce tarzına, gruba, partiye vb. mensup olabileceğini kabul etseydik çok daha mudu, çok daha dingin bir toplum olmaz mıydık? O zaman mesela rahatça hem şeriatçı hem de Atatürkçü olabilirdik: Dost toplantılarında şeriatın tehlikeleri konusunda nutuk atanlar yüzde yetmişken seçimlerde her iki yurttaşımızdan birinin AKP'ye oy vermesi asla tuhafsanmazdı. Aynı anda resmen hem Haluk Koç, hem de Baykal taraftarı olabilirdik: Haluk Koç'a CHP başkan seçiminde aday olabilmesi için gerekli oylardan fazlasuıı alacağma inandıracak sayıda sözler verip ardından Baykal'a oy attığımızda yüzümüz kızarmazdı. Hem Galatasaraylı hem de Fenerbahçeli olabilseydik hangi derbinin sonu bizi üzerdi? Hangisi kazansa sokaklara dökülür, arabanın pencerelerinden yan belimize kadar sarkar, o kulübün bayrağmı sallardık. Aynı anda hem Ayşe'yi hem de Fatma'yı sevmemiz ayıplanmazdı! Paparazziler bizi eşimizden başka kadmlarla yakaladığında utanmaz, yüzümüzü saklamak ihtiyacını duymaz, Islami modaevi patronu gibi rahatça "Üç eşim var. Kime ne?" diyebilirdik. Mehmet Akif, "Siz gidin saffet-i Islam'ı Japonlarda görün. O küçük boylu, büyük milletin efradı bugün / Müslümanlıktaki erkân-ı sıyanette ferid. Müslüman denmek için eksiği ancak tevhid. / Müslümanlık sanırım parlayacaktır orada, Sâde, Osmanhlarm gayreti lazım arada" diyerek bize, gelecekte Japonlar'a birçok açıdan benzeyeceğimizi, böyle olasılıkların imkânsız olmadığını anlatmak istemiştir herhalde. • [email protected] i sınıfma demokrasi lazım... Marksist Ellen Meiksins VVood, siyaset bilimci. Kapitalizmin demokrasiye karşı olduğunu vurguluyor bütün konuşmalarmda... İşçi sınıfına bireyi her yandan kuşatan, hayatının her alanına müdahale eden kapitalizme karşı demokratik haklarını kullanmayı öneriyor... En önemli hak ise sendikalaşmak... Rüçhan Akcam Selim K apitalizmin, özellikle kültür ve demokrasi ile ilişkisi üzerine çalışmalan ile tanınan, çağdaş Marksist siyaset bilimciler- den Ellen Meiksins VVood Türkiye'deydi. Yayıncılarından Yordam Kitap'ın davetlisi olarak, bir dizi etkinliğe katılan Wood, Marksizm içindeki tartışmalarda sınıf siyasetinden yanatav- n ile biliniyor. Özgün anlamı ile demokrasinin, bugünkü biçimsel te- rimlerle ifade edilen anlamının aksine, sınıflarüstü olmadığını savu- nan VVood ile kapitalizm, demokrasi ve sınıf mücadeleleri bağlamında söyleştik. - Kapitalizmin demokrasiye karşı olduğunu söylüyorsunuz. Biraz açar mısınız bunu? Kapitalizm ile demokrasi bırbıri ile uzlaşmaz. Ancak kesinlikle, ka- pitalizmle paralel olarak gelişen liberal demokrasinin önemsiz olduğunu söylemiyorum. Liberal demokrasilerdeki bütün sivil hakların çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sol, çoğu zaman bunları görmez- den geliyor. Kapitalizmin demokrasiye karşı olduğunu söylerken, "de- mokrasi"nin kelime anlamını kullanıyorum, "insanların kendini yö- netmesi" ve "halk tarafından halk için yönetim" anlamı ile... Kapitalizm, o kadar çok alanı demokratik kontrolün dışına çıkarıyor ve ekonominin alanına sokuyor ki, böylece insanları boyunduruk al- tına alacak yeni hâkimiyet alanları yaratıyor. Hayat kulvarlarımız, pi- yasanın buyrukları altına giderek daha fazla giriyor, kendi demokratik kontrolümüzün dışına çıkıyor. Zamanımızı nasıl geçireceğimiz bile piyasa buyruklarına tabi... Mesela, işyerinde öyle bir hâkimiyet bi- çimi var ki, patronlar ile çalışanlar, yurtta$lık hukuku açısından ay- nı haklara sahip oldukları halde, çalışanlar görünmez bir şekilde bas- kı altındalar. Çünkü işyerindeki mekanizmaları kontrol etmede ça- lışanların hiçbir sözü geçmiyor. - Post-Marksistlerin "radikal demokrasi" endeksli politika an- layışlarına karşı, sınıf eksenli bir politikayı savundunuz, savunu- yorsunuz. Demokrasi ve sivil hakların genisletilmesi için müca- dele kuramsal çerçevenizde nasıl bir yere sahip? Demokratik hakların uzantılarından biri, işçilerin özgür sendika- lar içinde bir araya gelme hakkıdır. Keza, kendi gazetelerini çıkar- mak, grev yapmak, bir araya gelmek, düşündüklerıni özgürce ifa- de etmek... Bu haklar olmadan işçi sınıfının birleşıp kendi çıkarları- nı savunmasından bahsedilemez. Özetle, sınıf savaşımının ilerleye- bilmesi, işçi sınıfının bir araya gelip örgütlenebılmesi için demokra- si gerekiyor. Devrim arifesindeki bir toplumdan bahsetmiyorsak, gü- nümüzde gelişmiş kapltalist ülkelerde dahi politik olarak hareketli ve sınıf bilinçli bir işçi sınıfı olmadığı için daha temel bir noktadan baş- lamak gerekiyor. Şu anda sosyalist partiler çok güçlü değıl. Sosyal demokratlar daha çok neo-liberalizmi savunmaya başladı. Bu nedenle demokratikleşme ve sivil hakların genisletilmesi yolundaki mücadele, işçi sınıfının bilinçlenmesi açısından da önemli... DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SAVUNMAK -Türkiye'de de sol entelektuel çevrenin önemli bir bölümü, si- yasetin merkezine sivil hakların genisletilmesini koymuş durumda. Sizce bu, sol politika için tek basına yeterli mi? Eğer birileri sadece 301 gibi düşünce özgürlüğünü engelleyen ya- saları savunuyor ve işçilerin her türlü özgürlüğünü savunmuyor, bu- nu gündemlerine tasımıyorlarsa, onların yaklaşımlarına "sol" demek için hiçbir neden görmüyorum. Sadece düşünce özgürlüğünü sa- vunmakyetmez, özgürlüğün belli bir amaç uğruna kullanılmasını da desteklemek gerekir. Bu amaçlardan birı sosyal devletin genişlemesi ise, diğeri de metalaşmanın tersıne dönmesidir. - Sosyal devlet, merkez ülkelerde dahi törpülenirken, post-' Marksist argümanlar aynı ilgiyi görüyor mu? Üniversitede öğrencilere ders verirken post-Marksizmin gitgide ölmekte olduğunu söylüyoruz, ama bir yandan da entelektuel çev- relerde hâlâ etkisini sürdürdügünü görüyoruz. Buna karşın, politik olarak bizi zayıflattığını savunduğum bu anlayışın hiçbir ülkede po- litik bir güç olduğunu düşünmüyorum. - Peki, küreselleşme karsıtı eylemler veya kimlik odaklı siya- setlerde, post-Marksizmin teorik etkisini yadsımak mümkün mü? Bir ölçüde etkısı olduğu c oğru. insanlara soyut işgücü olarak ba- kan kapitalizm, insanlar ara ;ındaki değişik kimlikleri işine geldiği şe- kilde kullanıyor. Irkçılık karşıtı ve feminizm gibi mücadeleleri, hat- ta işçi sınıfı içinde bu temelde yaşanacak olası ayrışmaları, birbirin den ayrı, otonom savaşımların olması gereklılığinı reddetmiyorum Ancak, bu tür hareket ve sıyasetlerin göz ardı ettiği nokta, kapita lızmın küresel etkınliğı yanında, insan yaşamının her anına ve alanı • na egemen bir sistem olması, dolayısıyla birbirinden kopuk, ayrış- mış mucadelelerın ona karşı y da kimlik politikalarından bi etersiz kalacağını görememeleridir. Sınıfın tanesi olarak bu hareketlere dahil edi lebileceği savunuluyor. Halbuki değişik kimliklerden biri değildirsı nıf. Dünyadan ırkçılığı yok etiseniz veya feminizm başarıya ulaşsa bi le kapitalizm varoluşunu sü ğu anda kapitalizm varlığını çok daha ön planda olması ye rağmen, bu hareket ve : bütünleşmesi lazım. Özellik ketlere sempati duymasının yalist alternatifın olmaması - Leninist anlayış kitleler li rol biçmişti. Post-Marks "yanlış bilinç" kavramını el dürecek, ama sınıf aynmları yok oldu- ;ürdüremez. Bu dagösteriyor ki, sınıf gereken bir mücadele zemini. Her şe- yasetler çok önemli ve solun bunlarl; e gençlerın, politik olarak bu tür hare ır nedenı, şu anda doğru dürüst bir sos ibı geliyor bana... • bilinç taşıyacak öncü partiye önem stler ve onlara yolu açan düşünürler stirdiler, ideolojiyi nötrleştirdiler. Siz bu karşıtlıkta nasıl bir konum alırsınız? Althusser'den post-Mark hatası, antidemokratik olm; sı, onların bir şekilde devrim Benıın anladığım geniş anlamı ile demokratikleşmenın, insanlara as la tepeden empoze edilemeyeceğini düşünüyorum. Bu bilincin na sıl yaratılacağına gelince, cev şınızda oturuyor olmaz, sok aklarda bir şeyler yapıyor olurdum. Bq bağlamda, kendi rolümün. olduğunu düşünmüyorum. Şu anda, işçiler kendi koşullarını düzeltmek için belli bir düzeyde mücac rin nasıl birleşip bütünlüklü ele veriyorlar. Mesele, bu mücadelele bir hale geleceğidır. • Bir atölye çalı;;masında yaşananlar Bosnalı sanatçıları bir araya getirdi. Mostar isyanı... Deniz Ülkütekin L ala Rascic ve Vuneny ortak bir proje için ilk kez geçen yıl, Mostar'da düzenlenen atölye çalışması sonrasında bir araya geldiler. İtalyan vakıf tarafından düzenlenen bu atölye çalışmasına, birçok uluslararası sanatçı katıldı. Rascic'in "tam bir fiyasko" olarak nitelendirdiği organizasyonda her şey ters gitti. Yaşananlar trajikomiktl. Ancak bunlar Saraybosna'da yaşayan Rascic'in, yurtdışından gelen sanatçıların ülkesine bakışından yola çıkarak, bir drama yazmasına esin kaynağı oldu. Rascic, daha önce bir albüm kapağı tasarımı yaptıgı Vuneny isimli müzik grubuyla ortak bir çalışma yaparak, dramayı sahneye de taşıdı. "Bireysel Ütopyalar" isimli çalışmanın ilk gösterimi, Art On Stage kapsamında geçen hafta istanbul'da yapıldı. Gösteriden önce Rascic ve Vuneny elemanlarından Nedim Cisic'le birlikte kulisteydik. Lala Rascic, daha önce kamera karşısına geçmediğinden, sahnede nasıl bir performans göstereceğinden emin değildi. Nedim Cisic ise ortagına sonuna kadar güveniyordu, "Birlikte çalışmamız sayesinde sahnede harika olduğunu keşfetti" diyordu. Rascic ve Cisic'e, farklı disiplinlerden sanatçıların ortak çalışmasının bir ihtiyaç haline gelmeye başladığını çünkü bir gösteriden beklenilenlerin günden güne arttığını söyledim. İkisi de bana katılmadılar. "Zorunluluk değil. Ancak birçok yeniliği beraberinde getiriyor. Canlı bir performans sergilemek istiyordum. Vuneny, atölye çalışmasına katılmamıştı, ama onlar da Mostarlıydı. Böylece her şey mükemmel şekilde bir araya geldi" diyordu Lala Rascic, "Yapabileceğimi yaptım ve gerisini gruba bıraktım. Ne katabilecekleri hakkında bir fikrim yoktu, ama iyi bir şey yapabileceklerini biliyordum". Atölye çalışmasından konu açıldığında ise Rascic, katılımcıların hayırsever gibi davrandığının altını çiziyordu. Rascic'in atölye çalışmasında yaşadıklarına Cisic, neredeyse her gün şahit oluyor, "Savaştan sonra kent tam anlamıyla ikiye bölündü. iki üniversite ve iki postane var. Ortada resmi bir sınır yok. İstedigınız yere gidebilirsiniz. Ancak ayrımı, gittiğiniz her yerde hissedebiliyorsunuz" diyerek kentte neredeyse yirmi yıldır yaşanan durumu özetliyor. "Yine de" diyor Cisic "insanlar savaşta her şeyini kaybetti. Bu yüzden bir yerden başlamak gerekiyor". Rascic ise katıldığı atölye çalışmasının tam anlamıyla geri teptiği görüşünde: "Mostar'a sömürgeci kafayla gelmişlerdi. 'Zavallı Bosnalılara yardım edeceğiz' diye düşünüyorlardı. Ve raporlarını yazıp, kendilerine maddi destek olanları, başarılı olduklarına ikna edeceklerini Lala Rascic'in "Bireysel Ütopyalar" dışında bir de radyo günlerını yenıden hatırlatan bir videosu Apartma Projesi'nde sergileniyor. 13 Mayıs'a kadar pa ve pazartesi günlerınde, görülebilecek videoda "Kusura zamanının meşhu yorumlayan Rasc hıkâyelerden çok kısıtlı olduğu yılla dramalarının altın seviyormuş Sesin, eski bir tel gösteriminde, bir senkronize değil geçıren, yaşlı bir I tanık olduğu bir c sanıyorlardı". Ancak işler hi Sanatçılar gerçek problemle Bosna'ya kultur getirdığini s gibi Mostar'da da kcndine h çok şaşırmış. Bunun gibi ola edıyor. Yaptıkları müzik ise Festıvali için yaptıkları bir so zme kadar yayılan akımın bence teme >ıydı. Entelektüellerin rolunü abartma öncelık edebileceklerini düşünmesiyd bı bilmiyorum. Bilseydim, şu anda kar çi sınıfının yanlış bılincini tedavi etmek ar îakmayın Yanlış Numara" isimli radyo oyununu yeniden :, buna benzer eski tıp hoşlandığını belırtıyor. iletişimin a gönderme yapan Rascic, radyo çağını yaşadığı dönemi çok ve vıdeosunda da buradan esinlenmiş. fon ahizesınden dinlendiği video ok yerde, ses ve görüntü Hikâye, butun gününü odasında adının, yanlış hat duşmesiyle nayet planı üzerine kurulu. de beklendiği gibi gelışmemiş. le karşılaştıklarında, iyi hazııianmadıkları için ne yapacaklarını bilememışler. Batı, "zavallı" nadursun tüm Balkanlar'da olduğu $ köklü bir kültürel yaşam var. Nedim Cısic'in Andrijan Zekov'la brlikte kurduğu Vuneny, bu açıdan önemli. Avrupa'da olduğu gİDİ Türkiye'de de birçok hayranları var. Cisic, on sekiz yaşında bir hayranlarının heyecanını görünce ların kendilerini tnotive ettiğini ifade am anlamıyla sıra dışı. Mostar Film ndtrack çalışması sonrasında canlı performanslar sergilemeye başlamışlar. "İnsanlar için bu iyi müzik değildi. Yeni bir biçimdı" dıyo açıklıyor Cisic Vuneny'ı, "Aynı anda hem kutsandık hem de lanetendik. Kutsandık, çünkü devamlı yeni sesler arayacak yetenek bize verilmiş. Lanetlendik, çünkü hiçbir zaman arayışın sonu gelmiyor". •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle