29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Uçağı kaçıranlar imdi neredeler? Röportajlar: Berat Günçıkan B u salı Ankara'da, Karşıyaka Mezarlıgı'nda buluşacak Gezmiş, İnan ve Aslan aılelen. Deniz, Hüseyin ve Yusuf idamlarının 36. yılında anılacaklar. Çogunluk için bır televızyon dızısi kahramanı, tişörtteki bir fotograf, yakadaki bir rozet Deniz Gezmiş, hatta bir popüler ikon, ama Gezmiş ailesi için sürekli eksikli yaşamanın adı, bitmeyen bir yas... Bora Gezmiş, Deniz Gezmiş'in, üç yaş büyük abisi. Dünü ve bugünü anlatıyor: - Siz her 6 Mayıs'ta Ankara'dasınız, degil mi? Evet, her 6 Mayıs'ta gidiyoruz. Babamızın bize tek vasiyeti o zaten, "Mezarları yalnız bırakmayın" dedi. - Siz de o dönem kardesinizle birlikte sol hareketin içinde yer alnıış mıydınız? Ben 1944'lüyüm. Hukuk Fakültesi'nde iki yıl okudum. Sınıfı geçemeyince, "askere gidecegim" dedim. 67-69 arasında askerdim. Döndükten sonra hemen Ögretmenler Bankası'nda işe girdim. Dolayısıyla, fiılen içinde olmadım. - Düşünsel olarak... M Biz sosyal demokrat bir aileyız, akrabalarımız arasında CHP'liler var, babam da 1987'de milletvekili adayı oldu, ama üçüncü sıradaydı, beş bin oyla kaybetti. - İdamlar sırasında önlemek için yeterince çaba göstermediği gerekçesiyle CHP'ye bir kızgınlık, kırgınlık oluşmadı mı? O zamanki CHP'yi ikiye ayırmak lazım. Nihat Erim, Kemal Satır, Turan Feyzioglu'nun oluşturdugu grup zaten o zaman parti ile baglantılarını kesmişti. CHP'de en çok uğraşan ismet Paşa'dır, hakikaten samimi olarak ugraşmıştır. Hatta o zamanki Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'la bile görüşmüştür. - Oysa daha suç belirlenmeden ceza belliydi, yani idam siyasi bir karardı... Babalar gidip Demirel'i de ziyaret ettıler. İsmet Paşa babama "Merak etmeyin, ben konuştum" demiş. Cevdet Sunay'la konuştugunda ise Sunay kendisine "Paşa, sen bu işle hiç ugraşma, onlar hakkında karar verildi" demiş. Daha hiçbir şey belli degilken Cevdet Sunay'ın bu lafı ismet Paşa'ya söyledigini, babam bana anlattı. • önceden alınmış bir karar da olsa idamları önlemek münıkün nıüydü peki? Anayasa Mahkemesi idamı usul yönünden bozdu, dosya yeniden Meclis'e döndü, yeniden oylandı, ancak bu arada kararın "devletin adli menfaatı için bir an ewel uygulanması lazım" diye bir metin daha eklendi. Kararı durdurmak için Millet Meçlisi'nden ve Senato'dan 35 imza bulmak lazımdı, bu rakamı bulmak o kadar zor degildi, biz kolları sıvadık, 27 imza topladık, ama o sırada jandarma genel komutanına suikast düzenlendi... • Uçak kaçınldı... Evet, bu eylemden dolayı Altan Öymen gibi adamları içeri alınca birçok kişi korktu, sekiz imza daha toplamayı bırakın, imza verenlerden çekenler oldu. - Deniz Gezmiş'i kurtarmak adına yapılan eylemlerdi, ama geri tepti, diye mi düşünmeli? Eylemlerin hakikaten Deniz Gezmiş'i sevenler tarafından mı yapıldıgı da hiç açıga çıkmadı. Deniz Gezmiş Istanbul Üniversitesi'nde konusurken. • Çok da sorulmayan bir soru herhalde... Bakın, bugün uçak kaçıranlardan herhangi birinin en ufak bir haberini, hapis yattıgını duydunuz mu? Misal olarak söylüyorum, Kızıldere'deki olay, çezaevinden kaçıyorlar, kaybolmak varken, tekrar toplanıp, arkadaşlarını kurtarmak için eylem yapıyor ve hayatlarını veriyorlar, ama uçak kaçırmada öyle bir şey yok. Uçagı Sofya'ya indiriyorsunuz, iki saat sonra biz teslım olduk deyip gidiyorsunuz. Bu kadar samimiyetsiz bir eylemin olaçagına ben inanmıyorum. - İdamları çabuklaştırmak için düzenlenmiş bir eylem olduğunu mu düşünüyorsunuz? Olabilir. Kesin olarak bilmemiz mümkün degil, ama olabilir. Neler döndügünü başkaları biliyor. - İdamlardan sonra baskı gördünüz nıü! Babam ilkögretim müfettişiydi, idamdan sonra fîili görevden masa başına alındı. Annem de ögretmendi, onu da Selimiye'den Kadıköy'deki okula naklettiler. - Anneniz oğlunu cezaevinde hiç ziyaret etmemiş, ne evde, ne de dışanda, kimseyle bu konuyu konuşmamış... Evet, bu konu, annemle hiç konuşulmaz. - Peki, acısını nasıl tasıdı? Şimdi, gece kalkıp Deniz'le konuşuyormuş. Yanımızda Özbek bir kadın var, o anlattı bize. Annem metanetli kadındır, üzüntüsünü dışarıya belli etmez. Hatta idam gecesi, bizim hanımı okuluna göndermiş "Müdüre söAe, ben bugun gelemeyecegım, bana i::in versiı demiş. - Babanızla anneniz sizi ve kardeşini korumak adına önlemler aldılar mı? 70-80 arası çok daha kötüydü, tam bir cinnet dönemiydi, bu yüzder o sırada iktisadi ve İdari Bilimler Akademisi'ni bitiren kardeşimi ingiltere'ye görjdermek zorunda kaldık. - Sizin şu andaki duygunuz ne, hâlâ öfkeli misiniz? Öfke değil de, daha çok, bu olaya neden olanlara ve hazırlayanlara.Süleym. Demirel ve digerlerine yönelik duyulan bır kin. Bu, haksızlıga ugrayıp kabullen( gibi bir şey. - Aynı Demirel, sonraki yıllarda demokrasi havarisi kesildi ve onaylandı.. 12 Mart muhtırasını okuyun, prada gençler hakkında bir şey yokturj her şey Demirel hakkındadır, ülkeyi yaniış idare etmiştir, beceriksizdir, kardeşikavgası neden olmuştur. Sonra muhtıracılar ile Demirel birleştiler, hınçlarını ge^nçlerde aldılar. Muhtıra hükümete verildi, ama bedelini gençler ödedi. - Bugün, kamuoyunun Deniz Gezmiş'i algılama biçimi, rozetlerde, tişört kardeşinizin fotoğraflarını görmek size ne düşündiirüyor? Bizim bütün çabamız, o günlerı ve o grubu objektif şekilde anlatmak- Biz De kardeşimiz olarak hiç bakmadık ve o kadar öne çıkarılmasını da tasvip etmiyor ötekilere haksızlık oluyor. • Sizce 68 romantik bir hareket miydi, yoksa bir isyan mıydı? Kesinlikle isyan hareketiydi ve Türkiye'de, Avrupa'dan daha uzun süVe devaı Avrupa'da hükümetler talepleri gerçekleştirip bu işi örttüler. Tü bastırmaya kalktılar. • daha anlayışla karşılayıp, mümkün oldugu kad£ kiye'de tam tersı, hareketi daha hoyrşt bir şe Bir devrimcinin "kazasız" oıumu... A rtık bir köyü yok Ali Kaypakkaya'nın, şimdiki resmi soyadıyla, Ali Karakaya'nın. Köyünü ve soyadını elinden alan, büyük oglu ile küçük oglu arasında saklı... ikisinin de adı İbrahim. Büyük olanı 18 Mayıs 1973'te Diyarbakır Cezaevi'nde işkençeyle öldürüldü, yaşasaydı bugün 59 yaşında olacaktı. Küçük olanı 28 yaşında, petrol mühendisi, şimdi Kazakistan'da çalışıyor. Ali Karakaya ise 80 yaşında, bir zamanların gecekondu mahallesi, bugün bir şehir büyüklügündeki Mamak'ta yaşıyor. Yani hayat kimseyi, hiçbir şeyi durdugu yerde bırakmıyor, ölüler dışında. Bir tek Türkiye hep yeni kazılmış toprak kokuyor, genç ölülerden dün de bugün de utanmıyor. İbrahim Kaypakkaya 1949, Çorum, Karakaya Köyü dogumlu. Hasanoglu Ögretmen Okulu'ndan sonra Çapa Yüksek Ögretmen Okulu'nda okudu. Fikir Kulübü'nün kuruçuları arasında yer aldı ve başkanı oldu. İşçi ve sol hareketin birlikte güçlendigi zamanlardı; TİP, TBMM'ye girmeyi başarmıştı. Kaypakkaya'nın mimlenmesine yol açan ilk yazısı da Çetin Altan'ın AP'li milletvekilleri tarafından Meclis'te dövülmesi oldu. 6. Filo'ya karşı yürüyüşe katıldı, Kanlı Pazar'da önlerde yürüdü. Trakya'daki Degirmenköy köylüleri agalarına karşı ayaklanınca yanlarındaydı. 15-16 Haziran'da işçilerin arasındaydı. Önceleri Türkiye ihtilalci işçi Köylü Partisi saflarındaydı, ama işçi hareketi içinde deneyim ve bilgisini arttırınca kendine yeni bir rota çizdi, Türkiye Komünist Partisi, Marksist-Lenınist'i kurdu. Babasıyla bir araya geldiklerinde sık sık tartışıyorlardı, babası hangi güçlüklerle büyüttügünü, okuttuğunu anlatıyordu ogluna, oglu okul kantinindeki zengin ögrençileri gösterip yaşadıkları eşitsizligi anlatıyordu, onun işi eşitligi saglamaktı, herkes okuyabilmeliydi, hem de özgürçe... 12 Mart darbesinden sonra tümüyle sık sık gidip geldigi köylere çekildi ibrahim Kaypakkaya, Malatya, Tunceli bölgelerinde mevzilendi, politik tahliller yapıp yazmaya, bunu köylülerle paylaşmaya başladı. O da arananlar listesindeydi, Sinan Cemgil ve iki arkadaşının çatışmada öldürülmesine yol açan ihbarcıyı tespit edip öldürdügü iddia edilinçe aramalar daha da sıklaştırıldı. 1973 yılının 24 Ocak günü kaldıkları köy, asker tarafından çevrildi. Yoldaşı Ali Haydar Yıldız öldürüldü, Kaypakkaya yaralı yakalandı. Karda yürütülerek, derelerden geçirilerek kasabaya götürüldüğü için donan ayakları kesildi ve Diyarbakır Cezaevi'ne gönderildi. Ali Karakaya radyo haberlerinden ögrendi oglunun akıbetini ve peşine düştü. Diyarbakır'a iki kez gitse de soruşturması sürdügü gerekçesiyle görüştürülmedi. ikinçi gidişinde bir mektup yazmasına izin verilince "Oglum" diye yazdı, "Zamanında bir hayli tartıştık, ama sen inandıgın yolda devam ettin. Şimdi moralini bozma, metin ol". Görevliler "Bu olmaz, çesaret veriyorsun" diye mektubu İbrahim'e iletmediler. Kısa bir not yazdı, yanıt askerle geldi, iyiydi, yaraları iyileşiyordu, yürümeye çalışıyordu... Baba Kaypakkaya her cezaevine gidişte aşagılandı, tutuklanma ve ölümle tehdit edildi, ama oglunun peşini bırakmadı. Mayıs ayında bir mektup aldı, İbrahim soruşturmasının bittigini, artık görüşebıleçeklerini, ziyaretine istanbul'daki avukatıyla görüştükten sonra gelmesini yazıyordu, çünkü savunmasını yapmak için detaylı bilgiye ihtiyacı vardı. Karakaya çezaevine vardıgında, yöneticilerdeki tedirginligı fark etmekte geçikmedi, oda kapıları açılıp kapandı, sonunda bir tuggeneral oglunun iki gün önçe, yani 18 Mayıs'ta öldügünü söyledi. "Oglumu öldürdünüz" diye bagırdı. Öfkesi, aası ve ısrarı karşısında cenazeyi vermek zorunda kald.l ır, işkenceye ugramış, kurşunlanmış ve başı gövdesinden ayrılmıştı. Yöneticiler "otopsi" deseler de baba Karakaya gerçegin farkındaydı. 350 liraya tabut yaptırdı, 60 liraya kefen aldı ve oglunu önçe Ankara'ya, sonra köye taşıdı. İbrahim ölse de baskılar eksılmedi üzerlerinden. Köye operasyonlar düzenlendi, üç çoban öldürüldü, bunun üzerine köylüler Karakaya ailesini suçlamaya başladı, akrabaları da sırt çevirinçe, köysüz kaldılar. Başlarda anmalar için mezarına gelenlerin sayısı çoktu, zamana göre sayıları azaldı ya da arttı. Ancak örgüt de parçalanmıştı, kimi İbrahim'in düşüncelerinin izini sürüyor, kimi küfrediyordu. Baba Kaypakkaya daha fazla dayanamadı ve köyle bagını tümüyle kesti. Mamak'taki evleri de sık sık basıldı, arandı. Bir oglu ve kızı da tutuklandı Ali Kaypakkaya'nın, aylarca cezaevinde tutuldu. İbrahim teyzesinin kızıyla olan ilk evliligindendi, boşanmışlar, ama oglu yanında kalmıştı. ikinci evlilıginden bir kızı olmuş, karısı erken yaşta kalp krizinden ölünce üçüncü evliligini yapmıştı. Ondan da beş çocugu olmuş, İbrahim ara sıra annesiyle görüşse de okumak için köyden ayrılana kadar babasının yanında yaşamıştı. Baskınlardan birinde polisin küfürlerine ve hakaretlerine dayanamayan karısı kalp krizi geçirdi ve öldügünde yıl 1978'di. Dördüncü kez evlendi, bir oglu oldu, adını İbrahim koydu. Okula başlayana kadar bir sorun yoktu, ama okulda ismi öğretmenlerinin de arkadaşlarının da dikkatini çekti, o bir anarşistin kardeşiydi. Lısede üzerindeki baskılar artınca bir öğretmeninin önerisiyle soyadını degiştirdiler, onlar artık Karakaya ailesiydi. İbrahim soyadının degiştirilmesine çok üzüldü, günlerce agladı, ama ailesinin destegiyle okumasını sürdürdü ve petrol mühendisi oldu. Bir süre Dıyarbakır'da Petrol Ofısi'nde çalıştı, ama kentin ölüm kokan agırlıgına dayanamadı ve Kazakistan'a gitti. Geriye kalan çocuklarının her biri bir yere dagıldı Ali Kaypakkaya'nın, kimi Fransa'ya gitti, kimi Avustralya'ya. İbrahim Kaypakkaya ise ayrı annelerden olsa da bütün kardeşlerinin "abisi" olarak kaldı hep... •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle