04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 NİSAN 2008 CUMARTESİ 4 HABERLER Müslüman ülkeler uzmanı Carpenter, AKP’ye yönelik kapatma davasının doğru okunamadığı görüşünde DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Avrupalı – Avrupacı AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Lagendijk de AKP hakkında Anayasa Mahkemesi’nde açılan kapatma davasına tepki gösterdi. AB’nin Türkiye’de anayasal bir yargı kurumunda görüşülmekte olan bir davaya böylesine karışması ise ülkemiz kamuoyunda olumsuz karşılanıyor. Cumhuriyet’in 2 Nisan tarihli “Avrupa ve Biz” başlığıyla bu konuyu irdeleyen başyazısı şöyle bitiyordu: “Biz Avrupa’nın Anadolu’yu taksim planına karşı savaşarak kurulmuş bir devletiz. Bir özelliğimiz de budur”. Böylece hem bu tepki dile getiriliyor, hem de bir gerçek vurgulanıyordu. Konunun özüne geçmeden önce, bir noktayı vurgulamakta büyük yarar var. Avrupa Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayarak, bir coğrafi kavram olmaktan çok, bir simge, bir çağdaşlaşma modeli olarak görülmüştür buradan. Bugün de AB, salt coğrafi anlamda bir kuruluş olmanın ötesinde, belirli çağdaş değerleri benimsemiş devletler topluluğu anlamına gelen bir birlik olarak kabul edilmektedir. Osmanlı’da, Avrupacı olmak, yani o zamanın Avrupa devletlerinin politikalarına yandaş olmak, onların isteklerini yerine getirmek ile Avrupalı olmak, yani çağdaş uygarlığı oluşturan değerleri benimsemek birbirlerine karıştırılmıştır. ??? Bu kavram kargaşası, Osmanlı’nın çelişkili sonunu hazırlayan etken olmuştu. Osmanlı bir yandan, Avrupalıların isteklerine boyun eğerken, kimi üst yapı kurumlarını benimsemeye, hatta Avrupa’daki yaşamı taklit etmeye çalışırken, öte yandan da özendiği, kısmen de olsa benzemeye çalıştığı Avrupa güçleri tarafından önce kemirilmiş, sonra da parçalama planı gereğince yok edilmişti. Osmanlı’nın topraklarının bir bölümü üzerinde kurulan ve aralarındaki tarihi süreklilik bağı kimse tarafından yadsınamayacak olan Türkiye Cumhuriyeti ise bu konuda tavrını çok net koymuş, Avrupa’nın emperyal politikalarına karşı silahlı mücadele verirken, öte yandan da onun gücünü sağlayan düşünce tarzı ile kurumlarını benimseme yolunu tutmuştur. Kurtuluş Savaşı, her ne kadar tersini iddia eden olsa da Avrupa’nın büyük güçlerine karşı verilmiştir, yoksa sadece perde önünde görünen, ama aslında iplerini Londra’nın çektiği, istila eylemlerini yine onun desteklediği Yunanistan’a karşı değil. Unutmayalım ki Kurtuluş Savaşı’nı sona erdiren Mudanya Mütarekesi’nde Yunanistan taraf bile değildi ve mütareke Ankara ile Londra arasında imzalanmıştı. ??? Ama Cumhuriyeti oluşturan düşünce, Avrupa’ya karşı verdiği mücadelenin hemen ertesinde, Avrupa’yı meydana getiren değerlerin oluşmasını sağlayan kurumları alıp, kendi bünyesine uydurmaya çalışmaktan vazgeçmemiştir. Yani Avrupacı olmaması, Cumhuriyeti Avrupa düşmanlığına itmemiş, kurumlarıyla Avrupalı olma niyetini söndürmemiştir. Cumhuriyetin kurucuları, çok çelişkili gibi görünse de Avrupalı olmanın Avrupacılığa karşı çıkmakla sağlanabileceğini gayet iyi görmüştür. Ama aradan geçen zaman içinde, Avrupa politikalarının veya Avrupa Devletleri ya da AB tarafından dayatılanların tartışmasız kabul edilmesi yolundaki boyun eğmeci durumla, o değerli benimsemeyi öngören tutum yeniden birbirine karıştırılmış, bizi AB’ye Avrupacı politikaların değil, Avrupalı düşünce tarzının götüreceği görülmezden gelinmeye başlanmıştır. AKP’nin politikasının ise salt bu kafa karışıklığının ürünü mü olduğu, yoksa Avrupa’nın kimi dileklerini sorgulamadan yerine getirirken, bu şekilde varılamayacağı kesin olan Avrupa hedefini kullanarak, Türkiye’de gerçekten tam tersini hedefleyen büyük bir değişikliğin gerçekleşmesinin önünü açma kurnazlığının sonucu mu olduğunu, bizim gibi, AB çevreleri de ciddi biçimde düşünmek durumundadırlar. ‘Meşru bir soruşturma’ ELÇİN POYRAZLAR WASHINGTON ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Washington Enstitüsü’nde görevli Scott Carpenter, AKP’ye yönelik kapatma davasının “antidemokratik” olarak nitelendirilmesine katılmadığını belirterek “AKP’nin doğasına yönelik meşru bir soruşturma” dedi. Arap ve Müslüman ülkeleri uzmanı Carpenter, Washington’da Türkiye’yi yakından tanımayan çevrelerde AKP’ye yönelik kapatma davasının “yalnızca siyasi nedenlerle” ortaya çıktığı görüşünün egemen oldu ? Washington’da Türkiye’yi yakından tanımayan çevrelerde AKP’ye yönelik kapatma davasının “siyasi nedenlerle” ortaya çıktığı görüşünün egemen olduğunu ifade Scott Carpenter, “Bence bu, konuya yönelik doğru bir okuma değil” dedi. Anayasa Mahkemesi’nin “AKP’nin doğasına yönelik meşru bir soruşturma başlattığını” söyleyen Carpenter, “Asıl soru bu sürecin sonuca ulaşıp ulaşmayacağıdır” diye konuştu. ğunu ifade etti. Bu çevrelerin davayı “antidemokratik” bulduğunu söyleyen Carpenter, “Bence bu, konuya yönelik doğru bir okuma değil” dedi. Carpenter, kapatma davası konusunda bazı çevrelerin “ülkedeki askeri ve laik elitin İslami bir hükümeti kabul edemediği” görüşünde olduğuna dikkat çekti. Anayasa Mahkemesi’nin “AKP’nin doğasına yönelik meşru bir soruşturma başlattığını” söyleyen Carpenter, “Asıl soru bu sürecin sonuca ulaşıp ulaşmayacağıdır” diye konuştu. Türkiye’nin bu krizi anayasal yollarla aşması gerektiğini ifade eden ABD’li uzman, bunun Türkiye’deki kurumlar için ciddi bir sınav olacağı görüşünü dile getirdi. Stratejik ve Uluslararası Etüdler Merkezi’nin (CSIS) “Türkiye Projesi” direktörü Bülent Alirıza, AKP’ye yönelik kapatma davası süreciyle ilgili bir rapor yayımladı. Alirıza raporunda, AKP’nin kapatılması durumunda seçmenlerinin şiddet kullanarak tepki vermeyeceğini, ancak sandık başına gittiklerinde benzer bir partiye oy vereceğini ileri sür dü. “Türkiye’de halkın artan dindarlığı ile laik sistem içinde kendileriyle aynı değerleri paylaşanlara oy verme isteğini karşılayacak bir uzlaşmaya” ihtiyaç duyulduğunu savunan Alirıza, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2002 yılında AKP Genel Başkanı sıfatıyla CSIS’de yaptığı konuşmada, “AKP’nin İslamcı bir parti olmadığına ve partisinin kapatılması endişesi taşımadığına” dair ifadelerini hatırlattı. ‘İilişkiler etkilenebilir’ JOOST LAGENDİJK: Kapatma davasını anlatamıyoruz ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu (KPK) Eşbaşkanı Joost Lagendijk, “Yüzde 47 oy almış bir parti hakkında, laiklik karşıtı suçlamalarıyla kapatma davası açılmasının Avrupa’da çok az politikacıya anlatılabileceğini” söyledi. Lagendijk, TürkiyeAB KPK Başkanlık Divanı’nın, Avrupa Parlamentosu (AP) ile Türkiye kanadının Meclis’te bir araya geldiği toplantı öncesinde gazetecilerin sorularını yanıtladı. “AKP hakkındaki kapatma davasına ilişkin” görüşü sorulan Lagendijk, Anayasa Mahkemesi’nin kararından çok rahatsız olduklarını ifade etti. Lagendijk, şöyle dedi: “Samimi olmak gerekirse, yüzde 47 oy almış bir parti hakkında, laiklik karşıtı suçlamalarıyla kapatma davası açılmasını Avrupa’da çok az politikacıya anlatabilirsiniz. Avrupa’nın 50 yıllık geçmişinde böyle bir şey göremezsiniz. Türkiye’de de böyle bir şey olmasaydı, daha mutlu olurdum. Sanırım Hükümet, anayasayı değiştirmek noktasında bir çözüm arıyor. Benim hükümete tavsiyem, sadece anayasanın 68. ve 69. maddelerini değiştirme noktasına odaklanmasın, daha geniş kapsamlı bir değişiklik üzerinde çalışılsın. Biz de (AB) çok uzun zamandır bazı anayasa değişiklikleri için bekliyoruz.” Sezer: Bir daha asla ittifak yok Hatay ziyaretinin ikinci gününde Antakya Gazeteciler Cemiyeti’ni ziyaret eden DSP lideri Sezer, basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Sezer, AKP hükümetinin Cumhuriyet tarihinin en yüksek oy oranıyla iki kez iktidar olduğunu ancak istikrarsızlıkta da en üst düzeye çıktığını söyledi. Sezer, “Olası bir seçimde ittifak yapmayı düşünüyor musunuz” sorusunu ise şöyle yanıtladı: “22 Temmuz’daki ittifak ile ağzımızın rekte yüzde 3.4’e gerilediğini belirtti. Büyümedeki düşüşün 2004 yılından bu yana hızlanarak sürdüğünü belirten Toskay, “AKP’nin küresel sermaye ve IMF’nin dikte ettiği, yabancıları ve onlarla işbirliği halindeki küçük azınlığı memnun eden ekonomi politikasının sanayicimize, esnafımıza, işçimize, köylümüze, memur ve emeklimize yarar sağlaması mümkün değildir’’ dedi. ABD Kongresi’nin alt kanadı olan Temsilciler Meclisi’ndeki “Türk dostluk grubu”nun önde gelen üyelerinden Robert Wexler, Türkiye ABD ilişkilerinin Ankara’daki belirsizliklerden etkilenmesinden kaygı duyduğunu söyledi. Fethullah Gülen’in onursal başkanlığını yaptığı Washington’daki Rumi Forum tarafından düzenlenen “TürkiyeABD ilişkileri” konulu konferansta konuşan Wexler, ABD’nin Türkiye’de ılımlı İslamı desteklediği görüşünü reddederek “Bu, sivil ve siyasi olarak Türklerin vereceği bir karar” dedi. Demokrat Partili Florida milletvekili Wexler, ABD’nin dinci bir gündem peşinde olamayacağını ifade ederek ABD’nin Atatürk’ün yarattığı topluma büyük saygı duyduğunu savundu. AKP’ye yönelik kapatma davası konusuna da değinen Wexler, “Ülkedeki iç kavgalar ve belirsizlik yüzünden payını aldık. Bir daha asla ittifak ABD Türkiye arasındaki düşünmüyoruz. Kadrolarımızla, duruşumuzla tek başımıza daha çok oy alacağımıza ikili ilişkilerin etkilenmesininanıyorum. Ancak o işbirliği olmasaydı, bugün den kaygılıyım” diye konuşsolsuz bir Meclis olurdu. Ama sonuç gösterdi ki, tu. Wexler, bu konuda taraf Türkiye’de solu ancak iki koldan büyütebiliriz. olmak istemediğini söyleyerek CHP’ye oy verip bize oy vermeyecek, bize verip “Halkın iradesinin kurban CHP’ye oy vermeyecek çok ciddi toplum edilmesi AB’ye girmek için kesimleri var. (MEHMET ALİ SOLAK) çabalayan bir ülkede tutarlı değil” dedi. Toskay: Hükümetin ekonomi politikaları iflas etti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkan Yardımcısı Tunca Toskay, ekonomideki son büyüme ve enflasyon rakamlarının AKP’nin uyguladığı ekonomi politikalarının “iflas ettiğini” ortaya koyduğunu bildirdi. Toskay yaptığı yazılı açıklamada, hükümetin geçen yıl büyüme hedefinin tutturamadığını, 2007 yılı birinci çeyreğinde yüzde 7.6 olan büyümenin, son çey Miss Potter ve Aysun Kayacı… “Miss Potter” başrolünü Renee Zellweger’in oynadığı bir film. Beatrix Potter, İngiltere’de 1800’lü yılların sonlarında yaşayan ünlü çocuk kitapları yazarı. Film onun yaşamöyküsünden uyarlanmış. Kraliçe Viktorya dönemi bir tutuculuk dönemi. Gelişen ve zenginleşen ticaret ve sanayi burjuvazisi ile toprak sahibi aristokratlar arasındaki kültürel ve sınıfsal çatışmanın en yoğun olduğu yıllar. Miss Potter, bir kız çocuğu olarak Viktoryen baskıya karşı içine kapanıyor ve çocuk öyküleri yazmaya girişiyor. Bu arada kitaplarını basan yayınevinin sahibine âşık oluyor. Potter, aristokrat bir ailenin kızı, sevgilisi ise o günlerin deyimiyle “basit bir tüccar parçası”. Aile, kızlarının bu adamla evlenmesini istemiyor. Miss Potter, bu hor görmeye direniyor ve ailesine kafa tutuyor. Ancak onları da ikna edebilmek amacıyla bir süre beklemeyi kabul ediyor ve bu arada sevgilisi hastalanıp yaşamını yitiriyor. ??? Bu konunun Aysun Kayacı’nın toplumun geniş kesimleri konusunda söylediği küçümseyici sözlerle ne ilgisi var diye sorabilirsiniz. Miss Potter’in annesi, “O basit tüccarla senin gibi birisi evlenebilir mi?” diyerek kızının evliliğine karşı çıkarken sınıfsal bir tutum alıyordu. Aysun Kayacı’nın çıkışının altında da bir sınıfsal gerçeklik yatmıyor mu? Aysun Kayacı’nın tutumu bana 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra yapılan anayasa tartışmalarını hatırlattı. Anayasa hazırlanırken, bazı profesörler ve toplumun bir kesimi, ortaokul mezunu olmayanların oy kullanmaması gerektiğini söylemişler ve bu hükmün anayasaya yazılmasını istemişlerdi. Aysun Kayacı da sonuç olarak, “Cahil insanlarla benim oyum neden aynı sayılsın ki” diye soruyor. Çobanlar tepki gösteriyor, bir tartışmadır gidiyor. Tabii medyamız için de son derece kışkırtıcı bir malzeme. Aysun Kayacı’nın çıplak fotoğrafları gazetelerin birinci sayfalarını kaplıyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat da Aysun Kayacı’yı “edepsizlik”le suçladı. Bu düşüncenin edeple nasıl bir ilgisi olabilir, anlamış değilim. Fırat, Kayacı’nın mankenlik mesleğine gönderme mi yaptı acaba? O zaman daha da kötü… Çünkü bu toplumdaki geri eğilimlerin dışa vurması değil de nedir diye sorarım… ??? Aslında Aysun Kayacı’nın söyledikleri bizlere çok yabancı düşünceler değil. Sözünü ettiğim gibi bu düşünce, 27 Mayıs 1960’tan sonra ciddi bir şekilde ortaya atılmıştı. Toplumun bir kesimi, son dönemde halka olan güvenini iyice yitirdi. Son dönemlerde yapılan seçimlerde sol partilerin başarısızlığa uğraması da bu tür düşüncelerin iyice yaygınlaşmasına neden oldu. Geçenlerde bir yazımda da söz etmiştim, bana gelen mektuplarda “Ortalama eğitim düzeyi dört yıl olan halktan ne beklenir?” diyenlere rastlıyorum. “Bu halk kömüre kanıyor” diyenlere de. Halka güvensizlik tehlikeli bir durum yaratıyor. Halka güvenini yitirenler, demokrasiye, seçime olan güvenlerini de yitiriyorlar. Bu da kaçınılmaz olarak demokrasi dışı isteklerin ön plana çıkmasına neden oluyor. Aysun Kayacı’ya kızmanın bir âlemi yok. Çünkü onun gibi düşünen, okumuş yazmış o kadar çok insana rastlıyorum ki! Aysun Kayacı söyleyince sözün de reytingi arttığı için konu iyice magazinsel hale dönüştü. ??? Tabii, Aysun Kayacı’yı ve onun gibi düşünenleri böyle konuşturan anlayış, Türkiye’deki otoriter modernleşmeci anlayışın giderek tutuculaştığını, içe kapanmayı savunur hale dönüştüğünü gösteriyor. Çünkü Atatürk’ün hedef gösterdiği “muasır medeniyet” (çağdaş uygarlık) günümüzde demokrasiyi olmazsa olmaz olarak kabul ediyor. Demokrasinin birinci şartı seçimler. Yani halka başvurmak. Tabii demokrasinin başka boyutları da bulunuyor. Örneğin azınlıkların haklarının korunması da çağdaş demokrasilerin en önemli ölçülerinden birisi. Ancak halka güvenmeyen içe kapanmacı anlayış, kaçınılmaz olarak azınlıkların hakları konusunda da tutucu bir noktada duruyor. ??? Türkiye, gerçekten çağdaş demokratik bir ülke olamaz mı? Halkımız böyle bir demokrasiyi hak etmiyor mu? Halkın seçimlerine güvenmezsek, halka güvenmezsek o zaman neye güveneceğiz? Aysun Kayacı, nazik bir noktaya temas etmiş oldu. Kendisine teşekkür ederim… asirmen?cumhuriyet.com.tr KURULTAY HAZIRLIKLARI CHP PM son kez Baykal’sız toplandı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Parti Meclisi (PM) 2627 Nisan tarihlerinde yapılacak 32. olağan kurultay öncesinde son toplantısını dün yaparken; CHP lideri Deniz Baykal alerjik bir rahatsızlığı nedeniyle bu toplantıya katılamadı. CHP PM kurultay öncesinde dün son kez toplanırken, toplantıdan bir saat önce Genel Başkan Deniz Baykal’ın alerjik bir rahatsızlığı nedeniyle katılamayacağı açıklaması yapıldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Selvi başkanlığında gerçekleştirilen toplantıda 32. olağan kurultaya sunulacak olan PM raporu ile CHP’nin 2007 bütçesi ile 2008 tahmini bütçesi onaya sunuldu. 2008 yılı tahmini bütçesi 37 milyon YTL olarak belirlenirken, muhalif PM üyeleri Kemal Kumkumoğlu, İzzet Çetin ve Mustafa Özyurt, “parti kaynaklarının eşit ve adil kullanılmadığını, çarçur edildiğini, yandaşlara dağıtıldığını” söyledi. Edinilen bilgiye göre; Kumkumoğlu, “MYK devre dışı bırakılarak kararlar alındığını” söylerken, Genel Sekreter Önder Sav örnek verilmesini istedi. Bu arada bazı atışmalar yaşanırken Kumkumoğlu, “İstanbul’daki delege seçimlerinde genel sekreterlik mühürlü kâğıtlar dolaştığını” söyledi. Muhalif PM üyelerinden Örsan Öymen de, “partinin sosyal demokrat, sol çizgisinin korunamadığını” söyledi. AKP’nin kapatılmasına ilişkin iddianame çoğaltılarak isteyen PM üyelerine dağıtıldı. Bazı üyelerin iddianamesinin dağıtılmasının yanlış anlaşılacağını söyleyerek karşı çıkması üzerine CHP yöneticileri, bazı üyelerin arzusuyla iddianamenin çoğaltıldığını söylediler. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle