04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 NİSAN 2008 CUMARTESİ 20 AKP’ci hastaneci AKP, işçilerin ve onların çocuklarının kazanılmış haklarını söke söke alırken AKP’ci Türkİş yönetimi bir ökse otu gibi işçi hareketinin özsuyunu emiyor, onu edilgen ve yapayalnız bırakıyor. Dikkat ederseniz, Türkİş yönetimi, sözde sosyal güvenlik reformunun emekliliğe dönük hükümlerine ufak tefek noktalarda karşı çıktı da konu sağlığa gelince durdu. Neden? Aynı soruyu biz de sorduk ve bir bilgiye ulaştık: Efendim biliyorsunuz, sağlıkta dönüşüm, sağlıkta yeniden yapılanma, sağlıkta reform falan filan dönüp dolaşıp “özelleştirme”ye dayanıyor. Kısaca, sosyal güvenlik kuruluşlarının özel sağlık kuruluşlarından “hizmet satın alması”na dayanıyor. İşçinin eski SSK’si, reformla dönüştürülmüş adıyla Sosyal Güvenlik Kurumu’na hizmet satıp “kâr” etme amacı güden özel sağlık kurumlarından biri de Akay Hastanesi... Akay Hastanesi kime ait? Türkİş’e bağlı Tesİş Sendikası’na... Tesİş Sendikası’nın genel başkanı kim? Aynı zamanda Türkİş Genel Başkanı olan Mustafa Kumlu... Özel hastaneye sahip bir işçi kuruluşu ki bildiğimiz kadarıyla işçi sendikaları yasa gereği “ticari” işlere giremezler ve onun genel başkanı, özel sağlık kurumlarının çıkarına uygun adımlara “hayır” diyebilir mi? Diyemez. Diyemiyor da zaten... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Varsıllar Varsılı Başbakanımız Özgür ansiklopedi Wikipedia’nın hükümet ve devlet başkanlarının malvarlıklarına ilişkin listesini görünce göğsümüz kabardı, başımız tavana vurdu... Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ismi, kendisinin çok değer verdiği Arap sultanlarının hemen altındaydı ve 2 milyar dolarlık serveti ile üstünde güneş batmayan imparatorluğun, Büyük Britanya’nın Kraliçesi 2. Elizabeth’i, hatta dünyanın altını üstüne getiren ABD’nin Başkanı George W. Bush’u bile geride bırakmıştı. İşte, Wikipedia ansiklopedisinin “Bu, devlet ve hükümet başkanlarının, çoğunlukla likit varlıklarını kapsayan net servetlerinin listesidir. Bu liste, gayrimenkul ve diğer maddi varlıkları içermemektedir” girişi ile bilgisunar sitesinde yayımladığı varCHP Konya Milletvekili Atilla Kart, epeydir Abdullah Gül’ün kapatılan RP’nin aldığı Hazine yardımları ile ilgili “kayıp trilyon” davası bağlantılı yargılama dosyasının peşinde. Kart’ın belirlemelerine göre, Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra artık dokunulmazlık söz konusu edilemeyeceği için dosya, ilgili savcılığa gönderilmesi gerekirken TBMM’ye ulaştırılmış. Bu gelişmenin ardından dos ‘Milli İrade Kalkanı!’ “Milli irade” diyor da başka bir şey demiyor. “Milli irade hedef alınıyor!” diye yeri göğü inletiyor Başbakan: “Kimse kendini milli irade üzerinde görmesin. (Kapatma davası) AKP’yi değil, milli iradeyi hedef alıyor. Demokrasi bu kadar ucuz mu? Millet iradesi hiçe sayılarak hukuk tesis edilemez!” RTE bu “milli irade” söylemini artık öyle abarttı ki Bahçeli bile dayanamayıp sonunda bir “milli irade kalkanından” bahsetti. Baykal da “milli irade hamasetinden” söz etti... Yani liderlerimiz farkında! “Milli iradenin”; “kalkan” ya da “hamasete” dönüştürülebilen, araçsallaştırılabilen bir şey olduğunun farkındalar... Bu da bir gelişmedir. Her musibetten bir hayır doğar misali, “AKPRTE vakası” sayesinde belki artık “dokunulmaz kutsallık” atfedilen bu “milli irade” söyleminin, “çoğulcu demokrasilerle” bağdaşmadığı anlaşılır. sıl yöneticiler listesinin tam metni: Hassanal Bulkia (Brunei Sultanı) 30 milyar dolar. Suud Abdullah (Suudi Arabistan Kralı) 21 milyar dolar. Halife bin Zayid el Nahyan (Birleşik Arap Emirlikleri Başkanı) 19 milyar dolar. Muhammed bin Raşit el Maktum (Birleşik Arap Emirlikleri Başbakanı) 14 milyar dolar. Henri (Lüksemburg Grand Dükü) 5 milyar dolar. Beatrix (Hollanda Kraliçesi) 4.7 milyar dolar. 2. HansAdam (Lihtenştayn Prensi) 3.9 milyar dolar. Recep Tayyip Erdoğan (Türkiye Başbakanı) 2 milyar dolar. 2. Albert (Monako Prensi) 1 milyar dolar. Teodoro Obiang Nguema Mbasogo (Ekvator Ginesi Devlet Başkanı) 600 milyon dolar. 2. Elizabeth (Büyük Britanya Kraliçesi) 500 milyon dolar. 5. Harald (Norveç Kralı) 240 milyon dolar. 3. Msvati (Svaziland Kralı) 50 mil yon dolar. Calin PopescuTariceanu (Romanya Başbakanı)1820 milyon dolar. Ferenc Gyurcsány (Macaristan Başbakanı) 16 milyon dolar. George W. Bush (ABD Başkanı) 15 milyon dolar. 2. Margaret (Danimarka Kraliçesi) 10 milyon dolar. 16. Karl (İsveç Kralı) 9 milyon dolar. Helen Clark (Yeni Zelanda Başbakanı) 8 milyon dolar. Hüsnü Mübarek (Mısır Devlet Başkanı) 7 milyon dolar. Gloria MacapagalArroyo (Filipinler Devlet Başkanı) 1.3 milyon dolar. Sözde sosyal güvenlik reformu ile sosyal devletin son kırıntılarını tasfiye edip yoksul halka kömür, ekmek, pirinç, şeker, makarna dağıtarak başımıza geçmiş bulunan varsıllar varsılı Başbakanımız ile ne kadar övünsek azdır... Yola devam, nice 2 milyar dolarlara!.. Çoğulcu olmayan demokrasi dili “Demokrasi jargonunda” böyle bir kavram yok çünkü. Yurtdışında onca yıl gazetecilik yaptım. “Milli irade” adına pozisyon alan tek demokratik lider görmedim... Kaderimizin barışmadığı Avrupa demokrasilerinde liderler, “seçmen” ya da “yurttaş” adına konuşurlar. “Seçmen/yurttaş” ifadesi çünkü tek vücutmonolitikamorf bir blok değil; “çeşitlilik” yani “çoğulculuk” içerir. Türkiye’de “demokrasi dili” henüz çoğulcu değil. Demokrasiden bahsedebilmek için, öncelikle bu dilin değişmesi, değişebilmesi gerekir. Fransız, İtalyan, İspanyol liderlerin ağzından, “yurttaşlar” “les citoyens”, “i cittadini”, “los ciudadanos” sözcüğünü çok duyarsınız. “Milli irade” “volonte nationale”, “volanta nazionaie”, “voluntad nacional” şeklinde bir ifadeye tanık olmazsınız. İsterseniz şöyle bir deney yapın: “Google”a girin ve “milli irade”nin yabancı dillerdeki bu karşılıklarını yazın. Karşınıza çıkan ilk haberin Erdoğan’ın AKP davası bağlamında verdiği Ali kıran, baş kesen “milli irade” vaazları olduğunu göreceksiniz. Sarkozy; Prodi, Zapatero söylemlerinde bu üsluba karşılık veren bir “milli irade” referansı bulamazsınız. Bulamazsınız çünkü “milli irade”; “çoğulculuk” barındırmayan “tek parti” döneminden kalma bir kavramdır. Çok partili demokrasilerde siyasi partiler, tapulu arazi gibi “milli iradeyi” bir başlarına sahiplenemezler. Çoğunluk iradesinden söz etmek adına kullanılabilecek tek kavram “halk iradesi” olabilir. Ama “halk iradesi” de “milli irade” demek değildir. “Halk iradesi” katılımcılık içeren bir “egemenlik kaynağını” ifade eder. “Halk iradesi=milli irade” şeklinde bir önkoşul ya da kabul olamaz... AKP, CHP, MHP, DTP seçmenlerinin tercihleri “halk iradesinin” sonucudur. Bu partilerin her biri “milli irade”nin ortağıdırlar. Ancak hiçbiri toplam ve toptancı bir “milli irade” adına konuşamaz... Kayıp trilyon dosyası kayıp ya ile ilgili kamuoyuna herhangi bir bilgi yansımadığını dile getiren Atilla Kart, Adalet Bakanı’na kimi sorular sordu: “Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün sanık sıfatıyla ve evrakta sahtecilik suçlamasıyla yargılandığı kayıp trilyon dosyasının akıbeti nedir? Anayasa gereği, Cumhurbaşkanlığı göreviyle ilgisi olmayan bu suçlamadan dolayı Sayın Cumhurbaşkanı’nın dokunulmazlığı söz konusu olmadığına göre, dosya bugüne kadar ilgili savcılığamahkemeye neden gönderilmemiştir? Dosya nerede ve kimlerin himayesiyle bekletilmiştir? Hal böyle iken dosya TBMM’ye hangi gerekçeyle gönderilmiştir? TBMM’ye gönderildiyse karma komisyona neden intikal etmemiştir? Dosya TBMM Başkanlığı’nda nerede ve hangi yasal gerekçeyle bekletilmektedir?” İbret Mehmet Şevket Eygi, hafta ortasında Milli Gazete’de şunları yazdı: “Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar. Bir bakıma çok doğrudur. Bugünkü iktidar partisi, eski Demokrat Parti’nin başına gelenlerden hiç ibret almamışa benziyor. Son hadiselerde AKP en az yüzde 51 kabahatli ve sorumludur. Seçimlerde yüzde 47 oy alınca birileri zafer sarhoşluğu içinde kendilerini bekleyen tehlikeleri görememiştir. ... İnancı olan vatandaşlar için yazıyorum: Şu husus hiç unutulmamalıdır: Yüce Allah bazen bir zalimi başka bir zalim ile cezalandırır.” ‘Yiyin Birbirinizi’ Lafı 12 Eylülcülerindir ERCAN YEŞİLYURT Bu lafı 12 Eylül’den sonra cezaevlerinde sağcıları ve solcuları avlulara doldurup askeri dışarı çıkararak; işte faşistler işte komünistler “ Yiyin birbirinizi ulan o... çocukları” diyerek söylemişlerdir. Lafın patenti, İlhan Selçuk gözaltına alındıktan sonra gazetelerinin manşetine koyan solculara ait değildir. Kırk yıldır “öncü savaşını” savunup hiç böyle bir işe girişmemiş bu arkadaşlar, bugüne kadar aydınlanmayı savunan İlhan Selçuk’la dincileri aynı kefeye koyup “yiyin birbirinizi” diyebilmişlerdir. Gazetenin manşetini görünce, bunlar seksenden sonra doğmuş genç çocuklardır, güçlü bir laf bulduk diye bilmeden koymuşlardır diye düşündüm. Önce telefon edip durumu anlatayım dedim. Sonra nasılsa 12 Eylül’ü en ağır şartlarda yaşamış olanlar bunu bir şekilde düzeltirler diye aramadım. Ama devam eden günlerde bir de ne göreyim, büyük ağabeyler, dizi yazı şeklinde lafın teorisini yapıp manşeti savunmaya başladılar. Canım çok acısa da, gönül koysam da istemeyerek bu yazıyı yazmak zorunda kaldım. Yoksa bu arkadaşların devrimciliğinden, inançlarından, sosyalistliğinden hiçbir şüphem yoktu. Daha önce katılmadığım görüşleri, duruşları elbette vardı. Ama hep beraber olmamız gereken insanlardı. Bu arkadaşların geçmişte içinde bulundukları hareket, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük sol yapılanmasıydı. Neredeyse zamanın Adalet Partisi kadar ülkenin her yerinde varlık gösteriyorlardı. Çok ciddi iddiaları vardı. Mahir Çayan’ı ve öncü savaşını, silahlı mücadeleyi savunuyorlardı. Öncü savaşının doğru olmadığını, bu şekilde devrim yapılamayacağını söyleyenlere şiddetle karşı çıkıp devrim kaçkını, korkak muamelesi yapıyorlardı. Sınıfsal bir örgütlenme yerine, gençlik içinde çalışıp büyük destek bulmuşlardı. 12 Mart’tan sonra sol hareket yeniden toparlanmış ve yüz binler meydanları dolduruyordu. O zaman bir araya gelelim solu toparlayalım diyenlere “Birleşmek isteyenler bize katılır” diyorlardı. Silahlı mücadeleyle, öncü savaşı vererek devrim yapacaklarını yazıp söylüyorlardı. Aynı liderimiz dedikleri Mahir Çayan gibi. Ama bir fark vardı. Mahir ve arkadaşları bunu söylediler, savundular, savaştılar ve yiğitçe öldüler. Bu aslında sol hareket için çok büyük bir kayıptı. Bir kuşak yok edildi. Bu bir tespittir, asla o insanlara saygısızlık diye alınmasın. Bu söz konusu manşeti atan ve savunan arkadaşlar, bu çizginin doğru olduğunu, yani silahlı mücadele temelinde devrim yapılacağını söyleyip hiç silaha sarılmadılar, ama o mirası hep sömürdüler. Hâlâ bugün olmuş silahlı mücadele yanlıştır demediler. Bugün yazdıkları ve yaptıklarının hepsi Mahir’lerin söylediklerine ve yaptıklarına ters şeyler. İnanmayan varsa Mahir’in Kesintisiz 1 ve 2 yazılarını bir kere daha okusun. Arkadaşlar ne olur sizde okuyun. Yazıda “AKP’nin laik toplum yerine, İslam toplumu inşa etme peşinde olduğunu” söyleyip kendilerinin “özgürlükçü devrimciler” olarak, Kemalist olmadıklarını belirtmişlerdir. Tamam biz bunu zaten biliyoruz. Yazı devam ediyor, “Cumhuriyetin ve laikliğin kazanılmış bir mevzi olduğunun da” pekala bilincindelermiş. “Bunun karşısında daha geri bir rejimi savunmak akıllarından bile geçmez”miş. Bunun devamında “Kendisine Kemalist diyenlerin kapitalizmin muhafızlığını ve muhafazakârlığını ise elbette ‘devrimcilik’ olarak göremezler ve bu amaçla girişilen darbelerin karşısında her zaman dikilmiş ve dikileceklermiş”. Son bir alıntı: “Bu yüzden olup bitenler demokrasi kavgası değil düpedüz bir iktidar kavgasıdır. Bizlere de Birgün manşetindeki gibi ‘yiyin birbirinizi’ demek düşmektedir.” Bu laflara Mahir Çayan’ın “Kemalizm antiemperyalist bir tavır alıştır” lafıyla cevap verebilirim. Devamı: Yukarıda söylediğiniz gibi Cumhuriyetin ve laikliğin kazanılmış olan mevzisi Kemalistlerin eseridir. Tamam arkadaşlar sosyalizmi kuracaksanız, kiminle nasıl yapacağınızı bize de söyleyin. Marks’ın dediği gibi ancak gelişmiş kapitalist toplumlarda sosyalizm kurulabilir. Bu zorunlu bir aşamadır. İşsizliğin, açlığın, çaresizliğin olduğu toplumda sosyalizm olmaz. Sosyalizm bir kalkınma yöntemi değildir. [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Türk usulü ‘biçimsel demokrasi’ AKP’nin oy oranı yüzde 47. “Milli irade” adına yüzde 47 dayatıldığında, yüzde 53’ün iradesi (ki bu da bir “halk iradesi”) ne oluyor? Sıfır! RTE’nin “milli irade” söyleminde “yüzde 53=0”! Böyle şey olur mu? “Halk iradesi” denildiğinde, içine yalnız iktidar partisinin değil, muhalefet ve azınlığın görüşleri de katılıyor. Muhalefet iradesi de dikkate alınıyor. Muhalefet hiçe sayıldığında, “halk iradesi” toptan sıfırlanmış, hiçe sayılmış oluyor. “Halk iradesiyle”, “milli irade” böylesine farklı kavramlar. Halktan aldığınız egemenlik ve “meşruiyet kaynağı” size sadece “hükümet etme hakkı” verir. “Milli iradenin” tapulu mülkiyetini vermez. İktidar yani “hükümet etme hakkının sınırları” ise hukuk devleti, frenlerdengeler sistemi, medya, sivil toplum gibi unsurlarla denetlenir. Tartışılmaz, paylaşılmaz bir güç tekeli değildir demokrasi. Demokrasi=sandık değildir. İktidar=”milli irade” hiç değildir. Demokrasilerde iktidarların sınırları vardır. Sandığa indirgenen demokrasiler, “biçimseldir.” Bizim demokrasimiz işte böyle “biçimsel bir demokrasi.” Özü olan demokrasiler oysa ki yukarıda saydığım denetim mekanizmaları aracılığıyla “iktidarların yurttaşlara hesap verdiği” sistemlerdir. “Kendi iradesini” dayatmak adına “milli irade kalkanını” kullanan AKP, iktidar denetimi kabul etmiyor. Ve “Bu bir yargı darbesidir!” diye zeytinyağı gibi üste çıkıyor. Devenin “nerem doğru?” hikâyesi var ya. O hesap. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 5 Nisan www.mumtazarikan.com T.C DİDİM SULH CEZA MAHKEMESİ ESAS NO: 2005/321 KARAR NO: 2006/414 Sanık Mehmet Ali ÇAKIR’ın üzerine atılı, Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokmak suçundan, YTCK 179/3; 50, 52. maddeleri uyarınca, NETİCETEN 600,00YTL ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMALARINA, Karara karşı 7 gün içerisinde, Yargıtay nezdinde temyiz yoluna gidilebileceğine, Karar verilmiş olup, karar normal yollardan sanık Mehmet Ali ÇAKIR’a tebliğ edilemediğinden, 7201 sayılı kanunun 28. maddesi gereğince, ilan tarihinden 15 gün sonra adı geçene tebliğ edilmiş sayılacağı, ilan olunur. (Basın: 18606) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Ateşte közlen1 dikten sonra dövülen patlıcanla yapı 2 lan bir yemek. 2/ 3 Özbekistan’ın plaka imi... Yardım 4 cı. 3/ Çemberin 5 çevresinin çapına 6 oranını gösteren 7 sayı... Argoda, marka düşkünü 8 züppe kimselere 9 verilen ad. 4/ Alt 1 2 3 4 5 6 7 8 9 alta yazılmış şeylerin tümü... Kayısı, erik, zerda 1 M O N O P S O N A R A K li gibi meyvelerin kurusu. 2 U T A H A F A R A 5/ Kars’ın doğusunda ün 3 H A S R lü bir ören yeri... Eski Mı 4 A Ğ I R Ş A K R B A sır’da güneş tanrısı. 6/ 5 S A R İ A K R İ L İ K “Trabzonhurması, cen 6 S K İ A D U nethurması” gibi adlar da 7 I S verilen meyve... Afrika’da 8 L A H A N A E R yaşayan bir antilop. 7/ At 9 K A T A F O R A mosferin, yeryüzünden 80 km yükseklikte başlayan son tabakası. 8/ Namaz çağrısı... Sınır nişanı. 9/ Bilgisiz, kültürsüz kimse... Giysi modellerini çeşitli gösterilerle halka tanıtan kimse. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yunanistan’da çöpşişe verilen ad. 2/ Sulak yer... İyilik, ihsan. 3/ Akıl hastalıklarının genel adı. 4/ Afrika’nın güney ucundaki burnun adı... Yeniçerilerin aylıklarına yapılan zam. 5/ Rutenyum elementinin simgesi... Rütbesiz asker... “O” adılının yönelme durumu. 6/ Donuk renkli... Dingil. 7/ Türk müziğinde bir makam... “Sabahleyin gökyüzü parlak, açıktı / Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı” (F. N. Çamlıbel). 8/ Rize’nin bir ilçesi. 9/ Bir tür yabanmersini... Sanayi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle