05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 NİSAN 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Uzmanlar, yeni bir kimlik kazanma aşamasına gelen NATO’nun aşırı ABD güdümünde olduğuna dikkat çektiler: Bükreş Türkiye açısından olumsuz zmanlar NATO’nun 46 Nisan’da toplanan Bükreş Zirvesi’nde aldığı kararları Türkiye açısından oldukça olumsuz buluyorlar. Türkiye’nin eski NATO Daimi Temsilcisi Onur Öymen, NATO’nun genişleyerek kimlik değiştirdiğini vurgularken, Türkiye’nin sistem değişikliği oyunlarına gelmemesi gerektiğini belirtiyor. Bir dönem NATO’nun Afganistan’daki Üst Düzey Sivil Yöneticisi olarak görev yapan Hikmet Çetin ise Afganistan sürecinin NATO için bir sınav olduğunu ve bölgeye mutlaka yardım gitmesi gerektiğini savunuyor. Konuyla ilgili olarak uzmanların değerlendirmeleri şöyle: ÜRKİYE OYUNA GELMEMELİ CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Türkiye’nin Eski NATO Daimi Temsilcisi Onur Öymen: NATO yeni bir kimlik kazanıyor. En önemlisi artık Avrupa dışında da sorumluluk hissediyor. Ancak burada dikkati çeken nokta, NATO bunu asli unsur olarak değil de ABD’nin yönetimindeki koalisyonun destekçisi konumunda gerçekleştirmeye çalışıyor. NATO’nun sürekli bir gücü yoktur. Verilen güç de sınırlıdır. NATO Konseyi daha önce Kosova ve Bosna konusundaki kararlarda veto yetkisini kullanmıştı ancak, Afganistan konusunda bunu yapamadığını görüyoruz. Yani kararı Avrupa dışı operasyonlarda ABD’nin verdiğini görüyoruz. Şimdi NATO’da yine ABD’nin İran politikasından söz ediliyor. Burada dikkat edilmesi gereken, Konsey’in karar mekanizmasını elinde bulundurmasıdır. Eğer bu olmazsa ABD’nin jandarmalığından başka bir işe yaramaz. Zirvedeki en önemli unsurlardan biri de genişlemeydi. Üyelerin sayısı arttıkça NATO tabii idare edilemez bir duruma geliyor. Örneğin şu anda karar mekanizmasında oybirliği var. “NATO artık genişledi oyçokluğuna geçelim” denildiği anda, çok şey değişir. O zaman Türkiye gibi ülkeler hayati konularda dahi söz haklarını kaybedebilirler. Mesela Türkiye Kıbrıs ve Ermenistan’ın üyeliği konusunda çok dikkatli bir politika izledi ve Kıbrıs Rum Kesimi’ni NATO dışında bıraktı. Bu nedenle bu oyçokluğu konusunda Türkiye’nin mutlaka direnmesi gerekiyor. Kıbrıs Rum Kesimi’nin üyeliği konusunda da Türkiye’ye baskı yapılıyor. Bu baskılara mutlaka direnmek gerekiyor. U P aktın değişimi uzmanlar tarafından “savunmadan çıkıp doğrudan mücadeleye geçiş” olarak tanımlanırken, ortaya çıkacak sonucun Türkiye’yi zor durumda bırakabileceği belirtiliyor. Uzmanlar Bükreş Zirvesi’nin ardından Türkiye’nin Afganistan’a asker göndermesinin hata olacağını da belirtirken, Ankara’nın en büyük sıkıntıyı genişleme sırasının Kıbrıs’a gelmesiyle yaşayacağını vurguluyorlar. DÜŞÜK PROFİLLİ TÜRKİYE ‘NATO sadece ABD’nin memnuniyetini öngörür’ ski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Nüzhet Kandemir: Birincisi genişleme konusunda Ukrayna ve Gürcistan bağlamında yeni bir formülün ortaya çıkarılması mümkün olmadı. Makedonya konusunda Yunanistan’ın muhalefetini ülkenin adına ilişkin olarak sürdürdüğü görüldü ve süreç zamana bırakıldı. İkinci önemli unsur NATO’nun Kosova konusundaki tutumuna ilişkin çok ciddi tereddütler olduğunu görüyoruz. Oysa Kosova’nın durumu tüm dünya için önemli. Füze Kalkan’ı da halledilebilmiş değil. Türkiye’nin bu zirveye katılımı da düşük profilli, kendini göstermeden oldu. Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın orada mutat basın toplantısı bile yapmaması. İkili görüşmelere yeterince önem verilmemesinin fayda sağladığını zaten söyleyemeyiz. Türkiye’nin NATO’daki ağırlığını hissettirdiğini söylemek ise hiç mümkün değil. Yani Türkiye bir taahhüt altına girmek istemediği için hükümet de bu konuda özellikle düşük profilli bir tutum izlemiş olabilir. T E ASİMETRİK TEHDİTLER ‘Afganistan desteklenmeli’ ATOAfganistan eski Üst Düzey Sivil Yöneticisi Hikmet Çetin: NATO’nun her zirvesi çok önemli ama bu zirve her konuda çok daha önemliydi. En önemli konu da Afganistan’dı. Genişleme tam istendiği gibi olmadı ama bu NATO’nun etkinliğini etkileyecek bir şey değil. Zaman içinde çözülebilir. Füze sistemi de çözülebilir. En önemli konusu ve beklemeye tahammülün olmadığı konu ise Afganistan. NATO’nun saygınlığı da, etkinliği de Afganistan’da test ediliyor. Afganistan konusunda hiç kimse orada ülkelerin güç N taahhüdünde bulunacağını zaten beklemiyordu. Ama en önemli konu kurulduğundan beri NATO tarihinin en önemli operasyonunu Afganistan’da yürütüyor. Afganistan bir anlamda NATO için bir test. Bu ülkedeki operasyonla NATO birçok bakımdan ilki deniyor. Birincisi ilk defa Afganistan nedeniyle NATO Anlaşması’nın 5. maddesi kolektif savunma gündeme sokuldu. İlk defa kıta dışına gidildi. İlk defa Afganistan’da kara harekâtı yapıyor. Birçok alandaki başarıya rağmen olaylar gösteriyor ki, NATO geçmiş yıllardaki uygulamalara bakınca gerekenleri ya pamadı. Orada komutanın gerekli duyduğu güç zamanında sağlanamadı. Araç gereç yeteri kadar sağlanamadı. Tabii bu konular zamanla NATO içinde ciddi bir tartışma konusu haline geldi. Zirvede Afganistan ile ilgili bir diğer konu da NATO’nun bölgede ne kadar kalacağıydı. Zirvede NATO “çok güçlü bir biçimde” Afganistan’da kalacaklarını ve orada El Kaide ya da Taliban’ın başarıya ulaşamayacağını söyledi. Bunun şimdi eylemle desteklenmesi gerekiyor. Gerekli askerin ve araç gerecin sağlanmasıyla sonuca ulaşılabilir. NATO DİKKATLİ OLMALI Zirvedeki üçüncü önemli unsur ise Füze Kalkanı oldu. Soğuk Savaş’ın ardından NATO Rusya ile ilişkilerini normalleştirdi. Şimdi ortaya Füze Kalkanı gibi yeni bir gerginlik konusu ortaya çıktı. NATO bundan sonra dikkatli olmalı ve Soğuk Savaş’tan sonra bir de “Soğuk Barış” süreci ortaya çıkarmamalı. Bir diğer önemli unsur ise NATO’nun terörle mücadele konusundaki rolü... NATO’nun 1999’da kabul edilen stratejilerinde yeni unsurlar getirilirken, terörle mücadele 2. sırada yer almıştı. “Bir ülkenin terörist saldırıya uğraması durumunda diğer ülkeler de saldırıya uğramış sayılır” konusunu biz kabul ettirememiştik. Ama 11 Eylül’den sonra NATO 5. maddeyi kabul etti. Fakat yine bize yönelik herhangi bir ortak çalışmayı gördüğümüzü söyleyemeyiz. Bu nedenle NATO’nun yeni kişiliği tartışılırken çok dikkatli olmalıyız. NATO bir ülkede sorumluluk üstlenirse gerçek komuta ABD’nin elinde olmamalı. NATO bir operasyonda ya vardır ya yoktur. Kosova’da böyleydi. Ama Afganistan’da öyle değil. NATO’ya orada sınırlı bir görev verildi. Ne zaman güneyde teröristlerle fiili mücadeleye gidildi o zaman NATO’dan doğrudan destek istediler. Türkiye’nin bu konularda çok dikkatli politika izlemesi gerekiyor. Son dönemde alınan en doğru kararlardan biri Afganistan’a asker gönderilmemesidir. ‘ABD enerji yollarını NATO ile kontrol etmeye çalışıyor’ nerji Uzmanı Necdet Pamir: Enerji yollarının güvenliği deyince ilk olarak şuna bakmak gerekiyor. “Boru hatları sadece istikrar mı getirir? Yoksa risk de mi getirir?” Özellikle Basra Körfezi ve doğuya doğru çıkışlar, 2030’a kadar olan kesitlerde enerji talep artış oranları itibarıyla Asya Pasifik ve Çin’e gidiyor. Bunun kontrolü için savaşlar çıkıyor. Bütün bu bahanelerle önce Körfez’in çıkış sahalarını ve ticaretin fiyatını kotrol etmek istiyor NATO. NATO demek açıkçası ABD demek. Özellikle bizi ilgilendiren kısmında da boru hatları ile su yolları var. Dünyada günde 85 milyon varil petrol ta Dünya asimetrik birtakım güvenlik tehlikeleriyle karşı karşıya; bu asimetrik güvenlik tehditlerine karşı NATO’nun alacağı önlemler ancak ABD’nin menfaatleriyle ölçülebiliyor. ABD istediği zaman NATO’nun görev bölgesi dışında görevlendirilmesini istiyor. 11 Eylül’den sonra 5 madde işletilirken NATO, PKK ile Türkiye’nin yaptığı mücadelede bir rol oynayacak mı? Hayır. Demek ki NATO, ABD’nin istediği çerçevede hareket etmek durumuna sokuldu. NATO’nun görev tarifleriyle, görev yapma durumu arasında herhangi bir bağlantı kalmadı. Böyle olunca da NATO’nun görev tarifinin yeniden gözden geçirilmesi ve üye ülkelerin tümünün karşı karşıya kaldığı asimetrik tehditlerle karşı karşıya geldiğinde NATO’nun müdahale edebileceği bir duruma getirilmesi gerekiyor. NATO’nun kurulduğu günden bu yana ve şimdi karşı karşıya olduğu durumu düşündüğümüzde yeni bir görev tarifine ihtiyacı var. Sadece ABD ve onun stratejik ortaklarının istediği doğrultuda çalışmakla sadece ABD memnun edilir. Türkiye ya da başka bir ülkenin memnuniyet ya da menfaati söz konusu olmaz. MONTRÖ’NÜN DEĞİŞMESİ E şınıyor. Bunun yüzde 8’i de her gün Türk Boğazları’ndan geçiyor. Bunun 2011 yılında yüzde 11’e çıkacağı hesaplanıyor. Ve bir bakıyorsunuz NATO Akdeniz operasyonunu Karadeniz’e de genişletmeye çalışıyor. Önümüzdeki süreçte Gürcistan ve Ukrayna gibi ülkelerin de NATO’ya alınmasıyla birlikte bunun etkisi daha da artacak. Yani resme baktığımızda büyük bir oyun oynandığını görüyoruz. Nedeni de NATO’nun da belirttiği gibi hatların güvenliği ve kontrolü. Dünya’da 197374’te yaşanan petrol krizinin ardından ABD Başkanı Carter bir doktrin geliştiriyor. Bu doktrine göre, körfezden petrol akışını engelleyecek her şeyin askeri mü dahale ile karşılaşması öngörülüyor. Hemen bunun ardından 1983’te bu doktrin Centcom’a (ABD Ortadoğu Güçleri Komutanlığı) dönüşüyor. Ve Afrika’dan Pasifiğe kadar oluşan bir güç kuruluyor. Her tarafta üsler yapılmaya başlanıyor. Bütün bunların kaynağında enerji hatlarının güvenliği yatıyor. Böylesi dünyayı tek başına yönetmeye çalışan bir gücün enerji hatlarını kontrol etmek istememesini beklemek söz konusu dahi olmasa da, NATO’nun son yıllarda yaptığı uluslararası konferansların birçoğunda enerji güvenliğinin birinci sırada tutulması da dikkat çekiyor. ‘Karadeniz oyunu tehlikeli’ Emekli Büyükelçi Turhan Fırat: Birinci faktör NATO’nun ABD’nin çok büyük etkisi altında olan bir kuruluş olduğunu unutmamak gerekiyor. NATO’yu düşünürken 27 ülkenin birlikte aldığı kararları bir örgüt olarak düşünmemeliyiz. Tamam doğru.. oybirliği gerekiyor ama onları yönlendiren ve iradesine başvuran en önemli unsur ABD. NATO’ya yeni görevler verilmesi, Afganistan’a asker gönderilmesi ve terörle mücadele ABD’nin arzuladığı unsurlardır. Enerji yollarının korunması meselesi ise Batı’nın klasik siyasi ve ekonomik hedefleri doğrultusunda bir yaklaşım. Tabii ki enerji hatlarının tehdit altında olmaması yararlı ama bunun sonu da yok. Bütün dünyada her enerji noktasında Batı’nın menfaatleri doğrultusunda hareket edilmesi, edilmezse asker kullanılması gündeme geliyor. Zirvede tartışılan diğer konulardan Karadeniz de bizim için çok kritik bir konu. Karadeniz’e NATO donanmasının girmesi Möntrö sözleşmesinin değişmesi demek. Biz Möntrö’nün devamından yanayız ve öyle olmalıyız. Ama şimdi Ukrayna ve Gürcistan NATO’ya girerse, kötü sonuçlar doğurabilir bizim için. Bükreş’te gerçekleştirilen NATO Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesi ne NATO, ne ABD, ne de Türkiye için kazançlı bir zirve oldu. NATO yeni konsept ve stratejisini tam olarak tamamlayamazken, genişleme ve füze kalkanı hedeflerine de ulaşamadı. NATO’nun sonuç bildirisinde özellikle Karadeniz ve enerji yollarının güvenliği konusunda net ifa delere yer vermesi Türkiye’nin önümüzdeki süreçte en güçlü 3. ülkesi olduğu NATO ile yeni sıkıntılar yaşamasına neden olabilir. Zirvenin tek galibi ise yaklaşık 1 ay sonra devlet başkanlığı görevini bırakacak olan Vladimir Putin ve Rusya oldu. Rusya, füze kalkanı ve Ukrayna ile Gürcistan’ın NATO üyeliği konusunda ABD’nin ileri adım atmasına izin vermedi. Avrupa Konvansiyonel Silahlar Anlaşması’nı askıya alması kararından da geri adım atmadı. NATO ise 1949 yılında Washington Anlaşması ile komünizm tehditine karşı başlattığı ve 1991’den sonra bir türlü köklü olarak değiştiremediği hedef ve stratejilerini gerçekleştirme hayallerini ittifakın 60. yıl zirvesine bıraktı. BİTERKEN B İ T T İ C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle