22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 NİSAN 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 19 Varlığa Katkı CHP Gaziantep Milletvekili Yaş ğyüz, Wikipedia ansiklopedisinin bilgisunar sitesinde, 2 milyar dolarlık varlık ile dünyanın en varsıl yöneticileri listesine giren, konu izlenmeye başlanınca adı listeden birdenbire çıkarılan Recep Tayyip oğan’a sordu: “Özgür ansiklopedi Wikipedia’nın, hükümet ve devlet başkanlarının malvarlıklarını açıkladığı listede, varsıl yöneticilerin üst sıralarında yer almanız övünç vesilemiz olmakla birlikte, bazı bilgilere ve açıklamalara gereksinim doğurmuştur. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmeniz sonrası verdiğiniz 15 Nisan 1994 günlü, AKP Genel Başkanı olduktan sonra verdiğiniz 10 Eylül 2001 günlü, Başbakanlık göreviniz devam ederken Başbakanlık resmi internet sitesine koydurduğunuz 7 Şubat 2006 günlü kişisel malvarlığı beyanlarınızı ve bilgilerinizi karşılaştırdığınızda, açıklanan 2 milyar dolarlık likit varlığa ulaştığınız iddiasını gerçekçi buluyor musunuz? Gerçek ise, likit varlığınızın önemli artışında kurucusu olduğunuz şirketlerinizin yaptığı ‘şirket distribütörlüğünü’ devretmenizin mi katkısı olmuştur?” SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Emek Platformu Tutanakları Perde arkasında yaşananları tarihe not düşülsün diye yazmak gerek... Emek Platformu’nun, sözde sosyal güvenlik reformu konusundaki ilkelerini belirlediği toplantıda, prim ödeme gün sayısının 7 bine düşürülmesi öneriliyor. Türkİş Başkanı K diyor ki, “Emeklilikte 6065 yaş hükmü durdukça prim gün sayısını düşürmenin bir anlamı yoktur.” Tartışmalar yapılıyor ve Emek Platformu’nda o bildik ve hükümetçe kabul edilmezse eylemlere devam edilecek “6 vazgeçilmez”ler belirleniyor: “Emeklilik yaşının 65 olması kabul edilemez. Aylık bağlama oranlarında hak kaybı olmamalıdır. Fiili hizmet zamlarının kapsamı daraltılmamalıdır. Temel teminat paketi ilaçfiyatlandırma komisyonlarına meslek örgütleri temsilcileri alınmalıdır. Emekli aylıklarının hesaplanmasında refah payının tamamı yansıtılmalıdır. Katkıkatılım payları ‘Laiklik Dayatılmaz!’ Ziyareti böylesine kritik bir zamanlamaya denk düşüreceksiniz. Ve bu topraklara bambaşka bir gezegenden ışınlanmış gibi “Laiklik zorla dayatılmaz!” diyeceksiniz... Böyle bir konjonktürde, böyle bir laf edebilmek için Türkiye Cumhuriyeti tarihini hiç bilmemiş olmak gerekir... BarrosoBirand söyleşisini okurken, yıllar önce Brüksel’de Livio Missir‘la yaptığım bir sohbet geldi aklıma. z İ mir asıllı bir levantendi Missir. Türkiye’yi uzun süre öncesinde terk etmiş olmasına rağmen, mükemmel bir Türkçesi vardı. Üniversite öğrenimini Türkiye’de yapmış, diplomasını Ankara Hukuk Fakültesi’nden almış olan Missir; ABTürkiye ilişkilerinde sonra bana hep ışık tutan, hiç unutmadığım bir şey söylemişti. Bürokratik konuları tümüyle bir yana bırakıp: “Asıl mesele” demişti, “Türkiye’nin maalesef Avrupalılarca yabancı bir memleket hissedilmesidir!” Cümle aynen böyleydi: “Türkiye’nin yabancı bir memleket hissedilmesi...” kaldırılmalıdır.” AKP ile sıkı fıkılıkta kardeş kuruluşlar haline gelen Türkİş ve Hakİş‘in başını çektiği komisyon, hükümet ile pazarlığa gidiyor. Görüşme sonrası toplanan Emek Platformu’na, kamuoyuna duyurdukları açıklamanın aynısını yapıyorlar: “Vazgeçilmezlerimiz konusunda hükümetle yüzde 8090 mutabakata vardık.” Madde madde bakılıyor ki, bırakın yüzde 80’i 90’ı, neredeyse hiçbiri üzerinde bir anlaşma yok. En önemlisi, emeklilik yaşı yine 65’te kalmış. Kimi platform üyelerinin bu durumda eylemlerin sürmesi gerektiğini savunmaları üzerine Hakİş Başkanı U , eylem taleplerini kilitleyecek atağını yapıyor hemen: “Sosyal Güvenlik Kurulu’nun yönetimindeki çalışan temsilcileri görevlerinden istifa etmedikçe Hakİş hiçbir ey leme katılmaz.” Uslu; Türkİş, KESK ve işçi emeklilerinin Sosyal Güvenlik Kurulu yönetiminden istifasını öngören bu istemi ile olayı yokuşa sürerken,Türkİş Başkanı Mustafa Kumlu da son darbeyi vuruyor: “Bu saatten sonra eylem filan olmaz. Ama bunu kamuoyuna açıklayamayız. Bir formül bulmalıyız. Örneğin, aktif izleme yapılacağını söyleyelim.” Çalışanların haklarının budanışını yalnız izlemekle kalmayacaklar, bunu aktif hale getirecekler yani! Bir Emek Platformu temsilcisi ayağa kalkıyor; verilen ödünler, yitirilen haklar konusunda çok üzüntülü ve kızgın: “Keşke her biriniz gücünüzün ayrımında olsanız...” Türkİş Başkanı Kumlu, yüzünde gülücük, yanıtlıyor: “Elimizden gelen bir şey yok ki!” İşte bu kadar! Kapatma Gibi İşçi Partisi Genel Başkanı Peve arkadaşları Ergenekon soruşturması çerçevesinde tutuklandı. Cezaevindeler şimdi... İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı , bu durumu kısaca şöyle özetliyor: “Yürürlükteki anayasaya göre siyasi partiler anayasal güvence altında faaliyet yürütürler. Siyasi partilerin çalışmaları Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca denetlenir. Yasaya aykırı faa Benzerlik Üniversitelerin bilim yolundan saptırılmasına karşı dimdik duran Prof. Dr. ’ın rektörü olduğu üniversitede olay çıkarılması çok anlamlı. TÜMÖD Başkanı Prof. Dr. p Iş , o anlamın, iktidar sözcülerinin “Üniversite hocaları işine baksın” sözünde saklı olduğu kanısında: “Üniversite hocalarından toplumun sorunlarına, demokrasinin korunması sorumluluğuna duyarsız kalmaları isteniyor. Eğer kalmazlarsa Akdeniz Üni liyetlerinin saptanması halinde AKP ve DTP’ye olduğu gibi kapatılmasının istenmesi dahil yasal yaptırımların uygulanması istenir. Dış destekli bölücü ve irticai faaliyetlerin odağı haline gelmiş olan DTP ve AKP’nin kapatılması istenmiş olmasına karşın bu partiler faaliyetlerini serbestçe sürdürürken, hakkında uyarıyı gerektirir en küçük bir soruşturma dahi bulunmayan İşçi Partisi’nin çalışmaları eylemli olarak engellenmeye çalışılmaktadır.” versitesi’nde yaşananlar gibi başlarına bela geliyor...” Işıklı, bir benzerliğe dikkat çekme gereği de duyuyor: “Olay çıkaranlar, Emniyet teşkilatı tarafından tanınan insanlar. 12 Eylül 1980 günü Türkiye’de yaşanmakta olan terör olayları bıçak gibi kesilmişti. Demek ki, terör yaratanların hepsinin yeri yurdu biliniyordu, ama gereken yapılmıyordu. Şimdi de benzer bir tablo ile karşı karşıyayız.” Ayıpları Görmeyelim.. Huzurumuz Kaçmasın(!) Kimi gazetelerle bazı gazetecilerin son iki hafta içindeki gelişmeler nedeniyle gündeme gelmesinden sonra, bu sorunun, yani, “Gazeteci kimdir” sorusunun yanıtını aslında Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu yaptığı açıklamayla verdi. Ama kim dinler ki? Gazetecinin görevi doğru haber vermektir, haberde yorum yoktur, basın ahlakına, etiğine uygun davranır gibi gazeteciyi tanımlayan bu değerleri kim dinler ki?.. Çünkü günümüzde ve toplumumuzda gazeteci, gazeteciden başka her şeydir; yargıçtır, hâkimdir, hukukçudur, bilirkişidir, avukattır, nifakçıdır, iş karıştırandır, çıkarcıdır, akıl verendir hatta o kadar akıl verendir ki, bu özelliği kimi zaman, “muhbirliğe“ kadar uzanır.. Eleştiriyi aşağılamakla, yorumu yargıyla karıştırır. Beğenmediğiyle alay eder, yerin dibine geçirir; genel geçer doğrularla, içinde yaşadığı toplumun değil, kendi çıkarlarıyla örtüşen kişi, kurum ve yöneticileri beğenir. İlkesi pek yoktur, dün “evet” dediğine yarın “hayır” diyebilir. Dün sol gösterirken bugün sağ vurur... Günümüz gazetecileri bir âlemdir velhasıl... Tabii sözümüz, bu meslekte olan ülkemizdeki bütün gazetecilere değil... Ancak son zamanlarda sayıları öylesine çoğaldı ki, tam da huzura gereksinim olduğu bir dönemde, asli görevleri, sorumlulukları barışçıl ortama katkıda bulunmak olduğu halde, aksine toplumda ürküntü, güvensizlik, kargaşa ortamı yaratıyorlar. Öyle ki, bir yanda yedi sivil toplum kuruluşu “sağduyu çağrısı“ yaparken (ki onlar da iktidar yanlısı olarak biliniyorlar) diğer yanda demokrasi ve insan hakları havarileri İslam yanlısı gazetecilerle, kendilerine “liberal demokrat” yakıştırması yapan gazeteler de “vur abalıya” veryansın ediyorlar, ülkeyi tehlikeli bir kaosa sürüklüyorlar... Bu arada ülkenin başbakanı ne yazık ki, hukukta, özgürlüklerde ve demokraside nasıl ki hep iktidarın çıkarlarını gözetiyorsa, medya konusunda da sadece hükümetin icraatlarını eleştiren medyayı görüyor ve bir tarafa yükleniyor... Hedef gösteren, saldıran İslami medya masum çünkü onun gözünde.. Ve böylece AKP’yi kurtarma operasyonuna baş koyan gazeteciler, gazeteciliklerini unutup yargıçlığa, hâkimliğe, muhbirliğe, akıl hocalığına soyunuyorlar. a “sivil toplum kuruluşu” diyen, hayranı biri çıkıyor, “Ergenekonu 2 tetikçiden ibaret mi sandınız” diye bilgiçlik taslıyor; akademisyenleri, kimi gazetecileri, avukatları, dernek ve vakıfları, işadamlarını hedef gösteriyor... Daha da ileriye giderek, AKP’ye partisini kapattırmamak için akıl veriyor, öneriyor. “Kanımızın son damlasına kadar savaşın, ‘bu etik değilmiş, şık değilmiş‘ sözlerine aldırmayın!.. Kanunları değiştirmek AKP’nin boynunun borcudur “ diyor. ün incileri bunlarla da bitmiyor tabii... Bu bilgiçyargıçhâkim gazeteciyi daha yakından tanımak isteyenlerin ‘ın, “Önce Köşeler Gevşedi KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AÇ behicak?yahoo.com.tr REFLEKS” kitabını okumalarını öneririm. Kendisini çok esprili ve zeki sandığına emin olduğum bir diğer gazeteci de, ( ) yaşı 80’nin üstündeki bir meslektaşıyla (pek çok yazısında yaptığı gibi) amiyane bir biçemle alay ediyor. Bir zamanların sıkı solcusu bir gazeteci yazarın tanınmış gazeteci ise hangi tarafoğlu ta olduğu açıkça belli olan gazetesi Taraf’ta, kendisine vahiy gelmiş olmalı ki, “korkunç bir olay olacak” öngörüsü ile, “darbeci” yakıştırması yaptığı “Kemalizmin kökünü kazımaya” adeta ant içiyor.. Bir dönem, karşıt görüşte olan kimi cumhuriyetçileri, “ülke bölünecek paranoyasına“ kapılmakla suçlayan Ahmet Altan ve benzeri gazeteciler, nedense şimdilerde kendileri “bir darbe paranoyasına” kapılmış görünüyorlar... Kemalizmi darbecilikle, üç büyük kentte sokaklara dökülen milyonlarca masum protestocuyu da aynı suçlamayla özdeşleştirmeyi başka nasıl izah edebilirsiniz ki?.. Ama beni şaşkınlıktan şaşkınlığa düşüren son inanılmaz bombayı büyük gazeteci(!) patlatıyor... (Belki de şaşırmamak gerekirdi ya) “Huzuru korumak için ayıpları görmezden gelmek de bir yoldur” diyor ve müthiş bir edebi benzetmeyle ‘in Yüksek Ökçeler adlı öyküsünü örnek gösteriyor. Önce bacaklarını, ayaklarını rahatlatmak adına ökçeli ayakkabılarından vazgeçip yumuşak terlikleri giyen evin sahibi kadın, daha sonra artık eskisi gibi ökçelerin sesinden uyarılmayan hizmetkârların tatsız olaylarını görüp iç huzuru kaçınca, onların ayıplarını görmemek için tekrar ökçeli ayakkabılarını ayağına geçiriyor. Kıssadan hisse, “toplumların yumuşak terliği demokrasidir, şeffaflıktır, hukukun üstünlüğüdür, çoğunluktur” diyen Barlas sonra, “Ama bunlar, ayıpları yapanların huzurunu kaçırabilir. Bazı toplumlarda bu ayıpları yapanlar, ‘Uzlaşalım, herkes eskisi gibi devam etsin, huzurumuz kaçmasın’ der... Hatta bazı toplumlarda ayıpları yapanlar, huzursuzluğun sebebi olarak halkı ve demokrasiyi gösterebilirler” (Acaba kimleri kastediyor dersiniz?) diye devam ediyor ve huzurumuz bozulmasın diye ayıpları görmezden gelmenin doğru çözüm olabileceğini ima ediyor... Ayıpları kimin yaptığını anladınız değil mi ? Bizim “kıssadan hissemiz” de: Aman huzurumuz kaçmasın diye, biz de halk olarak, iktidarın toplumu İslamlaştırma karşıdevrimini, belediyelerin, ihalelerin, kimi büyük para babalarının ve hatta Meclis içindeki bakan ve milletvekillerin örtülü yolsuzluklarını sineye çekelim.. Türkiye Cumhuriyeti’nin yavaş ve emin adımlarla İslam cumhuriyetine, ulusal bütünlüğünün federe devlete dönüştürme gizli planlarını, “yani bu büyük ayıpları görmezden” gelelim, aman huzurumuz bozulmasın diye... Öyle mi?.. Buna, pes doğrusu demekten başkaca bir yorumumuz yok. İşte 21. yüzyılda gazeteciliğin ve gazetecilerin geldiği nokta... “Bu k İ i taraf hiçbir zaman gerçek anlamda anlaşamadı!” diye sözlerine devam etmişti Missir: “Çünkü birbirlerini anlamıyorlar. Birbirlerini anlamadıkları için de anlaşamıyorlar. Türkiye karmaşık bir ülke. Bu ülkeyi anlamak, tanımak için özel çaba göstermek lazım. Bu bir ilgi meselesi. Avrupa Türkiye ile gerçekten ilgili olsa, bu çabayı gösterir. Ama şimdiye dek stratejik konular dışında bu ilgiyi göstermedi Türkiye’ ye...” Missir ile bu konuşmayı yirmi yıl önce yapmıştık. Geri dönüp baktığımda, aradan geçen zamanın; “adaylık”, “üyelik müzakereleri” gibi fiyakalı laflara rağmen, temel yaklaşımda hiçbir fark yaratmadığını görüyorum.... AB Komisyonu Türkiye’yi, 20 yıl önce ne denli ‘’yabancı hissediyor” idiyse hala o denli “yabancı hissediyor”... Hatta bugün muhtemelen “düne nazaran” daha “yabancı hissediyor”... Araya 11 Eylül dünyası girdi her şeyden önce... Ve Komisyon’da bu “karmaşık Türkiye meselesini” kavrayan, tanıyan; tanımanın ötesinde “hisseden” Missir türü memurlar kalmadı... Komisyon’un s İ tanbul doğumlu anlı şanlı genel sekreteri Emile Noel gibi kişiler örneğin yok artık Brüksel’de.... Muhatap olarak karşımıza çıkan isimler kim bugün? Finli Ollie Rehn ile herkesin ağzına bir parmak bal çalmak ve Ali’nin külahını Veli’ye; Veli’ninkini Ali’ ye giydirmekle ün salan “ip cambazı“ bir Portekizli politikacı Jose Manuel Barroso... Bir de tabii Avrupa Parlementosu kanadında da “uçan Hollandalımız” Joost Lagendijk var! Koskoca Avrupa realitesi bu denli kişiselleştirilir mi, diyebilirsiniz... Böylesine farklı, böylesine “birbirini anlamayan” dünyalar söz konusu olduğunda evet kişiler önemlidir... Osmanlı imparatorluğu Avrupa ile ilişkilerinde biliyorsunuz “dragomanlara” başvuruyordu. “Dragomanlar”; kavramların farklı dünyalardaki farklı izdüşümlerini bilen, kavrayan; tarafların “zihin haritalarını“ çıkaran, tanıyan kişilerdi. En üst düzey ilişkilere tercümanlık yaparken, birebir sözcüklere değil; öncelikli olarak “meramı“ anlamaya ve anlatmaya odaklanıyorlardı.... Bu “birbirini anlamayan dünyalar” arasındaki “meramın tercümesi” öylesine önemliydi ki; iyi bir dragoman, ilişkilerin seyrinde iyi bir diplomat denli belirleyici olabiliyordu. 18. yüzyıl s İ tanbul’unda bulunmuş Venedikli diplomat Carlo Ruzzini; “Biz yalnız dragomanların ağzıyla konuşuruz!” diyerek ifade etmişti bunu: “Misyonumuzun başarısı, hangi dragomanın ağzıyla konuştuğumuza bağlıdır. k İ na edici, hünerli bir dragoman devreye girmezse, tüm çabalar boşadır...” Avrupa Komisyon Başkanı‘nın ense kökünde Ruzzini’nin söz ettiği kalibrede bir “modern zamanlar dragomanı“ olmuş olsaydı örneğin; o dangul dungul, “Laiklik dayatılamaz!” sözleri yerine daha sonra Meclis’te başvurduğu ifadeler hemen ilk elden ağzından çıkabilirdi: “Laiklik tartışması önemlidir. Birçok üye ülke bu tartışmayı yaşadı. Ve kendilerine uygun çözümleri buldular. Türkiye de kendisine en uygun olan çözümü bulacaktır. Bu konuda bizden bir standart dayatması beklemeyiniz!” Barroso mülakattan bir gün sonra TBMM kürsüsünden.. evet, söyledi bunları. Ama hadi doğrudan kendisinin anlayacağı bir dilden ifade edelim: “The damage is done!” Geçmiş olsun! nilgun@cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 12 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Büyük ve tür1 lü renklerde çiçekler açan bir 2 süs bitkisi. 2/ İzmir’in bir ilçe 3 si... Lantan ele 4 mentinin simge 5 si. 3/ Bir meyve. 4/ Yemek... Ya 6 tak doldurmaya 7 yarayan yün, pa 8 muk, kıtık gibi şeyler. 5/ Nota 9 da durak işareti... Neca1 2 3 4 5 6 7 8 9 ti Cumalı’nın, sinema1 Ç E K İ N C E M ya da aktarılan bir oyu2 I A Ğ M U M R E nu. 6/ Taraf... OmurgaP O R nın bel ile kalça arasın 3 L İ Ş E R C İ B A L İ daki bölümü. 7/ Yolsuz 4 I R ya da emeksiz elde edi 5 Ş G E E T N len şey... Galyum ele 6 T E R T R İ K O mentinin simgesi. 8/ 7 A N A S O N A S Atın başına geçirilen 8 Y E D E K N O dizgin ve süsler... Deği 9 K O L A Ğ A S I şenlerin özünde değişmeden kaldığı varsayılan idealist kavram. 9/ İtici neden, güdü... Başlangıcı olmayan, öncesiz. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sarı, turuncu ya da beyaz renkte çiçekler açan bir süs bitkisi. 2/ Hisse, pay... Bir elektroliz aygıtındaki artı kutup. 3/ Kaynağı antik çağlara dayanan kirişli bir çalgı... Nâzım Hikmet’in bir oyunu. 4/ Hz. Muhammed’in sözleri ile davranış ve eylemlerini aktaran bilgi... Bir nota. 5/ “ yaprak verir sır vermez rüzgâra” (C. S. Tarancı)... Saçın ıslanmaması için giyilen kauçuk başlık. 6/ Gemilerde cıvadra donanımını desteklemek için yerleştirilen ek yapı öğesi. 7/ “Süsen” de denilen bir süs bitkisi... Bir cetvel türü. 8/ Vilayet... Bursa’nın bir ilçesi. 9/ Orta ve Doğu Avrupa kökenli Yahudilere verilen ad. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle