23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 NİSAN 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER ‘AKP’nin Alevi açılımı iflas etti’ İstanbul Haber Servisi DSP İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız, AKP’nin Alevi açılımının iflas ettiğine dikkat çekerek “AKP, hem Alevi açılımından söz ediyor hem de Alevilerle ilgili ne sorulsa, ne tür bir talepte bulunulsa ‘Hayır, olmaz’ yanıtını veriyor. Yanıt verirken de hep gerilime, gerginliğe sebep oluyor” dedi. DSP Milletvekili Yağız yaptığı yazılı açıklamada, hiçbir Alevinin cemevini, caminin ya da başka bir ibadet yerinin alternatifi olarak görmediğini belirterek Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun açıklamalarını eleştirdi. Alevilerin cemevini, caminin karşıtı olarak da görmediğini ifade eden Yağız, “Mesele, alternatiflik ya da karşıtlık meselesi değildir. Bu, bir inancın doğal tercihidir, gereğidir. Herkesin inancına ve ibadet yeri tercihine saygı duymak zorundayız” dedi. 7 Rusya’da Gülen’le ilişkili bütün STÖ’ler Nurculuk kapsamında yasadışı ilan edilebilecek İslamcı akımlara darbe DENİZ BERKTAY GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Üstünlüğün Hukuku Özellikle hukuk konusundaki kafa karışıklığının yalnızca bizim üst düzey yöneticilerimize özgü olmadığını, aynı durumun Avrupa Birliği (AB) yöneticileri için de geçerli olduğunu biraz da şaşırarak izliyoruz. Bizimkiler Anayasa Mahkemesi ile Danıştay’ın işlemleri ve kararlarını yok sayar, hatta hakaret konusu yaparken onlar da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni görmezden gelmeye kalkışıyorlar. Oysa biliniyor ki, hukukun üstünlüğü kavramı, demokrasinin önemli temellerinden birini oluşturan milli irade ile oluşan otoritenin egemenliğinin sınırlandırılması amacını da içermektedir. Aksi bir yaklaşım, özellikle evrensel tanımları bulunan insan haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğurur. Ülkemizdeki son uygulamalar hukukun üstünlüğü konusundaki kafa karışıklığını açık biçimde yansıtmaktadır. Bir ülkenin “hukuk devleti” olduğunu söyleyebilmek “yargısal denetimin” kabul edilebilirlik oranı ile mümkündür. Bir yandan Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu söylemek, öte yandan ise milli iradenin her şeyin üstünde olduğunu iddia etmek, bir türlü kurtulamadığımız Şark kafalılığının tipik bir sonucudur. Batılı olduklarına inanılan Avrupalıların da aynı yaklaşımı benimsiyor olmalarının ardında çıkar ilişkilerinin bulunduğunu söylemek, zorunlu bir akıl yürütme olmaktadır. Türkiye bir hukuk devleti ise idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olması kaçınılmazdır. Yeter ki yargı katları bu yetkilerini anayasada belirtilmiş sınırlara uygun olarak kullansınlar. ??? Yargı, görevi gereği nesneldir. Bir suçluyu mahkum ederek cezaevine gönderirken “Bu kişinin bakmakla sorumlu olduğu ailesi ne yapar?” diye düşünmez. Çünkü uyguladığı yasalarda bu durumu dikkate almasını gerektiren bir kural yoktur. Aynı nesnellik siyasal partiler için de geçerlidir. Çünkü ne anayasada ne de Siyasi Partiler Yasası’nda belirli bir oy oranının üstündeki partileri korumayı amaçlayan bir kural vardır. Hukuk devletinde, anayasanın siyasi partileri denetlemekle görevlendirdiği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na hakaret etme özgürlüğü de olamaz. ??? Özeleştiri yoksunluğu da demokrasimizin önemli eksikliklerinden bir başkasıdır. Gelin hep birlikte politikacı, bakan ve neyzen özelliklerini de belirterek Turan Güneş’i anımsayalım. Seçim kampanyası sırasında gittiği bir kahvede kendisine ikram edilen kahvenin konulduğu fincanın kulpunun kırık olduğunu görünce, kahveciye şöyle dediği anlatılır: “Sen bu fincanı Cumhuriyet Halk Partisi merkezine yolla. Orada fincana mutlaka bir kulp takarlar.” Sözlük, “kulp takmak” deyiminin karşılığı olarak “bir şeyi, bir kimseyi kusurlu göstermek için bahane, kusur bulmak” açıklamasını yapıyor. Ama ardından da şu bölüm geliyor: “Kulpunu bulmak: Yapılacak uygunsuz bir iş için yasallığı tartışılabilecek bir çözüm yolu bulmak.” Acaba Güneş yaşıyor olsaydı, günümüzü eleştirmek için adres değiştirip “AKP’ye gönder” der miydi? ??? Küreselleşme yandaşları ve ulusallaşma karşıtları, özelleştirme uygulamasını göklere çıkarırken yönetimi, demokrasi adına cemaatlerle birlikte ceberut devlete dönüştürme çabalarına niye ses çıkarmıyorlar dersiniz? Yönetim gücünün üstünlüğünü, hukukun üstünlüğüne tercih etmenin tutarlı bir nedeni olması gerekmez mi? ??? Bir soru daha. Hukukun üstünlüğü ilkesi geçerli olsa, iktidar yargının görevi olan “çeteleri çökertme” konusunda yetki kullanabilir, asıl görevi olan “hortumları kesme” sözünden cayabilir mi? KİEV Rusya Üst Mahkemesi’nin, Rusya Federasyonu Başsavcılığı’nın talebi doğrultusunda aldığı Nur cemaatini yasaklama kararı, bu cemaatin Rusya’daki etkinliklerine son verilmesi konusunda yaşanan ikiliğe son vermiş bulunuyor. Nur cemaati, 2002 yılında Rusya’nın iç güvenlik teşkilatı olan FSB tarafından kara listeye alınarak Rusya Federasyonu toprakları içinde ülke bütünlüğüne aykırı hareketler gösteren ve radikal İslamı aşıladığı belirtilen vakıflar ve şirketlerden bir bölümünün kapatılmış olmasına karşılık, Nur cemaati, resmi olarak yasaklanmamış, sadece devlet güvenliğine aykırı eylemlerde bulunduğu dile getirilmişti. Fethullah Gülen’in cemaati tarafından Rusya’nın değişik yerlerinde 1990’lı yılların başlarında açılmaya basalanan “Türk okulları”, ilk olarak, 1990’lı yılların sonunda, fakat asıl olarak, Vladimir Putin’in Devlet Başkanı olduğu 2000’li yılların başlarında yoğun ince ? Rusya Yüksek Mahkemesi’nin aldığı kararla Nurculuk faaliyetlerinin tamamen yasaklanmasının ardından, Fethullah Gülen cemaati ile doğrudan ya da dolaylı ilişki içinde olan ya da üçüncü kişiler tarafından yönlendirilen sözde sivil toplum örgütlerinin “Nurculuk faaliyeti” kapsamında değerlendirilip yasadışı ilan edilmesinin önü açıldı. lemelere maruz kaldı. FSB’nin 2002 yılı Aralık ayında açıkladığı yıllık raporunda, Başkurdistan, Çuvasistan, Buryatiya, Hakasya ve Kuzey Kafkasya (Dağıstan, Çeçenistan ve Stavropol) bölgelerinde “Toros”, “Eflak”, “Serhat” ve “Ufuk” adlı vakıf ve firmaların Nurcuların elinde bulunduğu ve bu kuruluşlar ülke güvenliğini tehdit eden faaliyetler ve yabancı istihbarat örgütleri lehine istihbarat faaliyetlerinde bulundukları için kapatıldıkları, buralarda bulunan Türk uyrukluların sınır dışı edildikleri belirtiliyordu. Rusya’da Nur cemaatine yönelik ikinci büyük operasyon, 2005 yılında Tataristan’da gerçekleştirildi. Tataristan’da radikal İslami eğilimlerin artması karşısında alarma gecen FSB, Tataristan’da Nur cemaatine yönelik düzenlediği operasyonlarda, kayıtsız olarak faaliyet gösteren ve Nur cemaati ile bağlantılı olduğu anlaşılan yerlere baskınlar düzenledi. Cemaate üçüncü büyük darbe, 2007 yılının mayıs ayında Koptevskaya Bölge Mahkemesi’nin Tataristan savcılığının talebi doğrultusunda Saidi Nursi’nin kitaplarını yasaklaması oldu. Eylül ayında kesinleşen kararın gerekçesinde, Saidi Nursi’nin kitaplarının radikal İslamı aşıladığı, okuyucu kitlesini çevresinden yabancılaştırdığı ve onları kendilerinden olmayanlara karşı eyleme geçmeye teşvik ettiği belirtiliyordu. Gülen’in okullarına yönelik operasyonlarda, 2007 yılı, bir dönüm noktası oldu. O tarihe kadar, Rus olmayan etnik grupların yaşadıkları bölgelerde bulunan 16 okul kapatılmış, buna karşılık Tataristan bölgesi ile Rusların çoğunlukta olduğu Moskova ve St. Petersburg’daki okullara dokunulmamış iken, ağustos ayında, St. Petersburg kentinde, Türkiye’deki Fatih Kolejlerini de işleten Çağ öğretim işletmeleri tarafından işletilen 664 numaralı lise, devletleştirildi. Diğer taraftan da, etnik ve dini yapı ile ekonomik ilişkiler açışından Rusya’nın en hassas bölgelerinden biri olan Tataristan’da etkinlik gösteren 7 lise üzerinde denetimler arttırılarak, değişik gerekçelerle, okullardaki Türk uyruklu öğretmenler Türkiye’ye dönmeye zorlandı. Gerek St. Petersburg, gerekse Tataristan’da Gülen’in okullarına karşı tatbikatların birdenbire artması ile ilgili yapılan değerlendirmelerde, Türkiye’deki 2007 genel seçimlerinin ve Türkiye’deki siyasi İslamın tırmanışta olmasının da çok büyük etkisinin olduğu belirtiliyor. Ali Dinçer Koruluğu açıldı ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Geçen yıl yaşamını yitiren TBMM Başkanvekili Ali Dinçer’in 2006’da Meclis bahçesinden topladığı meşe palamutları fidan haline getirilerek Çankaya Belediyesi’nce açılan “Ali Dinçer Koruluğu’’na dikildi. Oran’da Atatürk Sitesi içindeki 2 bin 600 metrekarelik koruluğun açılışını Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz, Dinçer’in eşi Yıldız İbrahimova, kızı Suna Dinçer ile kardeşi Aziz Dinçer yaptı. Açılışın ardından öğrenciler koruluğa meşe fidanlarını dikti. CHP’li Ersin, atamalarda liyakat değil cemaat bağlantılarının dikkate alındığını söyledi ‘Emniyette cemaat kadrolaşması var’ ? CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, emniyet teşkilatında ciddi ve tehlikeli boyutlarda cemaat kadrolaşması olduğunu belirterek, “Öyle ki kendilerini AKP’nin arka bahçesi ve AKP’nin silahlı ve istihbarat gücü olarak gören bu kadrolar, zaman zaman keyfi davranışlar içine girebilmektedirler” diye konuştu. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, emniyette yoğun bir “cemaat kadrolaşması” olduğunu belirterek “Atama ve yükselmeler, liyakate göre değil, torpil ve cemaat bağlantılarına göre yapılıyor” dedi. CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında polis teşkilatının 163. kuruluş yıldönümünün kutlandığını anımsatarak polisin sorunlarını gündeme getirdi. Polisin son derece ağır koşullarda görev yaptığını, diğer kamu görevlileri haftada 40 saat çalışırken polisin haftada en az 72 saat çalıştığını ifade eden Ersin, “AB ülkelerindeki meslektaşlarından bir misli daha fazla ve ağır koşullarda çalışmalarına karşılık maaşları onların dörtte biri kadarıdır” dedi. Emniyet teşkilatında ciddi ve tehlikeli boyutlarda cemaat kadrolaşması olduğunu belirten Ersin, “Öyle ki kendilerini AKP’nin arka bahçesi ve AKP’nin silahlı ve istihbarat gücü olarak gören bu kadrolar, zaman zaman TSK ile emniyetin arasını açmaya bile çalışmıştır. İktidardan aldıkları güçle, zaman zaman keyfi davranışlar içine girebilmektedirler” diye konuştu. TAMALARDA TSK ‘A MODELİ’ Emniyet teşkilatında atamalar, yükselme ve görev dağılımının liyakate ve beceriye göre değil torpile ve cemaat bağlantılarına göre yapıldığını ifade eden Ersin, bu durumun gruplaşmalara ve çekişmelere neden olduğunu söyledi. Ersin “Atamalar ve yükselmelerde, TSK’de olduğu gibi siyasetçilerin müdahil olmadığı Polis Şurası etkin bir şekilde devreye sokulmalıdır” dedi. İnsan haklarına aykırı çalışma koşulları ve geçim sıkıntısı yüzünden polisin rahatsız ve huzursuz olduğunu söyleyen Ersin, kamu görevlileri arasında en fazla intihar ve istifanın olduğu meslek grubunun da polisler olduğunu kaydetti. Ersin, 2007 sonu itibarıyla son 5 yılda, 44 polisin şehit olduğunu, yine bu sürede 146 polisin intihar ettiğine dikkat çekerek son 5 yılda 423 personelin çalışma koşullarına dayanamayarak istifa ettiğini söyledi. HALKALI İMKB ANADOLU TEKNİK VE ENDÜSTRİ MESLEK LİSESİ ÖĞRENCİLERİ Ders yerine cuma namazına NİHAN İNAL ‘Şimdi Düşünme Zamanı’ ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk Patent Enstitüsü (TPE), çocukların bilime, teknolojiye ilgi duyması ve düşünce ürünleri geliştirmelerinin teşvik edilmesi amacıyla 25 Nisan’da “Şimdi Düşünme Zamanı” isimli bir sergi düzenleyecek. Enstitüde açılacak sergiye, Ankara ili sınırlarındaki ilköğretim okullarının öğrencileri, teknoloji ve tasarım dersinde oluşturdukları çalışmalarıyla katılım sağlayacaklar. 100 adet projenin sergileneceği sergi için öğrenciler, 15 Nisan 2008 tarihine kadar başvuru yapabilecek ve TPE’nin www.tpe.gov.tr adresli web sitesinden ayrıntılı bilgi alabilecekler. İstanbul’un Küçükçekmece ilçesine bağlı Halkalı Atakent İMKB Anadolu Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi’nde öğrencilerin ders saatleri içerisinde okula yaklaşık 300 metre yakınlıkta bulunan Toplu Konut H.Ömer Çetinsoy Camisi’ne giderek “cuma namazı” kıldıkları ortaya çıktı. Velilerin şikâyetleri üzerine dün öğlen saatlerinde gittiğimiz Atakent İMKB Anadolu Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesi’nde “ders zili”nin çalmasına karşın öğrencilerin okula değil, camiye gittikleri, cuma namazını kıldıktan sonra da okula geri döndükleri gözlendi. Eğitimİş Genel Başkanı Yüksel Adıbelli, eğitimöğretim saatlerinde namaza gidilemeyeceğini vurgulayarak “Öğrenciler kendi başlarına camiye gitmiyorlar, arkalarında okul müdürü, kaymakam hatta Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) vardır. MEB’in hoşgörüsü ol masa eğitim saati içinde kimse bir yere gidemez” diye konuştu. EğitimSen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer ise izin veren yöneticilerin suç işlediğini belirterek “Buna göz yuman yöneticiler hakkında yasal işlem başlatılmalıdır” dedi. Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Genel Başkanı Gülseven Yaşer, AKP hükümetinin yaşamın her alanında kadrolaştığı gibi okullarda da kadrolaştığını dile getirerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Okul müdürleri, cuma namazı gibi işlere AKP hükümetine yaranmak için izin veriyor.” BAŞLATILDI İNCELEME Konu ile ilgili görüşlerine başvurduğumuz okul yetkilileri ise öğrencilerin kendi bilgilerinin dışında namaza gitmiş olabileceklerini savundu. İstanbul İl Milli Eğitim Müdür Vekili Saadettin Pircioğlu, dün yaşanan olay ve okul hakkında gereken incelemeyi başlatacaklarını söyledi. oerinc?cumhuriyet.com.tr GAZETEMİZ ORTAYA ÇIKARMIŞTI MemurSen Genel Başkanlığı ANKARA (ANKA) EğitimBirSen Genel Başkanı Gündoğdu, düzenlediği basın toplantında, MemurSen’in 3. Olağan Genel Kurulu’nda genel başkan adayı olduğunu açıkladı. Gündoğdu’nun yönetim kurulu aday listesinde SağlıkSen Genel Başkanı Mahmut Kaçar, DiyanetSen Genel Başkanı Ahmet Yıldız, Büro MemurSen Genel Başkanı Yusuf Yazgan, EnerjiBirSen Genel Başkanı Hacı Bayram Tombul, MemurSen Denizli İl Başkanı ve EğitimBirSen Denizli Şube Başkanı Halit Ortaköy, Şanlıurfa MemurSen İl Başkanı ve BemBirSer Şube Başkanı Ahmet Kaytan yer alıyor. ‘Köşk’ün tarafsızlığı zedelenir’ İstanbul Barosu, 301 davalarında yargılama koşulu izninin Cumhurbaşkanlığı’na verilmesinin kötü sonuçlara yol açacağı uyarısında bulundu İstanbul Haber Servisi İstanbul Barosu, 301. madde ile ilgili sorunda “eleştiri hakkı ve aşağılanmanın sınırının doğru biçimde ortaya konulması” gerektiğini vurgulayarak siyasi çevrelerin farklı görüşlere sahip olmalarına karşın “ulusal onuru rencide edici her türlü yaklaşıma karşı çıkma” konusunda hemfikir olunması gerektiğinin altını çizdi. Baronun değerlendirmesinde, 301 davalarında yargılama koşulu izninin Cumhurbaşkanlığı’na verilmesinin de tarafsızlığı zedeleyeceğine dikkat çekildi. Baro tarafından 301. madde ile ilgili yapılan yazılı açıklamada, “Üzülerek görüyoruz ki, onlarca demokratik sorun ortadayken, siyasal iktidar uslu bir öğrenci gibi davranmakta, dış telkinlerle iç hukuka müdahaleyi olağan kabul etmektedir” denildi. Açıklamada, TCY’nin 159. maddesinde dava açılması Adalet Bakanı’nın izin koşuluna bağlı tutulmasına karşın 301. maddede bu yönde bir koşula yer verilmediği anımsatıldı. ‘S Açıklamada, “Bu durumun iki neAKINCALI OLUR’ deni var. İlki yürütme organının imkân ölçüsünde yargıya müdahale etmemesi yönündeki görüşün ağır basması, diğeri ise verilen bu izin karşısında davaların gereği gibi irdelenmeden açılıyor olmasıdır. Şimdi tasarı ile söz konusu iznin Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından verilmesi yönündeki önerinin ise isabetli olmadığını düşünmekteyiz. Sorunlara yol açan bu maddeye bir çözüm getirmeye çalışırken tarafsız konumda olan Cumhurbaşkanlığı makamının olası siyasal tartışmaların içerisine çekmek kanımızca daha sakıncalı olacaktır” görüşüne yer verildi. Açıklamada, ulusal bütünlük, Türk varlığı, Cumhuriyet, laiklik, yasama ve yürütme organı, hukuksal açıdan gözetilmesi gereken değerler olmasının, 301. madde gibi bir düzenlemeye gidilmesinin nedeni olduğu belirtildi. Kamuoyunda 301. madde kapsamında “Kamu güveninin tehlikeye girmesinin somut olarak aranması”, “Türklere yönelik aşağılama” gibi konulara getirilen önerilere de değinilen açıklamada, özetle şöyle denildi: “Bu noktada özellikle Türklük kavramının çok geniş olduğu yönündeki eleştiri üzerinde durmak isteriz. Bu kavram belirli bir zaman ve ülkede yaşayan ve insanlarla ilgili olmayıp soyut bir değeri ifade etmektedir. 301’de cezalandırılan davranış da işte bu soyut değerin, yani Türk milletinin aşağılanmasıdır. Madde metnine ‘Türk milleti’ yazılması da normun içeriğini değiştirmeyecektir. Ayrıca yalnızca Türk milletini değil, başka milletleri aşağılamak da TCK’de suç olarak öngörülmüştür.” Amasya Valiliği’nden türbana soruşturma MEHMET MENEKŞE AMASYA Amasya’da türbanlı öğrencilerin hiçbir engelle karşılaşmadan okullara girebildiğine dikkat çekilen haberimiz üzerine Amasya Valiliği harekete geçti. Valilik, konuyla ilgili olarak inceleme başlattı. Gazetemizde 10 Nisan günü birinci sayfada yer alan “Türbana sınırsız serbestlik” başlıklı haberde Amasya Anadolu Kız Meslek Lisesi başta olmak üzere kent merkezinde ve ilçelerde okullara türbanlı öğrencilerin rahatlıkla girebildiğini fotoğraflarla gözler önüne sermiştik. Haberin yayımlanmasının ardından Amasya Milli Eğitim Müdür Vekili Mahmut Keskiner açıklama yaptı. Amasya Valiliği’nin konuyla ilgili olarak inceleme başlattığını belirten Keskiner, “İlimizdeki eğitimöğretim kurumlarında yürürlükteki mevzuat çerçevesinde eğitimöğretim faaliyetlerinin yürütülmesinde azami özen gösterilmektedir. İddia konularıyla ilgili olarak valiliğimiz tarafından inceleme başlatılmıştır” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle