03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 NİSAN 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr 15 İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER TÜİK son çeyrekte yüzde 3.4 büyüme açıkladı, ekonomi ve iş çevreleri rakamları inandırıcı bulmadı Büyümeye hormon da yetmedi ? TÜİK, yüzde 5 olarak hedeflenen 2007 yılı büyüme hızını yüzde 4.5 olarak açıkladı. Bu rakam krizden sonraki en büyük yavaşlamayı ifade ediyor. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), hükümetin yüzde 5 olarak hedeflediği Türkiye’nin 2007 yılı büyüme hızının yüzde 4.5 olarak gerçekleştiğini açıkladı. Büyüme, geçen yılın son çeyreğinde ise yüzde 3.4 olurken kişi başına gelir de 9 bin 333 dolar olarak hesaplandı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), üretim yöntemiyle hesaplanan gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) 2007 yılı ve dördüncü dönem geçici sonuçlarını açıkladı. Buna göre 2007 yılı GSYH değeri cari fiyatlarla yüzde 12.9’luk artışla 856 milyar 387 milyon YTL, ABD Doları cinsinden ise yüzde 25.1 artışla 658 milyar 786 milyon dolar olarak hesaplandı. Kişi başına GSYH değeri ise cari fiyatlarla 12 bin 132 YTL, ABD Doları cinsinden ise 9 bin 333 dolar olarak gerçekleşti. Rehn’e Sormalı!.. Anayasa Mahkemesi’nin, AKP ile ilgili savcılık iddianamesini ciddi bularak davanın görülmesini kabul etmesi, tartışmasız gündemde her şeyin üstüne çıktı. Televizyonlarda görüş açıklamaları yarıştırmaları yetmiyor, tanıdık tanımadık sanki biz bilirmişiz gibi bizleri de arıyor, sonuç hakkında görüş istiyorlar.. Üst üste yaşadıklarımıza tuz biber bu medyatik, abartılı gerilim, olup bitene en sondan, tersinden bakılması canımı fazlası ile sıkmış olmalı “Olli Rehn’e soralım, o ne demiş” diye kestirip atıyorum.. Onun zaten ortada bir bağımsız ülke, anayasal hukuk düzeni yokmuş gibi en üst perdeden; “Ak Parti kapatılırsa müzakereler askıya alınır” talimatını kendimce tiye alıyorum. Kimi dostlar, iyi niyetle Rehn’in sadece görevini yapmakta olduğunu, onun bu densiz çıkışlarının sorumlusunun, AB’den çıkan kararlar, açıklamalar, talimatlar bütününün ne kadar istenmediğimizin dalga dalga yayılması içerikli olmasını görmezlikten gelen, varoluşlarını AB lobiciliğine bağlamışlarla, başta iktidara sınırsız ödün vererek siyaset yapanlar, yetmedi çıkarları için ülke çıkarlarını bozuk para gibi harcayanlar olduğunu anımsatıyorlar. Ben de biliyorum amma.. malum medya çağındayız. Gerçekler değil, nasıl gösterildikleri, sanalla yer değiştirdikleri önemli. Rehn ne derse desin, ABD, AB siyasileri BOP projeleri içinde, emperyal çıkarları adına Türkiye’de ne olup bitmesini isterlerse istesinler... Türkiye’de hâlâ Atatürk devrimlerinin çerçevesinde geçerli bir anayasal, laik Cumhuriyet, hukuk düzeni var... Hazırlanan iddianame, açılan dava AKP’nin iktidar gücünü de kullanarak bu anayasal hukuk düzeni çerçevesinde laikliğe aykırı icraatları ile tehdit oluşturduğunu savlıyor. Sanal çıkış yolu aramayan hukuk bilimcileri, zaten en başından kanıtların eksik olması hali dışında söz konusu iddianame ile davanın kabul edilmesi gerektiğinin altını çizmişlerdi. Önümüzde uzun bir yargı süreci olacak. Ülkemiz parti kapatmada sabıkalı sayılsa da, parti kapatma medyada yaratılan havadaki gibi kolay bir iş değil. Askeri darbeler sürecini yaşamadığımız gibi, daha önce yapılmış anayasa değişiklikleri ile de parti kapatmalar daha bir zorlaştırılmış durumda. AKP yandaşı odaklı rüzgârlarda tersten estirildiği gibi AKP’nin kapatılması öyle kolay, yakın bir olasılık hiç değil. Hukuk bilimcileri söz konusu iddianame ile, daha güçlü bir olasılığın, Başbakan Erdoğan içinde olmak üzere kimi AKP liderlerinin kişisel eylemleri ile bağlantılı siyasi yasaklı olma olasılıkları. ??? AKP’nin anayasa değiştirme, referandum girişimleri AKP’nin kapatılması tehdidi ile kendi yandaşları üzerinde panik yaratma çabaları, işte bu uzun süreçli yargılamayı, sorgulamayı, yargı karar verirse de kimi AKP liderlerinin siyasi yasaklı olmalarını önlemeye yönelik. Başbakan Erdoğan’ın hafta sonu sinirli çıkışları da aynı nedenle. Nedeni ise iktidar gücü ile çıkılan yolda, bu çok uzun süreli yargılama sürecinin siyaseten çok ciddi güç kaybettirme riski. Yandaş cephede panik estirerek, aceleye getirilerek, mağduru iyi oynayarak referandumla, ABD ve AB desteğinde bu işten sıyrılma hesabı. AKP’nin kapatılmadığı, ancak iddianame üzerinden açılan uzun süreli bir yargılama sürecinde AKP iktidar icraatlarının rejim, anayasal hukuk düzeni, laiklik boyutunda sorgulanacağı aylar, yılları bir düşünün. Belleğimizin çok kolay unuttuğunu, öne çıkmamış olayların bir bir gündeme taşındığını. Zaten daha işin başında, Başbakan Erdoğan’ın yerine AKP’de liderlik arayışları, siyaset oyunları gündeme gelmedi mi? Kanka sayılan sivil toplum örgütlerinin uzlaşma arayışlarına Başbakan Erdoğan’ın öfkesi bundan değil mi? Günümüz sandık demokrasisinde, emperyal çıkarlar, iç siyasi, sermaye, medya çıkarları sarmalında kutsal, mucize slogan ne, “değişim, yeni yüz” değil mi? Kohl’un yüzü eskidi gelsin yeni parti ile yeni lider Schröder. O ancak iki seçim dayanabildi. Parti değişikliği ile birlikte Merkel geliverdi. Zengin kuzey dünyasında sandık demokrasisi, serbest piyasanın acımasız, insan haklarına aykırı çarpık düzenin çıkarları adına bu kadar hızlı siyasi lider öğütürken.. Olli Rehn’in AB Kopenhag kriterleri ile hiç de uyumlu olmayan, sömürgeci bakışı yansıtan öfkeli çıkışında, kendileri için biçilmiş kaftan bir siyasi iktidar yapılanmasının sarsılması kaygısı belirleyici olabilir mi? Benzetmek gibi olmasın AB kriterlerine aykırı olduğu halde Kıbrıs’ı üyeliğe almak gibi bir eylemdeki kendi suçlarını, ayıplarını bize temizletmek üzere Kopenhag kriterlerine aykırı ödünleri dayatmış durmuşlardı ya... AB içinde serbest dolaşım hakkını yeni üyelerine tanırken Kıbrıs’a bu hakkı veremediler. Çünkü Kıbrıs’taki fiili ikili yönetimi görmezlikten gelip üyeliğe almış olmak, tek başına Güney Kıbrıs’a serbest dolaşım hakkı verebilmeye yetmedi. Güney Kıbrıs yönetiminin şimdilerde bizimkilerle görüşmek için adım atıyor olmalarının tek nedeni bu... [email protected] SON 40 YILIN EN BÜYÜK 3. DARALMASI Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımın milli gelirdeki payının yüzde 8.6’ya düştüğünü belirterek, 2007’de, tarımda son 40 yılın üçüncü en büyük gerilemesinin gerçekleştiğini kaydetti. Bayraktar, geçen yıl GSYH yüzde 4.5 artarken, tarımda (balıkçılık hariç) yüzde 7.3 gerileme olduğuna dikkati çekti. Balıkçılık alt sektöründe yüzde 8.3 büyüme kaydedildiğini, ancak tarımın GSYH’deki payının geçen yıl, bir önceki yıla göre 1 puandan fazla gerileyerek yüzde 9.7’den yüzde 8.6’ya düştüğüne işaret eden Bayraktar, tarımda ağırlıklı olarak yaşanan kuraklığın ve aşırı sıcakların etkisiyle meydana gelen üretim kayıplarının, milli gelirde beklenen yüzde 5’lik büyüme hedefinin gerçekleşmesini de etkilediğini belirtti. Bayraktar şöyle dedi: “Tarımda, son 40 yılın üçüncü en büyük gerilemesi yaşanmıştır. 1968 yılından bu yana yüzde 7’nin üzerinde üç defa küçülme meydana gelmiştir. 1973 yılında yüzde 7.8, 1989 yılında yüzde 7.6, geçtiğimiz yıl da yüzde 7.3 oranında gerilemeler olmuştur. ’’ Rakamlar inandırıcı değil Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’nin milli gelirinin 658 milyar dolara, kişi başına gelirinin de 9 bin 333 dolara çıkmasının altındaki unsurların neler olduğunun da açıklanması gerektiğini ifade etti. Açıklamasında “Ne oldu da bir anda 650 milyar dolarlık ekonomi olduk. Yeni fabrikalar kurup üretim mi yaptık? Yeni tarlalar açıp tarıma mı açtık?’’ diye soran Aygün, şunları kaydetti: “Milli gelir, hem hesaplama yöntemi hem de enflasyon nedeniyle durduk yerde şişerken döviz kurunun düşmesi de dolar cinsinden milli gelirde tamamen sanal bir artışa yol açtı. 20032007 yılları arasında birikimli olarak yüzde 76.5 oranında enflasyon yaşanmasına rağmen ortalama dolar kuru yüzde 14.5 azaldı. Döviz kuru böyle düşerken milli gelir de iki kalem oyunuyla yüzde 30 şişirilince ortaya gerçek hayatla örtüşmeyen sanal bir zenginlik tablosu çıktı.’’ GELİRDE BREZİLYA, VENEZÜELLA VE RUSYA’YI DA GEÇTİK Yeni seriyle kişi başına gayri safi yurtiçi hasılası (GSYH) 9 bin 333 dolara yükselen Türkiye, IMF’nin kişi başına GSYH sıralamasında; yeni seriyle Uruguay, Brezilya, Gabon, Botswana, Romanya, Ekvator Ginesi, Venezüella, Meksika, Rusya ve Seyşeller’i geride bırakarak 64’üncü sıradan 54’üncü sıraya çıktı. IMF’nin Ekim 2007 tahmini verilerinden yapılan derlemeye göre, dün açıklanan 1998 bazlı yeni seriyle 2007 yılı GSYH rakamlarıyla Türkiye, kişi başına GSYH’de 10 basamak birden yükseldi. Buna göre Türkiye, Uruguay, Gabon, Botswana, Ekvator Ginesi, Seyşeller’in yanı sıra 6 bin 842 dolar kişi başına GSYH’si olan dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi Brezilya’yı, 7 bin 352 dolarlık AB üyesi Romanya’yı, 8 bin 252 dolarlık petrol zengini Venezüella’yı, 8 bin 426 dolarlık dünyanın 15’inci büyük ekonomisi Meksika’yı, 8 bin 612 dolarlık, petrol, doğalgaz zengini, dünyanın 11’inci büyük ekonomisi olan Rusya’yı geride bıraktı. Milli Gelir İstatistiklerini Doğru Kullanmamız Gerekir OKTAY YENAL Gelir geriledi Aygün, 2002 yılının sabit fiyatları ve 2002 yılı döviz kuruyla hesaplandığında, 2007 yılında milli gelirin 321 milyar dolara, kişi başına gelirin de 4 bin 544 dolara gerilediğini belirterek ekonomideki tabloyu şöyle özetledi: Kredi kartı ve kredi borçları 2002’den bu yana 15.5 katına çıkarak 102 milyar 515 milyon YTL ’ye çıktı. Bankaların takibe aldığı tüketici kredisi ve kredi kartı borçları ise aynı dönem itibarıyla 3 milyar 56 milyon YTL ’ye ulaştı. Karşılıksız çek miktarı 5 yılda yüzde 432.1 oranında artarken 2002’den 2007 yılı sonuna kadar 39 milyar 502 milyon YTL ’lik çek karşılıksız çıktı. 2002 yılında protestolu senet tutarı 816 milyon YTL iken 2007 yılında 5 milyar 732 milyon YTL oldu. 2002 yılında 43 milyar dolar olan özel sektörün toplam dış borcu, 5 yılda 100 milyar dolardan fazla artarak 148 milyar doları buldu. Bugün televizyonda Başbakan’ın Yalova konuşmasını dinledim. Her ne kadar siyasi konulardaki genellemeleriyle aynı görüşü paylaşmıyor isem de bunlara cevabı siyasetle uğraşanlara bırakıyorum. Ancak iktisadi gelişmemizden, AKP’nin ekonomi alanındaki başarılarından söz ederken kullandığı bazı milli gelir rakamları beni çok rahatsız etti. Başbakan ya bu istatistikleri anlamıyor, ya başkaları tarafından yanıltılıyor ya da kasıtlı olarak halka yanlış bilgi veriyor. Her üç olasılık da ürkütücü. Başbakan konuşmasında milli gelir konusunda dolar birimi üzerinden hesaplanan rakamları vurguladı. Dedi ki biz kişi başına geliri 2500 dolar düzeyinden aldık 5 yılda bunu 7500 dolara çıkardık. Bunun demagoji olduğu kesin. Çünkü bu artışın büyük nedeni Türk Lirası’nın bu iki yıl arasında enflasyon oranında değer kaybedeceğine, daha da değerlenmesi. Bunun iyi bir şey olmadığı konusu nu burada tartışmaya gerek yok. Ancak eğer bununla kastedilen halkın refahının bu ölçüde arttığı ise bu hiç doğru değil. Çünkü Başbakan tarafından verilen reel gelir artış hızı yılda yüzde 25’e geliyor. Yani güya bizim kişi başına gelirimiz, refahımız ortalama olarak yılda yüzde 25 artmış izlenimi verilmek isteniyor. Bu böyle açıkça söylense dünyada alay konusu olur. Başbakan’ın dediği doğru olsa, yani kişi başına gelirimiz reel olarak yılda yüzde 25 artsa, 6 yılda Avrupa, 7.5 yılda Amerika’nın kişi ba Hesap cari fiyatlarla yapılmalı Milli gelir cari fiyatlarla hesaplanır. Bu hesapta milli gelirdeki artış, hem gerçek üretim büyümesini hem de enflasyon, yani fiyat artışlarını yansıtır. Kambiyo kurunun ülke enflasyonunu yakından izlediği durumlarda, her yılın cari fiyatlarla hesaplanan gelirini dolar kuruna bölerek dolar birimiyle ifade etmek, reel gelir artışı hakkında bir fikir verebilir. Ama bizde son beş yılda olduğu gibi 2003 ile 2008 arasında fiyatlar yüzde 48 yükselir ve dolar kuru yüzde 22 düşerse ya da Merkez Bankası hesaplarına göre efektif döviz kuru bu süre içinde yüzde 52 artarsa, dolarla ifade edilen milli gelir, reel gelir artışından çok bu süre içindeki enflasyon oranını ve Türk Lirası’nın değerlenme derecesini gösterir. Bu iki gelişme de, eğer gelirimizi Türkiye’de kazanıp Amerika’da harcamıyorsak övünülecek şeyler değil. Zaten reel milli gelir artışından söz etmek istiyorsak neden iktisatta yerleşmiş uygulama olan, “sabit fiyatlarla milli gelir” rakamlarının yerine reel gelir değeri olarak dolar değerlerini veriyoruz? Halka, neden biz kişi başına düşen geliri 5 yıl içinde her yıl yüzde 45 civarında arttırdık demeye çekiniyoruz da anlamsız istatistiklerle kafa karıştırıyoruz? Siyaset bu mu? şına düşen gelir seviyesini yakalarız. Çin bile yılda ancak yüzde 89 oranında büyüyor. Böyle yanlış bilgi vermek, hele bu türlü yanlışı bu kadar yüksek kürsülerden ilan etmek doğru değil. Milli gelir tahminlerini yapan Devlet İstatistik Kurumu rakamlarına, bunları kullanan Merkez Bankası, Devlet Planlama Teşkilatı, Hazine, Dünya Bankası, Para Fonu yayınlarına baktığımız zaman Türkiye ekonomisinde (enflasyondan arındırılmış) gayrisafi milli hasılanın, sabit fiyatlarla, yani reel olarak 2002’den 2007’ye kadarki beş yıl içinde yılda yüzde 6.9 oranında artmış olduğunu görüyoruz. Yılda yüzde 1.3 nüfus artışı olduğuna göre demek ki kişi başına gelir artışı AKP döneminde yüzde 5.6 civarında olmuş ki bu da fena olmamakla beraber olağanüstü bir gelişme değil ve geçmiş trendlere uyuyor. Hesap yöntemlerinin ayrıntılarına giderek bu büyüme hızının yüzde 5’e mi, yoksa yüzde 6’ya mı daha yakın olduğu tartışılabilir; ama ekonomimizdeki enflasyon ve bunu yakından izlemeyen dolar kuru hesaplarıyla kafaları karıştırarak yılda yüzde 25 oranlarında ekonomik büyüme gerçekleştirildiği intibaı vermemelidir bir Başbakan! PARA POLİTİKASI KURULU: M A L İ Y E Y A Ş A M I N D A N / M U S T A F A P A M U K O Ğ L U pamukm?superonline.com Riskler artıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK), ekonomideki ılımlı büyümenin yavaşlamakla birlikte sürdüğünü, ancak uluslararası kredi piyasalarındaki sorunların iktisadi faaliyete ilişkin aşağı yönlü riskleri arttırdığını bildirdi. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın başkanlı Durmuş Yılmaz ğında 19 Mart’ta yapılan PPK toplantısına ilişkin değerlendirme özetinde, şu öngörülere yer verildi: ? Finansal piyasalarda artan oynaklık ve kredi koşullarındaki sıkılaşma, kredi genişlemesini ve iç talebi sınırlamaya devam edecek. ? Gıda ve enerji fiyatlarındaki birikimli artışlar enflasyondaki düşüşü geciktirirken beklentilerdeki iyileşmeyi de engelledi. ? Enflasyon beklentilerindeki bozulma, arz şoklarının ikincil etkilerine ilişkin belirsizlikleri arttırarak enflasyonda öngörülenin ötesinde bir katılık riski doğurdu. ? Küresel ekonomideki belirsizlikler, portföy hareketleri ve döviz kuru kanalıyla kısa vadede enflasyon üzerinde risk oluşturdu. yümede düşüş söz konusu. Bu rakamları görünce Bin YTL Prof. Esfender KorkCari Sabit maz’ın milli gelir değişikliFiyatlarla Fiyatlarla ği ile ilgili tespitlerini görDönem YTL YTL mezden gelemeyiz. CHP 2006 758.390.785 96.738.320 milletvekili hocamız milli 2006/4.Çeyrek 201.370.695 25.010.451 gelir hesapları ile ilgili de856.386.732 101.045.514 ğişiklik için ne demişti: 2007 2007/4.Çeyrek 221.230.097 25.871.817 “Şimdi TÜİK bir gecede 2006 yılı fert başına geliri 2007 yılı GSYİH geçen yıla göre yüz 2002 dolar arttırdı. Türkiye’nin milli gede 12.9 artarak 856.3 milyar YTL ol liri yine bir gecede yüzde 31.6 oranındu. 2007 son çeyrekte büyüme cari fi da arttı. TÜİK milli gelirde bir gecede yatlarla yüzde 9.9 olarak gerçekleşti. yüzde 31.6 oranındaki artışın nedeni Sabit fiyatlarla (1998 fiyatlarıyla) GSYİH olarak Birleşmiş Milletler Milli Muha101 milyar YTL oldu. Artış yüzde 4.5. sebe Sistemi’nden (NSA) Avrupa Birliği Hesap Sistemi’ne (ESA) geçilmeOysa beklenti yüzde 5 idi. Gelişme hızları 1999’da yüzde 3.4, sini gösterdi. Bu işin doğru tarafı var… 2000’de yüzde 6.8, 2001’de yüzde 5.7, Yalan yanlış tarafı var. Doğru tarafı, 2002’de yüzde 6.2, 2003 yılında yüz ESA sistemine geçilmiş olmasıdır. Yande 5.3, 2004 yılında yüzde 9.4, 2005 yı lış ve yalan tarafı ise milli gelirin bir arlında yüzde 8.4, 2006 yılında yüzde 6.9, tışın bu sisteme geçişten dolayı değil, 2007’de yüzde 4.5 olarak gerçekleşti. TÜİK’in son 15 yıllık ihmalinden ileri geGörüldüğü gibi 2004 yılından beri bü liyor. Yalan tarafı, milli gelirin bir gece 2007 yılı milli gelir rakamları açıklandı. 2007 yılı cari fiyatlarla geçen yıla göre yüzde 25.1 artarak 658.786 milyon dolar oldu. Milli Gelirimiz İyi De, Gerisi? de yüzde 31.6 artması ESA sistemine geçişten değil, TÜİK’in geçmişteki ihmallerinden ileri geliyor. NSA ve ESA arasında milli gelir açısından önemli bir büyüklük farkı yoktur. Başka bir ifade ile, şimdi Avrupa hesap sistemine geçmekle rakamlarda önemli değişiklik olmaz. Birleşmiş Milletler Hesap Sistemi’nde (SNA) milli geliri hesaplamak için katma değerler üretici fiyatlarıyla alınıyor. Katma değerler içinde dolaylı vergiler var. İthalat vergileri yoktur. Ancak ayrıca ithalat vergileri hesap tablosunun altına ekleniyor.” Hocamız, bu tespiti yaparken geçmiş dönemlerdeki yatırım ve ekonomik tüm kararların yanlış verilere dayanarak alındığını ve hükümetin kayıt dışı ile mücadelede yanlış verilerle kamuoyunu yanıltığını da ekliyor. Sevgili okuyucular, yüzde 4.5 büyümemize rağmen küresel krizin etkisini şiddetle hissettiğimizi ve bu krizin artarak devam edeceğinin işareti olarak geçen haftadaki gelişmeleri söyleyebiliriz. ABD’de Fed’in faiz indirimi, banka ve banka dışı finans kurumlara uygulamaya koyduğu borç verme programı ve bu kapsamda 27 Mart günü açtığı 75 milyar YTL’lik ihaleye banka dışı kurumlardan riskli mortgage tahvilleri de dahil olmak üzere 86.1 milyar dolarlık teklif geldi. Dayanıklı tüketim mallarına olan talep son 37 yılın, yeni konut satışları da son 13 yılın en düşük düzeyine indi. Kredi piyasasında zarar büyük. Avrupa’da likitide sorunları artıyor. Bu küresel dalgalanmadan cari açığı yüksek olan ülkelerin etkilenmemesi mümkün değil. Bunu hisseden cari açığı bizim gibi yüksek olan İzlanda, Polonya ve Romanya faiz oranlarını arttırdı; İzlanda 1.25 artışla 15, Romanya 0.50 artışla 9.50, Polonya ise 0.25 arışla 5.75 puana yükseltti. Bu hafta da ülkemizde önemli gelişmeler olacak: Parti kapatmalarını zorlaştırıcı anayasa değişiklik tasarısı AKP tarafından Meclis’e sunulacak. Ana yasa Mahkemesi AKP’nin kapatılması davasını görüşmeye başladı. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı Meclis’te görüşülüyor. Bütün bu küresel ve ülke içi siyasi, toplumsal ve ekonomik gelişmeler olurken açıklanan 2007 milli gelir rakamı ile kendimizi rahat hissetmeyelim. Övünerek rakamlarla oynamayalım. “ABD’de piyasalar toparlandı. Fed bunu yaptı. Avrupa şunu yaptı” deyip bir de tüm gelişmeleri dikkate alın diyenleri felaket tellalı olarak nitelemeyelim. Çünkü milli gelir bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerinin ölçümüdür. Likidite sorunlarını çözmez. Bu, çok borcu olan bir kişinin çok değerli bir yalıda oturması gibidir. Kişi başına düşen milli gelir de gelir dağılımı konusunda bilgi vermez. Gelişmişlik ölçüsü olsa bile KBMG artarken halkın büyük kısmı yoksullaşabilir. Esfender Korkmaz’ın yaptığı tespitler de dikkate alındığında aslında rakamların hatalı çıkması halinde analiz ve yorumların da yanlış olabileceğini göz önünde tutalım ve tedbirleri bir an önce alalım. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle