03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 NİSAN 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 11 Gergerlilerin dertlerine derman olan gazeteci Hacı Boğatekin, yoksul Haso’nun hikâyesini anlattı ‘İneğime de yeşil kart çıkarılsın’ ergerli Haso, kasketini eline alarak huzuruna çıkabilmeyi başardığı ilçe yöneticisinin karşısında acı hızına ulaşmışlara özgü bir duruşla, “Begim,” diye yutkunduktan sonra, “bana niye yeşil kart vermiseniz” diye sorabildi... Yönetici, ilkin ezen bir bakış atarak Haso’yu tepeden tırnağa şöyle bir süzdü... Korku besleyip kin büyüten vebalı ruhlara karşı kendini savunma deneyiminden yoksun Haso ise bu bakışın altında ezilmemek için elinde G ki kasketi sıktı sıktı... Haso’nun, karşısına çıkma cesaretini nereden aldığına öfkelenen yönetici, Nemrut’un doruklarından gürlercesine, “Senin bir ineğin varmış” dedi... Haso, ezildi, büzüldü, söyleyecek bir söz bulamadı koca yöneticiye... Yönetici bu kez, “İneği olan adama yeşilkart almak yakışır mı?” diye azarladı Haso’yu... Görkemli binadan oldukça üzgün çıkan Haso, kolu kanadı kırık bir biçimde karşıdaki arzuhalci yazıhanesine gidebildi... Arzuhalcinin adı Hacı’ydı, ama herkes gibi o da “Haco” derdi ona... Yılların Haco’su, yüzüne bakar bakmaz anladı Haso’nun yüreğindeki yangını... “Üzülme” dedi, “gel, otur şuraya, şimdi bir dilekçe yazar, gereğini yaparız...” Hemen emektar Facit’in başına geçerek klavyeye anlattı itirazlarını bir bir... Haco, “Kaymakamlık Makamına” yazdığı dilekçede Haso’nun diliyle, “Efendim” diye başlayarak, “yeşil kart alabilmem için istediğiniz mal beyanında bir danam, bir boz ineğim, bir boz eşeğim, altı dönüm de kıraç arazim olduğunu bildirdim. Bir inek sahibi olarak mali du rumumun iyi olduğu gerekçesiyle yeşil kart alamayacağımı bildirdiniz... Devlete olan saygımdan karşınızda bir şey söyleyemedim, ama siz benim ineğimi Holştayn türü mü sandınız? Ardı önü bir boz inek benimki, ailemin ihtiyacı olan sütü bile zor karşılıyor... Durumumun bir daha değerlendirilebilmesi için, ineğim hakkında İlçe Tarım Müdürlüğü’nden görüş alınmasını saygılarımla arz ederim” diye yazdı... Haco, bununla yetinmeyerek muhabiri, yazarı, genel yayın müdürü ve imtiyaz sahibi olduğu Fırat gazetesine de bir manşet attı: “Haso’nun ineği ya kısırsa?” Dilekçe ve gazete yayını üzerine konuyu bir kez daha inceleyen İlçe Tarım Müdürlüğü yetkilileri, daha önce verdikleri raporda direnmeyerek Haso’yu haklı bulan yeni bir rapor yazdılar bu kez... Haso, böylece haklı çıkmanın mutluluğunu yaşayarak kısa sürede kavuştu yeşilkartına... Ancak, bir süre sonra Haso tekrar çıkıp geldi Haco’nun karşısına... “Haco,” diye başladı söze, “ben fakir bir adam mıyım?” Anlık yanılsamaların bile stratejisini çizebilecek bir zekâya sahip olan Haco’nun kafasını karıştırdı Haso’nun bu sorusu... Biraz da sözün nereye gideceğini merak ederek, “Evet” diye yanıtladı Haso’yu... Haso’nun gözleri fıldır fıldır, “Bana bunun için yeşil kart verdiler değil mi?” Haco’nun çapraz diyaloglarla geliştirdiği zekâsı hâlâ Haso’nun aklından geçenleri algılamakta yetersiz kalıyordu... Dilinin ucuyla, “Öyledir Haso” dedi. Haco’nun kendisini onayladığını sandığı için gözlerinde anlık bir ışık çakan Haso, “Eyleyse inegime de yeşil kart istirem” demez mi... Eşekten düşmüşe dönen Haco, “Bunu da nerden çıkardın Haso” diye sorabildi ancak... Haso, bunun üzerine, “Bak Haco” diyerek tane tane şunları söyledi: “Ben fakir bir adamım tamam mı, tamam... Dövlet sağlık hizmetlerinden yararlanmam için bana yeşil kart verdi mi, verdi. Şimdi inegim hastalanırsa ne yaparam ben? Baytar (veteriner) parası 150 lira, adamı tomofilden köye getirgötür parası 50 lira, ilacı innesi (iğne) de bir elli lira daha etti mi, etti. Söyle bakam şinci (şimdi), Fak Fuk Fon tarafından fakirliği tasdik edilen bir adam, bu parayı nasıl öder?” Haco bu kez Haso’ya, “Haso kardaş haklısın, ama yağma Hasan’ın böreği de o kadar değil” der... Sonra, bu öyküyü Kaymakam Bey’e anlatmadan da edemez... Gel zaman, git zaman aradan bir yıl geçer... Haso, kartını yenilemek için yeni bir mal beyannamesi verir... Haso’yu çağırtan Kaymakam, ineği neden beyannamesine yazmadığını sorar... Haso, yine önünde tuttuğu şapkasını sıkıntıyla evirip çevirirken Kaymakam’a, “İnegim öldü, begim” diye yanıt verir... ‘Ramo dövlet babo’dan at istiğ’ O amo, unutulmuş bir coğrafyada kendi zamanını yaşayan birisi için oldukça mutluydu o gün... Üzüm pekmezi, dut pekmezi, pestil, ceviz, cevizli pekmez sucuğu, ne yetiştirip üretmişse getirdiği Gerger’de satmış, eline geçen parayla eşi ve çocuklarının istediği şeyleri almış ve artan üçbeş kuruşun cebinden yaydığı sıcaklığı duyumsayarak neşe içinde dönüyordu köyüne... İlçede, köy yolunu kısaltan köprünün ulaşıma açıldığını öğrendiği için, gelirken kullandığı yolu dönüşte uygun bulmamıştı... Bol yokuşlu yolda atını yormak istemediği için, köprüsü yeni yapılan yola doğru çekti atın yularını... Ama kısa süre sonra, böyle bir karar verdiği için çok öfkelendi, çok kızdı kendine... Köylüler, yeni köprüyü Vali Bey’in yaptırdığını sanıyorlardı... Böyle sandıkları için de şükran duygularını ifade etmek amacıyla “Vali Köprüsü” adını vermişlerdi köprüye... Ramo, sözümona gıcır gıcır köprüden güvenlice geçecek, evine de daha erken vararak bir an önce eşiyle çocuklarına kavuşacaktı... Düşündüğü gibi olmadı elbette... Yeni köprüdür, deyip atının bastığı yere dikkat etmeden yular çekip kasığını ayakkabısının ökçesiyle mahmuzlayınca ne olduğunu anlamadan yerde buldu kendisini; çünkü atının iki ayağı birden yeni köprüdeki bir çukura girmişti... Milyarlarca insanın milyarlarca olguya kayıtsız kaldığı bir dünyada atının düşerken çıkardığı sesi de, Ramo’nun çığlığını da duyan olmadı... Sadece köprünün yakınındaki ağaçlarda bulunan kuşlar ürkerek uçuşup kaçıştı, o kadar... Haco Gergerlilerin herşeyi kuduğunuz öykülerdeki Haco’nun kim olduğunu tahmin etmişsinizdir kuşkusuz, ama yine de, büyük olasılıkla içinizde bir yerlerden gelen sese kulak vererek daha iyi tanımak istiyor olabilirsiniz... Zaten, biz de bu sorunun yanıtını verebilmek için bu çalışmaya soyunduk... Haco, Gergerli gazeteci Hacı Boğatekin’dir... Cumhuriyet okurlarının Fethullah Gülen’e “Feto” diye hitabeden, Gülen cemaati karşıtı duruşuyla tanıdığı bir yerel gazeteci... İrite olmayı seven bazıları içinse Kürt kökenli bir yurttaşımız olduğunu peşin peşin söyleyelim... O öyle bir Kürt ki, öncelikle ulus devletten yana; devletine de sıkı sıkıya bağlı... Aydınlanmadan, demokrasiden, laiklikten yana; insan onurunu, özgürlüğünü savunan, haksızlıklara katlanamayan biri... Kendisi Kürt, ama eşi Zaza, çocuklarının hiçbiri de Kürtçe bilmiyor.... Boğatekin’in tanımıyla “tirşikçi basın”ın gözünde ise o “Bir bölücüdür; Cumhuriyet’in savunduğu, bölücülükle yargılanan bir gazetecidir; hakkında 89 dava açılmıştır.” R ‘Bit, domuz ve ağa’ G Ruhumuzu ısıtan aile erger’de okullar, dolayısıyla öğrenciler bitlenmişti... Haco buna çok kızmıştı... Bunun üzerine kalemi eline alarak Abuzer Saltaş (Abuzer Emmi) adlı eskilerden bir Gergerliden dinlediği kısa bir öyküyle girdi yazısına: Bir zamanlar bir kıtlık meydana gelmişti... Bu kıtlığa, ülkenin başına bela olan üç şey yol açmıştı; bu üç bela bit, domuz ve ağalardı... Haco’ya göre Türkiye Abuzer Emmi’nin öyküsündeki dönemi mi yaşıyordu yoksa? Madem ki bit çoğalmış, bu ara Gerger’de domuzlar artmış, üstelik yeni bir ağalık türü, devlet ağalığı da çıkmıştı ortaya... İşte bizim Haco, yaşama karşı duyduğu sorumluluk duygusunun itkisiyle “Bu bitlenmenin sorumlusu kim” diye sordu, “Bit, Domuz ve Ağa” başlıklı yazısında... Yazının içinde geçen kamu yetkililerinin sorumluluğuyla ilgili eleştirel yorumunda yaptığı “devlet bitlendi” betimlemesinin de yer aldığı yazı nedeniyle TCY’nin 312. maddesi uyarınca hakkında dava açıldı...Ona göre Gerger’deki 98 devlet kurumundan 60’ı tuvaletsizse bu bir ayıptı... Bunu gizlemek ise daha büyük bir ayıptı... Eğer, mülki amirlik bu sorunu çözmek için el atmıyorsa, bunun sonucunda çocuklar okulda bitleniyorsa, burada bitlenen, çocuklar değildi; devletin yöredeki temsilcileriydi... Devlet zaten mafya artıklarıyla yeterince kirletilmişti... Ona göre elbirliğiyle devleti temizlemek, çürümekten kurtarmak gerekiyordu... Temiz devletten temiz millet çıkardı... Bitli devletin kurumları da bitlenir, hastalanırdı... Böyle bir devletten de kanları emilmiş, cılız çocuklar yetişirdi... Bunları yazmak, kamuoyuna duyurmak ayıp değildi... Boğatekin, ayarı bozulmuş bir toplumda düzeni sağlamaya çalışan birinin ödünsüzlüğüyle yazısını, “Buyurun isterseniz konuyu adliyeye taşıyalım, orada tartışalım,” diye bitirmişti... Bu çağrısı karşılıksız kalmadı, Adıyaman Valisi Halil Işık tarafından mahkemeye verildi... Yazıda sözü geçen okulların büyük bölümünün ise hâlâ tuvaletsiz olduğu bildirildi... Ç ACOM YAZ, RAMO AT İSTİĞ’ ‘H Kimileri, ardı önü bir at deyip geçebilirdi, ama kır at Ramo’nun her şeyiydi... Tarlasını sürerken üretim aracı, yük ya da kendisini taşırken ise ulaşım aracı olmaktan öte bir anlamı vardı... Bu kaza niye başına gelmişti, bir türlü anlayamıyordu... Bu işte bir iş olmalıydı... Köprü yeni yapılmıştı... Eski bir köprü olsa aklına gelmeyecek şeyler de gelmeye başladı böylece... Ama ne yapması, hangi taşa başvurması gerektiğini bilmiyordu... Bu durumda ne yapılmak gerektiğini bilse bilse Haco bilirdi... Gerger’e geri döndü, yüz yıllık bir savaştan çıkmışçasına yorgun bir edayla soğuk Gerger’i bile ısıtan Haco sıcaklığına teslim etti kendisini... Haco, ilkin Ramo’yu sabırla dinledi... Sonra, Ramo’nun yaralarını saran bir ses tonuyla, “Ramazan kardaş” dedi, “tazminat davası falan açma işinden bir sonuç alamayız, en iyisi mi Fak Fuk Fona bir dilekçe yazalım, belki bir çare bulurlar...” Ramo, “Hah” dedi, “ben de bunu diyem, yaz Hacom yaz, ‘Ramo at istiğ’ diye yaz dövlet baboya...” Haco, Ramo’nun dilekçesini yazdı, ama bununla yetinmedi, gazetesine de “Ramo’nun atının sorumlusu kim?” diye bir başlık attı... Haberde olayı irdelerken “Vali köprüsünü hangi müteahhit yapmıştı, köprünün kesin kabulü yapılmış mıydı, yapılmışsa komisyon üyeleri kimlerdi, Ramo’nun atının hesabını kim verecekti” türünden bir dizi soruyu gündeme getirdi... Bütün bu işler bittikten, Ramo’nun başına gelenlerden sonra sığınılacak, bir başvuru yeri olarak güvenilen bir gazeteci olmanın ne demek olduğunu anlatan notunu düştü defterine... OK YÖNLÜ BİR GAZETECİ Önce, tirşik ne demek onu açıklayarak başlayalım söze...Tirşik, Toroslarda bolca bulunan ve halkın nohutla çorbasını yaptığı, zehirli suyu akıtıldıktan sonra yenilebilen bir bitkidir. Bol bulunduğu için de önemsenmez. Halk dilinde genel olarak alegorik açıdan davranış ucuzluğunu ifade etmek amacıyla kullanılır... Tirşikçi, yerine göre yoksul anlamına da gelir... Küçük çıkarları için boyun kıran, ödün veren zehirli, küçük insanları tanımlamada kullanılır... Tirşikçi basın bir yana, dar zamanlarda yoğunlaştırılmış yaşanmışlıklar sırasındaki gözlemlerim eğer beni yanıltmıyorsa Hacı Boğatekin öyle kolay kolay tanımlanabilecek bir karakter değil... Ancak, konularında uzmanların oluşturacağı bir ekip tarafından yapılacak fenomonolojik çalışma sonucu monog G erger’e ocak ayının ortalarında gitmiştik; ay sonundaki dünyayı teslim alan kar ve soğuktan hemen önceydi... Buna karşın bıçak keskinliğinde bir ayaz insanın iliklerine sızmaya çalışıyordu... Hacı Boğatekin’le söyleşimizin bir kısmını soğuk bir Gerger gecesinde evinde, benim de gecelediğim konuk odasında gerçekleştirdik... Dışardaki ayaz kimin umurundaydı... Ortada, arada bir odunla da desteklendiği için çıtır çıtır sesler çıkartarak yanan kömür sobası kemiklerimize dek ısıtıyordu... Ev sahibesi Emine Hanım’ın konukseverliği, yemekten sonra birbiri ardına sunulan tatlılar, meyveler, çerezler, evin ikizleri Baran’la Barin ve en küçüğü Mezgin’in yakınlığı ise ruhumuzu ısıtıyordu... Gece uzun olacaktı... Bir dizi sorunun yanıtını almalıydım... Ben soracaktım, o da açık seçik yanıtlayacaktı... Baştan böyle anlaştık... rafisi yazılabilecek çok yönlü bir kişilik, bana göre... Tirşikçi basının suçlamasına yanıt niteliğinde olacak gerçekliklerin anlatılarına geçmeden Gerger’de geçirdiğim ilk günde Haco karakterine ilişkin ilk gözlemimi paylaşmalıyım sizinle... Gergerli Hacı Boğatekin... O, Gerger halkının gözünde Gerger’i renklendiren, şenlendiren bir adam; arzuhalci, davavekili/avukat; tek kişilik yardım vakfı, Gergerli kimsesizlerin kimsesi, iyilik meleği, yetkisini kötüye kullanan bürok ratların, kamu yetkililerinin gözünde ise teröristlerin sözcüsü, daha da ötesi potansiyel bir terörist... Boğatekin ise kendisini sadece gazeteci, yerel gazete (Gerger Fırat) sahibi, bir büyük medya kuruluşuna bağlı ajansın da Gerger muhabiri olarak tanımlıyor... 00’E YAKIN 1Bunların DAVA AÇILDI dışında yüreğinin insan insan attığını duyumsatıyor her fırsatta karşısındakine... Tirşikçi basının savına gelince... Tirşikçi basının dediği gibi 89 değil, ama 90 dolayında dava açılmış hakkında, rakam 90’ın altında da olabilir, üstünde de... Doğrusu, tam sayıyı ne kendisi biliyor, ne avukatı... Yuvarlak hesap Avukatı Mustafa Köroğlu 100’e yakın, kendisi ise 90 dolayında deyip geçiyorlar... Bu kadar dava açılmış da ne olmuş, üçbeşi dışında, yüzde doksan beşinden aklanmış... Bazılarından da ya birkaç aylık mahkumiyet ya da para cezası almış... Başı sıkışan Hacı Boğatekin’e koşuyor. Adliyenin gediklisi D SÜRECEK C MY B C MY B avaları sordum önce... “Veremeyeceğim hesabım yok” diye başladı söze... “Doğru.. 90 dolayında dava açıldı hakkımda. Bunların büyük çoğunluğundan beraat ettim. Bazılarından kısa süreli mahkumiyet, bazılarından da para cezaları aldım... Şu anda birkaç davadan yargılanıyorum... Belki bunlardan ceza alabilirim...” “Nasıl davalar bunlar” diye sordum... Bir karşı soruyla yanıt verdi: “Siz de bir gazetecisiniz,” diye başladı söze, “yaşadığınız kentte okuldaki çocuklar bitlense, gazeteci olduğunuzu hatırlamadan, öyle ce oturur durur musunuz?” Halkın gönüllü avukatlığına soyunmak demek bir mesleğin sahibi olarak erikler çiçek açtı türünden haberler yazarak tirşikçi basın mensubu mu olurdunuz, demek istiyordu... Üç maymunu oynama kolaycılığına mı kaçardınız? Dünyaya, hep aydınlanma, aydınlatma savaşımıyla dolu yaşanmışlıklar armağan etmişseniz eğer, benim yaşım geçti deyip yan gelip yatar mısınız, demek istiyordu... O da öyle yapmıştı, duyarsız bir dünyaya, duyarsız bir zamana Hacovari bir duyarlılığın itelediği savaşımların anılarını bırakmak istemişti sadece...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle