05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 MART 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA SAĞLIK Prof. Dr. Özertürk’ün, uyguladığı baskı nedeniyle çalışanlar tayin ya da emekliliğini isteyerek hastaneden ayrıldı 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Cezacı başhekim bezdirdi ŞULE KÖKTÜRK Asıl Tartışılması Gereken... Kuzey Irak’taki PKK üslerine yönelik kara harekâtının zamanından önce bitirildiğini ileri sürenleri yanıtlamak için Genelkurmay Başkanlığı dün öğleden sonra gazetelerin Ankara temsilcilerinin katılacağı toplantıdan önce, internetteki www.tsk.mil.tr sitesine bir düzine yeni fotoğraf koymuş. Adam boyu kar yığınları arasında, aralıksız ve geceli gündüzlü bir hafta geçirmenin insan psikolojisi üzerindeki etkisinin ne demek olduğunu bir kez daha gösteren fotoğraflar bunlar. On bine yakın subay, astsubay ve er, ateş yakılması yasaklanmış olan o sekiz gün içerisinde karınlarını konserveyle doyurmak zorunda kaldılar. Hekimler, sadece dört günlük bir süre içinde, yarı donmuş konserve gıda ile beslenmenin insanlarda önce kabızlık, ama beşinci günden sonra da uzun sürecek tehlikeli bir diyare başlatabileceğini söylüyorlar. Harekât sırasında 27 şehit vermiş olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, böylesine bir diyare salgını olasılığını, daha başından hesap etmemiş olması da düşünülmüyor. Zaten “bekâra karı boşatmayı alışkanlık haline getiren”lerin dışındaki kamuoyunun büyük çoğunluğu, silahlı kuvvetlerin bu son kara harekâtının başarısını tartışmıyor. Tartışılan, o harekâtı TBMM kararı ile birlikte düzenleyen ve hem parlamentoya hem de iç ve dış kamuoyuna karşı atılan her adımın sorumluluğunu üstlenmesi gereken siyasi iradedir. O iradenin, yani hükümetin tutumudur. Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Yusuf Özertürk, göreve geldiği günden bu yana, aralarında başhekim yardımcısının da bulunduğu çalışanlarına verdiği cezalarla, onları bezdirdi. Uyarı, kınama cezalarının yanı sıra, maaş kesme, sürgün cezaları da alan personelden bazıları başhekimin baskıları nedeniyle ya tayin ya da emekliliğini isteyerek hastaneden ayrıldı. AKP’nin 74 kişilik Kurucular Kurulu’nda adı geçen ve irticai faaliyetler nedeniyle ordudan atılan Prof. Dr. Yusuf Özertürk, Kartal Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde göz klinik şefiyken yaklaşık iki yıl önce Haydarpaşa Numune Hastanesi Başhekimlik görevine getirildi. O tarihten bu yana çok sayıda çalışana ce za veren Özertürk’ün, bu cezaları nedeniyle, bazı çalışanlar açtıkları davaları kazandı. Başhekimin, çalışanlara sürekli ceza vermesi, çalışanları bu şekilde bezdirip hastaneden ayrılmalarını ve yerlerine kendi kadrolarının gelmesini sağlamak şeklinde yorumlandı. Hastane içinde kendisi çay ocağı açarak, herkesi bu çay ocağından çay almayı yazı ile mecbur eden Özertürk, hastane kreşinde 10 Kasım 2005’te yapılan Atatürk’ü anma toplantısından sonra, hastane kreşini kapattı, ancak, açılan dava sonucunda, kreşin tekrar açılmasına karar verildi. Özertürk, geçen aylarda Sağlık Bakanlığı’nın iki müfettişi tarafından görevden alındı, ancak görevden alınma Sağlık Bakanı tarafından onaylanmadı. Özertürk’ün ceza verdiği hekimlerden bazıları şöyle: Dr. Nur Akgün, Anestezi ve Reanimasyon Şefi’yken, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne tayin edildi. Dr. Akgün, geri dönmek için idare mahkemesine açtığı davayı kazandı, ancak “Başhekim benimle uğraşır” düşüncesiyle Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne tayin yaptırdı. Mikrobiyoloji Şef Yardımcısı Dr. Birsen Kaya’ya, şef vekili pozisyonundayken, uyarı, kınama ve maaştan kesme cezası verdi. Kaya, Başhekim Özertürk, sözlü olarak “bundan sonra da uğraşacağını” söylediği için emekliliğini isteyerek hastaneden ayrıldı. Başhekim Yardımcısı Dr. Can Uyar’ı bu görevden aldı, ancak Uyar, idare mahkemesine açtığı davayı kazanarak geri döndü. 1. Kulak Burun Boğaz Klinik Şefi Doç. Dr. Süleyman Ö. Gürsan’a uyarı, kınama ve yetkisi olmadığı halde, kademe ilerlemesinin durdurulması cezalarını bir defada verdi. Aynı zamanda, İl Disiplin Kurulu’nca, maaştan kesme cezası verilmesini sağladı ve bu üç ceza ile tekrar ayrı bir ceza davası açtırdı. Hastane Başhemşiresi Fatma Topdu’ya uyarı cezası verdi. Başhemşire Topdu’nun normal hemşire olarak görev yapmasını sağladı. Hemşire Topdu, bunu öğrenince emekliliğini isteyerek hastaneden ayrıldı. 2. Göz Kliniği Şefi Prof. Dr. Suphi Acar’a “maaştan kesme”, Başhekim Yardımcısı Dr. Gökhan Alpay, Başeczacı Melek Çınar, Dr. Hüseyin Kanberoğlu, hemşire Suzan Kaşçatan’a, hemşire Selma Timuçin’e ve hemşire Satı Koluaçık’a “uyarı”, Gastroenteroloji Şefi Doç. Dr. Oya Övünç’e “kınama” cezası verdi. PROF. AKTOLUN’UN ARAŞTIRMASI Kanser kronik bir hastalığa dönüştürülerek kontrol altına alınabiliyor Bilim susturulmuş, türban konuşuluyor İstanbul Haber Servisi Dünya genelinde bir ülkenin bilimdeki yerini belirleyen kriterlerle ilgili araştırma yapan Prof. Dr. Cumali Aktolun, “Bizans düşerken kiliselerde halk toplanıp meleklerin uçup uçmadığını, uçuyorsa hangi teknikle uçtuğunu konuşuyordu. Kapıya dayanmış Osmanlı ordusunun farkında değillerdi. Şimdi biz de türbana başımızı gömmüşken, dünya bilimde ilerliyor” dedi. Dünyada bir ülkenin bilimdeki yerini, bu ülkede yayımlanan uluslararası düzeyde kabul görmüş “science citation index”e (SCI) giren “hakemli” dergi sayısı, hakemli dergilerde yayımlanan bilimsel makale sayısı, yayımlanan araştırmalara, diğer araştırmacılar tarafından yapılan “atıf ” sayısı, bilimsel araştırmacı sayısı, üni ‘Hedefe yönelik ilaçlar’la tedavi MELTEM YILMAZ Gates’ten odun yarar gibi sözler... Önce, zaman tünelinde hızlı bir yolculuk yaparak 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın başbakanı rahmetli Ecevit ile Hükümet Sözcüsü ve Tanıtma Bakanı olan benim, makam odalarımızda ve uykusuz geçen gece çalışmalarını tek bir cümle ile anlatayım. Türk Başbakanı’nın Washington’da ABD Dışişleri Bakanı Kissinger tarafından arandığı zaman, iki ülke arasındaki saat farkı karşısında haber yanılgısına uğramamak için, sadece Basın Yayın Genel Müdürlüğü Haber Merkezi’nin telekslerine düşen uluslararası haber ajansları bültenleri ile yetinmeyen, bu ülkedeki basın müşavirimiz rahmetli gazeteci arkadaşım Zeyyat Gören ile teleks başında karşılıklı bilgi alıp veren, bunları anında Başbakan’a ileten bir maraton yürüttüğümüzü bilenlerin bir bölümü (Ercan Çitlioğlu gibi) yaşıyor. O sürekli haber izleme sayesindedir ki gazetecilik kökenli Başbakan Ecevit,Kissinger’a hem ABD, hem de New York’taki BM lobisinden sürekli haberli olduğunu gösteriyordu. Hem de gerekli değerlendirmeleri, eleştirileri zaman geçirmeden yapabiliyordu. Faksın ve çok istisnai durumlar dışında iki ülke arasında sürekli otomatik telefon iletişiminin bulunmadığı o dönemle ilgili “zaman tüneli yolculuğu”nu, silahlı kuvvetlerimizin sınır ötesindeki görev süreleri için kendi haşin değerlendirmelerini yapan ABD Başkanı Bush ile Savunma Bakanı Gates’in önemli bir bölümü bizim kamuoyumuz tarafından bilinmeyen o odun yarar gibi söylenmiş sözleri karşısında Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Savunma Bakanı’nın sessiz kalmalarını anlamanın zor olduğunu söylemek için hatırlattım. Robert Gates’in, 24 Şubat günü Avustralya’nın başkenti Canberra’da “En önemli şey Türk ve Irak hükümetleri ile Kürdisitan hükümeti arasındaki.. diyalogdur” sözlerini, Ankara ziyaretinden önce, o olmadı ziyaret sırasında ne Sayın Gül, ne Sayın Erdoğan ne de Vecdi Gönül, bildiğimiz kadarı ile ele alıp eleştirdiler. Kınamadılar. ABD’li Bakan’a, “Hayırdır. ABD’nin, toprak bütünlüğüne saygı beklentisini yinelediği Irak içinde ayrı bir Kürdistan hükümeti ne zaman oluştu ve tanındı?” diye sorarak zor durumda bırakmayı bile düşünmediler. Yine o koskoca ABD’nin MSB Bakanı olan kişinin, Hindistan’da terör örgütünden söz ederken “Kürt PKK savaşçıları” deyimini kullanması, eşkıyadan “milliyetçi bir Kürt silahlı grubu” diye söz etmesini de ayıplamayı akıl etmediler. Bu kişi ile görüşmelerinde “Taliban hükümetinin savaşçıları Afganistan’da ve Irak’ta nasıl savaşıyorlar?” diye sorarak onun gaflarını, potlarını yüzüne vurmadılar. Kamuoyumuz, stratejik müttefikimizin çok önemli bir bakanının bu bilinçli potlarını, Oktay Ekşi’nin bir yazısından mı öğrenmeliydi? Başbakan’ın muhalefete karşı AKP toplantılarında perde perde yükselen sesi, bu densizlik karşısında niçin duyulmaz oldu? Uzak ya da yakın çevrelerinde olup bitenden habersiz, hatta ilgisiz bir politikacılar grubu ülkeyi yönetiyor. Diyelim ki Dışişleri Bakanı kendisine bağlı büyükelçiliklerden Bush’un ya da Gates’in açıklamaları hakkında zamanında bilgilendirilmedi. Oktay’ın pazar günü Hürriyet’te çıkan başyazısında anlattıklarını da mı okuma zahmetine katlanmadı Cumhurbaşkanı ile Başbakan? Elbette okumuş olmalılar. Ama... Aması şöyle: Cumhurbaşkanı da, Başbakan da, kime dayılanacağını kimin karşısında ise suspus olunacağını iyi biliyorlar.. Prof. Dr. Cumali Aktolun versite ve araştırma merkezlerinin sayısı belirliyor. Aktolun’un araştırmasına göre 19812006 yılları arasında SCI’ya giren dergilerde toplam 16 milyon 276 bin 871 bilimsel makale yayımlandı ve bunların yalnızca 98 bin 186’sı, yani dünya toplamının binde 6’sı Türkiye’ye ait; dünya genelinde 71 ülkeden toplam 6 bin 822 dergi SCI’ye kabul edilirken Türkiye’den yalnızca 7 dergi, yani dünya toplamının on binde 8’i kadar dergi bu kalitede. ‘TÜRKİYEM FARK ET’ Yüksek tansiyonun farkında değiliz... SİBEL BAHÇETEPE Tıbbi Onkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Haluk Onat, “Şu anki durumda kanseri tamamen tedavi etmek mümkün değil ama onu kronik bir hastalık haline getirmek mümkün” dedi. KKTC’de Pfizer tarafından düzenlenen “Onkoloji Toplantısı”na, Nevada Kanser Enstitüsü Böbrek Kanseri ile İmmün Tedavi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Wolfram Samlowski ile katılan Tıbbi Onkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Haluk Onat, kanserde “hedefe yönelik tedavi” yöntemlerini anlattı. Kanser tedavisinde son yıllarda kaydedilen en önemli gelişmelerden bir tanesinin hedefe yönelik ilaçlar olduğuna dikkat çeken Onat, bu ilaçların hastalığa temel katkısının hastalığın ileri seviyesinde onu kontrol altına alıp kanseri sürekli ilerleyen ve kişiyi ölüme götüren bir süreç olmaktan çıkardığını kaydetti. Hedefe yönelik ilaç tedavisinin kimi kanser türlerinde kemoterapi ve radyoterapi ile uygulandığını anlatan Onat, “Kemoterapinin fayda sağlamadığı türlerde bu ilaçları tek başlarına kullanıyor ve hastalığı kontrol altına alıyoruz” dedi. Prof. Dr. Wolfram Samlowski de “25 yıl önce böbrek kanseri olan bir hastanın iyileşmesi söz konusu değildi. Ancak son yıllarda başta hedefe yönelik ilaçlar olmak üzere olumlu gelişmeler yaşandı. Bu ilaçlar sayesinde hastalar kemoterapinin etkisine maruz kalmadan yaşamlarını devam ettirebiliyorlar. Bugün böbrek kanseri hastalarının yaşam beklentisi iki kat uzadı” diye konuştu. Kansere ‘mıknatıs’la çözüm aranıyor Çeviri Servisi İskoç bilim insanları kanserli hücreleri “mıknatısla” yok etmek için kolları sıvadı. BBC’nin internetteki sitesinde yayımlanan habere göre Edinburgh Üniversitesi’nde görevli ekip, bakteriden ürettikleri, nano ölçeğindeki mıknatıslar sayesinde kanserli tümörleri yok etme yönündeki çalışmalarını “Nature Nanotechnology” adlı yayın organında açıkladı. sağlayabileceğimizi ümit ediyoruz” dedi. Dışarıdan onları yönlendiren mıknatısların çekim gücünün etkisinde kalmalarının nanomıknatısların ısınmasına neden olduğunu, bunun da kanserli hücreleri öldürmenin yolunu açtığını vurgulayan Staniland, “Nanomıknatıslar hastalıklı hücreleri yok etmenin yanı sıra kanserli bölgelere ilaçları taşımak için de kullanılabilecek iyi bir araç olur” görüşünü savundu. İskoç bilim insanlarının, başarılı oldukları takdirde kanser tedavisinde devrim yaratacak çalışması, başta İngiliz Kanser Araştırmaları Vakfı olmak üzere tıp dünyasında büyük heyecan yarattı. Bakterinin demir ve kobaltla birleşmesi sonucu mıknatıs parçacıklarına dönüştüğünü belirten ekibin başındaki Dr. Sarah Staniland, “Bir gün kana enjekte ettiğimiz bu nanomıknatısları dışarıda kullanacağımız mıknatıslar sayesinde kanserli bölgelere taşıyıp hastalıklı hücreleri yok etmelerini Türkiye’de yaklaşık 15 milyon yüksek tansiyon (hipertansiyon) hastası bulunuyor. Yapılan araştırmalar bu hastaların 10 milyon kadarının hastalığının farkında bile olmadığı ortaya koyuyor. Hipertansiyon ve Ateroskleroz Derneği Başkanı Prof. Dr. Serdar Erdine, Türkiye’de her 3 erişkinden birinin hipertansiyon hastası olduğuna dikkat çekerek, hipertansiyonun ölümlere varan sonuçlara yol açabileceğine dikkatleri çekiyor. Hipertansiyon ve Ate roskleroz Derneği ile Metabolik Sendrom Derneği, yüksek tansiyon problemine dikkat çekmek amacıyla ülke genelinde “Türkiyem fark et” adında bir kampanya başlattı. Kampanya çerçevesinde toplum, hipertansiyon tedavisindeki üç ana risk olan kan basıncı kontrolü, metabolik sendrom ve mikroalbüminüri konusunda bilinçlendirilecek. 8 ay sürecek kampanya süresince hekimler yurttaşları bilinçlendirecek çalışmalar yapacak ve 20 ayrı noktada toplantılar düzenlenecek. Mestinon adlı ilacın ithalatında yaşanan güçlükler 3 bin hastayı mağdur ediyor Kas hastalarının ilacı bulunmuyor İstanbul Haber Servisi Ağır kas zaafı (myasthenia gravis) hastaları için hayati önem taşıyan “Mestinon” adlı ilacı Onko firmasının yurtdışından getirtmekte zorlanması nedeniyle Mestinon’u düzenli olarak temin edemeyen Türkiye’deki yaklaşık 3 bin ağır kas zaafı hastası, doktor ve sağlık kuruluşlarından acil yardım bekliyor. Ağır kas zaafı hastalığının ana tedavisi sürerken var olan belirtileri geçici sürelerde ortadan kaldıran, hafifleten, hastanın günlük yaşamını sürdürebilmesine olanak tanıyan, daha da önemlisi bu belirtileri krize dönüştürmeyen Mestinon, aynı zamanda bu hastalar için ağızdan alınan tek ilaç olma özelliğini taşıyor. İlacın yokluğu durumunda çiğneme ve yutma kaybının solunum yetersizliğine yol açarak hastanın ölümüne neden olduğuna dikkat çeken uzmanlar, ilacın şu ana kadar stoklardan temin edildiğini ancak stokların da tükenmeye başladığını belirtti. ‘Bakanlık konuya el koysun’ Çapa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğreitm Üyesi Prof. Dr. Piraye Oflazer, ağır kas zaafı hastaları için Mestinon ilacının yerine geçebilecek başka bir ilaç olmadığına dikkat çekerek Sağlık Bakanlığı’nın konuya el koymasını isterken, Türkiye Kas Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Coşkun Özdemir de “Ağır kas zaafı hastaları Mestinon isimli ilaca 3 saatte bir ihtiyaç duyar. Biz dernek olarak elimizdeki ilaçları yetiştirmeye çalışıyoruz ama yetmiyor” dedi. Faks: 0 216 302 82 08 obirgit?ekolay.net Batman’dan ‘böbrek yolculuğu’ PROF. DR. COŞKUN ÖZDEMİR İskoçya’da hastalar bir araya gelerek doktorlardan şikâyetçi oluyorlar. Başlıca yakınmaları, doktorların onlara hastalıkları ile ilgili yeterli bilgi vermekten kaçınmaları, konuşmaya üşenmeleri ve sıcak bir ilgiyi esirgemeleridir. Bunu, ülkenin sağlık yönetimine yansıtmaya karar veriyorlar ve öyle yapıyorlar. Bu yönetim, incelemeleri sonucunda hastaları haklı buluyor ve bir iletişim kursu (skill of communication) düzenleyerek İskoçyalı doktorları bu kursu izlemek zorunda bırakıyor. İskoçya’daki bir kongrede dinlediğim bu olay çok ilgimi çekmişti. Çok ama çok sayıda hastanın benzer şikâyetlerini dinliyorum. “Hocam, konuşmuyorlar, anlatmıyorlar, reçeteyi veriyorlar ya da kısaca şuraya başvurun diyorlar. Şaşkına dönüyoruz. Ne için ne yapacağız, bilemiyoruz.” Bu yakınmalara o kadar çok tanık oluyorum ki, Türkiye’nin en seçkin bilim adamları da ender olmayarak bu şikâyetlerin konusu olabiliyor. Bu yüzden ne oluyor, biliyor musunuz? En iyi, HekimHasta İlişkileriII en yetenekli hekimin yaptığı şeyin doğruluğu ve değeri anlaşılmıyor, takdir edilemiyor. Hasta yeni doktor ve doktorlar aramaya devam ediyor. Bu anlattıklarım hekimhasta ilişkisinin hekim yönü. Bir de en az onun kadar önemli hasta yönü var. Buna sıkça değiniyor ve çok önemsiyorum. Benim halkımın büyük çoğunluğu tansiyonunu nasıl kontrol altında tutacağını bilmiyor, anlayamıyor. Bir ilacın sürekli olarak kullanılması gerektiğini kavrayamıyor. Tedavisi olmayan binlerce hastalık olduğunu, bu durumda başvurulacak rehabilitasyon, yaşam kalitesi, çare ve kavramlarını algılayamıyor. Alternatif tedavi adı altında kendisine sunulanların birçoğunun onun aldatılmasına, sömürülmesine yol açtığını bilemiyor. Son haftalarda TV ekranlarında türban tartışmalarını dinlemekten usanmış olduğunuzu tahmin ediyorum. Türban dolayısıyla çeşitli sorunlarımız da ele alınıyor. Bu sorunlarımız arasında halkımızın geri bırakılmışlığının, eğitim yoksunluğunun pek gündeme getirilmeyişi çok dikkatimi çekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile başlatılan aydınlanma içerikli akıl ve bilime dayanan eğitim hamlesinin sonraki yıllarda önü kesilmiştir. Öğretim birliği bozulmuş, Köy Enstitüleri ve Halkevleri yok edilmiştir. Bugün özellikle AKP iktidarı ileri gelenleri tarafından halk egemenliğinden sıkça söz ediliyor. Benim gözümde yakıcı gerçeğimiz şudur: Egemenlik hakkını gerektiği gibi kullanma yeteneğinden yoksun bırakılmış, tarikatlar, cemaatler tarafından kuşatılmış yurdunun ve kendisinin çıkarları konusunda bilinçlenmemiş bir halk gerçeği ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bu gerçeği hiç çekinmeden vurgulamamız gerektiğine inanıyorum. Sağlık sorunlarımız gibi her alandaki olumsuzluklarımızın, çıkmazlarımızın önde gelen nedeni, Cum huriyetin 85’inci yılında ortalama 4 yıl eğitim görmüş olan, kolayca aldatılan, kandırılan, sömürülen halkımızdır. Türkiye’nin yurtseverlerinin bugün derin acılar, kaygılar içinde olması başlıca bu yüzdendir. Buna elbette iyi eğitim görmüş aydınların bir bölümünün çıkarcılığı ve umursamazlığını, hatta ondan öteye ihanetini ilave edebiliriz. Düşünün, 60 yıldan beri, hangi iktidar, Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” özdeyişini, halkçılığını benimsemiş, izlemiş ve ülkeyi bir bilim toplumu yapmayı amaçlamıştır! Son zamanlarda tanık olduğumuz gençlerin, özellikle üniversite gençliğinin uyanışını umutla karşılıyorum. [email protected] Not: Ülkem bir Fazıl Say yetiştirdiği için övünüyorum. Onun İsviçre’de 21 Şubat akşamı besteci ve piyanist olarak katıldığı konserde dakikalarca ayakta alkışlanışını kıvançla ve iftiharla izledim. Fazıl Say’ın Cumhuriyet devrimlerinin ve Türk Aydınlanması’nın güçlü bir savucusu olarak daima aramızda ve bizlerle birlikte olacağına inanıyorum. ? İstanbul Haber Servisi Türkiye organ naklinde hızla yol almaya devam ederken, Türk Böbrek Vakfı İstanbul Özel Hizmet Hastanesi de, organ nakli yapmaya başladı. Hastanedeki ilk böbrek nakli, Batman’dan hastaneye kontrole gelen Selma Koyun’a 60 yaşındaki annesinden yapıldı. 3 yıl önce, Türk Böbrek Vakfı Özel Hizmet Hastanesi’nde son dönem böbrek yetmezliği teşhisi alan 40 yaşındaki Selma Koyun, Batman’da tedavi oluyor ancak zaman zaman kontrol için İstanbul’a geliyordu. Çoğu zaman çocukları ve 9 kardeşinin böbrek vermek istemesi ve ısrar etmesine karşın, bu teklifleri reddeden Koyun, sonunda annesinden böbrek nakli yapılmasına ikna oldu. Ameliyatı başarılı geçen ve sağlık durumu iyi olan Koyun, annesinden böbrek aldığı için hem üzgün hem de çok mutlu olduğunu belirterek “Artık diyalize girmeyeceğim için çok mutluyum” dedi. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle