22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 MART 2008 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz... AYNA ADNAN BİNYAZAR Utancımızı unutmamak elgesel tiyatro’ ülkemizde 1960’lı yılların sonuna doğru gündeme geldi. Politik tiyatronun gündemde olduğu bir dönemdi. Tiyatro sanatının seyircinin önünde gitmesi gerektiğine inanan tiyatrocular vardı. ‘Slogancı’ sunumlarla tiyatroyu politikanın aracı yapmaya kalkan yarıamatörler değil, tiyatroyu düşünce üreten bir sanat olarak algılayıp, toplumsal gelişimde tiyatronun öncülüğünün önemli bir işlev taşıdığını düşünen, dahası, ‘nitelikten’ hiçbir koşulda ödün vermeyen has tiyatrocular... 12 Eylül tiyatromuzun da üstünden silindir gibi geçtiğinden ve tiyatronun düşünceyi bileyici yanı epeyce törpülendiğinden, bugün tiyatroya insanı ya gıdıklayarak güldüren ya da duygusallaştırıp ağlatan, sahnede üç buçuk okkalı sözün sarf edilmesiyle ya da birkaç oyunculuk hünerinin gösterilmesiyle ayakta alkışlanmayı hak eden, bir tür ‘zaman geçirme aracı’ olarak bakılıyor. ‘Belgesel tiyatro’, tarihe geçmiş olaylardan yola çıkılarak yazılmış Shakespeare’in ‘Roma Oyunları’, Brecht’in ‘Galileo Galilei’si, Turan Oflazoğlu’nun ‘Deli İbrahim’i, Orhan Asena’nın ‘Şili’de Av’ı gibi yüzlerce sahne yapıtından farklı bir özellik taşır. Belgesel oyun, dokusu ve tınısı belgelere dayanılarak oluşturulmuş bir tiyatro metnidir. İlk ortaya çıkışı devrim sonrası Rus tiyatrosunda ya da I. Dünya Savaşı sonrası Alman tiyatrosunda gözlenebilir. ‘Politik Tiyatro’ kitabının yazarı Alman tiyatro adamı Erwin Piscator’un ilk belgesel oyunu olan Almanya’nın 19141919 arasındaki toplumsal dinamiklerinin sergilendiği ‘Trotz Alledem’ (‘Her Şeye Karşın’) 1925 yılında sahnelenmişti. Benim izlediğim belgesel nitelikli ilk yerli oyun Güngör Dilmen’in 1969’da sahnelenen ‘İttihat ve Terakki’sidir. Aydınlanma Bilinci Kişi aydınsa aydındır; bunun liberali, dindarı, muhafazakârı, sosyalisti olmaz. Aydın kavramının başına yerleştirilen her niteleyici sözcük, anlamda kaymalara yol açar. Son günlerde kullanılan “aydın din adamı” kavramı bunun en somut örneğidir. Din adamı hoşgörülü, alanında geniş bilgilere sahip olabilir, ama “nass”lara uygun düşmüyorsa aklının dediğine değil, ayetlerin, hadislerin mealine bakar. Diyanet İşleri Başkanı’nın “İslamda reform” yorumlarına tepkisi buna bağlanabilir. ??? Aydınlanma çağı, din adamını bulunduğu yere oturtmuştur. Bu bağlamda aydınlanma, toplumsal yaşamın dinin değil, düşüncenin yolunda biçimlenmesini öngören aklın zaferidir. Bu, insanı bilgiyle donatarak gerçekleştirilmiştir. Bilgi savaşımının, dinselliği yaşamsal baskı aracı haline getiren kiliseye karşı verildiği de biliniyor. Kant, aydınlanmayı, insanın, “aklını kullanma cesareti”nin göstergesi sayar. İnsan bu cesaretle, bilimsel düşünceyi aydınlanmanın odağına oturtarak, laik hümanizmi yarattı. Laiklik ise insan hayatını bilimle, felsefeyle, sanatla, edebiyatla donatmayı öngören özgürleşmiş düşünce dizgesidir. ??? Batı, ulusal değerlerini, dilini, düşüncesini geliştirip bir bilgi toplumu yaratarak evrensel dünyadaki yerini aldı. Ulusal kültürlerini geliştirememiş toplumlar, bu aşamadan geçmeden, evrensel kültür alanında varlık gösteremezler. Atatürk bu bilinçle, çağdaşlaşmayan ulusların, kültür emperyalizminin güdümü altında ezilmeye mahkum olduklarını vurgulamıştır. Ulusumuzu çağdışı uygulamalarla kalkındıracaklarını savunanlar, kültürel kurumları başkasının tekelinde, ekonomisi yabancı uzmanların denetiminde, dilleri talana uğramış toplumların dünyada etkili bir yer tutamayacaklarını bilmelidirler. Gelişmenin önüne bir de din çıkarılmışsa, aydınlanma aşamasında bir adım olsun ilerlemek olanaksızdır. ??? Bilim, gerçeği arar. Gerçek, var olanla yetinmez, “var”ların yerine kendi “var”larını koyar. Din nasıl bilimi yanına yaklaştırmıyorsa, bilimin girdiği kapıdan da din dışarıya çıkar. Aklını inancının önüne çıkarmayan adam da aydınlanma bilincinden yoksun kalır. Yüzlerce bilim adamı, düşünür, yazar ve sanatçıyla taçlanan aydınlanma çağı, insanlığa en başta dini dinin yerine, bilimi bilimin yerine koyma bilincini armağan etmiştir. Laikliğin özü budur. Biz ise dinsel inanca aykırı bularak Darwin kuramını okul kitaplarından çıkarıyor, yirmi birinci yüzyılda din ile bilim olgusunu karşı karşıya getiriyoruz... ??? Türkiye’de, öğretim aşamalarından geçtiği için aydın sayılan bir kişi, onu göreve getirenlerin dolduruşuyla büyüklük duygusuna kapılıp yasaları hiçe sayıyor; üstelik, “Cumhuriyetin anayasada belirtilen nitelikleri hiçbir biçimde kişi hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılmasının gerekçesi olarak kullanılamaz” diyerek kendini “türbancıların öncüsü olma” hayallerine kaptırıyorsa; bir gün, ona o işi yaptıranların arasında bile sığışacak bir yer bulamayacağı bilincinden de yoksunsa, böyle birine aydın bir yana, aydınımsı bile denemez. Böyle durumlarda, okumamışın erdemi, okumuşun kariyerine yeğ tutulur... binyazar@gmail.com ‘B ? Genco Erkal’ın yazıp sahnelediği ‘Sivas 93’, 93 Temmuzu’nda Pir Sultan Abdal Şenliği’ne katılan sanatçı/aydınlardan 37’sinin, gerici bir güruhun ateşe verdiği Madımak Oteli’nde yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan olayı, yalnızca belgelerin konuşturulduğu bir anlatı düzeninde sunuyor. su’nun sunduğu çeşitli belgesel nitelikli oyunlar arasında ise Genco Erkal ile Ayla Algan’ın unutulmaz yorumlarıyla taçlanan ‘Rosenbergler Ölmemeli’ (1969), ÇorumAlpagut’taki kömür ocaklarında yaşanmış bir işçi eylemini anlatan ve çoğunluğu gerçekten işçi olan bir oyuncu kadrosuyla yorumlanan ‘Alpagut Olayı’ (1971, 1974) ve (1970, 1975) ‘Havana Duruşması’nın (1970, 1975) özel bir yeri vardır. Hans Magnus Enzensberger’in yazdığı ‘Havana Duruşması’, ABD’nin Fidel Castro’yu etkisiz kılmaya yönelik, başarısız ‘Domuzlar Körfezi Çıkarması’nı (1961) tartışmakta, sahnedeki olaylar hem canlandırma hem de film ve projeksiyon kullanımıyla dile getirilmektedir. Genco Erkal’ın 2007’de kaleme aldığı ve Dostlar Tiyatrosu yapımı olarak sahneye çıkardığı ‘Sivas 93’, tiyatronun 1980’lerden bu yana unutmaya yüz tuttuğumuz uyarıcı/yönlendirici işlevini bir kez daha gündeme getiren bir belgesel gösteri. Erkal, 2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal Şenliği’ne katılmak için Sıvas’a gelen aralarında Aziz Nesin’in de bulunduğu onlarca sanatkültür insanının gerici bir güruh tarafından saldırıya uğradığı ve kaldıkları Madımak Oteli’nin ateşe verilmesiyle 37’sinin yaşamını yitirdiği olayı görsel ve işitsel düzeyde yalnızca belgeleri konuşturarak sahneye getiriyor. Aziz Nesin’in ünlü “Gerçeğin gücü uydurmanın sınırlarını aşıyor” belirlemesi en çok bu kez geçerli. Tiyatroyu olabildiğince az konuşturmak belki de seçilecek en iyi yol... Yüzlercesinin arasından seçilmiş belgelerden oluşan sahne metni kronolojik zaman akışı doğrultusunda düzenlenmiş. Nurdan Arca (Ajans 21), çeşitli arşivlerden toplanmış video filmlerini de zamanın doğrusal akışına göre montaj yapmış. Sahne metni, ‘anlatıcı’ görevi taşıyan yedi oyuncu tarafından, fonda akan filmle eşleştiriliyor. Kimi zaman film kullanımıyla oluşan canlı dekor önünde, kimi zaman da sinema ek ranına oyuncuların hareketli görüntülerinin yansıtılması sağlanarak sürüyor anlatım... Zamanın doğrusal akışı içinde düzenli olarak saatin kaç olduğu da belirtiliyor. Böylece filmde görüntülenen eylemin zaman geçtikçe nasıl sertleştiğini, kalabalığın nasıl büyüdüğünü, otelin nasıl ateşe verildiğini adım adım izliyoruz. Erkal’ın kendinden bir tek cümle bile eklemediğini söylediği metninde bir ‘bilge kişi’den alıntı olarak yer alan “Hiçbir şey eyleme geçen cahillik kadar korkutucu olamaz” saptamasının doğruluğunun kanıtlandığını da görüyoruz. Dahası, ülkenin cumhurbaşkanının, başbakanının, tüm öteki yetkililerin olaya hiçbir etkili önlem alınmasını sağlamaksızın uzun saatler boyu nasıl seyirci kalabildiğine on beş yıl sonra bir kez daha tanıklık ediyoruz. Onlarca aydının göz göre göre ölüme terk edilişini bir kez daha utançla izliyoruz. Öyküyü seslendiren yedi oyuncuyu nasıl tanımlamalı? Onlar karakter canlandırmıyor. Dahası, ne antik Yunan trajedilerindeki koronun duygusal katılımı ne de Brecht tiyatrosunun olaylarla arasına uzaklık koyan ‘anlatıcı’ konumu söz konusu onlar için. Onlar, ‘anlatma’ sorumluluğunu eşit düzeyde paylaşan, yeri geldikçe de farklı kişilerin ‘söz’ünü ‘ses’lendiren oyuncular yalnızca. Hüner gösterilerinden özellikle uzak duran... Onlar Genco Erkal, Meral Çetinkaya, Yiğit Tuncay, Nilgün Karababa, Murat Tüzün, Saliha Şirvan Akan, Çağatay Mıdıkhan. Belleksiz toplumumuzun belleği onlar. Sıvas’ta yaşananları unutmayalım diye sahnedeler; benzer acılar bir daha yaşanmasın diye... Yönetmen Genco Erkal oyuncuları, ekrandan akan görüntülerin önünde ve Fazıl Say’ın Anadolu üstüne olan ya da oratoryo türündeki yapıtlarından seçilmiş bölümlerin eşliğinde, yalın bir hareket düzeni içinde devindirirken, ‘parça’ların uyumlu birlikteliğinden oluşmuş ‘nitelikli’ bir ‘bütün’ sunuyor seyirciye. ‘Sivas ‘93’ belgeseliyle politik tiyatro yıllar sonra yeniden gündeme taşınıyor. BELLEKSİZ TOPLUMA UYARI ELGESEL OYUNLAR DÖNEMİ Ankara Sanat Tiyatrosu’nun sunduğu belgesel tiyatro örneklerinden en ünlüsü Ergin Orbey’in yazıp sahnelediği ‘Birinci Kurtuluş’tan’(1970) ile Uğur Mumcu’nun ‘Sakıncalı Piyade’sidir (1977, 1992). Dostlar Tiyatro B MUSTAFA KEMAL MERKEZİ ATTİLÂ İLHAN SALONU’NDA SANATÇIYA SAHNEDE BOWIE VE SMITH EŞLİK EDECEK Moskova Senfoni Orkestrası İstanbul’da Kültür Servisi Dünyanın en önemli orkestraları arasında yer alan Moskova Senfoni Orkestrası, yarın ve 6 Mart günü saat 20.30’da Mustafa Kemal Merkezi Attilâ İlhan Salonu’nda iki konser verecek. Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen konserlerde Moskova Senfoni Orkestrası’nı Vladimir Ziva yönetecek. Kemanda Rodion Zamuruev’in, piyanoda Victoria Korchinbkaya’nın solist olarak katılacağı konserlerde Wolfgang Amadeus Mozart, Ludwig van Beethoven, Felix Mendhelssohn’un yapıtlarını seslendirecek. 1989 yılında kurulan Moskova Senfoni Orkestrası, dünyanın en önemli orkestraları arasında yer alıyor. Aynı zamanda Rusya’da, devlet desteği olmadan özel kaynaklarla kurulan ilk bağımsız orkestra olma özelliği taşıyor. Moskova Senfoni Orkestrası Rusya ve yurtdışında iyi tanınan bir orkestra olarak, ABD, Japonya, Güney Kore ve Batı Avrupa’da çok sayıda konser verdi. “Kilimanjaro Karları” ve “Beş Parmak” kayıtları 2001 yılında, Economist dergisinin en iyi on kayıt listesine girdi. Garanti’den caz günleri başlıyor Kültür Servisi ‘Soul’ müziğinin efsanevi ismi Ray Charles’ın yaşamöyküsünü anlatan “Ray” filminde, ünlü caz piyanisti “Art Tatum”u canlandıran Johnny O’Neal, bugün ve yarın, Garanti Caz Yeşili konserleri kapsamında İstanbul Jazz Center’da bir konser verecek. Sanatçıya, sahnede basta Michael Bowie ve davulda Neal Smith’in eşlik edicek. Ayrıca, son albümü “Manhattan Nocturne” ile büyük beğeni toplayan alto saksafoncu Charles McPherson da, 678 Mart tarihlerinde İstanbul Jazz Center’da izlenebilecek. (0 212 233 22 38) LAPSEKİ SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN Dosya No: 2007/390 Esas. Davacı Hikmet ışık tarafından, davalılar Beybaş Köyü Muhtarlığı ve Lapseki Malmüdürlüğü aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının mahkememizce yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara karar uyarınca; Davacı, 29.12.2005 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında yol olarak tespit dışı bırakılan taşınmazın aslında kendisine ait Çanakkale ili Lapseki ilçesi Beybaş Köyü 138 ada, 5 parselin devamı niteliğinde olduğunu, bu yerin yol niteliğinde olmadığını açıklayarak adına tesciline karar verilmesini talep etmiş olmakla; Dava konusu taşınmaz ile ilgili olarak TMK’nun 713. maddesinde belirtilen koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itirazı olanların ve dava konusu taşınmaz bakımından özellikle yol olduğu iddiasıyla itiraz edeceklerin yukarıda numarası yazılı dava dosyasına itiraz etmeleri ilanen tebliğ olunur. 01.02.2008 Basın: 8134 ÇYDD KÜÇÜKÇEKMECE ŞUBESİ’nden 8 Mart Dünya Kadınlar Günü çerçevesinde “KADINA YÖNELİK ŞİDDET” PANELİ Tarih: 5 Mart 2008 Çarşamba Saat: 13.00 – 17.00 Yer: Küçükçekmece Halkalı Kültür Merkez PROGRAM: 13.00 – 17.00 PANEL Panel Yöneticisi: Prof. Dr. Türkan Saylan, ÇYDD Genel Başkanı Konuşmacılar: Aydeniz Tuskan, İstanbul Barosu Kadın Hakları Kom. Bşk. Nazan Moroğlu, İst. Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Neşe Hacısalihoğlu, Sosyal HizmetUzmanı Ayla Dönmez, Türk Psikologlar Derneği Başkanı LAPSEKİ KADASTRO MAHKEMESİNDEN Dosya No: 2006/20 Esas Davacı Orman Genel Müdürlüğünü izafeten Çanakkale Orman işletme Müdürlüğü vekili Av. Suna Boz tarafından Davalılar Lapseki Dereköy köyü tüzel kişiliği, Lapseki Malmüdürlüğü ve Dahili davalılar Muharrem Yıldız, Ramazan Karpuz ve İsmail Sargın mirasçıları aleyhine açtığı Kadastro tespitine İtiraz davasının mahkememizde yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara kararı uyarınca; Davacı orman idare vekili tarafından dava konusu Çanakkale ili, Lapseki ilçesi, Dereköy köyü, 122 ada 18910 ve 132 ada 43 parseller hakkında kadastro tespitine itiraz dâvası istemi ile dava açıldığı, Davalı İsmail Sargın mirasçılarından dahili davalı Nurgen Çalışkan Öz’e tüm aramalara rağmen dahili dava dilekçesi ve duruşma gün ve saatti tebliğ edilememiştir. Dahili davalıya duruşmanın yapılacağı 12.2.2008 günü saat: 9.25’te hazır bulunması, ya da tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içerisinde davaya karşı ilk itirazları, karşı delilleri ve esas hakkındaki yazılı beyanlarını mahkeme kalemine bildirmeleri gerektiği ve duruşmaya gelmediği takdirde davanın yokluğunda görülüp karar verileceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 65249 CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle