03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 MART 2008 ÇARŞAMBA 4 HABERLER AKP’lilerin de aralarında bulunduğu ihale çetesinin üzerine giden emniyet müdürü merkeze çekildi GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Görevini yaptı, sürüldü operasyonun devam ettiği bir sırada Emniyet Müdürü Sezai Boran ani bir kararla ORDU Ordu’da 30 Temmuz 2006’da görevinden alınarak merkeze çekildi.10 yapılan büyük fındık mitingi sonrası gögün rapor aldığı öğrenilen Boran’ın yerirevden alınan Ordu Emniyet Müdürü Rıdne bugünden itibaren Müdür Yardımcısı Olvan Güler’den sonra, son cay Tosun’un vekâlet edeaylarda özellikle kamu kuceği bildirildi. ? Ordu Emniyet rumlarındaki ihale yolsuzOrdu Emniyet MüdüMüdürü Güler merkeze luklarının üzerine gitmesiyrü’nün görevden alınması çekilirken yerine le dikkat çeken Sezai Boran kamuoyunda büyük infial vekâleten Müdür da merkeze çekildi. Yardımcısı Olcay Tosun yaratırken CHP İl Başkanı Ordu’da ocak ayı içerisin getirildi. CHP İl Başkanı Kenan Çebi yaptığı açıkde yapılan ve “Kömür 52” lamada AKP’nin intikam Çebi, “AKP, emniyet adı verilen başarılı operasalmaya devam ettiğini söymüdürünü görevden yonla dikkat çeken Ordu ledi. Çebi, “Fındık mitinalarak yolsuzluklarını Emniyet Müdürü Sezai Boginin faturasını dönemin ran, Cumhuriyet Savcılığı örtme yolunu seçmiştir” emniyet müdürüne kesen dedi. ile birlikte devam ettirdikAKP’liler, bu kez de yolleri operasyon sonucunda suzlukların üzerine gittoplam 26 kişinin tutuklanmasını sağlanmesi ve göz yummaması ile dikkat çeken mıştı. Aralarında 6 kamu görevlisi ve AKP yeni emniyet müdürünü görevden alarak üyesi işadamlarının da bulunduğu 26 kiyolsuzluklarını örtme yolunu seçmiştir” şinin cezaevinde tutuklu bulunduğu ve diye konuştu. ERDOĞAN ERİŞEN 5 Yıl Sonra Irak Geçen hafta Irak’ın ABD tarafından işgal edilerek yıkılmasının 5. yıldönümüydü. Dünya medyasında, bu konuya ilişkin hâlâ şu iki soru egemenliğini koruyor: “ABD Irak’a neden saldırdı?”, “Başarılı oldu mu?” Ne yazık ki bu soruların cevabı hâlâ belirsizliğini koruyor. Resmi gerekçeler yalan olunca… Belirsizliklerin kaynağında ABD’nin Irak’la ilgili ileri sürdüğü resmi gerekçeler var. O zaman ABD savunma bakan yardımcılığı yapan Paul Wolfowitz şöyle özetliyordu: “Irak’ta kitle imha silahları var. Saddam terorizmi destekliyor, Irak halkı üzerinde, canice baskılar uyguluyor.” Beş yıl sonra, bu gerekçelerden ilk ikisinin yalan olduğunu biliyoruz. Saddam’ın sıra dışı, örneğin Hitler çapında bir diktatör olduğunu savunmak zor. Hatta ABD işgalinin Irak halkı üzerinde yarattığı yıkım ve travmanın, aynı dönemde Saddam iktidarda kalsaydı uygulamış olabileceğinden kat kat fazla olduğu söylenebilir. Geriye resmi olmayan gerekçeler kalıyor, savaşın nedenlerini ve sonuçlarını değerlendirebilmek için. Resmi olmayan ama çokça konuşulan bir gerekçe Irak projesinin başarılı olması halinde gündeme gelmesi beklenen Büyük Ortadoğu Projesi’ydi. İddialara göre, BOP bölgenin demokratikleştirilmesini, Arapİsrail çatışmasının bir sonuca ulaştırılmasından başlayarak istikrarlı, ABD’ye tehlike oluşturmayan bir siyasi ortam yaratılmasını amaçlıyordu. Böylece gelecek ekonomik refah ve siyasi özgürlükler bölgede gittikçe bozulan demografik dengenin bir sosyal patlamaya dönüşmesini önleyecekti. Pentagon ve Harp Akademileri etrafındaki analistlerce dile getirilen bir diğer gerekçe de ABD’nin askeri ve teknolojik kapasitelerini sergileyerek, süper güç olma heveslilerine, ABD’ye başkaldırmaya hazırlananlara, bu tip eylemlerin maliyetinin ne kadar yüksek olduğunu göstermekti. Nihayet hemen tüm bağımsız analistlerin dikkat çektiği, ancak ABD yönetiminin resmi ağızlarınca sürekli reddedilen “petrol kaynaklarına el koyma” amacı vardı. Sanırım, ABD’nin Irak işgalini, resmi olmayan gerekçeleri üzerinden değerlendirmek en sağlıklı olanı. ABD yargılanıyor “Tecrite Karşı Sanatçılar” ABD’nin dünya üzerindeki politikalarını sembolik olarak kurdukları mahkemede yargıladılar. Makine Mühendisleri Odası’nın Taksim’deki sergi salonunda ABD’nin Irak’ı işgalinin 5. yılı olan 20 Mart’tan bu yana devam eden “ABD’yi Nasıl Bilirdiniz” etkinliği kapsamında Nurettin Güleç, Bayar Şahin ve Ercan Aydın’ın sunduğu şarkı ve türkü eşliğinde halaylar çekildi, horon tepildi. “ABD’nin suçları” belgesel filmler, fotoğraf ve karikatür sergileriyle anlatılıyor. Bu akşam 19.00’da Cahit Berkay, Birol Topaloğlu kısa birer dinleti sunacak. 27 Mart’ta kısa film gösterimi, 28 Mart’ta ise İlkay Akkaya ve Grup Yorum konseri gerçekleştrilecek. Saat 16.00, artık yazı için çok az zaman kaldı. Dişim ağrıyor. Öğleyin kalktım dişçi koltuğundan, kesilmiş dişlerimin acısıyla kıvranıyorum. Hiç şüphesiz bu kişisel acılar gelir geçer. Ancak Türkiye’nin acıları, sıkıntıları bir türlü geçmeyecek gibi görünüyor. AKP hakkında kapatma davası açılmasıyla birlikte, sanki ülkemizdeki dengeler yerinden oynamış gibi. AKP elindeki Meclis çoğunluğuyla bu kapatma davasını engellemeye çalışıyor. Açılmış bir davanın bir kapatmayla sonuçlanmasını önlemek için anayasa değişikliğine hazırlanıyor. Deniz Baykal, dün yaptığı konuşmada, AKP’nin anayasa değişikliği çabalarına eleştiriler yöneltiyor. Belli ki böyle bir değişiklik gerçekleşirse CHP Anayasa Mahkemesi’ne gidecek. Bildiğimiz süreçler yeniden işleyecek. ??? Türkiye’de çok partili rejime geçtiğimiz 1950’den bu yana, iki kutuplu Türkiye tablosu neredeyse hiç de Gerilim Stratejisinden Çıkabilmek ğişmiyor. Bir yanda “laikliği tehdit ettiği”, “anayasayı ihlal ettiği” düşünülen sağcı gelenek, diğer yanda bu tehlikeyi engellemeyi kendine “misyon” edinmiş modernist gelenek. Bu çatışma üç askeri müdahaleye neden oldu. Bu askeri müdahaleler ne yazık ki bu kutuplaşmayı ortadan kaldırmadığı gibi bazı çevrelerin “korkuları”nı da ortadan kaldırmadı. Şimdi bu “korkular” güncellenmiş durumda. ??? Peki ne yapacağız? Türkiye, gerçekten çok partili rejimi kaldıramayacak kadar geri bir ülke mi? Çünkü yabancı gazeteciler ne oluyor diye sorduğunda utanarak da olsa durumu şöyle özetliyorum: “Türkiye henüz çok partili rejimi istikrarlı olarak götürecek bir demokratik olgunluğa erişemedi.” Gerçekten de Türkiye bir türlü çok partili rejimi yürütemiyor. Üç askeri müdahaleye, onlarca parti kapatılmasına rağmen ülkede demokratik rejim bir türlü yerine oturamıyor ve istikrara kavuşamıyor. ??? Şimdi anlaşılan yine bir yol ayrımından geçiyoruz. Bu kez araba devrilmeden, büyük cinayetlere muhatap olmadan, büyük toplumsal çatışmaların içine girmeden bu krizi atlatabilecek miyiz? Kapatmayla başlayan gerilim, şu anda bütün gerilimlerin önüne geçti. Geleneksel boy ölçüşme yeniden gündeme geldi. Bu kez bu gerilim nasıl sonuçlanacak, şimdiden görebilmek çok kolay değil. Gerilimin tırmanması ise ülkenin bütün dengelerini bozabilir. Bu nedenle bir çözüm arayışı içine girmek ne kadar mümkün, onu da görmek kolay değil. ??? Başbakanı, dinliyorum, AKP’nin kapatılması belli ki artık onlar için tayin edici hale gelmiş. CHP de bu konudaki çabaların önüne geçmeye çalışacağını ilan ediyor. Henüz yükselen gerilimde bir düşme yok, hatta iktidar ve muhalefet ifadeleri daha da sertleştirerek siyaset sahnesindeki oyunlarını sürdürüyorlar. Biz yurttaşlar da bölünmüş durumdayız. İki kesim arasındaki uçurum daha da artıyor. Toplum kesimlerinin bu kadar birbirinden uzaklaşmasının da çok tehlikeli olduğunu görmemiz gerekiyor. Dil sertleşiyor, öfke artıyor ve bu arada her iki kesim de elindeki bütün olanaklarla karşı tarafı sindirmeye odaklanıyor. ??? Peki bundan sonra ne olacak? Türkiye bu kadar ağırlığı nasıl kaldıracak? Örneğin AKP anayasa değişikliğine giderse, muhalefet buna nasıl tepki gösterecek? Anayasa Mahkemesi davayı kabul ederse AKP’liler bunu nasıl karşılayacaklar? MHP’nin bu süreçteki rolü ne olacak? Aslında, gerilimi düşürmek için belki de “akil adamlar” diyeceğimiz bir topluluk gerekiyor… Tabii bu arada, Güneydoğu kaynıyor, Ortadoğu kaynıyor, ekonomi bıçak sırtında ayakta durmaya çalışıyor. Ülkenin temel meseleleri bir anlamda geriye itilmiş durumda. Kıbrıs’ta çözüm umudu mu gelişiyor? Bunun Türkiye’nin AB üyelik sürecine, Batı ile ilişkilerine ne şekilde yansıması mümkün? Konuşacağımız, tartışacağımız o kadar önemli konular var ki! Tabii bütün bunları konuşabilmek için demokratik zemini, meşru zemini kaybetmememiz şart. Çünkü onu kaybettiğimiz zaman hiçbir şeyi tartışma olanağımız kalmıyor. Dişim ağrımaya devam ediyor. Bir ağrı kesici daha içerek yazının sonuna geldim… Gerilim stratejisinden, uzlaşma stratejisine dönmek mümkün mü, onu önümüzdeki günlerde göreceğiz... Fotoğraf: ALİ AÇAR Maliyet yüksek, sonuç belirsiz Irak savaşı ABD’ye yılda 170 milyar dolara mal oluyor, toplam faturanın 2017 yılına kadar 3 trilyona ulaşması bekleniyor. 4 bin ABD askeri öldü 13 bini göreve dönemeyecek derecede yaralandı. Iraklılara gelince ölü sayısı 600 bin ile 1.5 milyon arasında değişiyor. Ülkenin altyapısı yıkıldı hâlâ elektrik, su gibi temel hizmetler restore edilmiş değil. Beş yılda 2 milyon dış, 2 milyon iç göç ve derin bir etnik temizlik gerçekleşti. Artık fiilen üç parçaya bölünen Irak’ta son aylarda ölümlerin azalmasının bir nedeni de bu; giderek etnik gerekçelerle öldürülecek kimse kalmıyor. Irak’ın, ABD hegemonyası açısından da bilançosu belirsizliklerle dolu. Londra King’s College’de savaş çalışmaları profesörü, Sir Lawrance Freedman’a göre hem ABD’nin Irak dışında yeni bir askeri müdahale gerçekleştirecek kapasitesi kalmadı, hem de Asya ve Latin Amerika gibi stratejik bölgelerde etkisi zayıfladı. Ortadoğu’da ABD bölgeye kalıcı olarak yerleşti, Irak’takilere ek Kuveyt’e muazzam bir üskomuta merkezi inşa ediliyor. BOP’nin ekonomik boyutları acısından da kimi ilginç gelişmelerden söz edilebilir. Örneğin petrol, gelirlerindeki artış Körfez ülkelerinin ticaret ve yatırım kapasitesini çok büyük ölçüde arttırdı, Dubai, Kuveyt, Katar çok büyük inşaat ve lüks tüketim merkezleri haline geldiler. Büyük sorun oluşturan genç nüfusun daha iyi eğitim ve iş koşullarına kavuştuğu da etkin bir tüketici tabakasının şekillendiği de söylenebilir. Bunun ne kadar kalıcı olduğu ve bir krizde iyi eğitimli gençliğin nasıl tepki vereceğini bilmek de olanaksız. Irak savaşının Filistin sorununa ilişkin amaçlarına ulaştığı da söylenemez. Filistin yönetimi darmadağın oldu. Çok daha uzlaşmaz bir Hamas var artık. Lübnan’da İsrail saldırısı, Hizbullah’ın prestijini güçlendirdi, İsrail’in zaaflarını sergiledi. İran gerek bölgede, gerekse Irak’ta çok etkin bir stratejik güce ulaştı. Bölgede dini ve etnik çelişkilerin daha da derinleştiğini, ABD’nin ılımlı İslam projesi bağlamında, siyasal İslamın yükselişinin hızlandığını, Türkiye’de iktidarı ele geçirmeye toplumu dönüştürmeye, giderek istikrarsızlaştırmaya başladığını da söylemek olanaklı. Bu bağlamda, sanırım artık ABD dış politika çevrelerinde, liberallerden Neoconlara ve realistlere kadar, üzerinde uzlaşıldığı anlaşılan, “sınırları etnik ve mezhep ayrılıklarına göre çizilmiş” bir “yeni Ortadoğu” amacına biraz daha yaklaşıldığı da söylenebilir. Savaşın ise biteceği yok, Bush hâlâ, “Bu bizim kazanabileceğimiz bir savaştır” diyor. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com TEKNİK DİREKTÖR VE ANTRENÖR ÖLDÜ Kulübü basıp kurşun yağdırdılar ? Bafra Belediyespor Kulübü, kimliği belirsiz kişilerce saldırıya uğradı. Teknik Direktör Sedat Gezer ve Kaleci Antrenörü İsmail Kurt yaşamını yitirdi. Kulüp Müdürü ağır yaraladı. Olayla ilgili çok sayıda iddia ortaya atıldı. CEMİL CİĞERİM SAMSUN 3. Lig’de mücadele eden Samsun Bafra Belediyespor Kulübü tesisini basan kimliği belirsiz kişiler 2 kişiyi öldürdü 1 kişiyi de ağır yaraladı. Baskının nedeni konusunda çeşitli iddialar ortaya atılırken, saldırgan ya da saldırganların “bahis mafyası” olabileceği ileri sürüldü. Görgü tanıklarının ifadesine göre saldırganlar, dün saat 11.15 sıralarında kulüp binasına 34 plakalı beyaz bir minibüs ile geldi. Kulüp Müdürü’nün odasına giren saldırganlar, Kaleci Antrenörü İsmail Kurt, Kulüp Müdürü Engin Özarslan ve Teknik Direktör Sedat Gezer’e kurşun yağdırdı. Kaleci Antrenörü Kurt olay yerinde, Teknik Direktör Gezer ise kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Ağır yaralanan Özarslan ise tedavi altına alındı. Saldırganlar kaçarken silahlarıyla kulüp binasını dışarıdan da taradı. Samsun Emniyet Müdürü Mustafa İlhan, olay yerinde 30 kovan bulunduğunu, zanlıları yakalamaya çalıştıklarını söyledi. Saldırının nedeniyle ilgili ise çeşitli iddialar ortaya atıldı. Yönetim kademesinde farklı etnik kökenden olan yöneticiler arasında tartışmanın saldırıya neden olduğu öne sürülürken, kulüp yöneticilerinden biri ise şu iddiayı gündeme getirdi: “Kulübün ekonomik ya da başka bir konuda kimseyle ihtilafı yoktu. Ancak Kaleci Antrenörü İsmali Kurt ile başka bir yönetici arasında olaydan bir gece önce tartışma yaşandı. Arkadaşımız rahmetli İsmail’e ‘Hafta sonu Çorum geliyor. Ne diyorsun?’ diye sormuş. İsmail ise hiç cevap vermemiş ve gece boyunca sessiz olduğu gözlenmiş. Saldırının özel bir meseleden kaynaklandığından şüpheleniyoruz.” Saldırının nedeniyle ilgili ortaya atılan başka bir iddia ise bahis mafyasıyla ilgili. Buna göre, 20 Mart tarihinde oynanan SürmenesporBafraspor maçı sürpriz bir sonuçla 00 berabere sonuçlandı. Maçın mutlak favorisi olarak gösterilen Sürmenespor’un 90 dakika sonunda sahadan beraberlikle ayrılması yüzünden bahisleri yatan bazı kişileri harekete geçirmiş olabileceği ileri sürüldü. BÜROKRATİK ENGEL İlaç ölümden sonra geldi GAZİANTEP (Cumhuriyet) Gaziantep’te tedavisi için gerekli olan ve Almanya’dan talep edilen ilaç bürokratik engellere takılınca, 18 aylık Yasin bebek yaşamını yitirdi. Yasin’in ölümünden iki hafta sonra ilacın getirildiği bilgisi verilen baba Rafet Hoşaf, “İlaca gerek kalmadı. Yasin artık cennete gitti” diye tepki gösterdi. Yasin bebeğin doğumunun ardından ender rastlanan bir kan hastalığına yakalandığını belirleyen doktorlar, ‘acil’ notlu bir rapor düzenleyerek, tedavi için ‘Viblastinsulfat’ isimli ilacı yazdı. Eczane eczane dolaşmasına karşın ilacı bulamayan baba Rafet Hoşaf, SSK Bölge Müdürlüğü’ne başvurdu. Hoşaf’a Türkiye’de bulunmayan ilacın Almanya’dan getirtilebileceği bilgisi verildi. Bunun üzerine SSK, Sağlık Bakanlığı, İl Sağlık Müdürlüğü ve Türk Eczacılar Birliği arasında uzun süren yazışmalar başladı. Başvurudan yaklaşık 1 ay sonra raporda eksikliklerin olduğu ve tamamlanması gerektiği yanıtı geldi. Eksiklikler tamamlanmasına karşın 2 ay süreyle ilaç gelmedi. Bunun üzerine baba Hoşaf, Sağlık Bakanlığı ve Başbakanlık’a başvurdu. Gerekenin yapılacağı cevabı geldi ancak baba Rafet Hoşaf’ı arayan soran olmadı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle