02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 ŞUBAT 2008 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Kuşatılan Laiklik... Gerginlik yaratılmaması yönündeki siyasal uyarılar, toplumda meydana gelecek yoğun tartışmalar ve nice olay ve gösteriler karşısında sadece basit birer sözcük olduğu ortaya çıkacaktır. Çünkü, dinsel ve siyasal simgeyi siyasal arenanın ortasına bizzat getiren güç bugünkü siyasal iktidar ve onunla birlikte görünen bir siyasal partidir; siyasal gerginliği yaratan, körükleyen güçler de bu güçlerdir. turacaktır. Geçmiş yıllardaki Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları karşısında, türbanı serbest bırakan yasal düzenlemeler, yeni tartışmalar yaratacaktır. Bu hukuki mücadele çok önemli ve şiddetli tartışmaları da getirecektir. Yüksek mahkemelerin kararlarından dönüp dönmemeleri, anayasaya aykırılık ya da uygunluk iddiaları, olayları kuvvetle etkileyecektir. Gerginlik yaratılmaması yönündeki siyasal uyarılar, toplumda meydana gelecek yoğun tartışmalar ve nice olay ve gösteriler karşısında sadece basit birer sözcük olduğu ortaya çıkacaktır. Çünkü, dinsel ve siyasal simgeyi siyasal arenanın ortasına bizzat getiren güç bugünkü siyasal iktidar ve onunla birlikte görünen bir siyasal partidir; siyasal gerginliği yaratan, körükleyen güçler de bu güçlerdir. Türkiye, bu gerginlik ve değişimle laiklikten giderek koparılacaktır. Türbanla başlayan süreç, zaman içinde toplumsal hayatın diğer alanlarına da yayılacaktır. Çalışma hayatının, siyasal sistemin, devletin çeşitli hizmet alanlarının biçimlenmesi ve uygulanması, önümüzdeki yıllarda dinsel görüşlerin ve inanışların etkisi altında kalacak ve değişime doğru sürüklenecektir. Dinsel ya da siyasal simge olarak yerleşecek türban, diğer alanlarda da etkisini gösterebilecektir. Bu durum bir kuşatmayı akla getirmektedir. Cumhuriyetin temel ilkesi olan laikliğin kuşatılmasıdır bu. Bu kuşatma karşısında yüksek yargı organlarına büyük sorumluluk düşmektedir. Yakın geçmişimizde verilen önemli kararların işlerliğinin devam edip etmemesi, yeni olaylar karşısında verilecek yargılarla belli olacaktır. Yargı bu kuşatmaya, tarih içerisinde engel olacaktır. PENCERE Fes ve Türban... Mine G. Kırıkkanat gazetedeki köşesine Aziz Paulus’un İncil’de yer alan öğütlerinden aktarmalar yapmış; ‘aziz’in bir tümcesi şöyle: “ Ey kadınlar, kocalarınıza Tanrı’ya itaat eder gibi itaat edin...” (Vatan, 6 Şubat 2008) Fazla lafa gerek var mı?.. Erkek egemenliği binlerce yıldan beri süregelen bir olgu... Üç dinde geçerli tesettür ise yalnız kadınlara özgü bir şey değil... ? Eskiden evde bile fes giyilirdi... Başı açık erkek görmek olanağı yoktu... Giyimkuşam düzeninin, erkek egemenliğiyle birlikte, dinsel kökenlerini de tarihsel açıdan doğal saymak gerekir... Çünkü eskiden devlet düzeni dinle özdeşti; bir arada yaşamanın koşulları, İslamın (ya da Hıristiyanlığın veya Museviliğin) dışında düşünülemezdi... Bugünkü Türkiye’de ‘türbancı’ kadın değildir... Erkektir... Erkek egemen toplumuz... Bu nedenle yaşadığımız türban kavgası, seçim sandığında, AKP’ye yarayacaktır... ? Bugün Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan RTE fesle dolaşmıyorlar.. Fes için ne düşünüyorlar?.. İbret dersi olsun diye vaktiyle (23 Nisan 1965) bu köşede “Fes Tartışmaları” başlığıyla yayımlanmış yazımdan kimi bölümleri aktarayım... ? “Meclis 23 Nisan 1920’de ilk oturumunu yapmış, altı gün sonra 29 Nisan’da Bursa mebusu Operatör Emin Bey ile Sinop mebusu Şevket Bey bir önerge veriyorlar...” Diyorlar ki: “ Uzun harp senelerinin tevlit eylediği birçok buhran arasında bir de fes buhranı çıktı... ...yalnız Avusturya’dan ithal ettiğimiz feslerin senede altın tutarı 5 milyon lirayı bulmaktaydı... Diğer yabancı memleketlerden ithal olunan feslerin bedelini de eklersek her yıl 78 milyon liralık bir servetin dışarı gittiği görülür ki bunun kâğıt para olarak karşılığı 40 milyon lira demektir...” Peki, ne yapmalı?.. “... Sultan İkinci Mahmut zamanında adalı Rumları takliden serpuş olmak üzere kabul edilmiş fesin bir milli serpuş mahiyetinde bulunmadığı nazarı itibara alınarak, ekseri Şark ve Müslüman milletlerin öteden beri bir serpuş olarak taşıdıkları ve şu son günlerde herkesin seve seve giymeye başladığı kalpağın bir milli serpuş olarak kabul ve ilanını teklif ederiz...” “Takrir (önerge) Meclis’te okunduğunda alkış sesleri duyulmuş, fakat büyük bir çoğunluk ‘Hayır, hayır, olamaz!’ diye bağırmıştır. Tunalı Hilmi Bey (Bolu) Fes, Türk’ün ruhunda yerleşmiştir... Haşim Bey (Çorum) Esbabını arz edeyim efendim! Fas, Tunus İslam ahalisi bütün fes giyiyorlar. Hakikat böyledir efendim. Tunus, Cezayir ahalisi Araptır. Bunlar hep Müslümandır... (Gürültüler) Olmaz efendim, katiyen istemem... Mustafa Taki Efendi (Sıvas) Efendiler fes gerçi yeni bir şeydir, fakat bugün İslam âlemi için fes bir alameti farikadır... İslam milletlerine mahsus olan kıyafet, bilhassa Osmanlılar için hususi olan kıyafet bu festir. (Alkışlar, evet sesleri) Sonuç: Başkan Takrir nazarı itibara alınmıyor... (‘Yaşasın fes’ sesleri)” ? Bilmem ki yukardaki Meclis tutanaklarına yorum gerekiyor mu?.. Ülke düşman işgali altındayken bile Meclis “fes mi kalpak mı” tartışması yapabiliyormuş... Bugünkü durum ise türban üzerine... 1920’den bu yana, aradan geçen sürede, erkeklerimiz fesi başlarından attılar; elbet bir gün kadınlarımız da çarşafı, başörtüsünü, türbanı tarihe gömecekler... Demokrasi Diye Bir Masal! Bakın, Ahmet Rasim Bey, Balkan bozgunundan sonra ne yazmış! “Kendi malını gözetemeyip kaybeden adam, elbette onunla beraber kaybolacak derecede kayıtsız ya da ahmaktır.” (3 Nisan 1913 İkdam Gazetesi) Atatürk Cumhuriyeti’nin devrimleri bir bir elimizden gidiyor! Bir kez kapıyı açtınız mı, bir daha kapatmak zor olur. 1950’den beri, “demokrasi, çoğulculuk, çok parti, özgürlük” diye diye hepsi aynı kafada, aynı niyette, aynı çizgide, aynı küçük çıkar peşinde koşanların buluştuğu bir curcuna! Hemen hepsi ortanın sağında, çalışanın değil çalışmayanın, eşrafın, ağanın, para babalarının, özel çıkar hesapçılarının, yalakaların yanında... Seçim yapılır, Meclis’e birbirinin eşi insanlar doluşur. İçlerinden aklı başında birileri çıktı mı, az zaman sonra onun da hesabı görülür: Mahkemeler, savcılıklar, itilmeler, kakılmalarla saf dışı edilir. ??? Daha 1945’te, İsmet Paşa çok partili düzene geçmek kararı verdiğinde, halkımızın da bilerek bilmeyerek bir çeşit zafer sarhoşluğuyla bu yeni girişime dört elle sarıldığında, “Bu işe erken başladık. Demokrasi böyle gelmez. Hiç değilse gerçekten halkın yararına, işçinin emekçinin çıkarına çalışacak sol partiler de kurulmalı” diyenler vardı. Demokrat Parti zaten CHP’nin içinden çıkmıştı. Bayar’lar, Menderes’ler, Köprülü’ler, Koraltan’lar CHP’nin en önde gelen kişileriydiler. Ne zaman ki CHP içindeki halktan yana kişiler “Bu ülkede her şeyden önce toprak reformu yapılmalı” dediklerinde, bu konuda bir yasa hazırladıklarında, ipler birden kopmuştu. Halkımızın uyanmasını istemeyenler de ilk iş olarak Köy Enstitülerini kapatarak halk çocuklarının bilimle, sanatla, kültürle, yurt gerçekleriyle yetiştirilmesini, uyanmasını önlemişlerdi; yetmezmiş gibi halkın dinsel duygularını kabartarak imam okullarıyla halkın aydınlıktan uzaklaşmasını sağlayacak bir tutuma yönelmişlerdi... ??? O günlerde atıldı bugünlerin temelleri! Demokrasi denildi, ama gerçekte akıl, bilim, sağduyu dışı kafalar yetiştirildi. Avrupa uygarlığına katılmak ister gibi görünerek gerçekte çağdışı bir alana sürükleniyorsak, nedenleri ortadadır. Bir büyük yanlışlıktı, aymazlıktı Atatürk devrimlerine sırt çevirip çok partili bir komediyi başlatmak, sürdürmek!.. ??? Elimizdeki değerleri, Ahmet Rasim Bey’in deyişiyle “kayıtsızlık ya da ahmaklıkla” yitirdiğimizi ne zaman anlayacağız? Prof. Dr. Köksal BAYRAKTAR Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Öğretim Üyesi S on on günde Türkiye, yalnız türbanı tartışıyor. AKPMHP ittifakı, türbanı ülkenin en önemli sorunu durumuna getirdi. Anayasa değişikliği üzerindeki anlaşma, Yükseköğretim Kanunu üzerinde devam etti. Süreç bu hafta sona erecek, bu gelişmeyle ülke yeni bir kargaşa içinde bilinmez bir geleceğe doğru sürüklenecek. Türbanın gündeme geleceği aylarca önceden belli idi. Prof. Özbudun’un hazırladığı anayasada yükseköğretimde türbanın serbest olacağı, “hiç kimsenin kılık kıyafeti nedeniyle yükseköğretim hakkından yoksun bırakılamayacağı” kuralı ile açıkça belirtilmişti. Bu taslağın önce gizlenmesi, sonra tartışmaya açılması, arkasından geri çekilmesiyle devam eden süreç birden İspanya’da hızlandırıldı. “Uygarlıkların çatışması” toplantısı öncesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Başbakanı ülkesini yabancı bir devlette şikâyet edercesine türban konusunu, olayın gelişmesini, yükseköğretim hakkının kimsenin elinden alınamayacağını belirterek, türbanın siyasal bir simge olduğunu da vurguladı. Böylece, ülkenin çeşitli katmanları ile şikâyet edilmesinin yanı sıra türbanın niteliği de değiştirili yordu. Dinsel bir simge ve örtünme biçiminden siyasal bir simge oluşu açıklanıyordu. Bu gelişim daha sonra geçen haftalarda devam ederek, anayasanın 10. ve 42. maddelerinde değişiklikler yapılması ve Yükseköğretim Kanunu’na yeni bir madde eklenmesi düşüncesi ile bugüne gelindi. Bu süreç ile din, inanç dünyasından çıkarak Türkiye’nin siyasal yaşantısının tam ortasında yerini almaktadır. Bir giyinme ve örtünme biçiminin, özgürlük sorunu ve bunun çözülmesi gerekliliği olarak belirtilmesi, anayasal sistem içinde, laiklikle bağlantılı olarak değerlendirilmelidir. Dinle ilgili bir görüş, önce siyasal bir simge olarak açıkça belirlenmiş ve bu görüş, son yasama işlemleri ile, ülkenin öğretim düzenine etkili olmaya başlamıştır. Başka bir deyişle, bu gelişme dinin, devletin en önemli alanlarından birine müdahalesidir. Türkiye’de anayasanın ikinci maddesinde yer alan laiklik ilkesinin ihlal edilip edilmediğini bu açıdan değerlendirmek uygun olacaktır. Böylece ülkemizde 1980’li yıllardan bu yana devam eden bir mücadele sona erecek gibi görünmekle beraber, anayasa değişikliği çok önemli ve tarihsel karmaşanın da başlangıcını oluş Merdiven Basamakları... M. Selim OKÇAY Avukat B u aşamalara kolay gelinmedi. Yılmadan uğraştılar. Televizyonda izlediğimiz “Kurtuluş” dizisinde, TBMM toplantı halinde iken içlerinde karşı devrimciler, hilafet yanlıları nasıl fısıl fısıl konuşuyorlardı. Dışarıda toplantılar yaparak devrimleri nasıl baltalarız diye planlar kuruyorlardı. İşte şimdi onlar büyüdüler. Adım adım hedeflerine doğru hızla gidiyorlar. Menderes’in ezanı tekrar Arapçaya çevirerek başlattığı karşıdevrim, Süleyman Demirel ile Evren ile, Özal ile, Çiller ve Mesut Yılmaz ile, Ecevit ile, Erbakan ile hızla ilerledi ve şeriata giden yolun merdiven basamakları tırmanıldı. Bunların hepsi birer basamak yapmakla görevlendirilmişlerdi. Şimdi de TayyipGül ikilisi, yanlarında Bahçeli ile birlikte, yeni bir basamağa, hatta bir sahanlığa çıkıldı. Aslında bu basamakları yapanlara sorsanız kendilerinin sadece o basamağı arzu ettiklerini, daha yukarı çıkılmasını istemediklerini söyleyeceklerdir. Türbanın üniversitelere sokuluşu çok ama çok önemlidir. Esas önemli olan türbanın Çankaya’ya çıkmasıdır. Başbakanlık koltuğuna oturtulmasıdır. Türbanın bir simge olduğu artık kesin olduğuna göre neyin simgesi olduğu da kesinlikle ortadadır. Elbette şimdilik üniversiteler... Zaten adım adım ilerlemediler mi?.. Aceleleri yok, yavaş yavaş.. Ama merdiven yapımı durmayacaktır. Çünkü tepede Humeyni bekliyor, Hizbullah bekliyor, Taliban bekliyor, şeriat bekliyor, ne sandınız?.. Erbakan ne diyordu?.. Kanlı mı geçilecek, kansız mı, diyordu. Bunu derken, herhalde, merdivenin sahanlığına çıkışı kastediyordu. Sahanlığa çıkıldığına göre kansız oldu demektir. Kadını esir almanın mutluluğu yaşanıyor. Zavallı kadınımız. Hem de bunu kendi elleri ile başardılar. Kendi elleri ile oy kullanarak buna ulaştılar. Ne istiyorlar; biz, ikinci sınıf insan olmak istiyoruz; kocamız, babamız ne derse doğrudur, bizim beynimizi kullanmamıza ne gerek var, diyorlar. Genelkurmay Başkanımız; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin görüşünün belli olduğunu açıkladı. Menderes bir zamanlar, isterseniz siz hilafeti de getirirsiniz, dedi. Sahi, bu millet hilafet yanlısı bir partiyi iktidara getirirse, o zaman ne olacak?.. Milli irade değil mi önemli olan?!.. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ MEZUNLARI DERNEĞİ DEMOKRATİK DAYANIŞMA DERNEĞİ AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ Yıl: 9, No: 6 Konu DIŞ YATIRIM VE YABANCI SERMAYE Yönetmen Doç. Dr. TONGUÇ GÖRKER Konuşmacı Prof. Dr. EROL MANİSALI Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Tarih: 9 Şubat 2008 Cumartesi Saat 10.3013.00 arası... Yer: Levent Kültür Merkezi Levent Çarşı İçi, Çalıkuşu Sok. No: 2 1. Leventİstanbul İletişim: İ.Ü. Mezunları Derneği (Fatoş Taştan) 0212 238 03 21 Aydınlık yarınlar özlemi içindeki tüm yurttaşlarımız davetlidir. Giriş serbest ve ücretsizdir. TÜRK KALP VAKFI ‘Bir Yürek de Sizin Katkılarınızla Çarpsın’ 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: 0212.212 07 07 Pbx http://www.tkv.org.tr Ü CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle